Köylerde insanlar topluluk halinde yaşarlar. Kentte yaşayanlar gibi, birbirlerinden bihaber ve kopuk değildirler. Her an, herkesin herkesten haberi vardır. Çalışmalarını dayanışma içerisinde yürütürler. Halk arasında; “komşu, komşunun külüne muhtaçtır” diye açıklarlar ya, işte öyle bir hayat sürdürür, köylüler.
Şimdilerde köylü üretiminin yerini şirket üretimi alıyor. Dünyada buna karşı çıkan yüz milyonlarca insan var. Serbest piyasa ve şirketler, küçük ve orta köylülüğü ortadan kaldırıyor. AKP hükümetinin politikaları da zaten bu doğrultuda yol alıyor. Siyasetçiler, köylerin mahalleye dönüştürülmesinde yeterince ses çıkarmıyor. Neden?
Sadece bağımsız tarımsal üretim ilişkileri köylülüğü yaşatır. Köyleri dayanışma kültürü var eder. Yozlaşmanın sınır tanımadığı günümüzde bunlar kötü şeyler mi? Serbest piyasa, insan ilişkilerini rekabetçi, birey odaklı ve bencilik üzerine kurguluyor; köyleri içine alarak, potasında eritmek istiyor. Dayanışma kültürü ise, tarım ve köylülüğün birlikteliğini sürdürdüğü sürece varlığını sürdürebilir. Çünkü köylüler, özgürdürler. Emeklerini ücret karşılığı satmazlar. Emek vererek ürettikleri ürünlerini satarlar. Gerektiğinde, gerektiği kadar çalışırlar. Doğanın ritmine bağlı, uyumlu, ahenk içinde faaliyetlerini sürdürürler. Köylüler, zamanı kontrol etme ve disiplin altına alma girişiminde bulunmazlar. Kentte çalışanlar gibi paydos düdüğüne bağlı değildirler. Köylülerin bu çalışma tarzı, işleyen köylü üretim ilişkileri ve kültürü, mevcut kapitalist sistemin doğasına aykırıdır. İstenmez.
Rekabetçi kültürün aksine dayanışma kültürü küçük ve orta ölçekli üreticiliğinin yaygın olduğu köylülük ile serbest piyasanın çıkarları uyuşmaz. Bu amaçla köyler, kentlere bağlanmakta, mahalleye dönüştürülerek ortadan kaldırılmak istenmektedir. Aslında bu yasa ile getirilen değişiklikle kaldırılan sadece köyler olmuyor; köyleri köy yapan dayanışma kültürü ve özgür yaşam ortadan kaldırılıyor. Köylülerin yaşamlarının içi boşaltılıyor, anlamsızlaştırılıyor.
Bilindiği üzere 6063 sayılı Büyükşehir-Bütün şehir Yasası 2012 yılında çıkarıldı. Yasa marifetiyle köyler mahalleye dönüştürüldü, kentlere bağlandı.
Öncelikle belirtelim ki, mahalleler kendinden daha büyük yerleşimlerin parçalarıdır. Uzuvlarıdır. Parçası oldukları ana gövdeye göre çalışır. Bağlı olduğu gövdeyle uyum içinde işlemek zorundadır. Üretim, yaşam ve kültürel yapıları bağlı olduğu/bağlandığı kentin olanaklarına, yönetim tarzına ve kentin çizdiği yasal çerçeveye, belirlediği kararlara göre biçimlenir. Farklılaşır.
Bu gerçekler bize köylerin artık eskisi gibi olamayacağını, yaşamın, kültürün ve üretim tarzının değişmesinin zorunlu olduğunu göstermektedir. Kısacası yasadan sonra köylerde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Artık yasadan önce o köyler ve yasadan sonra bu mahalleler olacak.
Bir gece yarısı yasasıyla köylerin yüzde 47’si kentin mahallesi haline dönüştürüldü. Bu şu anlama geliyor; köylülerin iradesine karşı, “ben yaptım oldu” demektir, “hepimizin kararlarıyla ilgili kararları ben veririm, sen karışamazsın” anlamını taşır. Bütün bu olup bitenler karşısında köylülerin çoğu mantıklı bir açıklama bulamayabilir. Hatta anlayamayabilir, açıkça dile getiremeyebilirler. Fakat hissederler.
İlk kez belediyeler için oy kullanacak olan mahalleye dönüştürülmüş eski köylerin bu hissiyatını siyasetçiler yerel seçimlerde en azından özgürlüğü savunmak için dile getirmek zorundadırlar.
Yoksa böylesi bir dönüştürmeyi görmezden gelen siyasetçileri, serbest piyasacı siyasetçilerden nasıl ayırt edeceğiz?