SEÇTİKLERİMİZ – Ahmet SAYMADİ Gazete Duvar için yazdı: Uygulamalar gösteriyor ki işçilerin güvenliği hükümetin pek de umurunda değil! Burada iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirlerinin tam uygulanması, eskisine nazaran daha önemli bir mücadele alanı olarak önümüzde duruyor.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dünya Sağlık Örgütü’ne 31 Aralık 2019’da ‘Yeni tip bir korona virüsü tespit edildiği’ bilgisini geçmesiyle birlikte, korona virüsü kavramı hayatımıza girdi ve sadece bizim değil dünyadaki bütün insanların hayatını altüst etti. Aslında Çin’deki ilk vaka DSÖ’ye belirtilen tarihten çok daha önce görülmüştü. Çin’de yayınlanan South China Morning Post gazetesi, Çin hükümeti belgelerine dayandırdığı haberinde korona virüsünün sebep olduğu Covid-19 hastalığına yakalanan ilk kişinin 17 Kasım 2019’da tespit edildiğini yazdı. Gazetenin konuştuğu Çinli doktorlara göre 17 Kasım’dan sonra günde 1 ila 5 arasında insan, hastanelere başvurmuştu. (1) Yani Çin, Dünya Sağlık Örgütü’nü bilgilendirdiğinde aslında ülkede yüzlerce belki de binlerce insana zaten virüs bulaşmıştı. İlk vakanın 17 Kasım’da tespit edilmiş olması, virüsün ilk ortaya çıktığı tarihe dair net bir bilgi vermiyor, bu tarih eylül de olabilir ekim de.
Dünyanın bütün ülkeleriyle ticaret yapan Çin, aynı zamanda yoğun bir insan hareketliliğine de sahip. 2019 verilerine göre yılda yaklaşık 150 milyon Çinli dünyanın başka ülkelerine giderken, başka ülkelerden 150 milyon insan da Çin’e gidiyor. (2) Çin’de resmi olarak 17 Kasım’da tespit edilen bir virüsün Çin’in duyurduğu 31 Aralık tarihine kadarki 45 gün içerisinde dünyanın her yerine yayılmaması mümkün değildi, yayıldı da. Çin salgının en başında, adeta virüsün yayılması için elinden geleni yaptı. Çin’de tıp camiasını, ‘‘Yeni tip bir korona virüsüyle karşı karşıyayız, sağlık çalışanları koruyucu kıyafet giymeli’’ diye uyaran ve virüsü ilk tespit eden doktor Li Venliang’dı. Li Viang bu duyurusundan dört gün sonra Kamu Güvenliği Departmanı tarafından, “toplum düzenini şiddetle sarsan yanlış iddialarda bulunmakla” suçlanmıştı. (4) Salgının başında bu tarz hatalar yapan Çin, salgının başlamasından sonra ülkeye giriş çıkışı da durdurmadı. Çin’e uçuşlar ancak 30 Ocak 2020 tarihinde çeşitli uçak şirketleri tarafından durdurulmaya başlandı, Türkiye’de ise Çin’e uçuşlar ancak 3 Şubat tarihinde durduruldu. (4)
Çin’de korona virüsünün ilk çıktığı dönemdeki tedbirsizlik de virüsle beraber yayıldı adeta. ABD’de Trump, virüsü hafife aldı, şimdi de korona virüsü önlemlerinin kaldırılmasını istiyor, Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro “Bazıları ölecek, üzgünüm hayat böyle” dedi ve ‘Brezilya duramaz’ sloganıyla karantinaya karşı çıkıp bir kampanya başlattı. İngiltere Başbakanı Johnson, pandeminin başında tedbir almayıp sürü bağışıklığı politikasını savundu, geçen hafta yoğun bakıma kaldırıldı. Türkiye’de ilk sokağa çıkma yasağı, yasağa iki saat kala ilan edildi, 2,5 milyon insan ihtiyaçlarını gidermek için sokağa döküldü. İnsanlık insan hayatını önemsemeyen, üretimi ve ihracatı önemseyen birbirinden beceriksiz yönetimlerin elinde savrulup duruyor.
Çin’in bilgileri gizlemesi, Dünya sağlık Örgütü’nün Çin’den gelen verileri olduğu gibi doğru kabul etmesi, diğer ülkelerin uçuşları durdurmakta geç kalması, başta İtalya, İspanya, ABD ve İngiltere olmak üzere çeşitli ülkelerin korona virüsünü önemsemeyen hatta küçümseyen açıklamaları, korona virüsünü tüm dünyayı kasıp kavuran bir pandemiye dönüştürdü. Korona virüsü bugün itibariyle 2,5 milyon insana bulaşmış durumda, yaşamını yitiren insan sayısı ise 170 bini buldu. (5) Dünyada 3 milyar insan karantinada. (6) İnsanlar evlerine kapandı, şehirler ıssızlaştı, ekonomi büyük ölçüde durdu.
Korona virüsü pandemisinin dünyada yaratacağı etkiye dair çok sayıda yorum yapıldı, yapılıyor. Dünyada hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı, eski normale bir daha dönülemeyeceği, ekonominin daralacağı, totaliter rejimlerin güçleneceği yapılan analizler arasında. Çoğu analize Medyascope sitesinin çeviriler bölümünden ulaşılabiliyor. Meselenin aslında iki temel kaynağı var. Birincisi vahşi kapitalizmin açgözlülüğü, diğeri ise dünyadaki yer altı ve yer üstü kaynaklarının mevcut üretim-tüketim biçimiyle dünya nüfusuna artık yetmemesi. Dünya kapitalistlerinin aklına haliyle açgözlülükten vazgeçmek ya da kâr odaklı üretim-tüketim ilişkisini değiştirmek gelmiyor: Bunun yerine akıllarının bir yanında dünya nüfusunu mevcudun dörtte birine seyreltme planları var. O yüzden bilim insanlarının ve kuruluşlarının tersine açıklamalarına rağmen her virüste, ‘‘Laboratuvarda mı üretildi’’ tartışması başlıyor. Diğer yanda ise dünyanın ezilenleriyle aralarına duvar örme planları var. Bir yanda 1 milyar nüfusuyla Kuzey Amerika ve Avrupa, diğer yanda 7 milyar nüfusuyla dünya insanlarının kalanı.
Türkiye’nin krizi derinleşirken…
Türkiye ekonomik olarak dünya kapitalizmine tam entegre bir ülke. İhracatı da ithalatı da 200 milyar dolar civarında. Koronadan en çok etkilenen ülkeler, aynı zamanda Türkiye’nin ticaret hacminin en yoğun olduğu ülkeler. Bu ülkelerdeki her türlü durağanlıktan ve krizden Türkiye doğrudan etkileniyor. Ancak farkımız şu: Korona virüsünden en çok etkilenen ABD, İngiltere, Çin, Almanya, Fransa gibi ülkelerin ekonomileri Türkiye’ye göre hem daha güçlü hem çok daha büyük. Dolayısıyla ekonomik olarak aynı şekilde etkilenmeyeceğiz, biz daha kötü etkileneceğiz. Örneğin ABD Merkez Bankası’nın para basmasıyla Türkiye Merkez Bankası’nın para basması, ülke ekonomilerini aynı şekilde etkilemiyor. Ve nihayetinde Türk Lirası’nın alım gücü her geçen gün değer kaybediyor.
Türkiye korona virüsüne ekonominin dipte ve çok kötü yönetildiği bir dönemde yakalandı. Türkiye AKP iktidarının, kamuya ait satılabilecek her şeyi sattığı, tüm ihtiyat akçelerinin tüketildiği, çeşitli kamu kaynaklarının fonlar araçlığıyla tüketildiği bir dönemde korona virüsüne yakalandı. AKP iktidarı bilim çevrelerinden gelen tüm uyarılara rağmen, sokağa çıkma yasağı ilan edemedi. Esas önceliğinin, ‘‘Üretimin ve ihracatın durmaması olduğunu’’ daha en başından ilan etti. Nihayetinde korona virüsü önlemlerinin tam anlamıyla alınamaması, Türkiye’yi dünyada 7’nci sıraya taşıdı, vaka sayımız 100 bine ulaştı.
2020’nin Mart’ında yakalandığımız korona virüsü pandemisinin ortalama 12 haftada yükselip düşüşe geçeceği hesaplanıyor. Yani haziran ayının başında adım adım “normale” döneceğiz. (7) Ancak ekim-aralık aylarında ikinci bir dalgayla karışılacağımızdan da bahsediliyor. Almanya’nın da salgının dokuz ay sürmesini beklediği bir belge basına yansıdı. (8) Nihayetinde haziran başında açılacak olan Florya’daki ve Sancaktepe’deki hastanelerin, şehir hastaneleri inşaatlarındaki hızlanmanın daha ileriye dönük bir planlamanın parçası olduğu açık…
… Ahmet SAYMADİ’nin Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN