SEÇTİKLERİMİZ – Mehmet YILMAZER Karşı Mahalle için yazdı: Dünya yoksulları üzerlerine gelen fırtınanın alın yazısı değil, kapitalizmin büyük günahı olduğunu kavradıklarında dünya güçler dengesinin belirlenmesinde bir aktör olarak yerlerini alabilirler.
Korona salgını sırasında yeni bir model seviyesinde olmasa da, “kamulaştırma” ve “devlet müdahalesi” çok tartışılan konulardan oldu. Korona sonrası dünyada eski haliyle neoliberalizme ve küreselleşmeye yol kapalı olduğuna göre, kapitalizm II. Dünya Savaşı sonrasına benzer bir yola mı girecektir?
Korona öncesi kapitalist dünyanın pek çok sorununun yanında iki temel gündemi vardı. İlki, dünya güçler dengesindeki değişim sancılarıdır. Bilindiği gibi bu konuda Trump Çin’le gümrük savaşlarını başlatmıştı. Özellikle yüksek teknoloji alanında yoğun bir rekabet son sekiz on yıldır bütün şiddetiyle sürüyordu. Dünyaya bakan gözler artık güç ağırlığının Uzakdoğu’ya kaymakta olduğunu sık sık vurgulamaya başlamıştı. Stratejik güç değişiminin en temel konusu buydu. Artık çok kutuplu bir dünyada yaşandığı, ABD’nin tek egemen güç olduğu günlerin geride kaldığı genel bir kabul görüyordu. Korona krizi bu sancılı güç değişimini nasıl etkileyebilir?
İkinci önemli konu, neoliberalizm ve küreselleşmenin 2008 krizi ile tükenişinden sonra, dünya kapitalist sisteminin son 35 yıldır uyguladığı sermaye birikim biçiminin sona ermiş olmasıdır. Ancak 2008 krizinden beri kapitalist dünya yeni bir sermaye birikim modeline geçemedi. Trump gibiler sınırların içine çekilme gibi yolları deniyor olsalar da artık bir süper güç olmadığı için bir sermaye birikim modelini dünyaya dayatmak mümkün olmuyor. Bu konu genellikle sanıldığı gibi ekonomik olmaktan çok, güçler durumuna bağlı olarak ancak çözümlenebilir.
Güç dengelerindeki son yılların hırçın rekabeti korona salgını ile durmuş görünüyor. Rekabet salgına karşı alınan tedbirlerin etkinliği konusunda sürüyor. Bu konuda ABD ve AB oldukça kötü sınavlar veriyor. Buna elbette İngiltere de dahildir. Bu konuda açık bir şekilde Çin öne çıkmıştır. Elbette sadece Çin değil, Rusya, Güney Kore, Japonya ve Almanya da önde duruyor. Sağlık malzemesi üretiminde en öne geçen Çin oldu. Ocak ayı başından beri yaptığı uygulamalarla bu konuda ileri adımlar attı. ABD ve Avrupa’nın çoğu ülkesi bu konuda tam bir dağınıklık içinde. İş “modern korsanlığa” kadar vardı. Çin’den Almanya’ya giden sağlık malzemelerinin yarısına Washington el koyunca, Almanya bunu “modern korsanlık” olarak suçladı.
Çok söylendi yine de tekrar edelim, Batı dünyasının genel olarak bocalamasının altında ekonomi ve insan arasında açık bir tercih yapamaması yatmaktadır. Bu kararsızlık hala belli ölçülerde devam ediyor.
Salgına karşı ilk uygulamalarda Çin’in öne çıkmasından sonra şimdi ilaç ve aşı konusunda müthiş bir yarış sürüyor. Ancak ilaç veya aşı, yaşanan yıkımdan hiçbir ülkeyi kurtaramaz. Güç dengelerindeki değişim üzerinde koronavirüsün gerçek etkisi önümüzdeki yıllarda daha net olarak ortaya çıkacaktır. Çin önde görünse de, korona sonrası küresel finans ve üretim ağları yeniden nasıl kurulacaktır? Bu sorunun cevabı henüz verilmemiştir. 80 ülke İMF’ye başvurmuştur. Bu durum yıpranan doların itibarını geri getirir mi? Küresel ekonomik yıkımdan ABD, finans ve sermaye avantajıyla çıkabilir mi? Bu olasılıklardan birisidir.
Fakat Çin büyük finans ve sermaye birikimiyle “yol ve kuşak” projesinin alt yapısını inşa için adeta yeni bir dünya bankası kurmuştu. Bu nedenle ABD, korona sonrası finans olarak eski günlerindeki gibi avantajlı ve rakipsiz değildir. Sonuç olarak, korona salgını ile dünyaya dalga dalga yayılan ekonomik yıkım, güç dengelerindeki değişim sancısını birkaç eşik yukarıya çekecektir. Şimdilik Çin birkaç adım öndedir. Ancak korona sonrası rekabet gümrük savaşlarından daha yukarıya tırmanacaktır.
Küreselleşmenin iflasına en dikkat çekici tepkilerin 1980’lerde onu tüm dünyaya birlikte dayatan ABD ve İngiltere’den gelmesi ilginçtir. Ancak ortaya yeni bir sistem getiremediler. Trump açıkça “herkes kendi başının çaresine baksın” demekten öteye dünyaya yeni bir model gösteremedi. Kapitalist dünyada bir ülke finans gücü ve üretim kalitesi açısından üstün olunduğunda göndere “serbest ticaret” bayrağını çeker; ancak bu üstünlük yitirilince ulusal duvarlar yükseltilir ve iş yeni bir paylaşım savaşına kadar gidebilir. Kapitalizmin tarihi böyle örneklerle doludur. Trump ve Johnson “serbest ticaret” bayrağını gönderden indirdiler, ancak yerine hangi bayrağı çekeceklerini henüz bilmiyorlar.
Korona salgını sırasında yeni bir model seviyesinde olmasa da, “kamulaştırma” ve “devlet müdahalesi” çok tartışılan konulardan oldu. Korona sonrası dünyada eski haliyle neoliberalizme ve küreselleşmeye yol kapalı olduğuna göre, kapitalizm II. Dünya Savaşı sonrasına benzer bir yola mı girecektir? Belli alanlarda kamu işletmelerinin ağırlıklı olduğu ve bir bakıma devletin ekonomiye yeniden davet edildiği bir döneme mi girilecektir? Korona salgını ve yıkımının bu yolda bir etki yaratması güçlü bir olasılıktır. Ancak kapitalizm felaketlerden kendi çıkarına olmayan dersleri kolay kolay öğrenmiyor. Tarihte pek çok örnek vardır. Geniş yığınlar bu derslere örgütlü olarak sahip çıkabildiklerinde egemen zümrelerin pervasızlığını sınırlandırabilir.
Korona öncesi günlerin iki temel konusu salgın hafifler hafiflemez hemen yeniden gündemin en önüne tırmanacaktır. Ancak bu gündemler hiçbir şey olmamışçasına kaldığı yerden devam edemez. Korona salgınının Latin Amerika, Afrika ve hele Güney Asya’da, özellikle Hindistan’da nasıl seyredeceği, dünyanın geleceğinin hangi yola gireceği konusunda büyük etkiye sahip olacaktır. Fakat salgın batı dünyasından uzaklaşırsa, yoksul dünyada yarattığı yıkımlar kameraların görüntü alanına girmeyecektir. Küreselleşmenin dünyada yarattığı derin uçurum nasıl kapitalist merkezlerde bir istatistik rakamından öteye yer alamadıysa, koronanın yaratacağı yıkım da aynı alın yazısına mahkum olabilir.
Dünya yoksulları üzerlerine gelen fırtınanın alın yazısı değil, kapitalizmin büyük günahı olduğunu kavradıklarında dünya güçler dengesinin belirlenmesinde bir aktör olarak yerlerini alabilirler.