KORKUT AKIN yazdı: Hélène L’Heuillet, insanların birlikte varoluşu üzerine düşüncelerini “Komşuluk” başlığıyla sunuyor bizlere… Yazar, yaşama pratiğinin felsefi açılımlarına odaklanırken bir yandan da -özellikle – büyük şehirlerin gürültüsü ve karmaşası içindeki bireyin çarpıcı durumunu irdeliyor.
İnsanlığın, başından beri değilse de yerleşik yaşama geçişinden bu yana var olan bir olgu komşuluk… Kimi zaman, çoğunlukla demek gerekir sanırım, bir gereksinim amaçlı kapısını çaldığımız, bir şeyler istediğimiz kişi(ler) komşularımız. Günümüzde kapıda, asansörde yüz yüze gelince yalancı bir gülümseyişle, zoraki selamlaşılan…
Hélène L'Heuillet, insanların birlikte varoluşu üzerine düşüncelerini “Komşuluk” başlığıyla sunuyor bizlere… Yazar, yaşama pratiğinin felsefi açılımlarına odaklanırken bir yandan da -özellikle- büyük şehirlerin gürültüsü ve karmaşası içindeki bireyin çarpıcı durumunu irdeliyor.
Bir fincan yağ…
Biz, yani artık en yaşlı kuşak, komşuya bir fincan yağ, şeker almaya gönderilen son kuşağız. Sezai Sarıoğlu, evde şarkı bittiğinde annem, komşuya şarkı almaya gönderirdi” şeklinde şiirce söylüyor bu durumu. Bir yanıyla, galiba en önemli yanı da bu, güvenceydi komşu… Başınız sıkıştığında ondan destek bulurdunuz. Anahtarınızı unutmuşsanız, onlara sığınırdınız, birileri gelinceye dek. Akşamları onlara uğrardınız sohbet etmeye… “Görünen o ki yere kapaklanmaktan kurtarmak komşuluk etiğinin ilk ilkesi” diyor zaten yazar da.
Günümüzde o kadar kolay, açık, net değil komşuluk da komşuluk ilkesi de… Kuşkusuz önce komşu denilince akla kimin ve/veya neyin geldiğini belirlemek gerekir. Ev komşunuz, yan dairedeki, üst kattaki, altta oturanlar… komşu apartmandakiler, komşu sokaktakiler de var. Komşu il, ilçe bu söylediğimiz komşuluk çerçevesinde görülmüyor, ama komşu ülkeleri bu çerçevede ele almak gerekiyor.
Cetvelle çizilen sınırlar
Sadece bizim ülkemizde değil, Fransa’da da insanlar komşularından yıldıkları, korktukları için müstakil evi tercih ediyorlarmış yapılan araştırmalara göre. Yabancı dediğiniz gerçekten “yabancı” ise yani farklı bir milletin vatandaşıysa istenmiyor. Bizim ülkemizde Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Rumlar… şimdilerde de Suriyeliler bu istenmeyenler arasında hep en önde. Yani komşuluk dediğimiz şey (her neyse o) sadece gereksinim temelli değil, biraz ırkçılık, biraz faşizm kokan kâbus aynı zamanda.
Ailenin bittiği yerde komşuluk başlar
Bireyler açısından ele aldığımızda kişi hep egemen olmayı, dediğinin kabul edilmesini ister; öte yandan komşuluk bilinci paylaşma bilincini de (öyle ya, aynı çatı altında, aynı sırada, aynı masadasınız) getirir. Buna da bağlı olarak komşu “dost” değildir her zaman. Kapı önünde, ayaküstü merhabalaşma ve hal hatır sorma bu dostluk olmadığındandır besbelli. Yine de bir başkalığı vardır komşunun, dost olmasa da… Dokunulabilir, koklanabilir; ayrıcalıklıdır bu haliyle de…
Yabancılık içimizde…
Hélène L'Heuillet, bir duvarın ayırdığı komşuları kendince imgesel koordinatlarla karşı komşular, dışarıdaki komşular, üst komşular, yan komşular diye sınıflandırıyor. Aile içindeki ilişkilerin bile gerginleştiği (ekonomik nedenleri bir yana bırakalım şimdi) bu ortamda komşuyu sadece “çıkar” olarak görenin alt, üst veya karşı komşudan anlayacağının ne olabileceğini ve onlardan beklentilerinin felsefi, sosyolojik ve bireysel uzantılarını kitapta ayrıntılı bulmak mümkün.
Komşuluk
Hélène L'Heuillet
İnsanların varoluşu üzerine düşünceler
Yapı Kredi Yayınları, Cotigo dizisi
Mart 2019, 207 s.