Fatma Özkaya yazdı: Kızlarınızı çocuk yaşta evlendirmeyin, iyi bir şey değil, annemden biliyorum!
FATMA ÖZKAYA
Geçen Perşembe meclise sunulan, cinsel istismar suçlarında mağdurla failin evlenmesinin önünü açan, lakin iktidara yakın medya tarafından, 18 yaş altı evlendirilmiş ve eşleri hapis cezası alan “mağdur” ailelerin birleştirilmesi olarak gösteren yasa tasarısına dair, o günden bu yana kamuoyunda büyük bir hareketlilik söz konusu. Bense gündemi bu kadar meşgul eden bir tartışmadan yaklaşık bir haftadır bilerek kaçındım. Çünkü bir tarafı bana dokunan bu hikâyenin, diğer paydaşı da annemdi ve onun hikâyesini, hem onu hem de beni koruyacak şekilde nasıl paylaşacağımı bilemedim.
Annem 16’sında evlendi, 17’sinde beni doğurdu. Onun yaşının küçüklüğünün sıkıntılarını ikimiz de çektik. O kendi yaşınca hakkı olan duyguları yaşadı, ben de kendiminkileri ama arada her daim bir çatışma ve derin bir uçurum oldu. Çünkü ne o tam anneydi, ne de ben evlat. Büyüyüp yıllar sonra kadınlarla bir araya gelince, annemin yaşadıklarını daha iyi anladım. Ardından aramızdaki sular duruldu. Bu sefer iki kız kardeş olduk ama olana kadar ikimiz de hırpalandık.
Benden sonra doğan kardeşimle aramda 11 yaş var; İkincisiyle 13 ve üçüncüsüyle de 18. Annemin yaşı ilerledikçe çocuklarıyla kurduğu ilişkinin ne kadar farklılaştığını gözlemledim. Çocukların benden ne kadar farklı yetiştiklerini, çocukluğumda hissettiğim aidiyetsizlikten onlarda eser olmadığını, ne kadar özgüvenli olduklarını gördüm. Allah’a şükür şimdilik başımıza kötü bir şey gelmedi ama olabilirdi de. Hayatımın büyük bir kısmı birine kapılıp, hayatımın elinden alınacağı korkusuyla geçti. Oysa yaşam dediğin sen ona sahip çıktığın müddetçe elindedir. Hayatım, annemin yapmış olduğu [benim o zaman hata, şimdiyse tercih olarak adlandırdığım] şeyleri yapmamaya çalışarak geçti. Hâlbuki bunlara hiç gerek yoktu.
O yüzden lütfen kimse, ufacık yaştaki çocukların evlendirilmesine bir kılıf uydurmasın. Çaldığınız sadece bir insanın değil, ondan gelen diğer insanların da hayatı. Şurası çok net ki, evlilik gibi bir kararın alınabilmesi olgunluk gerektirir; olgunluksa zamanla kazanılır. Bunu en net, “keşke bu bilgim ve tecrübemle 19 yaşıma gitsem” diye düşündüğümde fark ettim. Çünkü tam olarak o bilgi ve tecrübenin kazanılması, aradaki 7 yıla bağlıydı. Bu sebeple, size liberalizm olarak yansıtılan bu hastalıklı fikri görmezden gelmeye kimsenin hakkı yok. Üzülerek söylüyorum ki bu sadece benim değil, bu ülkedeki pek çok kişinin deneyimi. Pek çok insan annesinin mağduriyetinden etkilenerek yetişti.
Biz kız çocuklarının “mutlaka okuması gerektiği”ni dinleyerek büyüyen bir kuşağız ve hiç kuşkusuz, hepimiz bunun annelerimiz gibi olmamamız için tembihlendiğini bilerek yetiştik. Hâlbuki insan en çok annesine benzemeyi istemeli, onun gibi yiğit ve mücadeleci olmayı… O yüzden devletin, daha çocukluktan sıyrılamamış, oy hakkı verecek kadar bile güvenemediği bedenlere, evliliği, anneliği, böylesi bir sorumluluğu nasıl yükleyebildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Kendi evlatlarına yakıştıramadıkları her şeyi, başka evlatlara yakıştırmalarını anlayamıyorum. Galiba onların düşünceleri benim sınırlı hafsalamın çok ötesinde.