GÜLFER AKKAYA yazdı: “Erdoğan’ı internetten korkutan bir konu internetin iktidarın duyulmasını istemediği gerçekleri halının altına süpürmesini engelleyen özelliği ise, diğeri yok etmeye çalışıp başaramadıkları yaşam tarzlarının o hesaplardan dünyanın her yanına yayılabilme, benzerleriyle buluşarak güçlenme özelliğidir.”
GÜLFER AKKAYA
Cumhurbaşkanı Erdoğan toplumun davranışlarını sabah akşam takip eden biri. Edindiği bilgiler arasında iktidarını tehlikeye sokabileceğini düşündüğü konular varsa, bunlara yönelik konuşmaktan, bu bilgileri kendi lehine çevirmek için keyfi beyanlarda bulunmaktan geri duramıyor. Ve bunu, yakınlarındakilere yaptırmak yerine bizzat yapıyor.
TÜBİTAK ödül törenindeki konuşmasında “teknoloji bağımlığına” dikkat çekmek için interneti evlere giren zehir olarak hedefe koymuş, böylece kendi açısından yeni bir mücadele alanı daha yaratmış oldu.
Yer TÜBİTAK, yani Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu. Hedefe konan ise internet. Salondaki TÜBİTAK üst düzey görevlileri falan alkışlıyor tabii konuşmayı. Bilim ve teknoloji ile o kadar kankalar. Cumhurbaşkanı önünde eğilen, düğmesiz cübbenin önünü iliklemeye çalışan yargı tadında bir sahne.
Şimdilerde kanlı bıçaklı oldukları Bülent Arınç ile internet konusunda belli ki anlaşıyorlar. Gerçi Arınç’ın fikri değişmiştir zira şimdilerde elinde kala kala internet kaldı sesini duyurma aracı olarak. Bundan birkaç yıl evvel AKP, Bülent Arınç aracılığı ile silahlarını yine internete yöneltip yasaklansın demiş, aynı yıllarda TÜSİAD başkanı olan ve internet yasağına karşı çıkan Ümit Boyner, Arınç tarafından pornocu ilan edilmişti.
İnternete düşmanlık gerekçeleri o zaman da, bu gün de aynı. Değerlerimiz. Toplum ahlakı. Bla bla.
Oysa herkes her şeyin farkında. İnternete düşmanlığın kaynağı değerler falan değil. Öyle olsaydı yine en çok internet aracılığı ile haberdar olduğumuz, başta dini kurumlarda, çocuklara yönelik iyice artan ve genellikle toplu halde ve uzun yıllar süren cinsel saldırılar, tecavüzler engellenmeye çalışılırdı. İnternet değil.
Her gün erkeklerin işlediği kadın cinayetleri engellenirdi. Sokaklardan parklara, evlere, işyerlerine, Meclis’e, okullara, eğlence mekânlarına dek yerleşen erkek şiddeti engellenirdi. İnternet değil.
Ülkede iktidar partisinin üst kadroları dâhil çok sayıda insanın ve onların yakın akrabalarının adlarının karıştığı yolsuzluk olayları takibe alınırdı. İnternet değil.
Öyle ya, çocuklara ve kadınlara tecavüz eden, onlara cinsel saldırılarda bulunan, adı yolsuzluklara karışan, ayakkabı kutularına paraları saklayan internet değil. İnternet, adaletin yerine sert diktatörlük rüzgârlarının estiği ülkemizde suçluların cezasızlıkla ödüllendirildiği ortamda hiç olmazsa hakikati insanlara ulaştırabilen elimizde kalan tek mecra.
O da, gerçekleri ulaştırmak için canhıraş uğraşan her türlü zulme uğrayan çok az sayıda feminist, sosyalist, solcu, demokrat, LGBTİ+ kişi ve kurumlar sayesinde.
İnternetin evlere girmesini zehir diye niteleyen zehir zemberek açıklamasında Erdoğan’ı ürküten de bu durum. Çünkü sermayenin elinde olan medyayı kontrolüne aldı, susturdu. Çok sayıda gazeteciyi satın aldı. Sermayenin medya grupları suda yüzen kurbağada haber potansiyeli bulabilme becerisine ulaşıp, bu absürd haber metinlerini uzatarak haber saatini doldurabilme yeteneğine erişti.
Medya grupları birer çöp dağından farksız olunca toplum gerçekleri vermekten çekinmeyen haber kanallarına yönelmeye başladı. İktidar bu haber alma kanallarını para cezaları yağdırarak susturmaya, çalışanları tutuklayarak engellemeye, tehditle yok etmeye çalıştı, başaramadı.
Her geçen yıl ülkede internet kullanan kişi sayısı artmaya devam etti. Her eve giren internet, o evde yaşayan herkese tek tek ulaştıkça ulaştı. Sosyal medyada hesaplar arttı. Bu hesaplar iki işleve sahipti.
Kişisel meraklar, uzaklarda olan eş dostlarla buluşulan alanlar, arkadaş edinme, eski arkadaşlara ulaşma, sevgili bulma vs hesapları oldu.
İkincisi ise günlük haberlerin paylaşılarak yaygınlaştırıldığı, yorumların yapıldığı, köşe yazılarının paylaşıldığı, üzeri örtülmeye, gizlenmeye çalışılan haberlerin açığa çıkarıldığı “politik” paylaşımların yoğun olduğu hesaplardı.
Erdoğan’a ‘internet zehir’ dedirten esasta internetin bu şekilde kullanılması. Hemen buna karşı çareler bulundu. Trol hesaplar kuruldu. En son AKP’li 5 bin kişinin bunun için görevlendirilip maaşa bağlandığı haberlerini okuduk. Şimdi sayı daha artmıştır. Toplum paralı yandaşlara ad koydu: AKtroller.
AKtrollerin sosyal medya ile savaşı başladı. Açıkçası çok da sonuç alamadılar.
Erdoğan’ın ‘internet zehirdir’ açıklamasını dinlerken aklıma ilk, iktidara yakın olan yandaş medyanın internet siteleri, yandaşların kişisel hesapları, AKP internet sayfa ve hesapları, tüm yandaşların kurumsal ve kişisel hesapları ve bu AKtroller geldi. Ah tabii bir de Erdoğan’ın kendi kişisel hesabı. Madem zehirdi, o zaman daha çok zehirlenmenin anlamı yok. Kapatın gitsin.
Madem internet evlere girmiş zehirdi, o halde tüm AKP yandaşı ev ve işyerlerindeki internet bağlantılarını kökünden kesmek gerekmez mi? Kesin gitsin.
Lafla peynir gemisi yürümüyor. Dedim gitti ile olmuyor. Kendininki dururken başkalarının internetlerini kesmekle hiç olmuyor. İnternet yasaklarını delen AKP’li cumhurbaşkanı hala hatırlarda.
Düşünceyle davranış üst üste düşmez, çelişkili olursa kimse size güvenmez. O halde kendisini Erdoğan hayranı, taraftarı gören, onun dediğini emir kabul eden herkes daha fazla zehirlenmesin, internetten çıksın.
Göreceğiz bakalım kaç kişi hesap kapatacak. Göreceğiz bakalım AKtrol hesaplar kapanacak mı?
Erdoğan’ı internetten korkutan bir konu internetin iktidarın duyulmasını istemediği gerçekleri halının altına süpürmesini engelleyen özelliği ise, diğeri yok etmeye çalışıp başaramadıkları yaşam tarzlarının o hesaplardan dünyanın her yanına yayılabilme, benzerleriyle buluşarak güçlenme özelliğidir.
Evlere kapatmaya çalıştıkları, bedenlerini kapatmaya çalıştıkları, her türlü haklarını gasp etmeye çalıştıkları kadınların sosyal medyada işleri, yetenekleri, güzellikleri, başarıları ile görünmeleri, kadınla erkeği birbirinden ayırmaya son hız uğraştıkları böyle zamanlarda kadın erkek yan yana eğlenen fotoğrafların yer aldığı kişisel hesaplar pişmiş aşa nasıl su katıyordur, kim bilir?
Susturmaya çalıştıkları, görmezden geldikleri, yok saydıkları fikirleri, inançları, kurumları, kişileri, kültürleri milyonlarca kişi tek tek kendi kişisel hesabında paylaşıverince kim bilir nasıl öfkeleniyordur yan yana, beraberce yaşama karşı olan tekçiler.
Onlardan olmadığı, biat etmediği için yok saymaya çalıştıkları kişilerin uluslararası arenalarda, yerellerde ya da başka yerlerde ödüllerle, sevgi ve saygı ile karşılanmaları milyonlarca kişinin hesaplarında paylaşılınca nasıl rahatsız oluyorlardır yandaşlar kim bilir.
Kaç yıldır saldırı altında olanlar sadece fikirlerimiz, örgütlülüğümüz, parasız, eşit, adil eğitim hakkımız, çalışma ve insanca yaşama hakkımız değil. İstediğimiz gibi giyinip, istediğimiz gibi yemek, içmek, gezmek, istediğimiz saatte dışarı çıkmak, âşık olma, flört etme hakkımız. Yani yaşam biçimimiz.
İnsanın yaşam biçimi, fikrinin ve kurmayı hayal ettiği dünyanın ipucudur. Onu elinden almaya çalışmak varlığına yönelik saldırı olduğu için temel hak gaspıdır. Artık internet ve onu kullanma biçimimiz de bununla direkt alakalı.
Bunca yasakların arasında kuşkusuz internet bizlerin buluşup yan yana olduğu mecralardan biridir. İnternet bizimdir. Kişisel hesaplar da, kişisel paylaşımlar da politiktir. Kaçmayalım, korkmayalım, devam edelim.