Hızla ilerleyen teknolojik gelişmeyle, bir mineralin ya da herhangi elementin ne miktarda, nerede, ne boyutta olduğunun önemi kalmadı. Artık bunların yerküreden sökülüp alınabilmesi için devreye sokulan işlemler için sorulacak temel soru şu: Bu işlemlere, hangi coğrafyada, kim izin veriyor?
Türkiye içinse durum şudur: 16 Ekim 2005’te Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, “Dünyanın tüm girişimcileriyle görüşürüm. Bakan arkadaşlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” dedi.(*)
İşte bugün, nadir toprak elementleri için açık pazar olarak sunulmaktayız. Kapitalizmin kalelerinin ham madde kaynağı olarak Türkiye coğrafyası pazarlanmaya çalışılıyor. Birleşmiş Milletler toplantısına giden heyetler de nadir toprak elementlerinin coğrafyası olarak pazara çıkarıyor ülkeyi. Yatırım için her alandan şirketlere çağrı yapılıyor: “Gelin nadir toprak elementlerini çıkarın…”
Pazarlama ve işletme açısından da önemli bir sıkıntıya vurgu yaparak söylersek “nadir toprak elementlerinin işletilmesinde” bizi neler bekliyor?
Çin nadir toprak elementlerinin ihracatını yasaklamış. Bizdeyse Çin ortaklıkları ile işletmeler açılmaya çalışılıyor. Öncelikle bu alanda kendisi ihracatı yasaklamış Çin şirketleri ile iş birliği yapmanın ne anlama geleceği yeterince açık.
Bu elementlerin elde edilmesi için kullanılacak yönteme daha önce dikkat çekmiştik. Ancak biraz detay vererek nelerle karşılaşacağımızı bilmekte yarar var.
Nadir toprak elementleri olarak bilinen elementlerin elde edilmesi, teknik olarak “ekstraktif metalurji” (Özünden sökmek, ayırmak) denilen teknik işlemler uygulanarak yapılır. Doğada genel olarak oksit ya da sülfür halinde kararlı olarak bulunan minerallerin içinden elementleri alabilmek için, bu özünden sökme işlemi gerekir. Buna “özütleme” de denir. Bunun için daha çok kimyasal yöntemler kullanılır. Nadir toprak elementleri doğada genel olarak milyonda bir birim (ppm) ve altında bunulurlar. İşte bunların özünden sökülebilmesi için kayaçların çıkarılıp, her bir elemente kimyasalın ulaşması ve onu bağlayarak özünden sökmesi gerekir. Bunun için de kayaçlardaki oksit ya da sülfür bileşiğine kimyasalın temas etmesi gerekir. Bu temas için en fazla yüzey oluşturacak boyutta kırma-öğütme gerekecektir. İşte bu kırma ve öğütme boyutu da milimetre ve mikron düzeyindedir. Her bir yüzeye değecek kimyasal işlemin sağlanması ile mineralin özü sökülüp alınır. Özünden sökülen elemente rağmen, kalan atık miktarı artar. Çünkü neredeyse öğütülen kayaç kadar da kimyasal içeren sıvıya tabi tutulduğundan ağırlığı işlem görmemiş halinden daha ağır olarak, kararsız bir yapı oluşur. Ayrıca işleme tabi olmayan toprak, ekonomik açıdan önemsiz miktarda metal içeren ve “pasa” olarak nitelenen kayaçlar bulunur. Kimyasal işlem görmüş kısmın neredeyse on katını aşan malzemeler söz konusudur. Yani doğanın organları sökülürken diğer organları da paramparça edilmektedir. Bunu pratikte tanımlarsak Çöpler-İliç-Erzincan maden işletmesinin ürettiğinden daha fazla atık ve pasanın oluşacağı bir durumdan söz ediyoruz. Yani her gram element için milimetre ve mikrometre boyutunda öğütülmüş, kimyasal işlem görmüş 20 tondan fazla atık ile bunun onlarca katı sıyrılmış toprak ve kırılıp çıkarılmış pasa yığını kayaçlar söz konusu olacaktır.
Nadir toprak elementleri olarak adlandırılan ve teknolojik değişimin temel girdisi olarak sunulan bu elementlerin topraktan elde edilmesi için, nerede ya da ne kadar bulunduklarının artık bir önemi yok. Çünkü uygulanan yöntemle yerkürenin organları sökülebilmekte, büyük boyutlu makineler ile yerin altı üstüne getirilebilmektedir.
Artık herhangi bir elementin ya da mineralin elde edilebilmesi için tek engel var: İzin! Artık bir mineralin ya da elementin elde dilmesi için nerede, ne kadar, olduğu değil; bunun işletilmesi için kimden izin alınacağı önem kazanmıştır. Hükümetler şirketlerin önünü açıp bu konuda sürekli yasal değişiklik yapmakta, itiraz eden yerel halkı da her türlü zor ve şiddeti kullanarak bastırmaya çalışmakta.
Gündeme üniversiteler de dahil ediliyor ve toplumun ikna edilmesi için, bilimsel çalışmaları aşan propaganda aracı olarak kullanılıyorlar. Nadir toprak elementlerini çıkarmaya yönelik faaliyetler ve bunun için gerekli özel teknolojik çalışmalar çeşitli fonlar aracılığıyla destekleniyor.
Orta vadeli program, bu madencilik faaliyetlerini ‘kamu yararı’ kapsamında göstermeye çalışıyor. Bunun için yasal düzenleme çalışmalarına hız verildi. Türkiye her alanda siyasal iktidarların mahalle pazarındaki tezgahına çevriliyor.
Yerellerde durumun mağduriyetini yaşayan, yuvalarından sürgün edilen ve farkındalığı olan insanlar verilen izinleri sorguluyorlar. Coğrafyayı ve yaşamı paylaştıkları tüm canlılar adına da bu izinleri sorgulamaları gerektiğinin bilincindeler. Dağları indiren, vadileri kemiren, ovaları oyan bu işlemlerin izni, artık yerelde yaşayanlarca iptal edilmektedir.
(*) Milliyet, 16 Ekim 2005