SEÇTİKLERİMİZ – Son KHK ile ihraç edilen doktor Mihraban Yıldırım Bianet’e anlattı: ‘Sekiz kız kardeşiz. Babam emekli öğretmen. “Garanti meslek olsun, tıp fakültesinden mezun olduğunda en azından mesleğini alırsın” diye yönlendirmesi sonucu tıp fakültesine girmiştim ama şu anda sekiz kardeş içinde tek çalışmayan benim.’
“Sekiz kız kardeşiz. Babam emekli öğretmen. 'Garanti meslek olsun, tıp fakültesinden mezun olduğunda en azından mesleğini alırsın' diye yönlendirdi. Şu anda sekiz kardeş içinde tek çalışmayan benim. Böyle olmak zorunda değildi, başka türlü olabilirdi. Hala başka türlü olabilir. Buna inanıyorum. Mücadele etmeyi tercih ediyorum.”
Mihriban Yıldırım, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KATÜ) Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra zorunlu hizmetini yaptı, “Kronometre kurarak çalışıyordum, günde 12 saat çalıştım” dediği Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı (TUS) kazandı, mezun olduğu üniversitede asistan hekim oldu.
Psikiyatri bölümündeki asistan hekimliğinin birinci yılını doldurdu. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sonrası önce açığa alındı, ardından 1 Eylül 2016’da yayınlanan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi.
Sağlık ve Sosyal Hizmetler Emekçileri Sendikası (SES) Trabzon Şubesi Kadın Sekreteri, öğrencilik hayatından itibaren Türk Tabipleri Birliği’nde (TTB) aktif. İhraç edildikten sonra hakkında “Bylock” iddianamesi hazırlandı, yedi ay süren adli kontrol kararı ilk duruşmada kalksa da dava sürüyor.
Trabzon’da yaşamaya devam ediyor, “Kalıp mücadele etmeyi tercih ediyorum. Çünkü böyle olmak zorunda değildi, başka türlü olabilirdi. Hala başka türlü olabilir. Buna inanıyorum” diyor.
Mihriban Yıldırım ile tıp eğitimi almaya karar vermesinden, asistan hekimlerin yaşadığı sorunları, açığa alındığı soruşturma sürecinden ihraç edilmesini, ihraçların ardından yaşadıklarını konuştuk.
“Kronometre ile TUS’a hazırlanıyordum”
Tıp fakültesine başlamanızı ve asistanlığa giden süreci anlatır mısınız?
Sekiz kız kardeşiz. Babam emekli öğretmen. “Garanti meslek olsun, tıp fakültesinden mezun olduğunda en azından mesleğini alırsın” diye yönlendirmesi sonucu tıp fakültesine girmiştim ama şu anda sekiz kardeş içinde tek çalışmayan benim.
KATÜ Tıp Fakültesi’nden 2013’te mezun oldum. Bir buçuk yıl Ordu devlet hastanesinde mecburi hizmetimi yaptım. Gün aşırı nöbetler tutuyordum. Hem acil serviste çalışıp hem sınava hazırlanmak kolay süreç değil. Son aylarda uzmanlık sınavına çalışmak için istifa ettim.
Kronometre ile ders çalışıyor, camdan baktığım anda bile kronometreyi durduruyordum. İki saatten başlayıp 12 saate dek ders çalıştım.
Sınavda iyi bir puan aldım. Temmuz 2015’te KATÜ'de psikiyatri asistanlığına başladım.
“Asistan hekimlik modern kölelik gibi”
Asistan hekimlik şartları nasıldı?
Asistan hekimlik modern kölelik gibi. Psikiyatri bunun biraz daha dışında. Nöbet şartları daha uygun, nöbet sayıları daha az. Ayda 5-6 nöbet ama cerrahi bölümlerde 15 nöbete dek tuttukları oluyor.
Gün aşırı nöbetler oluyor. 36 saat çalışma temposu oluyor. Nöbet ertesi izin hakkı olmuyor.
Asistanlık koşturma halinde. Orası uzmanlık eğitimi ama çok fazla eğitim de alamıyorsunuz. Hasta yoğunluğu içerisinde kıyıda köşede eğitim alabilirseniz ne ala, o da sizin zorlamanızla oluyor. Türkiye’nin bir gerçeği. Asistan hekimlerin eğitim hakkı yok gibi bir şey.
“Sarı zarf geldi, uzaklaştırılmışım”
Açığa alınma süreci nasıl gerçekleşti?
Ben mezun olduğum üniversitede göreve başladım. Öğrenciyken gençlik mücadelesinde aktif faaliyet yürütüyordum. TTB Öğrenci Komisyonunu oluşturmuştuk. Bizi nasıl bir sağlık sistemi bekliyor, toplumcu hekim olabilmek nedir gibi konularda paneller düzenleyip etkinlikler yapıyorduk. Ben ve arkadaşlarım, üniversitenin bizleri bildiri dağıtırken, açıklama yaparken, hak gaspına karşı açıklama okurken görüp bu imajla tanıdığı insanlardık.
5 Ağustos’ta sabah vizitine hazırlanıyorduk. Bir sarı zarf geldi. Rektörlük imzalı belgede açığa alındığım yazıyordu. “FETÖ ile ilişkili personel olduğumuz gerekçesiyle hakkınızda soruşturma açılmıştır, soruşturmanın selameti açısından da uzaklaştırıldınız” gibi bir metindi. YÖK’ten gelen yazıyı referans gösteriyordu.
O an benden çok iş yerindeki arkadaşlarım şok oldu. “Böyle bir şey olamaz, bu kadar da değil, senin kim olduğunu biz biliyoruz, üniversite, hastane yönetimi biliyor” dediler. Acaba bu işte bir yanlışlık mı var diye düşündük. Ben, oradan mezunum ve birilerinin işlerine çomak sokuyordum, uyarı niyetinde böyle bir şey yapmış olabilirler diye düşündüm.
“Soruşturmada delil dosyası göstermediler”
Soruşturma süreci nasıl geçti?
Çok saçmaydı. Üniversitede soruşturma açabilmek için fiili durum olması gerekiyor. Savunma hazırlayacağımız bir şey iletmediler.
Savunmadan önce soruşturma hakkında bilgi almak için sürekli başvurdum. Hakkımdaki belgeleri göndermelerini ,ona göre savunmamı hazırlayacağımı söyledim. Rektörlükten soruşturma komisyonuna başvurmam yönünde cevap geldi. Soruşturma komisyonu henüz oluşturulmamıştı. Komisyon kurulunca başvurdum, sözlü olarak “Size soruşturma açıldı ama belge yok” dediler. Daha sonra “Soruşturmanın gizliliği nedeniyle belgeleri gönderemiyoruz” diye yazılı açıklama geldi.
Anket gibiydi soruşturma. "Fethullah Gülen'i tanıyor musunuz?", "Okulunda, yurdunda kaldınız mı?", "Burs aldınız mı?", "Bank Asya'da hesabınız var mı?", "Üniversiteye gelmeniz için size referans olan kimse var mı?" gibi. Ben de "hayır kalmadım, referans yok, sınava giriyoruz kazanılmış hakkımızla üniversiteye giriyoruz" dedim.
“Soruşturma sonuçlanmadan KHK yayınlandı”
Soruşturma sonuçlandı mı?
Soruşturma sonuçlanmadı. Açığa alındığımda bir yıllık asistandım, temel eğitimimi tamamlamıştım ama asıl uzmanlık eğitimime ve pratiğime dair birinci yıldan sonra devam edecekti.
Soruşturma sonucu beklerken 1 Eylül KHK’sı yayınlandı.
“Hekimler listesinde yokum dedim, akademisyen listesinde çıktım”
İhraç edildiğinizi nasıl öğrendiniz?
Asistan hekimken akademisyen olduğumuzun farkında değiliz. Akademisyen kadrosundayız ama bize göre hocalarımız akademisyen biz sadece eğitim almaya çalışıp işleri yapıyoruz.
1 Eylül KHK’sı yayınlandığında hekim listesine baktım. Bakarken de bir yandan “Adımı arıyorum listelerde, yok artık o kadar da olmaz, bu işte illa ki yanlışlık var, geri dönülecek” diyorum. Adım listede yok diye yattım.
Sabah telefonum çaldı SES Eş Genel Başkanlarından biri, “Sen ihraç edilmişsin” dediler “şaka yapmayın akşam listeye baktım” dedim, “Akademisyen listesinde adın var” dediler.
Hem akademisyen olduğumu hem de ihraç edildiğimi böyle öğrendim.
“Eğitim hakkımız olması gerekiyor”
Kamu görevinden ihraç edildiniz, peki eğitiminize devam edebiliyor musunuz?
Ne yazık ki hayır. Asistanlığının başında, eğitimine başlayamadan ihraç edilen bir arkadaşımız üzerinden “Kamu hizmeti vermese de eğitimine devam etsin” diye dava açıldı, onun sonucu hala bekleniyor.
Asistan hekimlikte hizmet vermeden eğitime devam etmek pratik olarak da çok mümkün değil. Bu, asistan hekimlerin eğitim hakkının genel olarak gasp edilmesi süreciyle ilgili. Eğitim ve hizmet çok içiçe geçmiş durumda. Ayırmak fiili olarak pek mümkün değil ama aslında böyle bir hakkımız olması gerekiyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) ve TTB kongreye davet etti, bilimsel programlara katılmamı sağladı. Bir şekilde görev vererek hekimlikle ilgili belli değerlere, uzmanlık eğitimime dair bir şeyler yapmam için motive edici girişimleri oluyor.
“Mesleğimi yapamadan eğitimim ve mesleğim sekteye uğradı”
Hekimlikte eğitim hayatı süreci nasıl devam ediyor?
Altı yıl lisans, uzmanlık sınavı ve sonra uzmanlık öğrencisi oluyorsunuz. Uzmanlık eğitimi dört-beş yıl sürüyor. Psikiyatri asistanlığı dört yıl sürüyor, dört yıl sonunda uzman hekim oluyorsunuz.
Benimsendiğim hayalini kurduğum alan psikiyatri hekimi olmak ama şu anda çalışmak istesem pratisyen hekim olarak çalışabilirim. Uzmanlığına çok az süre kalıp ihraç edilen arkadaşlar da var.
Hekimliğimde üçüncü yılım. İhraç edilen insanların birçoğunda çok uzun süre verdikleri emeğin gasp edilmesi durumu var. Ben ise çok daha yolun başındaydım, çok ciddi emek sürecim var. Mesleğimi yapamadan, hem mesleki açıdan hem eğitim açısından ciddi bir sekteye uğrama söz konusu. Bu sürecin ne kadar süreceği de belli değil.
“Hakkımın gasp edilmesini kabul etmiyorum”
İhraç edildikten sonra iş başvurusu yaptınız mı?
Bütün kurgumu uzman hekim olmak üzerine yapmıştım. Alternatif olarak iş yeri hekimliği gibi alanlara dair eğitimlere başvurmamıştım. Trabzon küçük bir yer, özel kurumlara iş başvurusu yapmadım. Ancak arkadaşlarımdan biliyoruz özel hastaneler herkesi ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar, başvurduğunda “siz ihraç edilmişsiniz sizinle çalışamayız şeklinde” geri dönüş alıyorlar.
Eğitim hakkımın gasp edilmesini, kamudan ihraç edilmemi kabul etmiyorum. İş başvurusu yaptığımda tüm bu şeyleri kabullenmiş, yeniden başka hayat kuracakmışım gibi olacak.
Hayatımı idame ettirebiliyorum, ailem çok destek oluyor. SES ve TTB hukuki destek sağlıyor ve dayanışma fonundan maddi destek sağlanıyor. Ama çalışan insanlar için de "Niçin çalışıyorlar, neden süreci kabullendiler?" gibi düşünmüyorum. Çünkü insanlar açlığa mahkum edildi, aile geçindiren, başkasına karşı sorumluluğu olan insanlar var. Bir şekilde çalışıp para kazanmak zorundalar.
“Yargı adil yargılama yapamıyorken komisyon nasıl inceleyecek?”
İşe iade davası süreci ne durumda?
İşe iade davası açtık SES üzerinden. En son AİHM’e gittik. OHAL komisyonuna devredileceğine dair emsal karar çıkmıştı. Bizimkiler de o şekilde çıktı. OHAL komisyonuna başvuracağız. OHAL komisyonu kurulacak dendiğine kurulmadı, üyeler atanacak dendiğinde atanmadı. İki yıl görev yapacak diyorlar ama bir dosyaya ne kadar vakit ayırabilecekler.
Aslında güvenmemiz gereken yargı adil bir yargılama yapmayıp bu kararları veremiyorken bir komisyon bunu nasıl inceleyebilecek, o da bir soru işareti.
Sonuçta elde bir delil varsa, onu cezalandırmanız gerekiyor ama şu anda üzerinden deliller yokken cezalandırmayı yapıyorlar, masumiyet karinesi diye bir şey yok. Suçun ispatlanması gerekiyorken biz suçsuz olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz.
“Bylock neymiş, haberimiz yoktu”
İhraç edildikten sonra adli bir süreç yaşandı mı?
İhraç edildikten sonra ben Ankara’da TTB’nin toplantısındayken Trabzon’daki evime baskın yapıldı.
Bir ay sonra savcılık ifadesine gittiğimde adli kontrolle serbest bırakıldım. Adli kontrol kararı Eylül’den Nisan’daki duruşmaya dek sürdü. Haftada iki gün imza atıyordum.
İddianamede üniversiteye dair "Bylock listesi" var. Bizim "Bylock"un ne olduğundan haberimiz yoktu. Listede tanımadığım isimler var. Benim adımın karşısında “[Bylock]Var” diyor. O listenin üzerinde “delil niteliği taşınmamaktadır” yazıyor. Evde el konulan bilgisayarlarım incelenmiş, tüm sosyal medya hesaplarım taranmış. “Şüpheli olabilecek unsurlar incelendi suç unsuruna rastlanmadı” diye kapatılmış hepsi.
10 Nisan’da Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşma oldu. Duruşma çok komikti. Arkada adalet yazıyor adaleti temsil eden insanlar karşında. Ama sen tüm sürecin ne kadar adaletsizce olduğunu biliyorsun. Mahkemede adli kontrol kararı kaldırıldı, 25 Eylül’e ertelendi.
“Cemaatlere karşı mücadele ederken cemaatçi diye suçlanıyorsun”
Karşılaştığınız suçlama hakkında ne düşündünüz?
Bir şekilde ev sahibimin Bank Asya’da hesabı olsaydı, oturduğum evin kirasını oraya yatırmış olsaydım "Bylock" meselesini çıkarmayacaklardı. İlişkilendirebilecekleri hiçbir şey yok. Okuluna gitmedim, yurdunda kalmadım, cemaatle organik, inorganik hiçbir ağım olmadı.
Üniversitedeyken de cemaatlere karşı mücadele yürütürken, “İmamın ordusu üniversiteden defol” diye bağırırken yine bizim karşımıza güvenlik güçleri çıkıyordu. Şimdi bakıyorum yıllarca cemaatlere, tarikatlare karşı laik, demokratik eğitim mücadelesi veriyorsun aynı üniversiteye geri döndüğünde cemaatçi olmakla suçlanıp üniversiteden atılıyorsun.
"Böyle olmak zorunda değildi, hala başka türlü olabilir"
Şimdi Trabzon’da kalmaya devam ediyor musunuz?
Ben Trabzon’da kalmayı tercih ettim çünkü oralıyım, orada yaşıyorum, üniversitem de orada, ben hala gidip gelip ilişkilerimi sürdürüyorum. Çünkü üniversiteye gitmezsem sanki kaçınmam gereken bir durum varmış gibi ama aslında ne kadar meşru olduğumu göstermem için hala oraya gidip gelmem gerekiyor.
Yurtdışına çıkmayı düşünmüyorum. Bu zaman dek yaptığım her şey, mücadelesini verdiğim tüm değer sanki boşa gidecek ve ben her şeyi bırakıp gitmiş olacağım gibi his oluyor. Kalıp mücadele etmeyi tercih ediyorum. Çünkü böyle olmak zorunda değildi, başka türlü olabilirdi. Hala başka türlü olabilir. Buna inanıyorum.
"Adalet Yürüyüşü'nde kendimi yalnız hissetmedim"
Adalet mitingine katıldınız, izlenimleriniz neler?
Adalet Mitingi için İstanbul’a geldim. Sekiz gün yürüyüşe katıldım. Trabzon’da sendikada tek ihraç edilen kişiyim. “İşimi geri istiyorum” tarzında bir pratik mücadele yapmak istedim. Trabzon’da biraz da yalnız kaldım. İstanbul, Ankara gibi yerlerde ihraç edilenler bir araya gelip ortak kararlar verip ortak eylemlilikler yapabiliyorlar.
Adalet Yürüyüşü’nü ihraçlara karşı mücadelede de bir adım olarak gördüm ve katıldım. TTB’nin çağrısıyla yürüyüşe gittim, Bolu girişinden Sakarya sonuna dek yürüdüm.
Yaşlısı, genci inançlı ve birliktelik halinde yürüyordu. Bana iyi geldi. Yalnız hissetme hali vardı o biraz kırıldı, kendimi yalnız hissetmedim.
Sakarya’da akşam konaklamak için arkadaşıma giderken bir amca ile bindim dolmuşa. Ben kendi sürecimi anlatınca o da anlattı. Oğlu 15 Temmuz’da askermiş o günden itibaren tutukluymuş. Oğlunu ziyaretten sonra yürüyüşe katılmış. Eşi ihraç edilmiş. Oğlunun eşi boşanmış. Dedi ki “keşke oğlum şehit olsaydı da böyle bir lekeyi ona bulaştırmasalardı” dedi o benim için çok vurucu olmuştu. Bir baba, oğlunun böyle bir şeyle karalanmış olması ne kadar ağır gelmiş ki ölmüş olmasını diledi.
Bir şekilde haksızlığa uğrayan, adalet isteyen insanlar oradaydı. Hukukla adalet daha farklı belki. Bugün yapılanların hukuk sınırları içinde yapıldığı söyleniyor. Adalet için mücadele vermek gerekiyor.
“İşimi istiyorum eylemleri umut”
Bundan sonraki süreçte neler yapacaksınız?
Psikiyatri derneğinin kursları oluyor. Onlara başvurup devam etmeyi düşünüyorum. Bir şekilde alanımdan uzaklaşmak istemiyorum. Süreci bekleyeceğim. Benim ihraç edilmem Trabzon’da bu bir sürü insana mesaj olmuş oldu.
Nuriye ve Semih, açlığa mahkum eden bir düzene karşı açlığı mücadeleye dönüştürdüler. Bireysel gibi görünen bir eylemdi ama toplumsal sonuçları oldu. Başka yerlerde de “İşimi geri istiyorum” eylemleri yapılıyor. Bunlar önemli dinamikler. Bu mücadelelerin umut olduğunu da düşünüyorum.
“Toplumcu hekimliği pratiğe geçiriyoruz”
İhraç edildikten sonra alanınıza dair çalışmalarınız nasıl sürüyor?
İhraç edildikten sonra Trabzon SES şube seçimleri vardı. SES Şube Kadın Sekreteriyim. Bir şekilde mücadeleye devam etmek, alternatifler yaratmak gerekiyor. Bizi sürecin dışında tutmaya çalışan güçlere karşı orada varlığımızı devam ettirmek gerekiyor.
Trabzon’da kadın mücadelesi içinde bir hekim olarak köylerde, mahallelerde kadın sağlığına dair söyleşilerde kadınlarla bir araya geliyoruz.
Asistan hekimken bu tarz etkinliklere belki bu kadar vaktim olmuyordu. Şimdi çok güzel geçiyor. Bana da çok iyi geliyor. Sizi var eden şeylerin dışına itilmiyorsunuz, alternatif yaratıyoruz. Toplumcu hekimlik değerlerini pratiğe geçirme fırsatımız oldu.
Söyleşi: Beyza Kural