Bir grup kamu çalışanı, kamu çalışanlarını “KESK’i kendi temelleri üzerinde yeniden kurmak, eşit ve özgür bir dünyayı yaratmak” amacıyla Emeğin Kurucu İnisiyatifi’ni (EKİN) oluşturmaya çağıran bir metin yayımladı.
SiyasiHaber
Bir grup kamu çalışanı, kamu çalışanlarını “KESK’i kendi temelleri üzerinde yeniden kurmak, eşit ve özgür bir dünyayı yaratmak” amacıyla Emeğin Kurucu İnisiyatifi’ni (EKİN) oluşturmaya çağıran bir metin yayımlandı.
Koronavirüs salgınının da tetiklemesiyle işçi sınıfının bileşiminin her geçen gün değişmeye devam ede geldiğinin, bu hakikati görmeksizin dönemin ihtiyaçlarına uygun bir ilerleyişin sağlanabilmesinin mümkün olmadığının belirtildiği çağrı metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bugün geldiğimiz noktada yeni bir sınıf haritasının oluştuğunu görmeden dönemin ihtiyaçlarına uygun bir politik hat kurmamızın mümkün olmadığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak çalışma ve yaşam koşulları birbirine benzeyen emekçilerin ortak mücadele örgütlerinde bir araya gelmeleri, yeni dönemin ihtiyaçları arasındadır, diyoruz. KESK’in bir “güvenceliler” örgütü olmaktan çıkıp daha az güvenceli çalışanlara yüzünü çevirmesi ve o işkolunun bütün emekçilerine ulaşabilmesi gerekmektedir.”
AKP-MHP bloğunun faşizmin kurumsallaşması önünde engel olarak gördüğü muhalefeti, her düzeyde yaşanan keyfilikler, baskılar, tutuklamalar ile yıldırmaya çalıştığının belirtildiği çağrı metninde, işçi sınıfı ve onun gerçek örgütlerinin diktatörlük yürüyüşüne izin veremeyeceklerinin altı çizilerek şu değerlendirme yapıldı:
“İşçi sınıfı ve onun gerçek örgütleri bu diktatörlük yürüyüşüne izin veremezler. Çünkü bu rejim sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyor. Emekçilere, halklara ise bir tür açık cezaevini reva görüyor. KESK’in diktatörlük heveslilerine karşı tüm ezilenlerle, özgürlük ve demokrasi isteyen güçlerle bir araya gelmesi ve demokratik bir cumhuriyet mücadelesini büyütmesinden daha doğal bir politikası olamaz. İşçi sınıfının mücadelesi, demokrasiyi geliştirirken genişleyen demokratik ortam da haklarımızı ve mücadelemizi büyütür. Bu nedenle demokratik hakların büyümesinde en fazla çıkarı olan sınıf olarak işçi sınıfının, KESK’in, Saray’ın her türlü faşizan politikasına karşı çıkması sınıf mücadelesinin en önemli görevlerindendir.”
Kanun hükmünde kararnamelerde gerçekleştirilen ihraçların AKP-MHP Bloğunun faşizan politikalarının en acımasız uygulamalarından biri olduğuna dikkat çekilen çağrı metninde, binlerce KESK üyesinin işinden olduğu belirtilerek şu değerlendirme yapıldı:
“Bu faşizan politikaların en acımasızlarından biri de KHK marifetiyle yapılan ihraçlardır. Binlerce KESK üyesi işlerinden olmuşlardır. Yetmemiş, bir tür “sivil ölüm”e mahkûm edilmişlerdir. Çalışma hakkı, seyahat özgürlüğü vb. haklarının gasp edilmesiyle yıllardır cezalandırılmaya devam edilmektedirler. Yüzlerce barış akademisyeni, ayrıca sadece KESK üyesi olduğu için ihraç edilen onlarca başka akademisyen, öğretmenler, sağlık emekçileri, belediye emekçileri ve daha nice KESK’linin her biri işlerine dönene ve tüm gasp edilen haklarını alan kadar mücadelemiz sürecektir. Bu mücadele, KESK’in en önemli görevlerinden biridir.”
“Sendikal haklar, demokrasi ve barış mücadelesinin iç içe geçtiği bir konjonktürde olduğumuzu bir an bile unutmuyoruz.” denilen çağrı metninde, “demokratik görevleri ve talepleri sahiplenmek ama bunları yaratıcı bir çabayla sendikal alanın diline tercüme etmek zorunda olduğumuzun farkındayız.” denildi.
Sendikaların yeniden etkili sınıf örgütleri haline getirilmesi gereğinin altının çizildiği çağrı metninde şu ifadelere de yer verildi:
“Bir gün dünyayı yönetecek olan işçilerin kendi sendikalarını da yönetmeleri tüm sorunlarımızı aşmak için en önemli dayanağımız olacaktır. Yalnızca sermayenin emek üzerindeki egemenliğine değil, bütün egemenlik ve eşitsizlik biçimlerine, ezme ve ezilme ilişkilerine karşı mücadele ederek sendikalarımızı yeniden etkili sınıf örgütleri haline dönüştürebiliriz.”
Yayımlanan çağrı metnini tamamı şöyle:
“Emeğin Kurucu İnisiyatifi ile KESK’i Büyütelim
Kamunun Dönüşümü/Tasfiyesi
2008 krizinden bir türlü çıkamayan sistem, bizleri krizden 12 yıl sonra kapitalist küreselleşmeyi takip eden ekolojik yıkımın bir sonucu olarak ve ne ilk ne de son olacak olan Covid-19 pandemisiyle yüz yüze getirdi. Pandeminin hayatımızdan neleri götürüp yerine neleri bırakacağını kısmen de olsa öngörmek mümkün. Emekçilerin hayatını iyice dayanılmaz hale getiren esnekliğin daha da yoğunlaşacağı, güvencesiz çalışmanın gittikçe normalleşeceği bir düzenin kalıcı, sorgulanamaz hale getirilmesi sermaye tarafından uzun zamandır planlanıyor.
Kapitalizm yoksullar ve işçi sınıfı için büyük bir katliama dönüşmekte olan salgını emekçilerin haklarına dönük saldırılar için bir fırsata dönüştürüyor. Sağlık emekçileri uzun ve insanlık dışı çalışma saatleri içinde, koruyucu ekipman eksikleriyle bir yandan salgınla boğuşurken, diğer yandan da Sağlık Bakanlığı’nın turkuaz tablosunun yalanlarını ifşa etme çabası içinde davrandı. Eğitim emekçileri okulların pandemiye uygun hiçbir düzenleme yapılmadan açılması sonucunda çok sayıda pozitif vakanın ortaya çıkmasını kamuoyunun gündemine taşıdı. Ayrıca salgın fırsat bilinerek esnek saatlerde çalışmaya zorlandılar. Görünen o ki salgın döneminin yarattığı ortamı fırsata çeviren sermaye sınıfı ve hükümetler emekçilere dönük saldırılarına hız kazandıracaklar.
Pandemi döneminde ortaya çıkan devletler tarafından gündelik hayatı alabildiğince denetleme pratiklerinin derinleşerek devam edeceği anlaşılıyor. Bütün bunlar Keynesyen politikalarla beraber piyasaların kısıtlanmasının önündeki tüm engelleri kaldıran ve sosyal, siyasal bir ilişkiler bütününü de kapsayan, neoliberalizm ile uyumlu gelişmeler olarak görülebilir. Kolektif kamusal nitelik taşıyan her şeyin tasfiye edilerek özelleştirilmesi, daha açık bir deyişle, kamu tarafından ve kamu için sunulan mal ve hizmetler bütününün piyasalar tarafından ve sermaye lehine sunulması anlamına gelen neoliberalizm, ‘80’li yılların ilk yarısı itibarı ile uygulamada hız kazandı. Her fırsatta piyasa kendi kendini düzenler. “Ekonomi siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir alandır.” diyen sermaye aklı sıkıştığı her durumda (pandemi dönemi, 2008 krizi) devletin müdahalesiyle bu sıkışıklıklarını aşabildi.
Kamu hizmetlerini ve işçi sınıfının kazanımlarını hedef alan bu uygulamalar bütünü bürokratik/otoriter devleti savunur ve kamusal alan tasfiye edilirken çalışanların piyasa ilişkilerine göre istihdamı da bu sürece eşlik eder.
Değişen Kamu İstihdamı – Değişmek Zorunda Olan Kamu Örgütlülüğü
Sermayenin yürürlüğe koyduğu yeni birikim tarzı, izlediği yeni stratejiler, başvurduğu teknolojik ve örgütsel saldırılar işçi sınıfının eski var oluş biçimlerini ciddi biçimde sarsmış bulunuyor. Kamu hizmetlerinin tasfiyesi ve kapitalizmin her geçen gün daha fazla oranda makineleşmesi ile işsizlik muazzam boyutlara ulaşmakta, uzaktan çalışma yaygınlaşmakta, uzaktan eğitim süreci hiçbir olgunluk seviyesine ulaşmamışken insanlara dayatılmakta ve eğitime ulaşmada öteden beri yaşanan eşitsizlikler derinleşmektedir.
21. yüzyıl emekçilerinin geleceği, dijitalleşme çağının yarattığı yeni istihdam alanları (YouTuber öğretmenler, paket eğitim veren sanal dershane çalışanları, YouTube dershaneleri…) ve zaten geçmişten bu yana bir gerçeklik olarak yanı başımızda duran 24 saat ve üzeri, güvencesiz olarak çalıştırılan sağlık emekçileri, özel okul çalışanları, ücretli öğretmenler… ile yepyeni ve bütünlüklü bir örgütlenme ihtiyacı kendisini dayatıyor.
Gerek metropollerde hızla gelişen hizmet sektörü ve gerekse çevre ülkelerdeki yeni üretim alanlarında, kadın işçi sayısı hızla artıyor. Erkek egemenliğinin yarattığı olanakları kullanan sermaye, kadın işçilerin ücretleri ve eğer varsa sosyal haklarını, erkeklerden daha düşük seviyede tutuyor.
Metropollerde sermaye giderek artan ölçülerde göçmen işçileri çalıştırıyor. Dünyanın en zengin şehirlerinde en yoksul ülkelerin koşullarının yaşandığı özel gettolar oluşuyor ve en yoğun sömürü koşullarında kaçak işçi olarak göçmenler çalıştırılıyor. Göçmenler ve özellikle de kaçak göçmen işçiler güvencesizliğin en olumsuz biçimlerine maruz kalıyor ve baskıları en ağır şekilde yaşıyorlar. Sendikalar, emeğin kendi iç rekabetinin sınırlandırılması ve enternasyonal dayanışmanın da bir gereği olarak göçmen işçilerin sorunlarına önem vermelidir.
Bugün geldiğimiz noktada yeni bir sınıf haritasının oluştuğunu görmeden dönemin ihtiyaçlarına uygun bir politik hat kurmamızın mümkün olmadığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak çalışma ve yaşam koşulları birbirine benzeyen emekçilerin ortak mücadele örgütlerinde bir araya gelmeleri, yeni dönemin ihtiyaçları arasındadır, diyoruz. KESK’in bir “güvenceliler” örgütü olmaktan çıkıp daha az güvenceli çalışanlara yüzünü çevirmesi ve o işkolunun bütün emekçilerine ulaşabilmesi gerekmektedir.
Kamu Emekçileri Özgürlükten, Barıştan, Demokrasiden Taraf Olmalıdır
AKP-MHP bloğu, faşizmin kurumsallaşması önünde engel olarak gördüğü muhalefeti, her düzeyde yaşanan keyfilikler, baskılar, tutuklamalar ile yıldırmaya çalışmaktadır. İşçi sınıfının örgütlülükleri ezilmeden faşizmin kurumsallaşmasının nihayete erdirilmesi mümkün değildir. Bu rejimin şeffaflık, öngörülebilirlik dediği şeylerin hepsi sermaye için anlamlar taşırken işçi sınıfının durumunda herhangi bir iyileşme içermemektedir. Faşizm, yerleşiklik kazanmak için özgürlük, demokrasi isteyen halklarla, emekçilerle savaşı derinleştirmek zorundadır.
İşçi sınıfı ve onun gerçek örgütleri bu diktatörlük yürüyüşüne izin veremezler. Çünkü bu rejim sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyor. Emekçilere, halklara ise bir tür açık cezaevini reva görüyor. KESK’in diktatörlük heveslilerine karşı tüm ezilenlerle, özgürlük ve demokrasi isteyen güçlerle bir araya gelmesi ve demokratik bir cumhuriyet mücadelesini büyütmesinden daha doğal bir politikası olamaz. İşçi sınıfının mücadelesi, demokrasiyi geliştirirken genişleyen demokratik ortam da haklarımızı ve mücadelemizi büyütür. Bu nedenle demokratik hakların büyümesinde en fazla çıkarı olan sınıf olarak işçi sınıfının, KESK’in, Saray’ın her türlü faşizan politikasına karşı çıkması sınıf mücadelesinin en önemli görevlerindendir.
Bu faşizan politikaların en acımasızlarından biri de KHK marifetiyle yapılan ihraçlardır. Binlerce KESK üyesi işlerinden olmuşlardır. Yetmemiş, bir tür “sivil ölüm”e mahkûm edilmişlerdir. Çalışma hakkı, seyahat özgürlüğü vb. haklarının gasp edilmesiyle yıllardır cezalandırılmaya devam edilmektedirler. Yüzlerce barış akademisyeni, ayrıca sadece KESK üyesi olduğu için ihraç edilen onlarca başka akademisyen, öğretmenler, sağlık emekçileri, belediye emekçileri ve daha nice KESK’linin her biri işlerine dönene ve tüm gasp edilen haklarını alan kadar mücadelemiz sürecektir. Bu mücadele, KESK’in en önemli görevlerinden biridir.
Sendikal haklar, demokrasi ve barış mücadelesinin iç içe geçtiği bir konjonktürde olduğumuzu bir an bile unutmuyoruz. Bu demokratik görevleri ve talepleri sahiplenmek ama bunları yaratıcı bir çabayla sendikal alanın diline tercüme etmek zorunda olduğumuzun farkındayız.
Yeni KESK, Yeni Alan Örgütü
Emeğin Kurucu İnisiyatifi (EKİN) Çağrı:
İşçileri, emekçileri bekleyen köklü saldırılara karşı koyabilmek için öz örgütümüz olan sendikamızın, sendikal anlayışından mücadele çizgisine, sendika içi demokrasiye kadar birçok alanda kendini değiştirmesi zorunludur. Sendikalarda vizyon ve ortak ideolojik noktaların azalmasına karşı birlikte edim üretebilmek, kaygı uyandıran örgütsel trendlere karşı liyakati ve bağımsız alanın temsiliyetini savunmak güncel bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Bugünkü koşullar KESK’i; yaratıcılığını sınamaya, hafızasını yoklamaya, sermayeye karşı onu birçok yönden kuşatacak mücadele stratejileri geliştirmeye, bugünkü dezavantajları avantaja çevirmeye ve sınıf kapasitesinin daha çoğunu açığa çıkarmaya davet ediyor. Bunun için de en başta işçi sınıfının örgütlenmesine hizmet edecek her türden pratiğin KESK tarafından yaratılması, var olanların da desteklenmesi gerekiyor. Çağrımız sadece KESK üyelerine yönelik değil; kamu hizmetleri alanında özel sektörde veya kamu kurumlarında çalışan, eğitim, sağlık, belediye hizmetleri vd. sektörlerdeki sözleşmeli, taşeron çalıştırılan, geçici istihdam edilen tüm emekçileredir.
Sendikalar üyelerini uzun zamandır söz ve karar mekanizmalarından uzaklaştırmış, şu ya da bu dolayımla dışlamış, kendi gelecekleri üzerinde doğrudan söz ve karar sahibi olma haklarını ellerinden almıştır. Bir gün dünyayı yönetecek olan işçilerin kendi sendikalarını da yönetmeleri tüm sorunlarımızı aşmak için en önemli dayanağımız olacaktır. Yalnızca sermayenin emek üzerindeki egemenliğine değil, bütün egemenlik ve eşitsizlik biçimlerine, ezme ve ezilme ilişkilerine karşı mücadele ederek sendikalarımızı yeniden etkili sınıf örgütleri haline dönüştürebiliriz. Kamu emekçilerini sendika içi demokrasi ve seçim sisteminin reorganizasyon ihtiyacını görüp geliştirmek, Eşit, Demokratik, Laik, Bilimsel, Parasız, Kamusal nitelikli, Cins ayrımı yapmayan ve Çok dilli (Anadilinde eğitim) hakkı için mücadele vermek,
KESK’i kendi temelleri üzerinde yeniden kurmak, eşit ve özgür bir dünyayı yaratmak için EKİN’de mücadeleye çağırıyoruz.”