Tuncay Yılmaz yazdı: “15 Temmuz darbe tiyatrosunun ardından zuhur eden “Yenikapı Ruhu” ittire kaktıra 19 Mayıs 2019’da Samsun’a çıkartıldı ama nefesi Diyarbakır’a ulaşmaya yetmedi. “
Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine kayyum atandığı haberinin sosyal medyaya düştüğü 19 Ağustos’un ilk saatlerinden buyana ülkenin birinci gündemi kayyumlar. Ne orman yangınları, ne İdlib çatışmaları ne de Rusya ziyareti kayyum gündemini alt sıralara itmeyi başaramadı. İdlib’de düştüğü çaresizliğin karşılığı olarak (!) Erdoğan’ın Putin’e ödetti dondurmanın parası şöyle bir dalgalandırsa da sosyal medyayı, fıtratı gereği kaydı gitti ve gündemde kalmayı başaramadı.
Üzerinden iki hafta geçen kayyum darbesi (aman dikkat, bu kelimelerin kullanımını dahi yasakladı kayyumcular!) 16 Nisan Anayasa referandumundan bu yana devam ede gelen tartışmalara yeni başlıklar ekledi. Darbenin ne anlama geldiği üzerine gerek saray cephesinden gerekse de sokak cephesinden pek çok analiz yapıldı, yapılmaya da devam ediyor.
Her ne kadar hem saldırı hem de direniş devam ediyor olsa da kayyumcular bu hamlelerinden istedikleri sonucu elde edememiş görünüyorlar. Bir durum tespiti olarak kayyum darbesinin kodlarını şöyle sıralayabiliriz:
Vazgeçmedik!
Doğrudan ya da dolaylı pek çok bağıntısı olsa da kayyum darbesinin en önemli mesajının AKP – MHP Bloğunun faşizmin inşasından vazgeçmediklerinin ilanı olduğunu düşünüyorum. 31 Mart ve 23 Haziran’da ortaya çıkan sonuçlar, öncesi ve sonrasındaki tartışmalar, açık / gizli görüşmelerin ardından faşist blok yollarından dönmediklerini ilan etmiş oldu dosta düşmana! Böylece “herkes hesabını buna göre yapsın, hareket tarzını buna göre belirlesin, ittifakını buna göre seçsin” demiş oldular.
Yenikapı’dan Diyarbakır’a
15 Temmuz darbe tiyatrosunun ardından zuhur eden “Yenikapı Ruhu” ittire kaktıra 19 Mayıs 2019’da Samsun’a çıkartıldı ama nefesi Diyarbakır’a ulaşmaya yetmedi.
AKP-MHP Bloğunun sık sık başvurduğu milliyetçilik, şovenizm ve Kürt düşmanlığı politikası bu kez sonuç vermedi. Her derde deva “Terörü destekliyorlar” ajitasyonu bu kez bırakalım muhalif partileri hizaya sokmayı, AKP’nin kendi içerisinde dahi bir sessizlik sağlayamadı.
Erdoğan ve tetikçisi Soylu’nun “Terör örgütüne destek verenler karşı milli birlik çağrıları” Mardin’İn kadim sokaklarında yolunu şaşırdı, Diyarbakır’ın surlarına çarpıp paramparça oldu ve Van Denizi’nin sularına gömüldü gitti.
Yeterli düzeyde olsun olmasın, 16 Nisan’dan bu yana büyüyerek yoluna devam eden faşizm / tek adam rejimi karşıtlığı AKP’nin iç muhalefetini de arkasına takarak bu güne kadar ki en geniş sınırlarına ulaşmış oldu.
Yenemiyorsan böl!
Bütün diktatörlerin en iyi becerdiği politikalardan olan “kazanamıyorsan, karşı tarafa kaybettir / yenemiyorsan, böl, parçala, öyle yen!” taktiği uyguluyor. Macaristan’da Orban’ı, Brezilya’da Bolsonaro’yu iktidara taşıyan taktik de tam olarak buydu.
Yerel seçimler ve tekrarlanan İstanbul seçimlerinde karşısında duran güçleri yanyana kalamaz hale getirmek için atmadığı takla kalmayan Cumhur Bloku, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin ardından bir kez daha tepesi üstü düştü.
Her türlü milliyetçi, şovenist ajitasyona, hatta tehdit ve şantaja rağmen karşı saflarda bir gedik açamadı, kayyum karşıtlığı tek adam anayasası karşıtlığını da aşan boyutlarda bir muhalif gücü aynı safta buluşturdu.
Elbette bu buluşma, tutarlı, sistematik ve kalıcılaşmış bir yan yana duruş değil. Ancak faşizmin kurumsallaşmasına karşı büyüyen bir muhalif duruşun olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Demokratik direnişin Ana karargâhına operasyon
Her ne kadar istediği sonucu alamamış olsa da faşist iktidarın hedef seçimi yanlış değil. Başlattıkları süreci tamamlayabilmeleri için HDP muhalefetini ortadan kaldırmak zorunda olduklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden de yeniden doğrulamaya çalışırken HDP’nin başına basmak istiyor, mümkünse onu toprağın altına, “yeraltına” gömmek istiyorlar.
Bugün Türkiye’de faşizm hala kurumsallaşamamışsa bunda Kürt Özgürlük Hareketinin ana kurucularında olduğu HDP’nin ve HDP’yle birlikte direnen demokrasi güçlerinin belirleyici bir etkisi var. Mevcut muhalefetten HDP’yi çeker alırsanız, geriye bir süre mızmızlansa da hızla tek adam rejimine adapte olacak düzen güçleri kalacaktır. Bir de etkili olamasalar da her durumda direnişe devam edecek eşitlikçi, özgürlükçü dinamikler…
AKP – MHP yeni saldırı dalgasına HDP’yi seçerek başlarken aynı zamanda onun temsil ettiği “yeni yaşam” “demokratik Türkiye” paradigmasını hedef alıyor. Faşist Saray rejimi dışında hiçbir alternatif kalmasın istiyor.
HDP operasyonuna Mardin, Van, Diyarbakır’dan başlamasının en büyük motivasyonu ise HDP’yi Kürt sorununu, Kürt sorununu da Kürdistan’a hapsetme arzusu. Oysa HDP ne Kürt sorununa ne de Kürdistan’a sığmayacak bir paradigmaya sahip. Kaz Dağlarından kadın katliamlarına, işçi direnişlerinden fındık fiyatlarına, Alevilerden Süryanilere ekonomik, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bütün mücadeleler HDP’nin programını oluşturan kaynaklardır.
Fırat’ın doğusuna operasyon!
Çok değil, Kayyum atamalarından üç-beş gün öncesine kadar bendini aşmaya hazır kükremiş sel gibi Rojava sınırına dayanmıştı Erdoğan iktidarı. “Kim ne derse desin” Fırat’ın doğusuna operasyon düzenlenecekti! Suriye topraklarına dönük bu maceracı girişime itiraz eden muhalefete ise en galizinden cevabı hazırdı belagat “ustası” Erdoğan’ın: “Mert dayanır, namert kaçar. Biz ülkemizin ve milletimizin hakkının, hukukunun, çıkarının, geleceğinin söz konusu olduğu her yerde aslanlar gibi mücadele ettik, etmeyi sürdüreceğiz… İnşallah bu ağustosta da tarihimizin zaferler halkasına bir yenisini daha ekleyeceğiz.”
Niyette Fırat’ın doğusuna Rojava’da operasyon düzenlemek vardı ama kısmette Başur’da-Kuzeyde, yani Türkiye’de Fırat’ın doğusuna operasyon düzenlemek varmış.
En yüksek perdeden yapılan “aslan kükremesi” boşa gidecek değildi ya! Ha Rojava ha Başur, Fırat’ın doğusuna girilmiş, ABD’nin verdiği ayarın üstü örtülmüş oldu! Tabi yerseniz…
Krize örtü
Üstü örtülmek istenen tek mesele başlamadan biten Fırat’ın Doğusu operasyonu değil elbet. Dış politikadan içeriye, ekonomiden kadın cinayetlerine, ekolojiden işçi muhalefetine pek çok konuyla baş edemez, ne dışındaki ne de kendi içindeki muhalefeti durdurmaz halde olan Cumhur İttifakı, baş edemediği bu mevzuları “gerilim, kriz, kaos” politikasıyla yönetmek istiyor.
Batıdaki muhalefete gözdağı!
Bunca baskı, tutuklama, tehdit, saldırı ve katliama rağmen sindiremediği muhalefetin fırsatını bulduğunda sokakları yeniden doldurma eğiliminde olduğunu görüyor ve 31 Mart, 16 Nisan ve son olarak Kaz Dağları Direnişiyle hareketlenen muhalefeti Kayyumlar nezdinde ezmek, soluksuz bırakmak istiyorlar. Mardin, Van ve Diyarbakır’da halkın iradesine el koyarken aslında bütün direniş güçlerinin iradelerine ve umutlarına kayyum atamak istiyorlar.
Batı’daki muhalefet dinamiklerine “direnmeyin, teslim olun, yoksa sizin de başınıza bunlar gelir” mesajı veriyorlar.
Sömürgeciliğe, sermaye aktarımına devam!
Önceki kayyum yönetimlerinin yolsuzlukları, havada uçuşan hediye faturaları, saray yavrusuna çevrilmek istenen makam odaları yüzsüzlüğün duvarında hiçbir etki yaratmıyor olsa da buram buram sömürgecilik ve sermaye aktarımı kokuyor.
Bu sermaye aktarımı iki katlı; birincisi Kürt halkının yeraltı, yerüstü zenginlikleri, birikimleri, emekleri Batı/Türk sermayesine aktarılıyor. İkinci olarak ise bu aktarım sırasında saraya yakın sermaye grupları, bürokrasi içindeki kapıkulları ulûfelerini almaya devam ediyorlar.
Saldırı devam edecek, direniş de!
Şimdilik son olarak şunu belirtmek gerekir ki, faşist blokun saldırıyı devam ettirmek dışında bir aklı ve şansı yok! Erdoğan / AKP’nin yaşadığı gerilemeden ders alarak kuruluş ayarlarına dönebileceği beklentisi tam bir ham hayal!
AKP-MHP iktidarının meşruluğunu yitirmiş, dönüşüm yollarını bombalamış, faşizme demir atmak istedikleri bu yolculuklarında geri dönüş gemilerini yakmış oldukların hesap etmeden atılacak her adım sarayın vicdansız ve izansız duvarlarında parçalanmaya mahkum.
Ne “yeni anayasa” tartışmaları, ne demokrasiye ve hukuka dönüş çabaları bu iktidar devrilmeden ilerleyemez. Kendine öncelikli ve net olarak bu hedefi koymayan her plan yeni bir saray darbesiyle boşa düşürülecek, mevcut iktidarın meşruluğunu sürdürmesine güç taşıyacaktır.