2016’da OHAL ilan edildiğinde, yeterliliğini vermiş, bir tezli doktora öğrencisi idim. Tez konusu ve araştırma yöntemlerine dair bir arayışa girdiğimde, merhum hocamız Kadir Cangızbay’ın “İneğe dokunulmadan sineğe de dokunulmaz” makalesinde ifade ettiği gibi, “Tabulara, dokunulmaz addedilen konulara ilişmeden sosyoloji yapamazsın, yaptığın şey bilim olmaz” düsturunu ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nden (TODAİE) Hocamız Şükrü Özen’in “Sahte Nedensellik veya Aldatıcı Korelasyon” uyarılarını hep ölçü aldım.
KHK ile ihraç edilip Ankara’dan ayrılmak zorunda kalınca ne belirlediğim tez konularını tamamlayabildim ne de doktoramı! Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin “nizamiyesinden” içeri girmek çok ağır geldiğinden, önce ben tez aşamasındaki doktorayı terk ettim, geçtiğimiz aylarda da resmi evrak ile doktoramın sonlandırılığı bilgisi tebliğ edildi. Yıllar geçmişse de nerede ilginç bir uygulama, istisna hali veya vaka olsa “Bunun tezi yazılır” der ve yazılmış mı diye kontrol ederim.
OHAL fiilen sürüyor
2016’da olağanüstü hal (OHAL) ilan edildikten sonra başka bir KHK’yle, 1980 faşizminin düzenlediği Anayasa’nın “ilerisine” gidilerek belediyelere kayyum atanması kararlaştırıldı. 2016-2018 “fetret döneminde” hukuk, OHAL uygulaması kapsamında resmi olarak askıya alınmıştı. Ülkede hukukun genel ilkeleri, AYM içtihatları veya AİHM kararları değil, KHK’ler egemen oldu. 2018’den sonra hukuken süresi dolan OHAL uygulaması, devam eden KHK ihraçları, kayyum uygulamaları, kentlerde valilik kararıyla genel yasaklama kararlarının alınması gibi birçok uygulama ile halen devam ediyor.
2019’da halkın kararıyla tüm kayyumlar görevden uzaklaştırıldı. “Amed” kelimesinden çok rahatsız olan Amed kayyumu, AKP adına aday oldu, sonra halkın sandıktaki kararı sonucunda şehirden uzaklaştırıldı! İçişleri Bakanı’na hukuk müşaviri oldu. Ancak AKP-MHP hukuksuzluğu, halkın bu iradesini kabul etmek yerine kayyum uygulamalarında ısrar etti.
Kayyumlar, belediyeleri beton bloklarla halka kapatıp çok sınırlı sayıda yandaşa açık tuttu. Belediyeleri milyarlarca lira borca soktular. Belediye taşınırlarını/taşınmazlarını ilgili ilgisiz diğer kurumlara ve yandaş dernek/vakıflara hunharca dağıttılar/devrettiler/kullandırdılar. Son 31 Mart yerel seçimlerinde sadece kayyumlar değil, AKP-MHP iktidarı bir kere daha sandığa gömüldü. Van gibi yerlerde AKP tek bir ilçede seçimi alamadı. Şimdi hasar tespit zamanı, ancak bu tespiti hukuki, akademik ve bürokratik olarak yapabilecek bir yapı var mı? Başa dönecek olursak bunun araştırma ve tespit yöntemi ne olmalıdır?
Akademide “kayyum” araştırmaları
Barış Akademisyenleri AYM’den ve dönemin DGM’si olarak ifade edebileceğimiz “OHAL İdare Mahkemeleri”den iade kararı almasına rağmen AKP rektörlerince yeniden ihraç edilirken, üniversiteler çeşitli tarikat/cemaat yuvalanma ağlarına dönüşmüşken “tabu konuları araştırabilecek” akademisyenler çıkabilecek mi?
Örneğin, “milyonlarca seçmenin ve yurttaşın tam sekiz yıl belediyeciliğin temel hizmetlerinden yoksun bırakılması” bir araştırma konusu olabilir mi?
Yine yüksek lisans ve doktora öğrencileri tarafından “Yerel Demokrasi ve Kayyum Uygulamasının Verdiği Zararlar”, “Avrupa Yerel Özerklik Şartı ve Kayyum”, “Belediyelerin Tüzel Kişiliği ve Kayyum”, “Atanmış Kayyumların Atanmış Meclislerinin Yetki Karmaşası ve Bunun Toplumsal Maliyeti”, “Güvenlik-Özgürlük Denkleminde Özgürlüğün Yok Edilmesi Uygulaması Olarak Kayyum Uygulaması”, “İdare Hukukunda Hiyerarşi ve İdari Vesayet Makamını Birleştiren Ucube Bir Uygulama Olarak Kayyum”, “Kayyum ve 12 Eylül Anayasasına Bile Aykırılıkları” vb. birçok başlıkta tezler/kitaplar yazılmayı bekliyor. Olağan hukuka dönülebilinirse, mali boyutuyla birlikte bu minvalde kayyumlara dair teftiş ve denetim raporları da yazılabilir. “Yazılabilir” dememin nedeni henüz yazılamamış olmasıdır.
“Araştırmacı”, bir arayışı olan kişi olmalıdır. Araştırmanın akademikliği ise tüm üniversitelerde temel düzeyde “Araştırma Yöntemleri” adı altında verilen derslerde tartışılmaya devam eden, nitel ve nicel boyutları olan bir konudur.
Kayyum araştırmacılar (kayyumraştırmacılar da diye biliriz!) aynı zamanda üstlendikleri diğer rol ve görevler nedeniyle araştırmada bir “tarafsızlık” sorunu yaşarlar. Araştırmalarda özne-nesne, taraflılık-tarafsızlık üzerine çok ciddi ve güncel bir literatür olsa da “kayyumraştırmacılarda taraflı olmak” üstlendikleri görevin bir parçası olduğundan, yazdıkları tüm tezler/kitaplar “akademik olma yönüyle” tartışmaya açıktır. Bir görev raporunu hazırlar gibi akademik bir tez yazılmaz.
Kayyum uygulaması için hukuki ve bürokratik meşruiyet eksikliğinin akademik alanda da olduğu açıktır. Ancak üniversite çatısı altında hiçbir araştırma ilkesi ve ölçütüne uymadan bu açık giderilemez. Bu amaçla “iktidarın köşe yazarları” veya “iktidarın think-thank kuruluşları” (Örn. SETA Vakfı) kapsamlı bir “hizmeti” zaten sunuyor. Ama bu işe üniversiteyi alet etmek ve gerçek anlamda akademik çalışmaları yürütmek öyle sanıldığı gibi kolay değildir.
“Kayyum” üzerine dokuz tez yazılmış
Bu bağlamda üzerinden sekiz yıl geçmiş kayyum uygulamasına dair yapılmış tezlere baktığımızda, tez sayısının dokuz (5’i doktora, 4’ü yüksek lisans) olduğunu görebiliyoruz. Yani yüzlerce belediyede, hukuku askıya alarak yapılan ve 20-30 milyar TL’lik borç yükü, bir o kadar bütçe harcamasına mal olan bu hukuksuzluğun “hesabı”, “akademik açıdan da” henüz sorulmaya başlanmamıştır.
Kayyum uygulaması öyle bir garabettir ki tek parti döneminde bile bu pervasızlıkta bir uygulama olmamıştır. AKP’nin atadığı vali ve kaymakamlar seçimle gelmiş belediye (eş)başkanlarının yerine atandıklarında, hem denetleyen hem de denetlenen konumuna, hem “yerel yönetim” hem de merkezi yönetim konumuna atanmış oldular. Bu hukuksuzluk ve denetimsizlik yıllarında en küçük ilçedeki kayyumların ve birinci derece yakınlarının mal varlığındaki artışlar bağımsız bir denetimden geçmedikçe bu uygulamanın yolsuzluk boyutu asla tam anlamıyla tespit edilemeyecektir.
Kayyum olmak için bazı mülki amirlerin lobi çalışması yürüttüğü, bazı kayyumların “kaynak dağıtımını” talep edilen şekilde yapmadığı için çeşitli iddialarla görevden alındığı, bazılarının görevden atıldığı (Örn. Sinan Aslan, Cemil Öztürk) bilinmektedir.
“Kayyum” üzerine tez yazan kayyumlar
Kayyumluk üzerine ironik bir şekilde tez yazan ve “Dr.” ünvanı kazanan beş kişiden üçü, OHAL döneminde çeşitli illerde kayyumluk yapmıştır. Bir kayyum da “kayyumluk” üzerine yüksek lisans tezi yazmış.
“Dr. Kayyumların” tezlerini incelediğimizde 2016-2019 Van/Edremit kayyumu Atıf Çiçekli’nin, 2017-2019 Ağrı/Diyadin kayyumu Olgun Öner’in, 2016-2019 Muş/Bulanık kayyumu Hacı Arslan Uzan’ın aslında tez yazmak ve savunmaktan önce, yaptıkları işi savunan bir haleti ruhiye içinde olduklarını görüyoruz. Çoğu KHK metni ve İçişleri Bakanlığı’nın ilgili açıklamalarını esas alan bu metinlerde “kuramsal çerçeve” ile tezin özgün alanları arasında da sanki beton bloklar konulmuş gibi! Tez izleme komiteleri ve savunma süreçlerinde üyeler ne kadar baskı altında kalmadan görevlerini yapmış bilmiyoruz!
Öte yandan ilçede en yetkili mülki amir/kaymakam/kayyum Çiçekli, 2 bin 100 kişi ile anket yaparak kayyumluğa ilişkin yürüttüğü kendi çalışmasında “amacın kayyumluğu meşrulaştırmak olmadığını” ifade etmişse de aynı yerde “araştırmacıya güven duyulmadığını, anketörlerin bu güvensizlik sorununu aşmak amacıyla Kürtçe konuşma yapmak durumunda kaldıklarını” ifade etmiştir. 2017 ve 2018 yıllarında yapılan anketin OHAL döneminde yapıldığını düşündüğümüzde ve soru soranın da ilçede OHAL yasaklarını uygulamaktan sorumlu mülki amir olduğunu düşündüğümüzde Cangızbay Hoca’nın sinek-inek metaforu akla gelmelidir.
Kayyumdan “memnun” kenti DEM Parti kazandı
Van/Muradiye Kayyumu Melih Aydoğan’ın “Belediyelerde kayyımlık algısı ve uygulamadaki görünümü: Van-Muradiye Belediyesi örneği” başlıklı yüksek lisans tezinde de benzer bir değerlendirme aynı şekilde ifade edilmiştir.
Ancak tezde birçok maddi hata olması (örneğin % 5 yazacağına % 0,5 yazılmış, s.65), bire bir önceki tezlerden bazen kaynak belirterek bazen de belirtmeyerek alıntı yapılmış olmasına rağmen Ocak 2024’te tez kabul edilmiş. Teze göre “Muradiyeliler kayyumdan gayet memnunmuş!” Bu teze göre, “Araştırmanın kısıtlılığı olarak ifade edilen durum, ‘HDP seçmeni olan anket cevaplayıcıları da’ Muradiye’de kayyumun hizmetlerine olumlu bakıyormuş.”
Tezin kabul edilmesine müteakip yapılan yerel seçimde Muradiye halkı kayyum uygulamasına onay vermeyip yeniden DEM Parti’li eş başkanları seçti. Tezin tümünü buraya almak mümkün değil ama şu kısım bile tez yazım amacını açığa çıkarmaktadır:
“Mezbaha hizmetleri verilmektedir” ifadesine ilişkin katılımcıların yanıtları görülmektedir. Tablo sonuçları incelendiğinde katılımcıların yaklaşık % 28,8’lik kısmı bu ifadeye kesinlikle katılıyorum demişken, katılıyorum diyenlerin oranı ise yaklaşık % 22,6 olarak görülmektedir. Ankete katılanların sadece %26,1’lik kısmı bu ifadeye olumsuz yanıt vermiştir. Dolayısıyla katılımcıların yarısından biraz fazlasının bu ifadeye olumlu cevap verdikleri söylenebilir.” (s. 84)
Burada, kayyumlar bireysel bir soru sormakta… Kayyum Melih Aydoğan’ın anketinden bir örnek verecek olursak, “Belediyeye atanan Kayyımın aynı zamanda Kaymakamlık görevini de yürütmesinin daha faydalı olduğunu düşünüyorum” ifadesine ankete katılanların yüzde 60’tan fazlası “Katılıyorum” demiştir. Mesela, aksine dair soru sorma özgürlüğü var mıdır? “Belediyeye seçilen belediye başkanının aynı zamanda kaymakamın yetkilerini kullanmasının daha faydalı olduğunu düşünüyorum” ya da “Kaymakamların seçimle belirlenmesini düşünüyorum” gibi. Bu iki önermeyi ifade etme özgürlüğü ne kadar güvence altındadır? Türkiye’de bu dönemde bir akademisyen, hatta araştırma firması herhangi bir baskı altında kalmadan bu soruyu sorabilir mi? Tekrar oluyor ama “ortada kutsal bir tabu gibi duran ineğe değinmeden sinekler üzerine bir araştırma yapılabilir mi?
Kayyumdan “kayyum değerlendirme anketi”
Kayyum tezlerindeki sorular özetle “Benim hakkımda ne düşünüyorsun” sorusu gibi ele alınmalıdır. Yanıt istediğim gibi olursa sorun yok! Ya olmazsa… Sokak anketlerine verdiği yanıtlara göre evleri basılan, gözaltına alınan insanların OHAL döneminde kayyumun sorduğu soruya “resmi bir yanıt vermek” zorunda olduğunu kavramak için doktoralı olmaya gerek yok herhalde.
2016-2020 sürecinde 1,5 milyon kişinin “terörist” diye soruşturmadan geçtiği bir ülkede, kayyumlarca, kayyum değerlendirme anketi yapmak bilimsel bir faaliyet değil, kayyum Olgun Öner’in tezinde yaptığı gibi “bir propagandadan” ibaret olur. Bunu bir tezle yapma ihtiyacı dönemin ve kişinin koşulları ile ilgilidir. Dönemde akademik özgürlük askıya alınmıştır. Kişi de sıkı bir denetim altındaki kaymakamlık harcamalarını bırakıp, kendi kendisini keyfince denetlediği belediye alanına geçmiştir. Bu arada yaptığı işin tezini de yapmıştır.
Sadece “araştırma etiği boyutuyla” değil, içeriğinde indirgemecilik dökülen değerlendirmeler ile söz konusu tezlerin nasıl kabul edildiği sorusu da sorulmalıdır. Tez onaylayıcılarına baktığımızda Hacı Arslan Uzan’ın tez komitesinde AKP’li Erciş Belediye Başkan adayını (Prof, Dr. Menaf Turan) görünce, onay süreçlerinde çok da sorun yaşanmadığını anlayabiliriz! Tüm tezlerde Prof. Dr. Abdulkadir Baharçiçek’in (Rektör Yrd.) doğrudan veya dolaylı katkısı olmuş gibi görünüyor.
Tez konusu İçişleri Bakanı’nın “Benim istediğim bir göz…”[1] açıklamasıyla bir anda ortaya çıkan bu kayyumraştırmacılar bir anda hem kayyum belediye başkanı, hem kaymakam/vali hem de doktor oldular.
Kayyum tezleri ilk seçimde temelsiz çıktı
“Sahte korelasyon arayışı” olarak ifade edebileceğimiz tüm tez tespitlerinin temelsiz olduğu 2024 yılında kayyum belediyelerinde iktidarın alamadığı oylardan görülmelidir. Kendi kişisel görüşlerini “Halk böyle diyor” diye teze yazan kayyumraştırmacıların beyanları görece OHAL baskısı olmayan ilk seçimde temelsiz çıkmıştır.
Sadece oy/seçim sonuçlarına bakarak bir tezi değerlendirmek elbette yöntemsel olarak yeterli değildir. Ancak “kayyum geldi, belediye hizmetleri şöyle gelişti, böyle yayıldı” tezleri kısmen de geçerli olsaydı AKP’nin bölgedeki çöküşü bu kadar hızlı olmazdı. AKP’nin bölgedeki çöküşünün tek nedeni elbette kayyum uygulaması değil, birçok faktör bu sonuçta etkendir.
Yöntem bilimden haberdar bir bilim kurulu oluşturulsa bu kayyum tezlerinde onlarca sahte korelasyon tespit edilebilir. Yöntem sorunu sadece kayyumların tezlerine ilişkin bir sorun olmasa da bu tezlerde çok bariz bir durum söz konusudur.
“Kayyumluk” üzerine diğer tezler
Kayyum uygulaması üzerine “tez olarak ifade edilebilecek” iki doktora tezi bulunuyor. Dr. Cengiz Gürbüz’ün “Belediyelere Kayyım Atanması Uygulamasının Seçmen Davranışları Üzerindeki Etkilerinin Analizi” tezi ve Dr. Hasan Altincik’in “Gündem Belirleme Teorisi Bağlamında Yerel Yönetimler ve Medya: Kayyum Atanan Belediyeler Üzerine Bir İnceleme” tezi kayyum uygulamasını bu boyutları ile irdelemiştir.
Dr. Gürbüz’ün 2022 yılındaki temel tezi, 2024 yerel seçimlerinde doğrulanmış ve iktidar kayyum uygulaması nedeniyle oy/belediye kaybetmiştir. Dr. Altincik’in tezinde ise önemli tespitler yapılmış ve “kayyum döneminde kaynağı belirsiz haberlerin” daha çok gündeme taşındığı tespit edilmiştir.
Pınar Berk’in “Merkezileşme Yönünde Yeni Bir Reform: Kayyımlık”, Sabri Efe’nin “Yerel Hizmetler Bağlamında Kayyımlık ‘Mardin Büyükşehir Belediye Örneği”, Özge Bakır’ın “Safranbolu Belediyesi’nde kayyım dönemi sosyal belediyecilik uygulamaları” başlıklı yüksek lisans tezleri dışında kayyum uygulaması hakkında yazılmış tez yok henüz!
Akademi OHAL-ihraç ve mobbing baskısından arındırıldıktan sonra “Kayyum Dönemi Araştırmaları Enstitüleri” kurularak bu hukuk dışı kayyum dönemi belgeler ve bilimsel yöntemler ışığında ve akademik etik ölçüleriyle araştırılmalıdır.
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/soylu-talimati-acikladi-benim-istedigim-bir-goz-erdogan-bana-verdi-iki-goz-2079916