İki tarihsel olay 13 yıl arayla trajik biçimde aynı gün gerçekleşti. Katyn Katliamı ve Josef Stalin’in ölümü. 5 Mart 1940 ve 5 Mart 1953. Kızıl Ordu’nun (Rusya Federal Arşiv Ajansı’nın web sitesinde olayla ilgili belgeler yayımlandığı halde hala dezenformasyon diyenler var!) gerçekleştirdiği Katyn Katliamı ile ilgili olarak bugün ve takip eden iki gün içinde, iki çeviri, bir belge ve Sevil Kurdoğlu’nun değerlendirme yazısını yayımlayacağız. Bugün Neal Ascherson’un The Guardian Gazetesi’nde 17 Nisan 2010 tarihinde yayımlanmış Katyn Katliamı’yla ilgili yazısını Sevil Kurdoğlu’nun çevirisiyle sizlere sunuyoruz.
Bir Tarih Kazası*
Bir insanın iki defa başı kesilemez. Ama bir ulusun kesilebilir. Polonya’nın siyasal, askeri ve bakanlık seviyesindeki elitleri, bir yüzyıldan daha kısa bir zamanda iki defa, Smolensk çevresindeki ormanlarda korkunç bir ölümle karşılaştı. Tarihlerini kemiklerinde hisseden sıradan Polonyalılar, geçen hafta sonu, kafa kesen baltanın ikinci defa aynı el tarafından kullanıldığından duydukları korku nedeniyle suçlanamazlar.
Fakat bir kazaydı. Başkan Lech Kaczynski ve maiyetindekilerin, sadece birkaç mil uzaktaki, Katyn katliamının 70. yılını anmak için uçakta olmaları Polonya tarihinin peşini bırakmayan habis tesadüflerden biriydi. Rusya ve Polonya’nın uzun ve kötü geçmişlerini, kısmi başarılarla da olsa, geride bırakmak için çaba sarfettikleri bir zamanda oldu. Uçak kazasından sonra, sıradan Rus halkının gösterdiği kendiliğinden ve cömert yürekli üzüntü Polonya’lıları şaşırttı ve duygulandırdı.
Belki nefret ve şüphenin eski ikonları nihayet güçlerini kaybediyorlardı. Hatta Katyn bile.
Katyn’in Polonya ve Rusya arasında iyileşmeyen bir yara olduğunu anlamak için anlatılması gereken iki hikaye var. Biri 1940’ta o ormanda gerçekten ne olduğu -ve neyin parçası olduğudur. Diğeri ise, Britanya ve Amerikan hükümetlerinin başlangıçta onay verdikleri, 60 yıllık inkar, büyük Sovyet ve Rus yalanıdır. Ölüler için duyulan keder hayat boyu sürer. Fakat, hakikate duyulan susamışlık, yalan söylenmiş olmanın acısı nesiller boyunca sürer gider.
Orta çağlardan beri, kudretli Polonya uluslar topluluğu çocukluk dönemindeki Rus devleti üzerinde hükümran olmaya gayret ettiği zamandan beri, Rusya Polonya’yı bir rakip değil ölümcül bir düşman olarak gördü. Polonya, Prusya ve Rusya gibi iki saldırgan militarist istibdat rejimi arasında giderek zayıfladı. 18. yüzyılın sonunda, Polonya işgal edildi ve parçalara ayrıldı. Gözükara ve başarısız isyanlara rağmen, Rusya Polonya’sında Lehçe, Katolik dini ve Polonyalı kimliği nosyonu zulme uğradı. 1918’de Polonya tekrar bağımsızlığını kazandı, 1920’de Bolşevik Rusya tarafından kısa bir süreliğine işgal edildi. Stalin ve Hitler Polonya’nın yeniden ortaya çıkışına kriminel bir ‘’düşük yapma’’ olarak baktılar ve 1939’daki Sovyet-Nazi paktının gizli maddeleri Polonya’yı haritadan tamamen silmek için yeni bir bölme üzerinde anlaştı.
Hitler 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal etti. 17 Eylül’de, hiçbir uyarıda bulunmadan, Sovyet orduları doğudan Polonya’ya girerek geri çekilmekte olan Polonya güçlerine baskın yaptılar. Kazada ölen Başkan Kaczynski geçen sene bunu, doğru bir şekilde, ‘’sırtından bıçaklanmak’’ diye adlandırdı. Binlerce insan esir alındı ve Sovyetler Birliği doğu Polonya’yı ilhak etti.
Şimdi tarihteki bir boşluk, kaybolmuş parça geliyor. Nazilerle Sovyetlerin Polonya’lıları nasıl ezeceklerinin detayları üzerine anlaşıp anlaşmadıklarını bilmiyoruz. Fakat NKVD (KGB’nin halefi) ve Gestapo subayları Polonya’daki Zakopane’de, 1939’un sonları ile erken 1940 arasında düzenli toplantılar yapıyorlardı. Kısa bir süre sonra Almanlar Polonya’nın kendilerine ait parçasında, Krakow Üniversitesi akademisyenlerinden başlayarak ve sonra rahipleri ve entellektüelleri hedefleyerek, ‘’başsız bırakma’’ programına başlayacaklardı.
Stalin’in ikili bir problemi vardı. İlhak edilmiş bölgelerdeki aktif yaştaki erkeklerin hemen hepsi ya savaş esiriydi ya da Romanya ve Macaristan’a kaçmışlardı. Geriye, çoğunluğu kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan sivil nüfus kalmıştı. Polonya’lı sivillerin çoğunun kitlevi olarak tehcir edilmesine ve bölgenin Ukrayna’lı ve Belarus’lu nüfusa bırakılmasına karar verildi. Polonya’lı aileler hayvan taşıyan vagonlara doldurulup Arktik bölgedeki ve Kazakistan’ın kıraç steplerindeki çalışma kamplarına gönderildiler, ya ölecekleri ya da sadık Sovyet yurttaşlarına evrilecekleri varsayıldı. Rakamlar kesin değil, ama sürgünlerin 1,25 milyon civarında olduğu zannedilmektedir. İki yıl sonra, sadece 800.000’i hala hayattaydılar.
Geriye 14.700 savaş esiri sorunu ve hakimler, entellektüeller, toprak sahipleri veya polis memurları oldukları için hapishanelerde tutulan 11.000 Polonyalı sorunu kaldı. Stalin ve NKVD’nin başı Lavrentiy Beria, onların varlığını, bir yerde, bir zaman özgür ve anti-Sovyet bir Polonya’nın dirileceğinin garantisi olduğuna dair bir tehlike olarak görmekte haklıydılar. Stalin hepsini, hemen öldürmeye karar verdi.
Hayret vericidir ki, emrin kendisi bugüne kalmıştır. Dört sayfalık bir belge, Stalin kurşun kalemle imzalamış, altında da Voroshilov, Molotov, Mikoyan, Kalinin ve Kaganovich’in imzaları var.
Bir bölüm şöyle: ‘’NKVD’nin savaş esirleri kamplarında ve hapisanelerinde … halen çok sayıda Polonya ordusunun eski subayları, Polonya polis ve istihbarat servislerinin eski mensupları, milliyetçi ve karşı devrimci Polonya partilerinin üyeleri, kaçaklar ve diğerleri bulunmaktadır. Hepsi Sovyet iktidarının ısrarlı düşmanlarıdır ve Sovyet görüşüne karşı nefretle doludurlar… Onların durumunda nihai cezalandırma tedbiri, özel tarzın uygulanmasıyla alınacaktır -ateş ederek öldürme.’’
Emrin tarihi 5 Mart 1940. Nisan’da infazcılar işlerine başladı ve Beria Sovyetler Birliği’nin diğer parçalarında binlerce başka Polonya’lıyı öldürmeye devam etti. Asıl öldürmeler üç ayrı yerde yapıldı. Kozielsk kampında tutulanlar Smolensk’de veya Katyn ormanında öldürüldüler ve oraya gömüldüler. Ostashkino’dakiler Tver’de öldürüldüler (Medyone’de gömüldüler); Starobielsk’dekiler Kharkov’da [öldürüldüler] (Piatykhatky’de gömüldüler). Onlarca yıl sonra bu kitle mezarı Polonya ordusu üniformasına ait düzinelerle düğme ile oynayan çocuklar tarafından bulundu.
NKVD’nin katilleri kurbanlarını kelepçelediler veya ellerini telle arkalarında bağladılar ve kafalarının arkasına ateş ettiler. Katyn’de, ölmekte olan Polonyalılar ormanın içinde buldozerlerle kazılan devasa çukurun içine düştüler. Tver’de, teker teker ses geçirmez bir odaya sürüklendiler ve vuruldular, gövdeleri duvardaki bir açıklıktan dışarda bekleyen kamyona itildi. Sayının çokluğu yüzünden NKVD’nin adamları işlerini zorlukla gördüler. Departmanın şampiyon celladı, Vassily Mikhailovich Blokhin, 28 günde 6.000 kişi öldürdüğünü söyledi.
Bir jenosit miydi? Elbette. Holokost’ta ve Rwanda’da olduğu gibi bütün bir etnik grubun ortadan kaldırılması değildi. Ama, bir ulusun elitlerinin, geleceği için politik ve yaratıcı enerjisini hadım etmek niyetiyle yapılmış, seçilmiş, kasıtlı katliydi.
Sayılarla ölçüldüğünde, zamanın diğer korkutucu [suçları] Katyn’i aşar. Alman işgali altındaki Polonya’da 5,4 milyon insan kamplarda ve kitlevi infazlarda öldüler, 3 milyonu Yahudilerdi. Nazilerin Polonya’lı nüfusa karşı politikası başlangıçta Stalin’in tercih ettiği ‘’baş kesme’’ taktiğine benzer, fakat daha sonra fark gözetmeyen yaygın bir kıyım halini aldı. Tekrarlarsak, NKVD’nin 1940-41’deki sivilleri tehcirinin yol açtığı ölümler belki de Katyn’in 10 katıydı. Buna rağmen Katyn’deki suçun kendine mahsus özel bir ağırlığı vardır. Gerçek bir vahşetti, kelime anlamının her tonuyla.
Neden böyle? Birincisi, Nazi-Sovyet Paktı’nın gizli maddeleriyle başlayan ve savaş esirlerine sağlanmış korumaya sahip olduklarını zanneden çaresiz insanlara kalleşlikle biten kara ihaneti yüzünden. Fakat Katyn’in sürmekte olan kötülüğünün ikinci nedeni, acısının zamanın uyuşturuculuğunu reddetmesinin nedeni, altında gömülü kaldığı yalandır.
Yalan neredeyse hemen başladı. Hitler 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırdığı zaman, hapse atılan ve köleleştirilen Polonya’lılar ‘’affedildiler’’ (sanki bir suç işlemişlerdi) ve bir çekirdek ordu kurmalarına izin verildi. Çok geçmeden, çoğu subay binlerce savaş esirinin kaybolduğu ortaya çıktı. Polonya’nın sürgündeki lideri General Sikorski Stalin’e bunu söylediğinde Stalin şaşırmış gibi yaptı: ‘’Bu imkansız. Onlar kaçtı … Mançurya’ya mesela.’’
Temmuz 1941’de, ilerlemekte olan Almanlar Smolensk’e vardılar. Ta 1943’te Rus bir köylü onları yakındaki Katyn ormanına götürdüğünde, 4.000’den fazla Polonyalı subayın cesedinin olduğu kitle mezarını buldular. Üniformalarının ceplerinde son tarihleri Nisan 1940 olan kağıtlar ve mektuplar vardı. Hitler’in propoganda bakanı Joseph Goebbels bu fırsatın üzerine atladı. Kıtadaki medya ve bir ‘’uluslararası adli tıp komisyonu’’ cesetlerin çıkarılmasını izlemeye çağrıldı. Nazi propogandası ‘’barbar Bolşevik suçu’’n kanıtını ilan etti.
Etkisi yıkıcı oldu, Goebbels’in umduğu gibi, bütün bir anti-Hitler ittifakı sarstı. Londra’daki Sikorski hükümeti bir Uluslararası Kızılhaç Soruşturması talep etti. Moskova ise Katyn’in bir Alman vahşeti olduğuna dair sert bir cevap verdi ve Temmuz’da Sikorski hükümetiyle ilişkisini kesti. Müttefiklerin tepkisi karışıktı. ‘’Yürekli müttefikimiz’’ dediği Ruslara hayran olan Britanya kamuoyu onlara inanmaya meyilliydi. Britanya hükümeti, Churchill dahil, kendi arasında SSCB’nin suçlu olduğunu varsaydı, ama bunu açıkta söyleyen herkesi bastırmak için sert tutum aldı. Egzantrik şair Kont Potocki de Montalk Londra’da kendi Katyn Manifestosu’nu satınca hemen tutuklandı ve hapse atıldı. Başkan Roosevelt’in bunun bir Alman suçu olduğuna hakikaten inandığı ABD’de, Sovyet suçunu gösteren haberler 1945’e kadar baskılandı.
Ama Polonya’lılar hakikati biliyorlardı ve bunu söylemeye çalışarak kendilerini istenmez kıldılar. Polonya’lı komünistler bile, 1944’teki, Nazilerin sorumlu olduğunu ‘’kanıtlamak’’ için yerleştirilmiş kanıt kullanan ve sahte şahitler bulan ‘’Burdenko Komisyonu’’ndan gizlice nefret ediyorlardı. 1948’de, Sovyet savcılar Nuremberg Mahkemesi’nde Katyn’i utanmazca Nazi liderlerine karşı iddianameye eklediler.
Savaş sonrası Polonya’daki komünist rejimin liderleri, bütün gönülsüz tebaları gibi, ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Ama Katyn’den Nazi suçundan başka bir şey olarak olarak bahsetmeyi suç saydılar. Bu Polonya halkının Tüm Ruhlar Günü’nde mezarlıklarda ‘’Katyn haçları’’ dikmesini, veya öğretmenlerin öğrencilerinin kulağına, Polonyalı subayların çiçeğini kimin öldürdüğünün resmi versiyonuna inanmamalarını fısıldamasını durduramadı. Doğruluğu belki de şüpheli olan başka bir hikaye, Varşova’lı tramvay kondüktörlerinin, tramvaylar Stalin’in Polonya halkına hediyesi olan ucube Kültür Sarayı’na geldiğinde ‘’Katyn Ormanı!’’ diye bağırmalarıdır. Bu büyük yalan hakkındaki farkındalık rejimin Aşil topuğu olarak kaldı. Polonya’da, Katyn’den bahsettiğim zaman gözünü kaçırmayan bir Komünist görevli ile karşılaşmadım.
Soğuk savaş sırasında, Batı fikrini değiştirdi ve Katyn’i anti-komünist cephaneliğine coşkuyla ekledi. Soğuk savaşın sonuna gelindiğinde bile, Mikhail Gorbachev temize çıkma konusunda dikkate değer bir şekilde isteksizdi, Beria’nın devletin onayı olmaksızın kendi başına hareket ettiğini ima ederek sorumluluğu kabul etti. Gorbachev’in Kremlin’den giderken gizli dosyaları yanına aldığını bilen selefi Boris Yeltsin, anahtar belgeyi geri vermesi için onu zorladı: Stalin’in şüpheye mahal bırakmayan Polonya’lıların öldürülmesi emri. 1992’de Yeltsin Varşova’ya gitti ve belgeyi Başkan Lech Walesa’ya teslim etti. Katyn anıtının önünde diz çöktü ve çelengi öptü, sonra da tazminat ödemeye, hayatta olan katilleri cezalandırmaya söz verdi. Hiçbiri yerine getirilmedi.
Ama Rus-Polonya ilişkileri geçen birkaç yılda iyileşmeye yüz tuttu. Vladimir Putin, ‘’geçmişin hayaletlerinden’’ kurtulmak istediğinden bahsetti. Smolensk’teki uçak kazası, sanki eski bir klanlar arası kan davasını sona erdirmek için yapılan korkunç insan adaklarında olduğu gibi, iki halk arasında bir barışma tutkusu ortaya çıkardı.
Sürer mi? Şüphenin kaynakları yerinde duruyor: Rusya’nın Almanya ile ‘’Polonya’nın arkasından’’ iş çevirmesi, Polonya’nın Ukrayna’yı Batı’ya doğru çekmesi, Polonya’nın Nato’daki rolü hakkında Rus paranoyası ve Amerikan füzelerini istemesi. Özür dileme adetleri olmayan Rus milliyetçileri Katyn’i reddetmeye devam edecekler. Ama, Polonya ve Rusya hükümetlerinin şimdi bu yeni hissiyattan yararlanmak, şüpheleri itiraf etmek ve onları etkisizleştirmek için bir şansları var. Böylece Katyn’deki ikinci defa feda edilen kan boşuna akmamış olur.
17 Nisan 2010 tarihli The Guardian Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
*10 Nisan 2010’da Polonya Başkanı Lech Kaczynski, eşi, bakanlar, parlamento ve senatonun başkan yardımcıları da dahil olmak üzere parlamenterler, genel kurmay başkanı, üç kuvvet komutanı ve üst düzey askerler, kilise temsilcileri, merkez bankası başkanı ve yedi kişilik mürettebat olmak üzere 96 kişinin öldüğü Batı Rusya’da Smolensk’teki ormandaki uçak kazası kastedilmektedir.