Dersim Katliamı tanığı askerlerinden biri olan Mahmut T., 2003 yılında öldü. Kendisiyle 1991’de yapılan röportaj, 30 yıl sonra Dersim Kültür ve Tarih Merkezi tarafından gün yüzüne çıkarıldı.
Söyleşi tanık bir askerle Dersim Tertelesi üzerine video kaydıyla yapılan en eski kayıt niteliğini taşıyor. 43 dakika uzunluğundaki söyleşide, tanık askerin hafızasının halen canlı olduğu ve 53 yıl sonra dahi yer/kişi isimlerini ve de yaşananları net olarak hatırladığı dikkat çekiyor.
Tanık asker Mahmut T. kimdir?
Askerliğini Kayseri 19. Alayda kısa dönem piyade askeri olarak yapan Mahmut T. kendisini şöyle tanıtıyor:”2. Ordu, 6. Kor, 41. Tümen, 19. Alay, 1. Tabur, 3. Bölük erlerinden Mehmet oğlu Mahmut, Kayseri 1330(Miladi 1926) doğumlu. Alay komutanımız Feyzullah Barzan, tabur komutanımız Binbaşı Hüsnü Yalım, bölük komutanımız ise Mustafa Yavuz’du.” Temmuz 1938 yılında gelen emiri takiben trenle Elazığ’a, oradan da yürüyerek Dersim’e gittiklerini anlatan tanık asker Mahmut T., 1 Ağustos’tan 30 Ağustos’a kadar Dersim’de askerlik yaptığını belirtiyor.31 Ağustos’ta Elazığ’da yapılan törenlerinin ardından Hatay gerginliği nedeniyle Kilis’e gittiklerini dile getiren Mahmut T,. Kasım 1938’de terhis olduğunu aktarıyor.
Her şey çok önceden planlanmıştı
Artı Gerçek’ten Fuat Ateş’in haberine göre: Tanık asker 1938’de Dersim’e otuzaltı (36) alay asker sevk edildiğini, bunların bir plan çerçevesinde bölgelere yerleştirildiklerini, haritaların önceden hazırlandığını ve bütün bu ön hazırlıklardan sonra “vur” emrinin verildiğini anlatıyor: “Alay komutanının elinde büyük bir harita vardı, hatta büyük kayalıklara kadar bütün her şey onda yazılıydı. O kadar ayrıntılı bir haritaydı ki, arazi ile ilgili bütün ayrıntılar metre metre yer alıyordu.”
‘Dersim’i tarihten sildik, canlı namına bir şey kalmadı’
Tanık asker söyleşide kendilerine “Hiç bir canlı bırakmayın” emrinin verildiğini ve kurbanların çok büyük bir kısmının kadın, yaşlı ve çocuklardan oluştuğunu aktarıyor. Yine tanık askerin anlatımına göre; askerler ilk olarak“sizi koruyacağız” denilerek köylere yerleşiyor daha sonra da yerli halka “Sizi sürgüne göndereceğiz” diyerek onları Munzur nehrine kadar yürütüyorlar. Burada kurbanlar kadın ve çocuk ve de yetişkin erkekler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Önce erkekler daha sonra da kadın ve çocuklar öldürülüyor. Tanık askerin anlatımından söz konusu sıralamanın erkeklerin karşı koymalarını engellemek için uygulanan şeytanca bir taktik olduğu anlaşılıyor: “Komutanlarımız bize ateş emri verdiler ve bizde kim varsa ateş ettik. Tüm köyler mıntıka mıntıka paylaşıldı. Vardığımız bütün köyleri yaktık. Değerli eşyalar toplandı. Sığırları, keçileri ve koyunların hepsini topladık ve onları Elazığ’a kadar getirdik. Geride hiçbir yiyecek bırakmadık, götüremediklerimizi ise parçaladık ve yaktık. Canlı namına hiçbir şey bırakmadık. Dikili bir taş bile kalmadı.”
Munzur günlerce kan aktı
Tanık Asker, Halvoriye Kemerê Ari katliamında öldürülen insan sayısını 80-90 olarak hatırlamakta. Oysa kurbanlar ölüme götürülürlerken fotoğraf çeken bir subay, fotoğrafın arka kısmına “217 kişi ölüme götürülürken, 15 Ağustos 1938” notunu düşmüş: “Orda (Halvoriye) aşağı yukarı 80 – 90 kadar çocuk ve kadın vardı. Yukarı sarp ve meşelik bir bölgeye makinalılar kuruldu. Bazen olurdu ki; iki-üç gün Munzur kıpkırmızı kan akardı.”
Söyleşiyi gerçekleştiren kişinin, “Peki askerlerden‘ben bunu yapamam. Allah’tan korkarım” diyen olmadı mı?” sorusuna, tanık asker,“Yahu asker ne diyebilir? Asker emir eri… Vur dedi mi, vuracaksın mecburen. Öyle ben yapmam, yapamam olmaz” diye cevaplıyor.
Alişer Efendi ve Zarife Hanım’ın katili Mustafa’nın, ‘Süngülemeyin kurşunlayarak öldürün’ yakarışı…
Tanık asker röportajda o dönemde kendilerine yol gösteren Mustafa isimli birinden bahsediyor. Söz konusu Mustafa isimli kişi, büyük olasılıkla Alişer Efendi ve Zarife Hanım’ın katledilmelerine katılan ekipte olduğu bilinen Mustafa’dır. Tanık asker; “Alay komutanı geldi ve Mustafa’yı işaret ederek dedi ki; ‘Bu kim?’, çevredekiler ‘Seyit Rıza’nın güvesi’ dediler. Komutan başıyla bize vur işareti verdi. Hemen mavzere süngü taktık, Mustafa’yı ortaya aldık. Döndü bize yalvardı. Dedi ki; ‘Bari süngüyle öldürmeyin. Vurun beni.’ Ondan sonra bize arkasını döndü, dua eder gibi elini yüzüne çaldı. Bizde arkadan ateş ettik, olduğu yere düştü ve öldü.” diyor.
Soykırımla ilgili devlet arşivleri biran önce açılmalıdır
Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Yöneticisi Yaşar Kaya, “Başta askeri arşivlerin açılması toplumun bilgilenmesi açısından çok önemlidir. Ama ‘bir daha asla’ denecekse eğer, sivil halkın vicdani bir karşı koyuşu ve adeta bir reddi miras yapması daha da önemlidir. Bu nedenle ellerinde fotoğraf, anı, anlatı ne varsa paylaşılması fail aileler açısından da bir ahlaki sorumluluktur. Maalesef Dersim’e ait yaklaşık 154.000 belge uzun yıllardır TBMM mühürlü torbalarda bekletiliyor. Bunlar biran önce kamuoyuna açılmalıdır” şeklinde konuştu. Dersim Tarih ve Kültür Merkezi, içinde dönemin tanıklarıyla yapılan söyleşilerin de bulunduğu geniş bir Dersim Tertelesi arşivine sahip. Dersim’de kurmayı planladıkları “Dersim Hafıza Merkezi” aracılığıyla söz konusu arşivi kamuoyuna açmayı planlıyorlar.