Mehmet Can yazdı: İspanya’nın 18. yüzyıl ile beraber ellerinde tuttukları dünya egemenliğini başını İngilizlerin çektiği bloğa kaptırması, 20. yüzyıl başında İspanya’nın elinde kala kala Fas ve Fas’ın altındaki Afrika’daki sömürgelerinin kalmasını beraberinde getirmiştir.
Bu dönem Afrika’da; sömürgeci İspanyol ordusuna karşı, dünyada esen ulusal kurtuluş mücadelesinden etkilenen büyük bir mücadele verilmektedir. İspanyol ordusu, buradaki ulusal kurtuluş mücadelelerinde, gerilla savaşıyla alakalı tecrübeler elde etmiştir. Edindiği bu tecrübeleri zamanı geldiğinde İspanya ve Katalonya halklarına karşı, iç isyanları bastırmak için kullanmıştır. 20. yüzyılın başı ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkeler siyasi ve politik olarak kaynamaktaydı. Unutmamak gerekir ki; 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başı bir nevi devrimler çağıydı. Tam da böyle bir konjonktürde, dünya kapitalizminin 1929 Büyük Buhran’ı bütün bu gelişmelerin üzerine gelerek, ortaya çıkan kaos ve karmaşa ortamının daha da derinleşmesine neden olmuştu.
Marks büyük eseri Kapital’de, boşuna “Krizler için devrimler ve karşı devrimler dönemidir” dememişti. Krizler antagonist çelişkilerin görünür olmasını sağlayarak, aşırı siyasal yapılanmaların gün yüzüne çıkmasının maddi koşullarını da ortaya çıkarmaktadır. Bu dönem yapılan seçimlerde sol büyük bir patlama yapacaktır, yine bu dönem İspanya’da, POUM -yani Birleşik Marksist İşçi Partisi Troçkist yanlıları- da kuruluyor. Stalinciler de İspanya’nın güçlü bir şekilde devrime doğru evrilmesiyle artık yavaş yavaş potaya girmeye başlayacaklardır. İspanya’da bu dönem yapılan seçimleri cumhuriyetçiler kazanmıştır. Monarşi karşıtları bu seçimlerde oluşturdukları ittifak sayesinde İspanya ve Katalonya başta olmak üzere birçok yerde hatırı sayılır oylar alarak seçimi zafer ile bitirmeyi başardı. Fakat unutmamak gerekir ki monarşi karşıtı oluşan cephe homojen bir cephe değildi, içinde çok farklı bileşenlerin olduğu karma bir ittifaktı. Bu cephe içinde Burjuvalar, sosyal demokratlar, Stalinistler ve Anarşistler vardı. Troçkistler yani POUM bu ittifaka dâhil olmadı. Çünkü daha solda bir politika izliyorlardı. POUM, burjuvalar ile kurulan bu ittifaka eleştirel yaklaştı.
Anarşistler birçoğumuzun bildiği gibi bütün iktidar organlarına karşıdırlar. Bu proletarya diktatörlüğü, yani çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğüne bile, her türlü hiyerarşi ve iktidar organını reddederler, fakat bu İspanya’da böyle olmadı. Seçimlerden sonra kurulan burjuva hükümetinde anarşistler yer aldılar ve bununla da kalmayıp burjuva hükümetine bakan verdiler. Bakanlık düzeyinde kurulan kabinede yer aldılar. POUM ise ben Cumhuriyet için değil, sosyalizm için savaşırım diyerek oluşturulmak istenen burjuva hükümeti içinde yer almadı. POUM’un fikri, İspanya’da ve Katalonya’da sosyalizm için koşulların olgunlaştığı dolayısıyla iktidarı direkt olarak işçi sınıfının alabileceği bir noktaya gelindiği ve iktidarın, araya aşamalar sokarak burjuvaziye teslim edilmemesi gerektiği yönündeydi. POUM’un Troçkist yanlılarının haklılığı zaman içerisinde ortaya çıktı. 1936’daki seçimlerde monarşi karşıtları, Cumhuriyetçiler seçimleri kazanarak bir hükümet kurdu. Hükümet kurulunca Franco yeni kurulan hükümete saldırdı, darbe yaptı. 1936’da Franco darbe yapınca düzenli ordu dışında oluşan bağımsız milis güçleri harekete geçti ve Franco’nun askeri darbesine karşı direniş geliştirdiler.
Faşizmi durduracak olan, kapitalizmin kendini yeniden ürettiği sistemin kalbini oluşturan ve bu kalbin kontrolünü de elinde tutan işçi sınıfının radikalizmi ve eylemleriydi. Stalinistler yanlış politikalarıyla, başından beri ihanetler yaparak bu radikalizmi, ortaya çıkan bu devrimci durumu gerilettiler.
12 Eylül’de Türkiye’de darbecilere karşı bu radikalizm ortaya çıksaydı, günümüzde çok farklı bir durum ile karşı karşıya olurduk. Darbecilere karşı yenilebilirdik belki ama unutmamak gerekir ki direnerek yenilmek ile teslim olmak arasında büyük ve derin farklar vardır. Darbeciler; Türkiye halklarını büyük bir direnişle karşılaşmadan teslim aldı. Direnerek bu yenilgi gerçekleşseydi eğer yeni kuşaklarda bu direniş vücut bulacak ve bu direniş toplumsal hafızaya kazınarak güçlü bir moral ve motivasyon kaynağı olacaktı.
Devam edecek…