SEÇTİKLERİMİZ- Metin Yeğin Duvar’a yazdı: “Fırtına, iktidar ya da deprem… Örgütlü halk yenilmez…”
METİN YEĞİN
Size garip gelecek ama kasırgayı halletti Fidel! 2005 yılında Katrina Kasırgası’nda, dünyanın en zengin ülkesi ABD’de 1863 kişi ölürken, –ve tesadüf odur ki bunların çoğu siyah ve Hispanik’ken ve tabii ki hepsi yoksulken- rüzgar hızı Katrina’nın iki katı kadar olan sözünü ettiğimiz kasırgada Küba’da kimse ölmedi. Kasırganın vuracağı yerlerde halk yüksek bölgelere taşındı. Aç ve açık kalmadılar… Sallanan sandalyede oturan siyah Kübalının dediği gibi oldu “Yoldaş Fidel halletti.”
Che’nin gerilla kampından dönüyorduk. -Fidel’in, Camilo’nun ve diğer Kübalı devrimcilerin de tabii ki ama Che’nin demek daha güzel- İkinci kez lastik patladı. Yolun iki tarafı da tropik ormandı. Her yanı demek daha doğru. Yağmur başladı. Basit, geniş ve büyük yapraklardan kaplanmış bir çatı altında ya da biraz gürültü yapsa da teneke damların altında olsaydı insan, gayet güzel oluyordu bu tropik yağmur ve tabii ki çok romantik. Dağın tepesinde yanınızdan geçebilecek sadece tek bir araba olduğunu bilince, pek öyle hissetmiyordu insan. Yukarısı yolun sonuydu ve oradan geldiğimizden kaç kişi olduğunu biliyorduk. Her 20 saniyede bir şimşek çakıyordu, Her 10 saniye sonra, gök gürültüsü geliyordu. Atıyorum tabii ki saniyeleri, yoksa daha çok arabanın içinde, tepemize yıldırım düşüp düşmeyeceğini tartışıyorduk. Lastikler olduğundan düşmez, diyorduk. Bu, yıldırımı değil ama korkuyu uzak tutuyordu. Pek teselli sayılmazdı aslında, zaten bir lastiğin yerinde kriko vardı. -Ama fizik insanı karamsar yapar, evrim teoridir! Ölüm ve hayat da bir felsefi mesele. Bütün bunlar gerçek olmadıkları manasına gelmiyor tabii ki.- Her şimşek çakışında yol apaydınlık oluyordu. Yolun bir tarafından bir tarafına binlerce, -inanın abartmıyorum- binlerce akrep geçiyordu. Sonra yeni bir şimşek çakana kadar, yine karanlık oluyor ama akrepler geçmeye, muhtemelen devam ediyordu. Sonra iki şimşek arasında arabanın camı çaldı. Yağmur tabii ki devam ediyordu. Bir köylü duruyordu. “Yok yok kasırga değil” dedi. “Size kahve getirdim.” Şimşek çaktı. Elinde kahve vardı. Güzel kokuyordu. Evini işaret etti, gelecek şimşekte bize. Orman, yağmur ve yolu geçen akrepler gördük sadece.
Kasırga geliyor. Bu yazıyı okuduğunuzda Irma Kasırgası Antiller’de karaya çoktan ulaşmış olacak. Son günlerde bu kasırgaların binde biri bile olmayan fırtınacıklarda suya gömülen kentlere, boka batan belediyelere sahip biz, “çok şükür” demeliyiz. ABD’de de önlemler alınıyormuş. Pencerelerine tahtalar çakan beyaz Amerikalı fotoğrafları görünüyor. Kasırgadan kaçarken trafik sıkışıklığından uzaklaşamayan jiplerle dolu otoban fotoğrafları. Trump bütün önlemlerin alındığını söylemiş. Bir önceki büyük kasırga ve ölümler sonrası başkan Bush’un uçağının penceresinden kasırganın silip süpürdüğü yerleri seyrederken çekilmiş fotoğrafını koymuşlardı.
Yine böyle bir kasırga ertesinde Küba’yı yazmıştım. Haberler Küba’ya kasırganın yaklaştığını söylüyordu. Küba sokaklarında halkla konuşuyordu CNN kameramanı. “Kasırga yaklaşıyor ne yapacaksınız?” diye soruyordu. Evinin önünde sallanan sandalyesinde puro içiyordu, soru sorulan siyah Kübalı. –Dünyada ırk ayrımının hiç olmadığı tek ülkedir Küba- Başını hafifçe kaldırıyordu. Gülümsüyordu. “Yoldaş Fidel halleder.” diyordu.
Size garip gelecek ama kasırgayı halletti Fidel! 2005 yılında Katrina Kasırgası’nda, dünyanın en zengin ülkesi ABD’de 1863 kişi ölürken, –ve tesadüf odur ki bunların çoğu siyah ve Hispanik’ken ve tabii ki hepsi yoksulken- rüzgar hızı Katrina’nın iki katı kadar olan sözünü ettiğimiz kasırgada Küba’da kimse ölmedi. Kasırganın vuracağı yerlerde halk yüksek bölgelere taşındı. Aç ve açık kalmadılar… Sallanan sandalyede oturan siyah Kübalının dediği gibi oldu “Yoldaş Fidel halletti.”
Sonra ABD’ye bir dahaki kasırga yaklaştığında, yardım göndermeyi önerdi Fidel, kabul etmedi ABD. Eşitlik ve adalet ve komünizm bulaşıcıdır çünkü…’
Peki bunun sırrı nedir? Dünyanın en zengin ülkesi ABD’nin yanında, ambargo altında bir ülkede, Küba’da, çok daha güçlü bir fırtınadan, çok daha az bir zararla çıkmak, en önemlisi insanların yaşamlarının korunabilmesinin, can kaybının olmamasının sırrı nedir? Kapitalistlerin anlamadığı tam budur, çünkü onlar Fidel’in yıldırımı havada yakaladığını zannederken ve ironik olarak Fidel’in simgelediği tam buyken, esas olan şey, mesela CDR’lerin yani ‘Sokak Savunma Komiteleri’nin doğrudan kasırgaya karşı harekete geçmesidir. CDR’ler Küba’da bütün günlük hayatı örgütleyen, bütün Kübalıların dahil oldukları, burjuvazinin karikatür demokrasisi gibi değil, yaşamın bütünü hakkında söz ve karar hakkı olan komiteler, yani örgütlü halk, kasırgayı havada tutarlar halbuki…
Şimdi çuvaldız meselesine gelelim. İstanbul depremi her an olacakken, her an, yazıyı okumadan ya da okur okumaz ya da üç yıl ya da yedi ay sonra, biz ne yapıyoruz? Biz deyince devletten bahsetmiyorum. Devletin görevi bellidir, ‘ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa dilemek’tir. Bundan başka bir şey yapmasını bekleyen var mı aranızda? Halbuki İstanbul depreminde ilk sarsıntıdan eğer kurtulursanız, ardından en az 6-8 aylık büyük artçı depremler devam edecektir yani bunun manası kimse evlerine giremeyecektir. İstanbul depremlerinde tarihte hep böyle olmuştur. Biz buna karşı ne yapıyoruz? Tabii ki buluşma yerleri ranta kurban gidiyor ama biz 6-8 ay boyunca, hasbelkader sağ kalırsak, mesela nasıl aç kalmayacağımızı, salgın hastalıklara karşı korunmayı ve başımıza yıkılmayabilecek geçici barınmayı öğrendik mi, örgütledik mi? Neden deprem karşısında birbirleriyle dayanışan, ne yapacağını bilen, bir araya gelen deprem çemberleri kurmuyoruz?
Fırtına, iktidar ya da deprem… Örgütlü halk yenilmez…