HDP İmralı Heyeti’nden Sırrı Süreyya Önder ile Hükümet Sözcüsü Yalçın Akdoğan’ın bugün yaptığı ortak açıklamadan bir kaç saat önce, bu sabah ANF KCK Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Karasu ile yaptığı bir röportajı yayımladı. Yaşanan gelişmelerin anlaşılabilmesini katkı sunacağı düşüncesiyle ANF’nin röportajını olduğu gibi yayımlıyoruz. Röportaj “Kandil ne düşünüyor?” sorusunun cevabını vermekle kalmıyor, AKP’nin nasıl bir oyun planını hayata geçirmeye yeltendiğini de bütün açıklığıyla gösteriyor.
Hareketinizin tüm açıklamalarına karşın herhangi bir adım atmayan AKP Hükümeti’nin Yalçın Akdoğan gibi kurmayları Kürt sorunun çözümünü seçim hesaplarına kurban edilecek bir mesele olarak görmediklerini ve sorunu çözmekte kararlı olduklarını ifade ediyorlar. Gerçekten AKP’nin Kürt sorununu çözüyorum söylemiyle seçimler arasında bir bağ yok mudur?
Yalçın Akdoğan ‘Süreci seçim hesaplarına kurban etmeyeceğiz’ diyor ama kaç seçim ve referandum geçti her seçim öncesi tutumları aynıdır. Her seçim ve referandum öncesi “çözdük çözeceğiz, süreç iyi gidiyor” denilmiştir, ama Kürt sorunu gibi önemli bir mesele çözülmek yerine seçim propagandası haline getirilmiştir. Ancak her seçim ve referandum sonrası bu söylemler başka bir seçim öncesine kadar bırakılmıştır. Bu, AKP’nin siyaset tarzı haline gelmiştir. Buradan şu sonuç çıkıyor: AKP Kürt sorununu çözmek istemiyor. Çözümsüzlüğü çözüm beklentisi yaratarak kullanıyor. Çünkü çözerse bu seçim malzemesi elinden gidecektir. Belki bir defa kullanacaktır, ondan sonra bir daha kullanamayacaktır. Bu açıdan çözmek yerine çözümsüzlükte ısrar ediyor. Tabi ki bunun nedenleri var. Aslında bir çözüm zihniyeti olmadığından dolayı böyle yaklaşıyor. Çözüm zihniyeti olsa, demokratik bir zihniyete kavuşsa tabii ki Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü temelinde bu sorun çözülür ve gündemden çıkar. Çünkü Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmemesi en fazla da Türkiye’ye kaybettirmektedir. Ancak ne AKP Hükümeti’nin ne de Türk devletinin halen Kürt sorununu çözmek gibi bir zihniyeti ve kararı yoktur.
Kuşkusuz Kürt sorunuyla ilgili devletin, siyasetin ve toplumun pozisyonu 10 yıl, 20 yıl önceki gibi değildir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi ve son yirmi yılda demokratik siyasal yollardan çözüm çabaları ve bu konuda defalarca ateşkes yapması Kürt sorununun çözümü konusundaki yaklaşımları ve algıları belli bir düzeyde değiştirmiştir. Toplum Kürt sorununun çözümünü istiyor. Siyasal alanda Kürt sorununun çözümünü isteyen çevreler ortaya çıkmış durumdadır. Yine devlet içinde Kürt sorununun çözümüne eskisi gibi katı yaklaşmayan çevreler bulunmaktadır. 20-30 yıl önceki çok katı, tamamen çözüm karşıtı bir toplum ve siyasal alan ya da bürokrasi yoktur. Bu konuda farklı eğilimler ortaya çıkmıştır. Zaten bu nedenle AKP Kürt sorununda bir çözüm beklentisi yaratmayı bir politika haline getirmiştir. Çünkü toplumda bu sorunun çözülmesi için güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştır. Devlet içinde kısmi yumuşamalar bulunmaktadır. Siyasal alanda ve sivil toplum alanında bu sorunlar tartışılmaktadır. AKP bu nedenle Kürt sorunundan söz ediyor. Anayasal ve yasal hiçbir belgede Kürtlere yer vermediği halde Kürtlerden ve çözüm sürecinden söz ediyor ve bunlar üzerinden politika yapıyor. Böylece Kürtlerin, Kürt sorununun çözümünü isteyenlerin, bir kısım demokrasi güçlerinin oyunu almaya çalışıyor. Yakın zamana kadar ki yaklaşım bu oldu. Hala da bu yaklaşımı bırakmış değildir.
‘AKP Hükümeti süreci tıkamıştı’
Bilindiği gibi AKP Hükümeti 2013 Newroz’unda Önder Apo’nun başlattığı sürece hiçbir olumlu cevap vermemiş, aksine saldırılar, tutuklamalarla süreci anlamsız hale getirmişti. Aslında biz 2014’ün sonunda AKP’nin Rojava Devrimi’ne yaklaşımı, İŞİD’le ilişki temelinde Kobanê direnişine saldırı içinde olması, Kürt sorununun çözümünde adım atacak bir zihniyet ve tutum içinde olmaması nedeniyle ateşkesin bile anlamsız hale geldiğini tartışıyorduk. AKP Hükümeti’nin herhangi bir adım atmadığını, sadece oyalamayı sürdürdüğünü düşünerek ateşkesin sürmesinin bir anlamı kalmadığı yönünde düşünceler vardı ve bunu tartışma gündemimize koymuştuk. İşte tam sürecin tıkandığı bu durumda Önder Apo yeni bir siyasal hamle yaptı. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için bir müzakere taslağı sundu. Bunu hem bize hem de Türk devletine gönderdi. Biz bu taslağın tümünü kabul ettiğimizi, bu taslaktaki temel müzakere başlıklarını da, bu müzakere başlıklarının tartışılacağı takvimi de ve bir bütün olarak bu taslakta ortaya konulan yol haritasını da uygun gördüğümüzü hem Önderliğe ilettik hem kamuoyuna açıkladık. Ancak AKP Hükümeti’nin bu müzakere başlıkları, takvimi ve yol haritası konusunda hiçbir açıklaması olmadı, bunu kabul edip etmediğini ortaya koymadı. Zaten süreç kabul etmediğini gösterdi. Çünkü Önder Apo 15 Şubat’a kadar müzakere başlıklarının tartışılmasını ve bir sonuca ulaşılmasını istiyordu. Eğer 15 Şubata kadar müzakere başlıkları tartışılıp sonuca gidilirse kendisinin de mecliste Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin durdurulacağına dair bir açıklama yapabileceğini vurguluyordu. Ancak AKP Hükümeti bırakalım bu müzakere başlıklarının tartışılmasını ve bir mutabakata varılmasını sağlamayı, takvimi aşındırmak ve ortadan kaldırmak için heyet haftalarca İmralı’ya götürülmedi. Yine Önder Apo’nun belirttiği bir sekreterya kurulması, İmralı’daki mahkumların değiştirilmesi, izleme heyetinin İmralı’ya gidip kendisiyle görüşmesi, müzakere heyetlerinin kurulması konusunda hiçbir adım atılmadı. Ne bu konularda adımlar atıldı, ne de herhangi bir başlıkta müzakereye başlandı. Sonuçta da 15 Şubat geldiğinde ortada hiçbir adım yoktu.
AKP kurmayları PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakacağı konusundaki propagandaya devam ediyor. AKP’nin halen bu propagandadaki ısrarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP 15 Şubat’a kadar adım atmamasına rağmen, Önder Apo yine de AKP’ye bir şans tanımak için mevcut müzakere taslağına bağlı olduğunu, “eğer Hükümet de müzakere başlıkları konusunda bir müzakereye oturur mutabakata varırsak PKK’nin bir kongre yapıp silahlı mücadeleyi bırakacağını bir niyet beyanı olarak ifade edebilirim” dedi. Zaten bu yeni bir açıklama değildi. Kasım ayında sunulan müzakere başlıkları konusunda anlaşılır ve kendisi de mecliste silahlı mücadeleyi durduracak bir konuşma yapabilirse PKK’nin de Nisan ayında bu temelde Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin durdurulacağı kararının alınacağı kongreyi toplamasını isteyeceği belirtilmiştir. Biz zaten bu taslağa bağlı kaldığımızı ve bu taslağın gereklerini yerine getireceğimizi kabul etmiştik. Bunu kabul etmeyen, bunu kabul ettiğini ortaya koymayan AKP Hükümeti’ydi. Ancak AKP Hükümeti Önder Apo’nun heyetle yaptığı son görüşmeyi çarpıtarak, sanki müzakere olmadan, müzakere başlıklarında anlaşılmadan PKK silah bırakacakmış gibi bir açıklama yapılmasını HDP Heyeti’ne dayatmıştır. HDP Heyeti de hükümetin bu yaklaşımını Kandil’e iletmiştir. Kandil de bu görüşme çerçevesinde devlet heyetinin seçim öncesi hiçbir müzakere yapmadan, hiçbir mutabakata ulaşmadan silah bıraktırma çağrısı yaptırma çabasının bir oyun olduğunu ve bunun kabul edilemeyeceğini HDP Heyeti’ne bildirmiştir. Olan da gerçekleşen de budur.
Önder Apo bu görüşmede “ortak bir açıklama yapabilirsiniz” demiştir. Yani sadece HDP Heyeti’nin bir açıklaması, bir beyanı ya da HDP Heyeti bir beyan yapacak, Hükümet de HDP Heyeti’nin yanında, HDP Heyeti’nin beyanını destekleyecek bir açıklama öngörülmüyordu. Hükümet yetkilileri ve Kandil’le görüşme yaptıktan sonra bir ortak açıklama yapılabileceği söylenmişti. Hükümet Önder Apo’nun söylediklerini çarpıtan hiçbir adım atılmadan silah bırakılabileceği algısını yaratan tutumundan dolayı ortak açıklama zeminini ortadan kaldırmıştır. Zaten Bülent Arınç da HDP Heyeti’yle AKP’nin ortaklaştığı bir açıklamanın söz konusu olmayacağını söyleyerek kendilerine doğru yontacakları bir HDP açıklamasını dayattıkları ortaya çıkmıştır. Anlaşılıyor ki HDP Heyeti AKP’nin uygun gördüğü bir açıklama yapacak, Hükümet de bu açıklamayı doğru bulduğunu söyleyecek. Bu da tabi bir kurnazlıktır. Hükümet ve devlet hiçbir taahhüt altına girmeden sadece HDP’yi ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni taahhüt altına sokan bir açıklama yapılması peşindedir. Bunun da kabul görmeyeceği açıktır.
‘Önderlik sorun çözülmeden silah bırakılması söylemine hep tepki göstermiştir’ Şu açıktır, biz zaten Kasım ayında sunulan müzakere taslağındaki yol haritasını kabul etmişiz. Eğer 10 başlıkta müzakere yapılır da mutabakata varılırsa zaten Türk devletine karşı silahlı mücadelenin anlamı kalmaz. Sorun bizim Türk devletine karşı silah bırakıp bırakmama sorunu değildir. Sorun böyle bir direnişi ortaya çıkaran koşulların ortadan kaldırılıp kaldırılmamasıdır. Yani Türk devletinin 10 başlıkta müzakere yaparak Kürt sorununu çözme iradesi gösterip çözüm konusunda adım atıp atmamasıdır. Çünkü Kürt sorununu yaratan ne Kürtlerdir, ne de Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Kürt sorununu yaratan devlettir, devletin politikalarıdır ve hala da bu sorun çözülmemiştir. AKP Hükümeti Önderliğin ortaya koyduğu 10 başlıkta müzakere edip sorunu çözecek midir, çözmeyecek midir? Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu sorun çözülmeden PKK silah bırakacak, “PKK Kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir, toplumu aldatmak ve sorunu çarpıtmaktır. Önder Apo’nun söylediklerini de tersine çevirip hem Önder Apo’ya karşı, hem Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanmaktır.
Önder Apo hiçbir görüşmesinde, hiçbir yerde Kürt sorunu çözülmeden, müzakere yapılıp Kürt sorununun çözümünde adımlar atılmadan ne silahın bırakılmasından, ne de PKK’nin Kongre yapıp silah bırakma kararı almasından söz etmiştir. Önder Apo’nun böyle bir sözü ve değerlendirmesi de yoktur. Önder Apo daha önce Kürt sorunu çözülmeden silah bırakılması gerektiğinden söz eden herkese tepki göstermiştir. Bu tür konularda ancak kendisinin ve PKK’nin karar verebileceğini söylemiştir. Bu açıdan bu konuda esas karar sahibi olacak PKK’nin düşüncesi alınmadan, PKK’nin açıklaması ortaya çıkmadan hükümetin kalkıp silah bırakılacak demesi zaten bir yalandır, bir demagojidir. Hiç kimsenin PKK adına silah bırakmasından, PKK’nin kongre yapıp silah bırakma kararı alacağından söz etmesi mümkün değildir. Hiç kimsenin üzerinde böyle bir vazife yoktur. PKK’nin Önderi Önder Apo’dur. PKK’nin Merkez Komitesi vardır. Bu tür kararlar Önderlik ve Merkez Komitesi tarafından alınır. Hatta Merkez Komitesi’nin bile böyle bir karar almaya hakkı yoktur. Ancak kongre böyle bir karar alabilir. Kongre de Kürt sorununun çözülmediği bir ortamda silahlı mücadeleyi bırakma kararı almaz. Bunu herkes bilmelidir. Önder Apo’nun Kürt sorunu çözülmeden silah bırakılacağı yönünde ne değerlendirmesi olmuştur, ne de bize bu yönlü bir önerisi bulunmaktadır.
‘O zaman önder Apo ile PKK yöneticilerini buluştur’
Türk devleti ve AKP Hükümeti Kürt sorunu çözüldüğünde PKK’nin tutumu ne olacak, gerillanın tutumu ne olacak diye soruyor ve bunun cevabını arıyorsa, böyle bir durumda Türk devletine karşı gerillanın silahlı mücadele yürütmesinin bir anlamı kalmayacağını belirtmek isteriz. Bunu söylemenin, ifade etmenin bile çok fazla anlamı yoktur. Kaldı ki Önder Apo’da Kürt Özgürlük Hareketi de defalarca Kürt sorunu çözülürse silahlı mücadeleye gerekçe kalmayacağını ifade etmiştir. Biz de hala bu noktadayız. Türk devleti sorunu çözsün, adımlar atsın yarın bile kongreyi toplayıp Türk devletine karşı silahlı mücadeleyi durdurma kararı alabiliriz. Ancak AKP Hükümeti’nin ve Türk devletinin bırakalım Kürt sorununda adım atması ve sorunun çözümünü sağlaması, müzakereye yanaşması bile söz konusu değildir. Müzakerenin koşullarını bile oluşturmamıştır. Önder Apo’nun müzakere için önerdiği hiçbir koşul yerine getirilmemiştir.
Çözüm sürecinden söz ediliyor, hatta PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması algısı yaratılmaya çalışılıyor. Peki, bu durumda AKP Hükümetine sormazlar mı Eğer gerçekten bu konuda ciddiysen, görüşmeler de önemli bir noktaya gelmişse neden Önder Apo’yla PKK yönetiminin görüşmesini sağlamıyorsun? Önder Apo’yla PKK arasında sorun olduğunu sen iddia ediyorsun. O zaman Önder Apo’yla PKK yönetimini buluştur ve bu sorunu ortadan kaldır. Müzakerenin hiçbir koşulunu hazırlamıyorsun, ne izleme heyeti var ne İmralı’ya bu müzakere konusunda başka örgütlerden bu sivil toplum kuruluşlarından gidip görüşen var. Müzakere için hiçbir adım atmıyorsun, sadece sürekli çözüm süreci iyi gidiyor işler yolunda diyerek bir kamuoyu yaratmaya çalışıyorsun. Eğer Türk devleti ve AKP Hükümeti samimiyse Önder Apo’yu örgütüyle de buluşturur. Önder Apo’yu Türkiye siyasetinden birçok insanla da, sivil toplum örgütüyle de buluşturur ve böylece Önder Apo’nun ne dediğini tüm Türkiye ve dünya kamuoyu da duyar. Demek ki esas olarak AKP Hükümeti Önder Apo’nun ne dediğini Türkiye ve dünya kamuoyunun duymasını istemiyor.
‘Top AKP’nin sahasındadır’
Gerçek bu iken Yalçın Akdoğan’ın “HDP top çeviriyor, Kandil de top patlatmaya çalışıyor” demesi tamamen demagojidir. İki yıldır Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin tüm saldırılarına rağmen ateşkesi sürdürdü. Önder Apo’nun müzakere taslağına tam destek verdiğini kamuoyuna da açıkladı. Ama Önder Apo’nun müzakere taslağına cevap vermeyen, müzakere taslağındaki hiçbir şeyi yerine getirmeyen AKP’dir. Dolayısıyla top ne Kandil, ne Kürt Özgürlük Hareketi, ne de HDP’dedir; top AKP’nin sahasındadır. Önder Apo müzakere taslağında başlıkları ortaya koymuştur. Buna cevap verilecek midir, verilmeyecek midir? Bülent Arınç açıkça “Müzakere başlıkları konusunun hükümeti ilgilendirmediğini, Hükümetin hiç kimseyle müzakere edemeyeceğini” söylemektedir. Bu gerçekler ortadayken kamuoyunu kandırmak mümkün müdür? AKP Hükümeti’nin ne politika izlediğini, Kürt Özgürlük Hareketi’nin 10 yıldır nasıl fedakarlık yaptığını herkes bilmektedir. Oyalayan, aldatan Önder Apo’nun ve PKK’nin fedakarlıklarını, çabalarını kendi seçim hesapları için kullanan AKP Hükümetidir. Nitekim bazı çevreler bu konuda PKK ve HDP’yi de eleştiriyorlar. AKP hiçbir adım atmadığı halde her seçim öncesi ateşkes ve çatışmasızlıkla AKP’nin sorunu çözeceği beklentisi yaratmasına zemin sunuyorlar, biçiminde değerlendirmeler yapıyorlar. Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi şu partiye, bu partiye hizmet etmek için adım atmıyor. Tamamen Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun çözümü için çabalıyor. Ama AKP Hükümeti’nin de şimdiye kadar bu çabaları kötüye kullandığı, istismar ettiği, ortaya konulan imkan ve fırsatları çarçur ettiği açıktır. Dolasıyla AKP Hükümeti’nin ve Yalçın Akdoğan’nın bunlara cevap vermesi gerekmektedir.
Bülent Arınç’ın Kürt Halk Önderi için “bakalım Kandil’e ve HDP’ye sözünü dinletebilecek mi şeklinde beyanları oldu. Yine bu sorunun kısa sürede çözülemeyeceğini Abdullah Öcalan da biliyor” diyerek yaklaşımlarını ortaya koydu. Bu konuda ne diyorsunuz?
Bunlar özel savaşın çok basit psikolojik harekatlarıdır. Yıllardır bu tür propagandalar yapmaktadırlar. Abdullah Öcalan, Kandil’e ve HDP’ye sözünü dinletebilecek mi biçiminde değerlendirmeler yaparak hemen Önder Apo üzerinde, hem de Hareketimiz üzerinde baskı yapmaya çalışmaktadırlar. Önder Apo Hareketimizi, Hareketimiz de Önder Apo’yu tanımaktadır. Kürt halkı da Önder Apo ile Hareketimiz arasındaki sarsılmaz bağı iyi bilmektedir. Bilindiği gibi ateşkeslerin çoğu Önder Apo’nun önerisiyle gelişmiştir. Hareketimiz Önder Apo’ya yaklaşım savaş ve barış gerekçesidir demiştir. PKK bir Önderlik hareketidir ve Önderlik hareketi olarak da varlığını sürdürmektedir. Bu konuda kuşku yaratmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Bu hareket ve Önder Apo ne psikolojik savaşlar gördü! Türk devletine Hareketimize karşı yürüttüğü savaşın yarısı psikolojik savaştır. Bu konuda Kürt Özgürlük Hareketi de, Önder Apo da hazırlıklıdır. Türk devletinin ve hükümetinin hangi sözünün ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir. Bu konuda dünyada en tecrübeli ve bilinçli hareket Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Halkımız da özel savaş karşısında dünyadaki en bilinçli halktır. Bu açıdan Bülent Arınç’a bu tür numaraları bırak, esas konuya gel derler. Zaten bu tür yöntemlere başvurulması bile AKP Hükümeti’nin bir çözüm niyetinin olmadığını göstermektedir. Herhangi bir Hükümet psikolojik savaşa çok başvuruyorsa, onun sorunu çözme niyeti yoktur diyebiliriz. Bu vesileyle AKP Hükümeti’ne şunu söyleyebiliriz; bize değil de kendi içinize bakın. Kürt sorununun çözümünde hükümet ve devlet içinde bir mutabakat var mı, yok mu, buna bakın. Kendi içinde sorun yaşayan devlet ve hükümettir. Eğer böyle bir durum olmasaydı, bir çözüm zihniyeti ve yaklaşımı bulunsaydı Önder Apo’nun makul önerileri ve Hareketimizin sorumlu yaklaşımı karşısında adım atar, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda tarihsel bir rol oynayabilirlerdi. Ancak yaşananlar ve gelişmeler AKP Hükümeti’nin bu kalibrede olmadığını defalarca ortaya koymuştur.
Zaten Bülent Arınç, bu sorun kısa sürede çözülmez diyerek esas olarak bir çözüm politikaları olmadığını ortaya koymuştur. Bu sorun yüz yıllık sorundur, kısa sürede çözülmez diyerek oyalamayı ve aldatmayı meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Kürt sorunu kırk yıldır Türkiye’nin yakıcı gündemidir, yirmi yıldır tartışılıyor. Önder Apo da makul çözüm önerileri ortaya koydu. Devletin ve Hükümetin iradesi olsa sorun bir haftada çözülür. Nitekim Önder Apo, sorunun kısa sürede çözülebileceğini ortaya koymak açısından müzakere taslağını ve bu taslağın 15 Şubat’a kadar müzakere edilip sonuca bağlanacağını belirtmiştir. Önder Apo’nun ortaya koyduğu takvimde 15 Şubat’a kadar müzakere tamamlanacak, arkasından diğer adımlar gelecekti. Nitekim AKP’liler de seçim öncesine kadar önemli gelişmeler olur diyorlardı. Gerçekten samimi ve ciddi yaklaşsalardı bugünlerde sorunun çözüldüğü bile kamuoyuna deklere edilebilirdi. Ne var ki Kürt sorununda zihniyet değiştirmeyen ve çözüm politikası olmayan bir Hükümetle karşı karşıyayız. İşte AKP Hükümeti ve bakanları çözüm politikaları olmadığı için bu gerçekliklerini üzerine örtmek açısından bu sorunun çözümü uzun sürer diyerek gerçekliklerini ortaya koymaktadırlar.
Numan Kurtulmuş, “Öcalan’ın ortaya koyduğu müzakere başlıkları konusunda, bunlar zaten tartışılıyor, silahlı mücadelenin olduğu yerde bu konularda bir sonuca varılmaz, bu nedenle silah bırakılmalıdır; Newroz’da silahların bırakılması kararının açıklanmasını bekliyoruz” demiştir. Sizin değerlendirme ve açıklamalarınız karşısında hala böyle bir beklentinin varlığını neye bağlıyorsunuz?
Numan Kurtulmuş ne dediğini biliyor mu? Hiç kimse bu tür sorunların tartışılmasından söz etmiyor. Türkiye’de zaten yirmi yıldan fazladır Kürt sorunu da bu konular da tartışılıyor. Şimdi artık bu tartışmaların müzakere temelinde sonuca götürülmesi isteniyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin baş müzakerecisi olan Önder Apo’yla devletin müzakere heyetinin oturarak bu sorunları tartışıp bir mutabakata varması isteniyor. Kaldı ki Önder Apo’yla İmralı’ya giden heyetler yıllardır bu konuyu tartışıyorlar. Önder Apo bu konudaki düşüncelerini defalarca İmralı’ya giden heyetlere anlatmıştır. On başlıkta ifade edilen konularda nasıl yaklaştığını ortaya koymuştur. Savunmalarında da İmralı’ya giden HDP heyetiyle yaptığı görüşmelerde de bu konudaki düşüncelerini ifade etmiştir. Şimdi artık tartışma zamanı değildir. Tartışma fazlasıyla yapılmıştır. Hatta giderek yapılan tartışmalar çözüm ortamını çürütme ve anlamsız hale getirme noktasına gelmiştir. Dolayısıyla artık müzakereye oturup mutabakata vararak çözümü geliştirme zamanıdır.
Numan Kurtulmuş’un silah bırakılmadan bu başlıklarda adım atılmaz demesi, hiçbir zihniyet değişikliğinin olmadığını göstermektedir. Zaten kırk yıldır silahlar bırakılsın, ondan sonra konuşulacak ne varsa konuşulsun denilmesi bir sömürgeci zihniyettir. Daha doğrusu kültürel soykırımcı politikayı sürdürme zihniyetidir. Bir halk kendi özgür ve demokratik yaşamını politikası ve pratiği belli olan devletin insafına bırakamaz. Eğer AKP Hükümeti’nin bir çözüm niyeti varsa böyle bir dayatmada niye bulunuyor? Dünyanın neresinde böyle bir çözüm yöntemi olmuştur. Eğer makul davranmaksa, çözüme zemin hazırlamaksa Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapmış, ağır bedelleri olan fedakarlıklar göstermiş, en makul çözüm projelerini ortaya koymuştur. Aslında bu tür sorunların söz konusu olduğu hiçbir yerde görülmeyecek düzeyde çözüm fırsatı Türk devletine ve AKP Hükümetine sunulmuştur. Bu açıdan Numan Kurtulmuş’un söylemleri, çözümsüzlükte ısrar dışında başka bir anlama gelmemektedir. Arabayı atın önüne koşmaktır. Bir kısırdöngüyü yaşatmaktır. Yok, bizim devlet onurumuz var, biz gerillanın silah bırakmadığı ortamda çözmeyiz denilirse o zaman senin amacın üzümü yemek mi, bağcıyı dövmek mi derler. Eğer Kürt sorunu Türkiye’nin temel sorunuysa, Türkiye’ye büyük zararlar veriyorsa, bu tür hesaplar yapmak ne anlama gelmektedir? Dolayısıyla biz bu tür değerlendirmeleri basit, sorumsuz ve sorunu anlamayan değerlendirmeler olarak görmekteyiz.
Dolayısıyla Numan Kurtulmuş’un Kürt sorunu müzakere edilmeden ve çözüm adımları atılmadan Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin bırakılacağını söylemesi en başta da kendi toplumunu kandırmaktır. Kürt halkı ve demokrasi güçleri böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilirler. Kürt sorunu çözüldüğünde silahların bırakılacağı yönünde bir niyet beyanının ortaya konulmasından söz ediliyorsa, bunun Numan Kurtuluş’un söylediğiyle yakından uzaktan hiçbir bağlantısı yoktur.
Erdoğan, Arınç, Akdoğan gibi AKP yetkilileri Hareketinizin Öcalan’a ayak dirediği propagandasını sürdürürken, diğer yandan da yandaş medyasında Hüseyin Yayman gibi kişiler Hareketinizin aslında mutlaka kısa sürede silahlı mücadeleyi sonlandıracağı, fakat Sayın Öcalan’ın elini güçlendirmek için taktik yaptığını iddia ediyorlar. Gerçekten de Hareketinizin yaklaşımları taktiksel midir?
Bilindiği gibi Hüseyin Yayman AKP milletvekili adayı olmuştur. Şimdiye kadar psikolojik savaş yürütmede AKP Hükümeti’nin önemli bir elemanı olduğu için milletvekilliğiyle ödüllendirilecektir. Hüseyin Yayman’ın AKP Hükümeti’yle ortak çalıştığı son zamanlardaki tutumuyla netleşmiştir. Daha doğrusu MİT’’le ve derin AKP’yle ilişkide olduğu anlaşılmıştır. AKP Hükümeti ve MİT çeşitli çevreleri, çeşitli yazarları ve basını kullandıkları gibi, Hüseyin Yayman’ı da kullanmaktadırlar. Hüseyin Yayman’ı bazı yazarlar gibi psikolojik savaşın sert yüzü olarak değil, Kürt sorununun çözümünü gerçekten samimi isteyenlere de seslenen bir biçimde kullanmaktadırlar. Daha doğrusu her yazara, her gazeteye bir rol vererek psikolojik savaş yürütmektedirler. Hüseyin Yayman da bu psikolojik savaşın ve algı operasyonun aktörlerinden biridir. Eğer gerçekten Önder Apo’yla HDP heyeti arasındaki görüşmeleri tüm gerçekliğiyle yazsaydı Hükümetin dediği gibi ifade etmezdi. Şöyle derdi: ‘Sayın Öcalan’ın eğer AKP Hükümeti müzakereye oturur, başlıklarda mutabakata varılırsa silahlı mücadelenin bırakılacağını beyan edeceğini ve Kürt Halk Önderi’nin tutumunun bu olduğunu söylerdi. AKP Hükümeti’nin, devletin on başlıkta müzakere yaparak mutabakatların sağlanması söz konusu olduğunda silahların bırakılması niyetinin beyan edildiğini söylerdi. Bununla AKP’nin silah bırakma çağrısının birbiriyle zıt iki durumu ifade ettiğini ortaya koyardı. Bunların birbiriyle bağdaşmayan iki durumu ifade ettiğini söylerdi. Dolayısıyla Hükümet de, Hüseyin Yayman da Önder Apo’nun değerlendirmelerini tersyüz etmektedirler. Sanki çözüm olmadan da silah bırakılabileceği algısı yaratmaya çalışıyorlar. Hüseyin Yayman da hükümet ve devletin oluşturmak istediği bu algı operasyonun parçası olarak konuşmaktadır. Aslında ifade ettikleri kendi düşünceleri değildir. AKP’nin, özel savaşının yürüttüğü düşüncelerin Hüseyin Yayman tarafından dile getirilmesidir. Bunu başka türlü görmek büyük bir yanılgıdır.
‘Yayman’ın söylemleri algı operasyonunun bir parçası’
Hüseyin Yayman doğru söylüyor; PKK, Önder Apo’nun söylediklerine uyar. Bu konuda kuşku yoktur. Ama AKP ve Hüseyin Yayman Önder Apo’nun söylediklerini çarpıtmaktadırlar. PKK de çarpıtılmış olan, Önder Apo’nun düşüncelerini yansıtmayan şeylere itibar etmez. Bir daha vurgulayalım “eğer on başlıkta müzakereye başlanır, mutabakata varılır ve Kürt sorunu çözülürse silahlı mücadeleyi bırakma niyetini beyan ediyorum” demekle hiçbir müzakere yokken PKK’nin silah bırakacağını söylemek ve bu yönlü algı yaratmak birbiriyle bağdaşmayan iki durumdur. Müzakere olur, mutabakata varılırsa Türk devletine karşı silahlı mücadelenin bırakılacağını zaten Önder Apo da PKK de 20 yıllardır söylemektedir. Bu zaten bilinen bir gerçekliktir. AKP’nin ve Hüseyin Yayman’ın söylediğiyse bununla ilgili olmayan bir durumdur. Bu açıdan ciddiye alınması söz konusu değildir. Kaldı ki şu anda AKP’nin bir çözüm zihniyeti de, niyeti de, politikası da yoktur. Çözüm niyeti ve politikası olan bir Hükümet antidemokratik ve faşizmi kurumsallaştıran yasalar çıkarır mı? Çıkarılan yasalar kesinlikle Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin demokratik mücadelelerini bastırmaya yönelik yasalardır. Buna rağmen AKP Hükümeti sanki çözüm konusunda ilerleme varmış ve çözecekmiş gibi bir algı yaratıp seçim kazanmayı hedefliyor. Seçimi kazandıktan sonra da AKP hegemonyasını pekiştirmek ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı savaşı kapsamlılaştırmayı hesaplıyor. Hüseyin Yayman ve bir kısım işbirlikçi Kürtlerin AKP’den milletvekili adayı olması tamamen Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülecek özel savaşın habercisidir. Bu tür kişilikleri Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen özel savaşta kullanacaklardır.
Biz 2013’te silahlı güçlerimizi Türkiye sınırları dışına çıkarma irademizi ortaya koyduk. Yüzde kırk oranında gerillayı Medya Savunma Alanlarına çektik. Diğerleri de hareket halindeydi. Ama gerillayı Türkiye’nin dışına çıkarma iradeni gösterdiğimiz halde AKP’nin hiçbir adım atmaması, gerillanın geriye çekilmesinin de bir anlamı ve siyasi karşılığı olmadığını ortaya koymuştur. Böyle bir pratik varken neden gerilla bir daha geriye çekilsin? Ya da Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamını Türkiye’nin insafına bıraksın? Herkes ciddi olmalıdır, doğru yaklaşmalıdır, gerçekleri saptırmamalıdır.
‘Devlet HDP heyetiyle PKK’yle tartışmadan bir açıklama yapmayı dayatmıştır’
Bir daha şunu vurgulayalım; silahların bırakılması gibi doğrudan PKK’yi ilgilendiren konularda tabii ki kararı PKK verecektir. Kasım ayında Hareketimize ve devlete sunduğu müzakere taslağında Önder Apo böyle bir durumu gerektiren gelişmelerin olması halinde PKK’nin kongresini toplamasını istemektedir. Kongre formalite olarak toplanan bir platform değildir. Bunu en iyi Önderlik bilmektedir. Çünkü PKK’yi yaratan da kendisidir. Bu açıdan Önder Apo tahkim edilmiş bir ateşkesin yapılmasının dahi Kandil’de tartışılmasını istemiştir. Ne var ki Özgürlük Hareketi’yle tartışılmadan Özgürlük Hareketi’ni ilgilendiren temel konularda devlet HDP’ye bir açıklama yaptırma dayatmasında bulunmuştur. Böylece Önder Apo’ya da, Kürt Özgürlük Hareketi’ne de, HDP Heyeti’ne de ciddi yaklaşmadığı açığa çıkmıştır. Kaldı ki açıklama dayatması yapılan konuda Önder Apo’nun söylediğiyle uymayan, hatta tersini ifade eden bir yaklaşım söz konusudur. Dolayısıyla böyle bir durumu tabii ki PKK reddeder ve reddetmiştir. Herkes PKK’yi ciddiye alacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi’ni ciddiye almayan, yokmuş gibi sayan yaklaşımlar zaten AKP’nin bir çözüm politikası ve niyetinin olmadığının açık ifadesidir. Bu açıdan Hüseyin Yayman’ın da, Hükümetin de ‘Kandil süreci sabote ediyor, taktik yapıyor’ değerlendirmeleri ciddiye alınacak şeyler değildir. Bizim değerlendirmelerimizi Önder Apo’nun elini güçlendirme ve masaya güçlü biçimde oturmak için yapıldığı yönlü değerlendirmelerde tamamen gerçek dışıdır. Sorun ne taktiktir ne de masaya güçlü oturmaktır. Konuştuğumuz konular sorunun özü ve esasıyla ilgilidir. Kürt sorunu çözülmeden gerillanın silah bırakmayacağı konusu ne bir taktik, ne de masaya güçlü oturup oturmama sorunudur. Kürk sorunu çözülmeden hiç kimse gerillanın silah bırakmasını bekleyemez. İster Hükümet kanadında olsun ister başkaları ya da herhangi bir Kürt siyasetçisi olsun bu konularda konuşmaya hakkı yoktur. Bu konularda konuşmak bizim adımıza konuşmak olur ki, bunun da kıymeti harbiyesi olmaz.
HDP Eş Genel Başkanı birkaç gün önce katıldığı bir televizyon programında AKP’nin sürece dönük yürüttüğü propagandaya cevap verdi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü için hazırladığı taslak metindeki 10 maddeyi açıkladı. Fakat halen Hükümet ayrı Kandil ayrı HDP ayrı propagandaları gelişiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Selahattin Demirtaş, müzakere taslağındaki 10 maddeyi açıkladı. Tabi müzakere taslağındaki ifadeler tam kullanılmamıştı. Ama öz itibariyle öyleydi. Çünkü müzakere taslağının bütünü içinde ele alınırsa başlıklar daha da anlam kazanır. Bu başlıklar ve bunların müzakere edilmesi temelinde bir yol haritası ve takvim de sunulmuştur. AKP Hükümeti ne bu yol haritasına, ne de bu takvime uymuştur. Müzakereye oturmamıştır. Müzakere koşullarını yerine getirememiştir. Bu açıdan aslında konunun esası Hükümetin bu müzakere taslağına nasıl yaklaşıp yaklaşmadığı konusudur. Çünkü Önder Apo zaten taslağı sunmuştur. Bu taslak Hükümete sunulmuştur. Orda Hükümetle Önder Apo oturup bu taslağı müzakere edeceklerdi. Ama Hükümet bu müzakere taslağını kabul ettiğini ortaya koymadığı gibi, Önder Apo’nun söylediği hiçbir şeyi yerine getirmemiş ve müzakereye oturmamıştır. Bu açıdan AKP Hükümeti’nin daha müzakereye oturmadan “İmralı ayrı Kandil ayrı HDP ayrı” demesinin hiçbir anlamı yoktur. Hele bir müzakereye oturulsun, müzakere konuları tartışılsın o zaman belki başka düşünceler ortaya çıkabilir. Farklı düşüncelerin ortaklaştırılması için yeni görüşmeler yapılabilir. Ama ortada daha hala müzakere konusu yok ki, müzakereye başlanmamış ki görüş farklılıkları olsun! Çünkü diğer aşamalar ancak müzakereye başlanıp mutabakata varıldıktan sonra gündeme gelecek açıklamalardır. Bu açıdan diğer aşamaların daha müzakere başlamadan tartışılması da çok anlamlı değildir. Zaten bu nedenle biz Hükümeti arabayı atın önüne koştuğunu söylüyoruz. Şu anda sadece müzakere şöyle şöyle olur, başarılı olursa şu aşamalar gelir, 2. Aşama gelir, 2. Aşamanın gerekleri yerine getirilirse 3. Aşamaya geçilir gibi farazi şeyler konuşuruz, teorik şeyler konuşuruz. Zaten AKP Hükümeti’nin algı yaratması ve gerçekleri çarpıtması da buradan oluyor. Daha birinci aşama yapılmadan, 2. Aşamadakiler yapılsın ya da son aşamadakiler yapılsın gibi kendi kendine algı ve kamuoyu yaratmaya çalışıyor. Zaten Selahaddin Demirtaş da Ahmet Hakan’a yaptığı değerlendirmesinde Hükümetin bir manipülasyon yaptığını söylemiştir.
Hareketinize dönük hükümet cephesinden zaman zaman Kandil’in sert açıklamalarda bulunduğu ve süreci tıkadığı yönünde bir algı oluşturma çabaları var. Kürt halkı ve demokratik çevrelerin bu durumda nasıl bir yaklaşım belirlemeleri gerekir?
Zaten bir diğer husus da heyetin zamanında İmralı’ya götürülmemesidir. Bu bile Hükümetin İmralı’daki görüşmelere ciddi yaklaşmadığının kanıtıdır. Heyeti kendine göre belirlemesi de bu yaklaşımından ileri gelmektedir. Dikkat edilirse HDP eş başkanı olan Selahattin Demirtaş da bu heyette yer alıyordu. Ama Hükümet bu heyeti kabul etmedi. Bu açıdan tabii ki Selahattin Demirtaş da zaman zaman sıkıntılar yaşamakta ve görüşmeler şeffaf yapılmalıdır, demektedir. Bu yönüyle haklıdır da. Öte yandan Selahattin Demirtaş heyet içinde olmadığı için Kandil’le sürekli gelip görüşmemektedir. HDP, Kürt sorununun çözümünde bir aktör olduğu halde Eşbaşkanlarının İmralı’ya gidememesi de ciddi bir sorundur. Bir yıla yakındır Ertuğrul Kürkçü’nün de, başkalarının da İmralı’ya gelip görüşmesi istenmesine rağmen hükümet izin vermemektedir. Hatta çoğunluğunu hükümetin belirlediği Akil İnsanlar bile İmralı’ya gidip görüşememiştir. Bu gerçeklik de hükümetin bir çözüm politikası olmadığını ve bu nedenle süreci bir çözüm olacak biçimde yönetmediğini gözler önüne sermektedir. Eğer PKK gerektiğinde İmralı’yla görüşebilseydi, yine Önder Apo gerektiğinde sadece heyetle değil CHP yetkileriyle, başka siyasi partilerle, HDP’nin Eşbaşkanlarıyla, yine çeşitli siyasetçiler ve sivil toplum örgütleriyle görüşseydi AKP’nin adına çözüm süreci dediği süreç daha şeffaf olurdu. Böylece toplum da herkes de her şeyi daha doğru anlardı.
Şunu özellikle belirtmeliyiz. Hareketimiz herhangi bir sertlikte bulunmamaktadır. Demokratik çözüm isteyen ve bu konuda adımlar atan taraf biziz. Bu açıdan AKP’nin sorumsuz yaklaşımları konusunda tabii ki hassasiyetlerimiz bulunmaktadır. AKP’nin sorumsuz yaklaşımlarını gördükçe gerçekleri dile getiriyor ve uyarıyoruz. AKP, kendi yüzünü açığa çıkaran açıklamalarımızı sert buluyor. AKP’nin politikalarını kabul etmediğimizi ortaya koyan net açıklamalarımızı sert buluyor. O istiyor ki, başkaları gibi muğlak konuşalım, kendi hesaplarını engelsiz yürütsün. Nitekim AKP Hükümeti, HDP Heyeti’ne dayatmalarda bulunarak bir emrivaki yapmak istiyordu. Önder Apo’yu da hareketimizi de boşa çıkaran, Önder Apo ve Hareketimiz üzerinde baskı yaratacak bir kamuoyu yaratmaya çalışıyordu. Tabii ki Hareketimiz tutumuyla bunu bozmuştur. Zaten AKP Hükümeti’nin öfkesi bunadır. Seçim öncesi seçim propaganda malzemesi yapacağı bir durumun oluşmamasına öfke duymaktadır. AKP Hükümeti her seçim öncesi Hareketimizin yaklaşımlarını bir seçim kazanma konusu olarak kullanmış ve istismar etmiştir. Biz tutumumuzla bunu engelledik ve buna fırsat vermedik. Bunu da herkesin doğru anlaması gerekmektedir. Yüzeysel ve sığ yaklaşımlar ya da hükümetin psikolojik savaşından, propagandasından etkilenen yaklaşımlarla hareket etmek doğru değildir.
Açıkça söylüyoruz, herkesin devletin ve hükümetin baskısı ve propagandasını değil, esas olarak Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne dediğini, Önder Apo’nun ne dediğini, Kürt halkının beklentilerini ve özlemlerini dikkate alması gerekir. Daha önce söylüyorduk ya, devletin hassasiyetleri dikkate alınıyor ama Özgürlük Hareketi’nin, halkın hassasiyetleri ise yeterince dikkate alınmıyor! Bu temelde gerçekten demokratik çözümden yana olanların, demokratik çözüm isteyenlerin esas olarak AKP Hükümeti ve devletin hassasiyetleri, onların seçim propagandası ekseninde yaptıkları algı ve psikolojik savaşın etkisiyle değil de Kürt sorununun çözümü gerçekten nasıl olur, Kürt sorununun çözümünün olması için hükümetin ve devletin hangi adımları atmaları gerektiği konusunda yoğunlaşmaları ve bu temelde tutumlarını ortaya koymaları gerekir.