SEÇTİKLERİMİZ – Pınar ÖĞÜNÇ Gazete Duvar için yazdı: Virüslü gibi davranan çok, “Yere bırakın gidin” diyorlar paketleri, üstüne dezenfektan sıkanlar… Absürtlük de burada. Madem bu kadar tedirginsin, niye kargo istiyorsun evine?
Beni ne işsiz bıraktı? “Müşteri memnuniyeti” diyeyim. Bir buçuk yıldır bir kargo şirketinde çalışıyorum. Market çalışanları, kargocular, hepimiz risk altındayız, bunun da bilincindeyiz. Ama ne önlem, ne bir şey… Hatta bizim acentanın sahibi müdiremiz Almanya’ya gidip geldi, uyarılarımıza rağmen karantinada kalmadı, şubeye gelmeye devam etti. “Ben iyiyim, bomba gibiyim” diye diye hepimizi riske attı. Vakalar arttıkça “Bir önlem alalım, en azından marketler gibi mesafe koyalım” dedim. “İnsanlara engel olamazsın ki” dedi bana. Bir yandan Genel Müdürlük, bütün şubelerimiz dezenfekte ediliyor falan diye açıklamalar yapıyor. Hiç öyle bir şey görmedik. 19 Mart’ta bir mail attılar, eminim ki müdürlükten biri, evinde pijamalarıyla yazdı. İşte biz sağlık çalışanları gibi kamuya hizmet ediyormuşuz, kutsal bir iş yapıyormuşuz. Olur ya öyle, birtakım sırt sıvazlamalar… “Kutsal”ı kırmızı harflerle yazmışlar bir de, okuduğumda kudurdum.
Akabinde herkese birer maske, eldiven geldi. Birer tane! Sonra öğrendik ki merkez bunları şubelere satıyormuş. Kargo şirketlerinde poşetler şubelere satılır, bunlar da aynı şekilde. Yani tamamen müdürün inisiyatifine kalmış durumdasınız. Farklı şubelerden hasta olanların haberleri de kulağımıza geldi bu süreçte. Ama bakıyorsunuz şube çalışıyor hâlâ.
Bir de böyle bir zamanda dağıttıklarımızı görseniz… Kıyafetler, ayakkabılar… Ya şuna şahit oldum: Küçük bir dikiş makası almış, rengini beğenmediği için iade edecek, eve kurye talep ediyor. İnsanlar o kadar acımasız, o kadar bencil ki. İşten atılmama da böyle bir şey neden oldu. Aldığı elbiseyi değiştirmek için iadeye gelen bir müşteri… Daha içeri söylenerek girdi. “Şu tarafa” diye doğru yeri işaret ettiler, “Hepiniz virüslüsünüz zaten nasıl geleyim oraya” dedi. Virüslüymüşüz. O zaman gelmeyeceksin. Ben de yan tarafta arkadaşımla konuşuyorum, bir şeye güldüm, “Sen bana nasıl gülersin” diye bağırmaya başladı. Doğal bir şekilde savunmaya geçtim, müdür geldi. Kadın “Çabuk bunun işine son verin” diyor sinirli sinirli…
Kadın gittikten sonra müdür böyle olmaz falan dedi bana. Çok agresifmişim. “Risk altındayız. Elbiseydi bilmem neydi, zaten insanların lüksüne hizmet ediyoruz, hepimiz gerginiz” dedim. Her gün ölüme gelir gibi işe geliyoruz, elimizde ölüm taşıyoruz, müşteri stresliyse, biz daha stresliyiz, biz hepsinden daha tedirginiz. Bunun ertesi günü, yine ayakkabısı evine gitmeyen, telefon numarası olmadığı için ulaşamadığım başka bir müşteri geldi şubeye. Ona sakince bir cevap verdiğim halde “Biz sanki gerizekâlıyız, bilmiyoruz bunu…” diye bu sefer o bağırmaya başladı. Sonra tabii müdür beni çağırıp çıkışımı vereceğini söyledi. En işkence gibi olanı da, çıkarıldıktan sonra iki gün daha çalışmaktı. Maaşım kesilmesin diye, ayı doldurayım bari dedim. Berbattı o iki gün…
… Pınar ÖĞÜNÇ’ün Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN