Derya NARLI yazdı: “Çocukluğumda: ‘Sen Alevisin’ diye yolumu kesen, çantamı çamura atan komşumuzun oğlu, yıllar sonra 1998’de Malatya’da oruç tutmuyor diye bir genci öldürecekti. Çocukken bana neden kötü davrandığını o gün anlayacaktım, Maraş katliamının vahşet boyutunu Mersin’de 20’li yaşlarımda öğrendiğim gibi.”
Sevgili Rakel Dink, kardeşimiz Hrant’ı yolcularken “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim” diye seslenmişti.
Bu söz beni Maraş’a, yani katliam sonrası yıllara rastlayan çocukluğuma götürmüştü. O zaman yazıya dökmek isteyip de gerçekleştiremediğim duygu ve düşüncelerimi şimdi yazıyorum. Bazen insan yaşadığı bir olayı anlatması için o olayın üstünden yılların geçmesi gerekiyor.
Çocukluğumdan bugüne kadar söylemek isteyip de içimde biriktirdiğim duygularımı şimdi yazmama sebep olan olay; geçtiğimiz günlerde İzmir ile İstanbul’da alevi evlerine konulan “x” işareti, “defol alevi” ve “ gebereceksin” yazıları oldu. Böylece Maraş katliamının 41. Yıldönümünde de karşılaştığımız baskı ve tehditlerin hiç bitmediği, Alevi kimliğimizin bizim için sürekli bir risk oluşturduğu bir kez daha hatırlatıldı.
Katliam sırasında kaçıp köye gitmiştik. İki yıl sonra Maraş’taki evimize geri döndüğümüzde 12 Eylül darbesi gerçekleşmişti. Ben olup bitenden bihaber okula gittiğimde henüz on yaşındaydım. Okula gitmek için evden her çıktığımda yolumu kesip “sen bizim okula gelemezsin, Alevisin” diyen ve bunu her gün durmadan tekrarlayan çocuğu, benden bir yaş küçük olan kapı komşumuzun oğlu Kadri’yi hatırladım. Kadri‘nin mavi beslenme çantamı çekip çamura fırlatışını, ip atlamaca oynadığım don (çamaşır ) lastiğini taşla ezişini, Maraş’ın ünlü kara kış günlerinin soğuğunda okula giderken üstüme su döküşünü anımsadım. Sanki o günleri yeniden yaşıyor gibiydim. Okula gidiş saati çok korkardım. Korkumu aileme anlatır, ailemin Kadri‘nin ailesine söylemesini ve bu korkunun bitmesini isterdim. Ailem, ailesiyle konuşma yerine bana dönerek „çocuktur ,bir gün gelir yaptığı şeyin farkına vararak bir daha yapmaz“ derdi. Beni okula babam ya da annem götürürdü. Götüremedikleri gün Kadri yolumu keser aynı sözleri ve davranışları tekrarlardı. Ben neden diğer çocuklara değil de bana böyle davrandığına bir anlam veremezdim. Taa ki 7 Ocak 1998'de Malatya İnönü Üniversitesi'nde oruç tutmadığı gerekçesiyle ülkücüler tarafından bıçaklanarak öldürülen üniversite öğrencisi (anısına saygıyla) Ümit Cihan Tarho’yu bıçaklayan katilin kapı komşumuzun oğlu Kadri Kılıç olduğunu öğrenene kadar.
Çocukluğumda tanığı olduğum Maraş katliamının, – ailede ve çevrede yıllarca hiç konuşulmayan -, katliam anlatısının bıçak gibi kesilen o korkunç boyutunu, daha doğrusu vahşiliğini Mersin’de “ Maraş Katliamını Unutturmayacağız” adlı fotoğraf sergisini yaptığımız yirmili yaşlarımda öğrendiğim gibi.
Çocukluğumdaki acı deneyimlerime, iyileşmeyen ve her yeni olumsuz bir durumda yeniden bilince çıkan yaralarıma rağmen, sünnilere karşı önyargılı bir yaklaşım içinde olmadım. Ailem Maraş katliamı gibi vahşet bir olaya tanıklık yapmasına rağmen bizlere sünni karşıtlığını çağrıştıracak şeyler öğretmedi. Ben Kadri’nin ablası yaşıtım olan Mehtap’la çizgi oynamaktan ve ip atlamaktan hiçbir zaman vazgeçmedim.
Sonuç olarak; Rakel Dink’in bahsettiği “bir çocuktan nasıl katil yaratıldığı“ sözünü sadece okumadım, böyle bir sürece tanık oldum. Yaşadığımız toplumda Ogün Samastları, Kadirleri yaratan toplumsal karanlığın varlığını ve bu karanlığın; evden sokağa, ordan ülkü ocaklarına, sonrada katilliğe kadar uzanan bir serüveninin olduğunu hatırlatmak istediğim için yazdım. Aynı karanlık farklı çocuklardan aynı katilleri çıkarmıştı. Kadri Kılıç yaşadığı karanlığın farkına varmış olmalı ki 2009’da intihar etti. Bir şey oldukça açık. Çocuktan katil çıkartan bu karanlık aydınlatılmazsa daha çok cana kıyılacak, daha çok çocuktan katil çıkacak. Katliamların aydınlatılması ve hesabının sorulması için bütün kötülüklere karşı sesimizi yükseltmekten kaçınmayalım. Kine ve nefrete yenilmeden, insan kalarak ve insan kalmayı çoğaltarak bu karanlığı yenelim. Sevgi, dostluk, kardeşlik hikayeleri ile büyüttüğümüz çocuklarımız barış içinde maviliklerden geleceğe uçurtma uçurtabilsinler.
* Kadri Kılıç 2003 yılında afla cezaevinden çıktı ve daha sonra 2009 yılında memleketi olan Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi Haydarhöyük köyündeki evinde intihar etti.