Selda Karafazlı
Yeşil Yol’u ( The Green Mile) izleyenler bilirler. Filmde Yeşil Yol, çağrıştırdığı olumluluğun aksine mahkumları idama götürürken kullanılan yoldu. Bu, filmde kullanılan onca metafordan birisiydi. Karadeniz’de yapılacak olan ‘‘Yeşil Yol’’ projesini duyduğum an aklıma bu film geldi. Bu sefer bir metafordan öte, bir kandırmacayla karşı karşıyayız. Yapımcılığını AKP’nin üstlendiği bu “Yeşil Yol”un; Karadeniz sahilinde Samsun’dan Artvin’e 2600 km boyunca 2000 – 2600m irtifada, dağ sırtlarından geçecek olan 7m genişliğinde yapılması planlanıyor. İronik bir şekilde buradaki “Yeşil Yol”la da; varlığımızın temeli olan, bizi biz , Karadeniz’i Karadeniz yapan her şey kökünden idama götürülüyor.
Orijinal filmde, mahkumları idama götüren gardiyanlar mutlu değildi. Bu işi yapmaya mecbur bırakılmışlardı. AKP yapımı versiyonda da aynı durumu görmek mümkün. İş makinelerini kullanan, kendi yaşam alanlarını yok etmek zorunda bırakılan işçiler, ekmek parası için derelerini, vadilerini idama götüren gardiyanlar gibiler. Düşünsenize toprağınızdan ya atılacaksınız ya da yaşamınızı devam ettirebilmek için bu talana ortak olacaksınız. İsteseler de istemeseler de hukuksuzca ellerinden alınan ya da alınacak olan topraklarda 3-5 kuruş kazanabilmek için bu role gönüllü oluyorlar. Büyük bir kandırmacanın kurbanı bu işçiler – yani gardiyanlar. Yapımcıları servet, birileri ise “ekmek” kazanacak bu filmden. Ama ekoloji kaybedecek.
İki yapım arasındaki en büyük benzerlik içimizi acıtması, hayallerimizi alması, bizi ağlatması. Yeşil Yol’un AKP yapımı versiyonunun “mahkumları” arasında vadiler, yaylalar, dereler, evler, hayvanlar, çocuklar, yeşiller, çiçekler, bal , süt, su var. Yani doğamız. Bu doğanın avukatlığını ise şimdi yöre halkı yapıyor. Avukatlığa soyunan yöre halkı; “Bunlardan hangisi olursa olsun YEŞİL YOL bizlere sorulmadı. Ve bizler de mahkumlarımızı korumak için ilk kavgamızı hem mahkemede hem de zaten yeşil yollarımızda başlattık. Evlerimizi, vadilerimizi, derelerimizi, yaylalarımızı kar hırsıyla gözü dönmüş açgözlü yapımcılara bırakmayacağız. Bu talan rejimine, bu yağma düzenine eyvallah demeyeceğiz! Son iş makinası, son taş ocağı, son HES inşaatı, son yol çalışması vadilerimizden defolup gidene değin mücadeleye devam edeceğiz” diyor.
Yöre halkı şimdiden ömürleri yettikçe “avukatlık” yapmaya hazırlar. Bu konuda da oldukça inatçılar. Neden mi? Çünkü bu filmin çok ama çok benzerini bize önceden de izlettiler. İnananlar oldu, “enerjiye ihtiyacımız var”, “neden kendi enerjimizi üretip güçlü bir ülke olmak varken yapmayalım” dediler, “neden yeni iş imkanlarımız varken bunları değerlendirmeyelim” dediler, teklif edilen paraları hayatlarını daha iyi devam ettirebilmek için kaçırılmayacak bir şans bildiler ve evet dediler. Sonuç: Herkes mutsuz. Yeşili görmediğinde, ayaklarını dereye sokup, “kim en uzun süre elini suda tutabilir” yarışı yapmadıktan sonra hangi çocuk mutlu olabilir. Ben olamazdım ki biliyorum benim çocuğum da olamaz. Bu yüzden bu film serisinde çok ama çok büyük bir saçmalık var. İnsan istemez mi çocukları yeşillerin üstünde, temiz bol oksijende kuzularla oynasın. Derelerin deli sularında yüzme yarışları yapıp büyüdüklerinde çocuklarına anlatacakları güzel, tadından yenmez anıları olsun. Şehrin kalabalığından kaçıp, dağlara tepelere çıkıp bir “oh” demek istemez mi insan? Senarist eksik bilgi ve birikimlerle yazmış bu senaryoyu. Belki de senaristin ve yapımcının çocukluğunda bir sorun vardır, kim bilebilir..
Şimdi AKP’nin Yeşil Yol filmiyle ilgili başka küçük bir değerlendirme yapalım. Filmin ana konusu, yani varılmak istenen hedef nedir? Buna henüz tam olarak cevap verebileceğimiz bir açıklama yapılmasa da bazı tahminlerde bulunabiliriz: Vadilere can veren derelerin sularını aile şirketlerine satmak; maden arayışları; yöre halkını topraklarından uzaklaştırarak bölgeyi kendi “dost”larına peşkeş çekmek; bölgeyi turizme açmak ama kendi çıkarlarınca açmak…
Şimdilik bu filmde yöre halkı yalnız görünüyor. Ancak bu, hep böyle devam etmeyecektir. AKP bundan önce HES’lerle, nükleer ve termik santrallerle birçok film ortaya koydu, doğamızı talan ediyor, kazandıkça da yeni versiyonlar çekiyor. Bundan önceki bir çok yıkım filminde olduğu gibi, bunda da Türkiye genelinden bir çok insan mücadeleye omuz verecektir. Eğer bu film de yapımcılar açısından mutlu sonla biterse, yeni filmlerin de gelmesi olası. Hatta aynı anda bir kaç film çekilmeye çalışılıyor. Henüz Yeşil Yol projesi onaylanmadan, set ekibini YUKARI KAVRUN yaylasına soktular. Duyumlara göre set ekibi şimdilik içme sularını görev yaptıkları yayladan karşılamaktalar ancak Yeşil Yol projesinin sonlarına hatta belki de ortalarına gelindikçe yok edecekleri suyu dışarıdan elde edebilmek için şimdiden görüşmelere başlamışlar. Bu filmlerde yapımcılar kazanırsa, kaybeden sadece yöre halkı değil, tüm insanlık ve doğa olacaktır. Bu yüzden yöre halkı yalnız bırakılamaz, bırakılmayacaktır da.
Sonuç olarak, AKP yapımı bu tip filmleri çok izledik. Hemen hepsinin sonu çok kötü bitmişti. Filmin yapımcılarına karşı mücadele edilmedikçe de yine çok kötü biteceği açık. Bu yüzden böyle projelerle karşı karşıya geldiğinizde kayıtsız kalmakta zorlanıyorsunuz. Çünkü biliyoruz ki, eğer kayıtsız kalırsak, bu yıkım dolu, vahşet dolu, talan dolu filmlerin devamı ve devamı çekilecektir. AKP’nin ‘‘Yeşil Yol’’ filmi ise, 2015 ‘ten İTİBAREN SİNEMALARDA…