AKP İktidarı’nın 18 yıldır yürüttüğü sermaye yanlısı politikalar, koronavirüs salgını sırasında da çarpıcı şekilde kendini gösterdi. Kamu ekonomisi tamamen iflasa doğru yol alıyor. Dünya kapitalist sistemi de aynı yolda
Noam Chomsky, geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda dünyayı yönetenlerle ilgili bir tespit yapmıştı. Chomsky, “Halkın kendi kaderini ele geçirmesi gerçekleşmezse o zaman bittik, kaderimizi sosyopat şaklabanlara bırakırsak mahvolduk demektir ve bu yaklaşıyor” diye belirtmişti. Bu tespitten Türkiye de elbette azade değil. Uzun yıllardır daralmaya başlayan ekonomi, koronavirüsü salgını ile boğulmak üzere. Büyük bir dış borç batağında olan Türkiye, iktidarın özellikle yandaş şirketlerin dış borçlarına da kefil olması nedeniyle büyük bir çıkmaz içinde. IMF’ye borç veriyoruz iddialarında bulunan iktidarın kısa süre içinde IMF veya Dünya Bankası’na başvurması ise kaçınılmaz olarak değerlendiriliyor.
Milyarderler arttı
Türkiye’de iktidar öyle şeylere imza atıyor ki aklımız almıyor gibi geliyor bize. Aslında ABD, İngiltere ne yapıyorsa Türkiye de onu yapıyor. Yani varlık nedenleri olan sermaye çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyorlar. Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişinin devlet yardımına muhtaç olduğu belirlenmiş. Milyoner sayısı ise son bir yılda yüzde 29 artışla 236 bin 370 kişiye yükselirken servetleri 319 milyar 500 milyon artarak 1 trilyon 456 milyon 549 bin liraya ulaşmış durumda. Bu durum iktidarın işini iyi yaptığını gösteren önemli bir veri! Açlık sınırının 2 bin 345 TL, yoksulluk sınırının ise 7 bin 639 TL’ye yükseldiği Türkiye’de yaklaşık 10 milyon çalışan ise aylık 2 bin 324 TL asgari ücretle geçimini sağlama çabasında.
Yeni pazar alanı: Koronavirüs
Koronavirüsü salgınını da diğer krizlerde yaptıkları açıklamalarda görüldüğü gibi bir avantaja döndürmek istediklerini aldıkları kararlarda ve açıklamalarda görmek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bor ile dezenfektan sıvısının elde edildiğini söyleyen Enerji Bakanı Dönmez’e, “Gerçekten söylediğiniz şu dezenfektan hakikaten
bu işi gördüğüne göre çok ciddi bir reklam kampanyasına girip şu dezenfektanla bu açığı kapayalım. Bundan bize de bir gönderin. Elimizi mahvetmesin ama” sözleri süreci ticari bir faaliyet olarak ele aldığını açıkça göstermişti. Bu sözlerle ortaya konan anlayış iktidarın ekonomi politiğinin sadece bir özeti.
Sağlık ‘sektörü’ için avantaj!
Kamu hastanelerini kapatarak halkı sermayenin kurduğu hastaneler olan şehir hastanelerine mahkum eden iktidarın, sermaye ile imzalanan sözleşmelerde Sağlık Bakanlığı’nın yapacağı yıllık ödeme taahhüdünün yatak başına 72 bin avro civarı olduğu biliniyor. Yaklaşık 43 bin yataklı şehir hastanelerinin yıllık hizmet bedeli karşılığında ödenen rakam ise, Bakanlık bütçesinin yaklaşık yüzde 39’una denk geliyor. Şehir hastaneleri eliyle halkın sırtına 25 yılda yıkılacak toplam tutarın 142.4 milyar doları bulacağı belirtiliyor. İnşa edilen 20 şehir hastanesi için önümüzdeki üç yıl içinde, devlet kasasından sermayeye 31 milyar lira kira parası, 26 milyar lira da hizmet bedeli olmak üzere 57 milyar 483 milyon lira aktarılacak. Tüm bu süreç hastalıkların pik yaptığı salgın döneminde iktidarın ekonomi politikası açısından bir avantaj yaratıyor olmalı.
Havuz şirketler!
AKP iktidarının inşaat rantına yönelik attığı adımlar ise devasa boyutta. Türkiye’de kamu kurumlarının açtığı inşaat ihalelerini alan 300 şirketin listesi yayınlanmıştı. 2014-2019 yılları arasında imzalanan sözleşme sayısı 761 iken, sözleşmelerin bedeli 327 milyar 800 milyon lira. Kamu inşaat ihalelerinde 10 şirketin tüm pastanın yüzde 36’sını alması dikkat çekiyor. İlk 20 şirket ise neredeyse ihale tutarının yarısına sahip. AKP’ye yakınlığıyla bilinen şirketler Kolin-Cengiz-Kalyon-Limak-Makyol ise büyük ihalelerinin dörtte birini almış. İlk sıralar AKP iktidarı döneminde büyümüş olan Kalyon, Kolin, Cengiz ve Makyol inşaatın. Ardından ise IC İçtaş, Özaltın İnşaat gibi şirketler geliyor. İnşaat sektörünün daraldığı, ekonomik sıkıntıların arttığı 2019 yılında, kamu kaynakları inşaat sermayesine sonuna kadar açıldı.
Salgın ve sermaye
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüsle mücadele toplantısından ‘sermayeyi koruma kalkanı’ çıkmıştı. Toplantıya katılan kesimlere bakınca TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD’ın vb. sermaye örgütleri dışında kimseler yoktu. Toplantı sonuçları için de emekçilere yönelik aşırı düşük kalmış olan emeklilik maaşlarının bin 500 liraya ve bayram ikramiyelerinin ise 1 ay geriye çekilmesi dışında herhangi bir açıklama gelmedi. Bu destekler de bir sadaka ve bir bahşiş olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı’nın kendisinin belirleyeceği yani muhtemelen partisini destekleyen kesimleri içeren 2 milyon aileye bin TL destek verileceğini açıklaması ise salgının değil iktidarının pekiştirilmesi ve sermayeyi beslemek dışında bir hedefinin olmayacağını göstermeye yetiyordu.
Dönmez’den teşekkür
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, geçtiğimiz günlerde enerji ve maden sektöründe faaliyet gösteren şirketlere ve onların örgütlerine, ‘Milli Dayanışma Kampanyası’na gösterdikleri yoğun ilgi dolayısıyla teşekkür etti.
34 milyonun lafı mı olur!
Salgınla mücadeleye destek amacıyla 34 milyon TL bağışlayan Cengiz Holding, Bakan Dönmez’in teşekkür ettiği şirketlerden biri. Daha önce 425 milyon liralık vergi borcu silinen bu Holding’in marifetleri hemen herkes tarafından bilinmekte. Halkın anasına küfür ettiği ses kayıtlarıyla ortaya saçılmış, Türkiye’de en çok ihale alan ve özelleştirmelerle kamu varlığını uhdesine katan bu şirketin bu kadar becerikli olabilmesi ise en çok sorulan sorular arasında yer bulunuyor.
Niçin bonkörler?
Yardım çağrısı yapan Cumhurbaşkanı’nın belediyelerin bu bağlamda attığı adımları engelleyerek toplanan paralara adeta çökme eylemi, yardımdan ziyade batma dönemine hızla giren ekonominin içine bu paraları alarak yeni ihaleler yoluyla yine bu şirketlere dönme eyleminden başkaca bir şey olma ihtimali bugüne kadar ortaya konan pratiğe aykırı. Şirketlerce yapılan bağışların devlete ödemeleri gereken vergiden düşülecek olması bu şirketleri bonkör yapabiliyor. Cumhurbaşkanlığı’nın bağış çağrısı ise sadece elde edilecek vergiyi peşin almak ve alınan bağışlarla yine bu şirketlere ihaleler açmak olduğu söylenebilir. Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı koronavirüs destekleri içinde uzun vadeli konut kredilerinde şart koşulan nakit peşinat oranı yüzde 20’den yüzde 10’a düşürülmesi inşaat şirketleri için yapılmış bir destek, ancak bu desteğin de hiçbir karşılığının olmaması ironik bir durum.
Enerji ve Madencilik
Koronavirüs salgını iktidarın çeper şirketlere iş alanı açmasına engel oluşturmuyor. 2020 yılında enerji ve madencilik sektöründe toplam 15 milyar 390 milyon 401 bin lira tutarında yatırım yapılacağı duyurulurken bu yatırımların da yukarıda adı geçen şirketlere pas edilerek bu şirketler buradan beslenecek. Bu yatırımların en büyük kısmını 5 milyar lirayla Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) gerçekleştirecek. 2020 Yılı Yatırım Programı’na göre, bu yıl enerji sektöründe 11 milyar 854 milyon 480 bin liralık kamu yatırımı yapılacak. İkinci en büyük yatırım ise 4 milyar lirayla Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) tarafından gerçekleştirilecek. Bu yıl madencilik sektöründe yapılması planlanan yatırımlardan en büyük payı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) alacak. TPAO’nun çeşitli sondaj, petrol ve gaz sahası geliştirme çalışmaları, teçhizat ve kuyu tamamlama yatırımları için 2 milyar 534 milyon 752 bin lira harcanacak. TPAO ise işlerin tamamının belli başlı şirketlere ihale edecek.
11 ilde maden saha ihalesi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), koronavirüs salgının arttığı günlerde Kastamonu-Çankırı, Kırşehir, Kırklareli-Tekirdağ, Ordu, Muş-Erzurum, Bolu ve Ankara-Eskişehir illerinde yer alan toplam 7 adet maden sahasını uç ürün üretimine yönelik tesis kurulması şartıyla ihale edeceği Resmi Gazete’de yayınlandı. MAGEM, uç ürün olarak feldispat, bentonit, kuvars, alçıtaşı, perlit ve sepyolit üretimine yönelik tesis kurulması şartıyla söz konusu illerde yer alan 7 maden sahası için ihaleye çıkacak. Sahalara ait bilgiler 20 Nisan 2020 tarihine kadar MAPEG’in internet sitesinde ilan edilecek. İktidarın icraatları içinde doğanın her koşulda yağmalanması, kamu malı olan ve halkın tapulu arazilerine adeta çökülerek bu süreçler ilerletilirken bu durumun halkın çıkarına herhangi bir sonuç çıkarması ise bugüne kadar görülmüş değil.
SİT alanlarına maden
Yine 16 Mart 2020 Pazartesi günkü Resmi Gazete’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 31070 sayılı bir yönetmelik yayınlandı. Yönetmeliğin başlığı “Korunan Alanların Tespiti, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte ‘Değişiklik Yapılmasına Dair’ Yönetmelik.” Yönetmeliğin yönetmeliğini yayınlayan bakanlık maden vb. tesislerin koruma alanlarında tamamen özgür olmasını ve önündeki olası engellerin Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıkça belirlenecek Bölge Komisyonları inisiyatifiyle kaldırılmasını sağlıyor. Mevcut yönetmeliğin 6. Maddesine, “(3) Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin ‘milli’ menfaatlere uygun olarak aranması, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceği, kapatılması ve alanın rehabilitasyonu ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılır” paragrafının eklenmesi ise sermaye için hiçbir sınırın kalmadığını ve tek karar vericilerin kendileri olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Yusuf Gürsucu'nun Yeni Yaşam'daki haberi
Yazının devamı yarın Yeni Yaşam Gazetesinde…