MAHİR SAYIN – Diğer Yazıları …
RTE için (Irak Şam) İslam Devleti (İD) meselesi baştan beri iki stratejik öneme sahip. Biri Esad’ın düşürülmesinde eldeki tek seçenek olması, diğeri de PYD- PKK’nin Rojava’daki başarılarının boşa çıkarılması. İkincisi daha ağırlıklı bir faktör oluşturuyor. Esad nihayetinde bir dış meseledir ve iktidarda kalması iç ilişkileri doğrudan etkilemez. Ama PKK’nin Rojava’da ortaya konulan demokratik yönetim modeli üzerinden güçlenmesi buna hiç benzemez; RTE’nin neredeyse on yıldır sürdürdüğü ve iktidar kazanmanın önemli bir faktörü haline gelmiş olan “oyala, çürüt, böl, yok et” politikalarını işlemez hale getirir. ABD de İD’ni bölgeyi düzenlemede bir sopa olarak kullanmakta ama hemen hemen TC’nin istediğinin tam tersine. TC, PKK’yi etkisizleştirmek için Barzani ile işbirliğine girişirken, petrole ulaşmak amacıyla Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni (KBY) Bağdat’tan uzaklaştırmak için ne gerekiyorsa yaptı. Bağdat’la gerilim içerisindeki KBY, İD saldırıları sonucu TC’nin de teşvikiyle bağımsızlık referandumu yapacak noktaya geldiğini düşündü. Bağımsızlık referandumu ABD için son derece sevimsizdi. KBY’nin varlığı, ABD’nin Irak’ta oluşturmayı hesapladığı Kürt-Sünni-Şii dengelenmesiyle kıpırdayamaz hale gelecek Irak’ı en az çabayla yönetmek için anlamlıydı. Ama Barzani, İD’nin Bağdat’ı eli kolu bağlı hale getirmesi sayesinde Kerkük’ün denetimini de kazandıktan sonra TC’ye daha fazla yaslandı. Gerilimin bu en yüksek noktasında TC “bağımsızlık” seçeneğini destekleyebileceğini açıkça deklare etti. Bu aynı zamanda KBY’nin TC’ye daha da muhtaç hale gelmesi demekti.
ABD İD’nin ipini iyice gevşettiğinde Bağdat ve Erbil/Hewler’in İD tehdidi altına girmesi sonucu Maliki ve Barzani Obama’nın istediği doğrultuda tutumlarını yeniden düzenlemek zorunda kaldılar. Obama onları teslim aldıktan sonra İD’ni Suriye üzerine sürme adımlarını atmaya başladı. O kadar ölçülü hareket ediyordu ki, İD ABD’nin istediği yerlerden çok zarar görmeden çekiliyor ama onun istediği Şam Halep doğrultusuna değil de Kürt bölgesine yönelmeyi tercih ediyordu. Bir zaman için RTE’nin hatırına PKK’yi zayıflatmak amacıyla bu duruma göz yuman Obama gördü ki, İD kendisi açısından en kolay savaşı seçiyor ve Şam’a en ufak bir zarar vermiyordu. Kobani’nin gösterdiği direniş ise PKK’yi zayıflatmak değil tersine bir destan olarak Kürt tarihine geçirmek suretiyle, tüm parçalardaki Kürtleri birleştiriyor ve bu birleşmenin üstüne de PKK sancağını dikiyordu. ABD İD vasıtasıyla Barzani ve Maliki’ye uyguladığı ayar verme politikasını Kobanê/ Rojava’ya da uyguladı. Kobani’nin dış mahallelerinin İD istilasına uğramasına kadar bekledi. TC’nin arzusu bu bekleyişin düşüşe kadar sürmesiydi. Ama ABD, Rojava kantonlarını bitirirken herkesi birden kurtaracak Duhok Anlaşması’nın yolunu açtı. Şimdi daha önceki Rojava Anlaşması’nı bozmuş olan PYD dışı Barzani destekli Kürt partileriyle yeniden ortaklaşılmaya çalışılacak. RTE, bu durumun yaratacağı iç çatışmalar sayesinde Rojava’dan kurtulabileceğini hesaplayarak, şiddetle karşı olduğu Kobani’ye yardım gönderilmesini yeni bir kurtuluş yolu olarak seçti.
Yapılan anlaşmaya göre şimdilik PYD-PKK’nin bu duruma rıza göstermiş olduğu görülüyor. Daha önce de Barzani böyle bir anlaşmanın yapılmasına önayak olmuş ve iktidar yarı yarıya paylaşılmıştı. Ama Rojava halkının tercihi iktidarın demokratik bir biçimde yerellerde gerçekleştiği kantonal yönetim doğrultusunda olmuştu. Şimdi ABD ve onun bölgesel haydutlarının eline düşmüş olan kantonlar canlarını kurtarabilmek için istemedikleri bir anlaşmanın altına imza atmış oldular. Ama öncekini kazanmışlardı. Bunca nam salan direnişin ardından bu ikincisini de kazanacaklarına şüphe duyulmamalıdır.