SEÇTİKLERİMİZ – Kemal Göktaş’ın DİSK Başkanı Kani Beko ile Cumhuriyet’te yaptığı röportaj.
– AKP iktidarının 15. yılında işçi sınıfının durumu nedir?
AKP iktidara geldiğinde Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nu çıkararak devlet işletmelerinin hemen hemen tamamını özelleştirdi. Buralarda kadrolu, dört ikramiye alan, sendikası olan bir milyona yakın işçi vardı. Çok karşı koymamıza rağmen maalesef durduramadık. Sonra şekere, tütüne, pamuğa kota getirdiler. 3.5 milyon köylü şehre akın etti. Kotalar yüzünden, Sümerbank ve Tekel fabrikaları arsa fiyatına satıldı. Hava, deniz ve karayolları gibi stratejik işletmelere yabancı sermaye hâkim. AKP 2004’te 3.4 milyar dolarlık şartlı bir kredi aldı Dünya Bankası ve IMF’den. Bu kredinin temelinde de eğitimi ve sağlığı özelleştirmek, emeklilik yaşını 65’e çıkarmak vardı. Artık insanlar açlık sınırında yaşıyor ve olabiliyorsa 65 yaşında emekli olabiliyor. Ancak paranız varsa iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti alıyorsunuz. İhracat 100 milyar doları geçmiyor. İthalat ise 250 milyar doları geçmiş. Cari açık 100 milyarın üzerinde seyrediyor. Cari açık işsizliktir, açlıktır, sefalettir, üretimden kopmuş bir Türkiye’dir. Son yıllarda 1070’in üzerinde sanayi cereyanı alan KOBİ ve fabrika şalterlerini indirdi. Geçmişte yaptıkları ihracatı bugün yapamıyorlar. 15 ülke ile ekonomik ve siyasi anlamda sorunlu bir ülkeyiz. KHK’lerle her gün bir yerde işçileri işten atıyorlar. Sadece 2017’de 1970 işçi, iş cinayetlerinde öldü. 56’sı çocuk bunların. 2 milyona yakın çocuk riskli ve tehlikeli işyerlerinde çalışıyor. Önceki Başbakan Davutoğlu, önce bize sonra da alanlarda halka taşeron işçilere kadro sözü verdi ama iktidar bu sözü tutmuyor.
Amele pazarı gibi
– KOBİ’ler tasfiye ediliyor, köylülük tasfiye ediliyor… Bu, tekelleşmenin artması anlamına mı geliyor?
Tam bir vahşi kapitalizm bu. Birçok ülke küresel sermayenin kendi ülkelerinde istihdam yaratacağını düşündü ama öyle olmadı. Emperyalistler kendi ülkelerinde ürettiklerini ihraç etmeye devam ettiler. Türkiye’de de yerli sermaye yabancı sermayeyle rekabet edemez konuma geldi. Bir AVM’ye gidin, sadece yüzde 5 yerli malı bulabilirsiniz.
– Ulusal sermayenin desteklenmesi ve korumacı bir ekonomi mi öneriyorsunuz?
Bu savaş politikalarını, dış politikayı gözden geçirerek 15 ülkeyle olan sorunlarımızı düzeltmeli ve onlara ihracat yapmalıyız. İhracat yapamazsak istihdam daralacak. 1 milyonu üniversite mezunu olmak üzere 7 milyon işsizimiz var. Hükümet bu konuları masaya yatırmazsa işsiz sayısı 10 milyonu bulabilir. Ayrıca, bırakın şimdi taşeron, sözleşmeli, mevsimlik işçiyi, bizi bekleyen büyük bir tehlike var. Hükümet 2011-2012 yıllarında 6.8 milyar dolarlık bir kredi daha aldı. Ulusal İstihdam Strateji Kredisi idi bunun adı. Bu stratejinin içerisinde kıdem tazminatlarını kaldırmak ve bireysel emeklilik fonuna devretmek var. Ayrıca esnek çalışma, özel istihdam büroları, evden çalışma ve tele çalışma sistemi. Bugün tam faaliyette olmayan 300’ün üzerinde özel istihdam bürosu var. Kiralık işçi yasası geçtiği dönemlerde biz büyük bir muhalefet yaptık. Kiralık işçinin sendikası olmaz, kıdem tazminatı olmaz, 8 aydan fazla çalışamaz, işsizlik fonundan faydalanamaz, işçi sağlığı ve iş güvenliği kapsamı içinde olamaz. Önümüzdeki yıllarda 6.5 milyona yakın kiralık işçi olacak.
– Kiralık işçilik nasıl işleyecek?
Bir işyerinde bir kadın işçi doğum yaptı diyelim. Siz telefonla bu özel istihdam bürosundan bu kadının yaptığı işin devamı için en fazla 8 ay süreyle kiralık işçi çalıştıracaksınız. Senelik izne çıkanlar, hasta olanlar için kiralık işçi çalıştırılacak. Patronlar işçileri atıp yerine kiralık işçi alacaklar. Sizin burada ne vergiyi, ne sigortayı, ne sendikayı takip etmeniz, denetim altına almanız mümkün. Amele pazarından alınan işçilerin sigortası var mıydı? Bu zihniyet Türkiye işçi sınıfını 40 yıl geriye götürecek. CHP, AYM’ye başvurdu. Bizim başvuru hakkımız olmadığı için bu başvuruya destek verdik. Bu bir insan ticaretidir. İnsan ticareti iç hukukta da uluslararası hukukta da yasaktır. Ama 16 Nisan anayasasına göre AYM üyelerinin büyük bölümünü Cumhurbaşkanı atıyor. Cumhurbaşkanı AKP’li, yasayı çıkaran AKP. Bu AYM ile kiralık işçi yasası iptal edilir mi? Kıdem tazminatı düzenlemesi de bunun gibi uluslararası sermayenin talebi.
Kıdemi yedirmeyiz!
– Batı’ya kafa tutan, ‘ey Amerika, ey Batı’ diyen söylemin altında teslimiyet mi var?
Uluslararası sermaye şunu diyor: ‘Türkiye’ye geliriz, fabrikamızı kurarız, sigorta primlerini, vergimizi öderiz ama işçinin kıdem tazminatı ile uğraşmayız.’ Bu 2 sene önce ilk gündeme geldiğinde 40 ilde eylem yaparak durdurmayı başardık. Ama bugün yine gündemde.
– Niye karşısınız kıdem tazminatı fonu kurulmasına?
Türkiye’de kurulan bütün fonlar başarısızlıkla sonuçlandı. Fakir fukara fonu, tasarrufu Teşvik Fonu şaibeli, Konut Edindirme Yardımı, İşsizlik Fonu… Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı iken işsizlik Fonu’ndan karayollarına 25 milyar lira aktarmış. Bir o kadar da sigorta prim teşviği diye patronlara verilmiş. Temel insani ihtiyaçlarını giderebilecek bir maaş alması gereken işçilere fondan ödenen maaş ise sadece 11 milyar lira. Yarın kıdem tazminatlarını bireysel emeklilik fonuna aktarırlarsa yine hedefi dışında kullanılacak bu paralar. Ben şimdiden söyleyeyim. Bireysel Emeklilik Fonu için 19 müteahhitle altyapı hazırlıkları var. Bireysel Emeklilik fonunda biriken kaynakları doğrudan Kanal İstanbul projesine aktaracaklar.
– Bunun yasal bir altyapısı var mı?
Bu böyle olacak. Şili’de 1973 yılında faşist Pinochet darbe yaptıktan sonra ilk yaptığı şey, bireysel emeklilik fonunu kurmak oldu. Şimdi Şili’de emekliler açlık sınırının altında yaşıyor. Bugün bireysel emeklilik fonu için 1 Nisan’da 4 milyona yakın çalışan kapsama alındı. Yasa gereği 2 ay içinde bunlar fondan ayrılabilir. Ben tekrarlıyorum. Kesinlikle kimse bireysel emeklilik fonuna girmesin.
– Kıdem tazminat fonunun kurulmasına karşı ne yapacaksınız? Planınız nedir?
Kıdem tazminatı olmayan işçinin iş güvencesi olmaz. Bedeli ne olursa olsun leş kargalarına kıdem tazminatlarımızı yedirmememiz gerekir. 7 Haziran’da bütün bölgelerde kitlesel basın açıklamaları yapacağız, gerekirse genel grev yapacağımızı ilan edeceğiz. Ancak bu sadece DİSK üyesi işçilerin, hatta sadece Türk-İş ve Hakİş üyesi olan işçilerin de sorunu değil, 15 milyon işçinin sorunu.
– Bu işçilerin kaçı sendikalı, kaçı DİSK’e üye?
Bugün 1.5 milyona yakın sendikalı işçi var ama toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçilerin sayısı 1 milyon. Bizim üye sayımız 200 bin. DİSK olarak sendika üyesi olmayan ama mağdur olacak tüm işçileri örgütlemek ve eylemlere katmak görevimiz var.
– Türk-İş ve Hak-İş’in hükümete yakın politikaları var. Güveniyor musunuz onlara?
Türk-İş ve Hak-İş genel başkanlarına ‘Bu bizim son kalemiz. Ortak mücadele etmemiz gerekir’ dedim. Kendi aralarında de değerlendirecekler. Tabandaki işçiler ve bazı sendikalar mutlaka kıdem tazminatı ile ilgili mücadeleden yana.
– Kıdem tazminatı alamayan işçilerin olduğu da bir gerçek, değil mi?
1475 sayılı İş Kanunu’na şu düzenlemeler eklenirse sorun biter: “İflas nedeniyle ödenmeyen kıdem tazminatını devlet ödesin ve işverenden haciz yoluyla tahsil etsin. İflas halinde bankaların, devletin değil işçilerin alacaklarının ödenmesi öncelikli ve imtiyazlı olsun. Bir gün çalışana bile kıdem tazminatı ödensin. Kıdem tazminatı ödemeyen patrona ağır yaptırımlar getirilsin.’ Bunu yapın, fona gerek kalmaz.
Yeni bir anayasa için çalışmaya başlamalıyız
– CHP’nin ve diğer kesimlerin 2019 seçimine yeni anayasa önerisi ile gitme projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP, HDP, MHP’nin bir bölümü, Birleşik Haziran Hareketi ve sosyalistler, iktidara karşı omuz omuza hareket etme dışında şansımız yok. Ortak bir aday elbette çıkacaktır. Hayır cephesindekilerin bir araya gelip özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, laik, sosyal bir anayasa hazırlıklarını yapmamız gerektiği inancındaydım. Mevcut antidemokratik anayasa 80 milyon vatandaşın hiçbir zaman anayasası olamaz.
– İşçi sınıfı niye ağırlıklı olarak AKP’ye oy veriyor?
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şey bu. Bunun en önemli nedeninin solun halkı örgütleme amacından vazgeçmesi olduğunu düşünüyorum. 80’den önce gençlik ve sol gece gündüz bunun için uğraşırdı. 80 darbesinden sonra cezaevine giren, bedel ödeyen anne- babaların çocukları bir daha bu bedeli ödememek için siyasetten uzak durdu. Yine de Gezi Direnişi’nin olduğu bir ülke burası. Bir toparlanma aşaması ben görüyorum.
İnsanlık direniyor
– Sosyalizme inancınız sürüyor mu? İşçi sınıfı bir gün iktidar olabilecek mi?
DİSK’te Kemal Türkler ve arkadaşlarının ilkeleri devam ediyor. Bu bir uzun yürüyüş. Ben 1 Mayıs ve 50. kuruluş yıldönümü konuşmalarımı ‘Kahrolsun faşist diktatörlük, yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm’ diye noktaladım. Mutlaka bir gün bu ülkede eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış ve kardeşlik mücadelesi verenler iktidar olacak. İşçi sınıfının verdiği mücadeleyi hiçbir zaman hafife almamak lazım. Türkiye’de bir korku imparatorluğu var ama bu baskı ve teröre karşı insanlar hâlâ direniyorlar.
25’in üzerinde katliam yaşadık
– DİSK eski gücünden çok uzakta. Sendikaların zayıflamasının nedeni ne?
80 öncesi nüfus 40 milyon iken DİSK’in 500 bine yakın üyesi vardı. Faşist cunta darbe yaptığında başkanımız Abdullah Baştürk ve 52 yöneticimiz idamla yargılandı. On binlerce üyemiz tutuklandı. Cunta dönemin Türk-İş Genel Sekreteri Sadık Şide’ye sendika, grev ve lokavt kanunlarını hazırlattı. O kanunlar sendikaların belini büktü. Üyelik için asgari ücretin üçte birini notere vermesi gerekiyordu işçilerin. Bu DİSK’e karşı hazırlanmış olan bir yasaydı. Biz 1992’de yeniden açıldığımızda 45 gün içinde birçok sendikamız barajı aşma becerisini gösterdi ve küllerinden tekrar doğdu DİSK. Bugün Türk-İş’i devlet, Hak-İş’i hükümet, DİSK’i ise işçi destekliyor.
– Sendikaların yeni örgütlenme modelleri geliştirememesi, sarı sendikacılık ve sendika ağalığı da sendikaların zayıflamasında önemli bir rol oynamadı mı?
Bunu söyleyenlerin haklı gerekçeleri elbette var. Ama DİSK’e bağlı sendikalar işçilerin onayı olmadan hiçbir toplu iş sözleşmesi imzalamaz. Şimdi DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in verdiği mücadeleyle Türk-İş’in Türk Metal-İş sendikasının tutumu bir mi? Bu sendikanın bugüne kadar işçinin ekonomik, demokratik, sosyal hakları ile ilgili mücadele ettiğini görmedim.
Baskı, baskı, baskı…
– OHAL’e karşı DİSK de KESK de pek bir şey yapamıyor.
OHAL’e sessiz kaldığımız söylenemez. Takdir edersiniz ki, cumhuriyet tarihinde olmayan şeyler ülkemizde yaşandı. 25’in üzerinde katliamla karşı karşıya kaldık. Ankara’da 10 Ekim 2015’te Emek, Barış, Demokrasi mitingi organize ettik ve bomba patlatarak 100 arkadaşımız katledildi. İstanbul’da Sultanahmet’te, Diyarbakır’da, Güvenpark’ta, Bakanlıklar’da, Suruç’ta oldu. Eskisi gibi arkadaşlarımızı yürüyüşlere, mitinglere konsantre etmekte zorlanıyoruz. Herkes bir can taşıyor. Bu yıl da OHAL ilan edildiği günden bu yana KHK’lerle 150 bine yakın kamu çalışanı ihraç edildi. 85 belediyede kayyım var, 11 milletvekili tutuklandı. 1500’ün üzerinde DİSK üyesi ihraç edildi belediyelerden.
– İhraç edilen Nuriye ve Semih açlık grevine cezaevinde devam ediyor. Yüksel’de direnen Veli Saçılık da sendikalardan şikâyetçiydi. Sizin oraya desteğiniz niye olmuyor?
Türkiye’de birçok bölgede arkadaşlarımız basın açıklamaları yaptı. Yüksel Caddesi’ne de KESK, TTB, TMMOB hep birlikte koordineli biçimde yaptık. Çok da yalnız bırakmadılar. Ama şöyle bir şey var. Türkiye’nin her yerinde korkunç sorunlar var. Soma’da sendikamıza üye olan arkadaşlarımızı DİSK’ten istifa ettirdiler. Baskı, baskı, baskı…
– Oysa herkes e-devlet üzerinden bir dakikada sendikaya üye olabilir.
Kolay değil. Bir üniversite rektörü bizi bir sempozyuma davet etti. Üniversiteden çıkıyordum, işçiler yanıma gelip DİSK’e üye olmak istediklerini söylediler. 1500 işçi üye oldu bize orada ama aynı rektör işçileri baskıyla istifa ettirip yandaş bir sendikaya üye yaptırmış. Bunu her yerde yaşıyoruz. Devlet işletmelerinde DİSK neden yok? THY’de, Karayolları’nda, Deniz Yollarında, Tekel’de, Şeker’de, Sümerbank’ta biz olsaydık buraları sattırmazdık.