Fatoş OSMANAĞAOĞLU YAZDI: Geleceğimizi değiştirebilmenin, bu çıkmazdan kurtulmanın başka yolu yok maalesef. Emek, ekoloji, kadın tüm mücadelelerin ortaklaşarak örgütlenmekten geçtiğini aklımızda tutarak yürümek zorundayız.
Uzun zamandır ekoloji mücadelesinin içinde olan bir birey olarak, Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu çalışmalarının bize işaret ettiği önemli noktaların altını çizmek istedim.
Koordinasyon’un kendini ilan ettiği günden bu yana geniş bir yelpazede içerisinde yer alan ekoloji örgütlerinden derneklere, HDP’den CHP’ye, sosyalistlerden anarşistlere parti ve örgütlerden bireylere bir birlikte mücadele zemini oluştu. Denebilir ki bu ilk kez mi oluyor, hayır tabii ki. Fakat bugüne kadar farklı alanlarda oluşturulan/oluşturulmaya çalışılan mücadele zeminlerinin, yukarılarda bir yerlerde anlaşma sağlanmış olsa da sahada genişleyen bir karşılığı olmadığını biliyoruz. Bu yatay, hiyerarşisiz zeminde mücadelenin, sadece bir merkezden değil İstanbul’un farklı ilçeleri ve mahallelerinde ve hatta İstanbul dışındaki başka illerde karşılık bulması nasıl izah edilebilir? Bunun sırrı sanırım ortaklaştıklarımızla yürüme becerisini “artık” gösterebiliyor olmamız. Ülkenin ve coğrafyanın durumuna baktığımızda, daha fazla kaybedecek bir yerimiz olmadığını idrak ediyor oluşumuz ve buradan çıkabileceğimizi tekrar edilen belediye seçimlerinde görmüş olmamız.
Örgütlü olmayan toplumsal hareketler bir yere varamaz
Tahrir’den Atina’ya, Seattle’dan Gezi’ye, Sarı Yeleklilere çıkışı farklı konularla ilgili olsa da, bir süre sonra katılımcıların bir kısmı meselenin neo-liberal kapitalist sistemin politikalarının sonuçları olduğunu görüyorlar. Fakat bu çoğunlukla kendiliğinden başlayan hareketler bir süre sonra örgütlü olmadığından sönümleniyor. New York %99 hareketinin önde gelen anarşist öznelerinden biri ile yapılan röportajda şöyle demişti “şimdi eve dönüp örgütlenme zamanı, başka türlü bu sistemi deviremeyiz”.
Kanal İstanbul meselesi yeniden gündeme geldiğinde halkın ciddi bir infiali ile karşılaştı. Binlerce kişi saatlerce, yağmurda ve soğukta bekleyerek itiraz dilekçeleri verdiler. Fakat halkımız “temsili” yaşamaya öylesine alışmış ki, bildiri dağıtımlarında iletişim bilgilerini istediğimizde “ben imza verdim diyor.” Şimdi bize düşen, daha geniş kesimlere de ulaşarak bu Kanal’ın neden yapılmaması gerektiğini anlatmak ve alanda birlikte mücadeleye çağırıp “katılımcı” olmasını sağlamak.
Bugün anlatımızda “birkaç zenginin refahı için” diyoruz, yarın “bir avuç kapitalistin refahı için” diyeceğiz. Bunu diyebilmenin tek yolu örgütlenmek, örgütlemek..
Geleceğimizi değiştirebilmenin, bu çıkmazdan kurtulmanın başka yolu yok maalesef. Emek, ekoloji, kadın tüm mücadelelerin ortaklaşarak örgütlenmekten geçtiğini aklımızda tutarak yürümek zorundayız.
Peki mücadelenin bileşenleri yeterli midir?
Kanal mücadelesi birden fazla alanı kesen bir mücadeledir. Çünkü hem doğa elden gidiyor hem de net biçimde insanlığın binlerce yıllık kültür varlıkları. En önemli başlıklardan biri de milyonlarca kişinin yaşadığı İstanbul 3. Bölgede yaşayan halk yerinden edilecek, mahallelerinden, köylerinden kovulacak. Onayladıkları 1/100000’lik plan bunu garanti altına almak içindi. Bu bölgede yaşayan halkın ciddi bölümü dar gelirli vatandaşlar. Evi olan da kiracı olan da sürülecekler, yerlerinden edilecekler. Bizim bunu anlattığımızı bildiği için her şeyi yöneten kişi, “kentsel dönüşüm yapacağız” dedi. Bunun bir yalan olduğunu anlatmaya devam etmek gerekiyor.
Peki hal böyle iken, bu mücadelenin içinde sendikalar, meslek örgütlerinin durumu nedir. Yok gibi. Halen katılımlarını bekliyoruz. Bireysel katılımları konu dışı bırakıyoruz. Bu mücadelenin aynı zamanda sınıfsal bir mücadele olduğunu kavramamız gerekiyor.
Enflasyon niye yüksek, gelirlerimiz neden eriyor, deprem kapıda evlerimiz ne olacak sorularına yanıtlarımızdan önemli bir tanesi iktidarın bizi on yıllarca borçlandıran, geleceğimizi çalan “mega projeleri” ise bunu işçiye, emekçiye, esnafa anlatmak zorunludur. Bu mücadeleye burun kıvıranların durumu kavraması gerek.
Biraz da bizim köy
Bir arada ama ayrı ayrı, şimdiye kadar durumumuz buydu. Bu sistemle derdi olan, sosyalisti, anarşisti bu defa birlikte fikir üretip, ürettiklerimizi alanda uyguluyoruz. Bu yan yana gelişlerimizle birbirimizi, dilimizi de daha iyi tanımış oluyoruz üretmemiz, çalışmamız da her gün birbirimizi daha fazla anladıkça kolaylaşıyor. Bu sinerjinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum, çünkü geleceği değiştirme iradesinin sadece bir yerlerde oluşturulan “birlikteliklerle” olamadığını da deneyimlediğimiz süreçlerden geçtik hepimiz.
Sahada birlikte çalışırken, tartışmak, ortaklaştıklarımızı hayatın içinde sınamak, içinde olduğumuz mücadeleleri de bir step öteye taşımanın yolu. Yol çok dikenli ama bunu becerebilecek irademiz olduğunu düşünüyorum.