SEÇTİKLERİMİZ – Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’te yer alan yazısı: “Kanal İstanbul birileri için muazzam rant kaynağı. Tabii ranta biz rant diyoruz. Rantçılar kendisine böyle demez. Onların şirketleri, “ülkenin kalkınmasına, millet memleket yararına” işlere katkıda bulunmak için vardır.”
Doğa işaret veriyor: Son yağışın ardından Sancaktape’de bir okulun istinat duvarı çöktü. Okulların tatil olması bir faciayı önledi. Bu, İstanbul’da bir hafta içinde üçüncü çökme haberi. Toprak kayıyor. Doğa işaret veriyor
Son yağışın ardından Sancaktape’de bir okulun istinat duvarı çöktü.
Bu, İstanbul’da bir hafta içinde üçüncü çökme haberi.
Toprak kayıyor. Doğa işaret veriyor.
Kanal İstanbul için kanun çıkarma işlemi de tam bu işaretlerin zamanına rastlıyor.
Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle yapımı planlanan Kanal İstanbul, Cumhurbaşkanı Erdoğan için “stratejik” bir proje. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde hayalini kurduğu projeye kendisi gibi bakmayanlara kızıyor. Kızgınlığını tv’lerde ifade ediyor.
Kanal İstanbul birileri için muazzam rant kaynağı. Tabii ranta biz rant diyoruz. Rantçılar kendisine böyle demez. Onların şirketleri, “ülkenin kalkınmasına, millet memleket yararına” işlere katkıda bulunmak için vardır.
Bizler içinse Kanal İstanbul, kent hakkımızı elimizden alan, hayatımızı tehdit etme ihtimali olan tehlikeli bir proje.
Zira bilime kulak veriyoruz. Mühendisliği ne kadar mükemmel olursa olsun, çarpık kentleşmiş, betona boğulmuş ve yakın gelecekte büyük deprem beklenen bir metropolde Kanal İstanbul’un doğayla oynamak anlamına geldiği görülüyor.
Denizli milletvekili Gülizar Biçer Karaca, TBMM kürsüsünden tam da bu tehlikeye dikkat çeken bir konuşma yaptı:
“Bu projeyle 20 milyon nüfuslu bir beton şehir olan İstanbul’da tonlarca metreküp toprak yer değiştirecek ve beklenen o büyük deprem ciddi anlamda tetiklenecek. Kaybedeceğimiz canların hesabını nasıl vereceksiniz? Güzergâh üzerinde bulunan bir baraj yok edilecek (Sazlıdere). Çatalca’da 107 bin hektarlık orman alanı talan edilecek. Marmara’nın suyu kirlenecek, oksijen azalacak, ekolojik sistem tamamen bozulacak.”
Biçer, sözlerini “Gelin yandaş şirketlerin cebini doldurmak dışında bir işe yaramayacak bu projeden vazgeçelim. Ülkemize, kaynaklarımıza, doğamıza sahip çıkalım” diye bitirdi.
Kent nefes alamayacak
Yapılacak hafriyat saatte 600 kg toz emisyonu oluşturabilecek.
İstanbul’un nefesi kirlenecek, hava kirliliğine bağlı hastalıklar artacak.
100 milyon hafriyat kamyonu seferi yapılacak.
Hafriyatın 5 yıl süreceği düşünülürse, saatte 2 bin 283 kamyon seferi yapılacak.
‘Hafriyat çoklu tehdit’
Uzunluğu 45 km, genişliği 150, derinliği ise 25 m. olarak tasarlanan Kanal İstanbul’dan ciddi miktarda hafriyat çıkacak.
İlk ÇED başvuru raporunda geçen rakam 1.5 milyar metreküptü.
Anlaşılan ihaleyle hazırlatılan etüt çalışması bitti ki, ilk verilerden farklı rakamlar konuşuluyor.
Dahası henüz başlanmamış bir projede 65 milyar liralık maliyetin 35 milyar liraya düşeceği, böylece 30 milyar lira tasarruf edileceği gibi enteresan haberler de çıkıyor iktidar medyasında.
Bu fiktif tasarruf, kanal genişliği 400 metreden 275 metreye çekilerek azaltılacakmış.
Böylece çıkacak hafriyat miktarı da 800 milyon metreküp azalacakmış.
Bu rakam da adacıkları yapmaya yetecekmiş.
3. Havalimanı’na pist olacaktı
İlk açıklandığında çıkacak hafriyatın 3. Havalimanı’nda pistler için kullanılacağı söyleniyordu. İki proje eşzamanlı gerçekleşemedi. Olmadı.
Şimdi bir de Millet Bahçesi’nde kullanılacağını okuyoruz.
Saray medyasının millete “adacıklar”, “bahçecikler” diye anlattığı hafriyatın İstanbul’un başına neler getireceğini uzmanlardan okuyunca dehşete düşmemek imkânsız.
Mimar Ekin Halide Sarıca’nın Politeknik’teki gözaçıcı yazısı önemli. 1.5 milyar metreküpe göre hesaplanmış bulguları, 800 milyon metreküpe göre yarıya indirebilirsiniz:
– Bu miktarda hafriyat saatte 600 kg toz emisyonu oluşturabilecek. (…) Bu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’ndeki limit değerin 600 katı. Yani proje havayı kirletecek, halkın sağlığını tehdit edecek.
İstanbul’un nefesi kirlenecek, hava kirliliğine bağlı hastalıklar artacak.
– Toprak ve hafriyat miktarına göre malzemeyi taşımak ve alandan uzaklaştırmak için 15 m3’lük kamyonlar kullanıldığında 100 milyon hafriyat kamyonu seferi yapılacak. Hafriyatın 5 yıl süreceği düşünülürse, saatte 2 bin 283 kamyon seferi anlamına geliyor.
– 22.5 km’lik 2 bin 283 kamyon seferi, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’nde bir araç için belirtilen 0.35 kg/km toz emisyonu düşünüldüğünde saatte toplam 19.979 kg toz emisyonu havaya karışacak.
– Binlerce kamyonun İstanbul’un trafiğine, yollarına getireceği yük halkın ulaşım güvenliğini tehdit edecek.
Rapor açıklanmalı
Kanal İstanbul’un etkilerini anlatan yazı dizisindeki (Politeknik, Ocak 2018) ciddi tespitler bunlarla sınırlı değil:
– Proje güzergâhında mühendislik yapılarının hayata geçmesiyle, alanda heyelan, sıvılaşma, korozyon, kireçtaşlarının ergimesine bağlı büyük zemin göçükleri gibi yeni zemin problemleriyle karşı karşıya kalınması muhtemeldir.
– Projenin en yüksek kotu 140 metre. Güzergâh tesis edilirken hafriyat alımı sırasında ve sonrasında çalışma ortamındaki yükseklik farklarının yaratacağı eğim artışları nedeniyle, doğal zemin mukavemet (dayanım) özelliklerini kaybedebilecek. Doğal hali zarar gören zeminlerde depremlerle veya yoğun yağış ile birlikte şev-heyelan riskleri ortaya çıkacak.
– Proje alanı birçok gömülü fay ile kesiliyor ve Kuzey Anadolu fay hattına en yakın uzaklığı 15 km ve en kuzeydeki bölümüne uzaklığı 60 km. Olası deprem ile birlikte oluşabilecek tsunami dalgalarının kanal güzergâhına girişiyle birlikte halk deprem dışında ikincil bir tehlike ile karşı karşıya kalacak. Proje kapsamındaki dolgu adalar, Marmara Denizi depremi esnasında risk altında olacak.
Sözün özü: Kanal İstanbul etüdü için Yüksel Proje ile 34 milyon 990 bin TL bedelle sözleşme imzalandığını, eski Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan açıklamıştı.
Eğer bu çalışma tamamlandıysa, bu raporun halka açıklanması gerekir.
Putin hangi restorana davetli
Geçen hafta Johennesburg Four Seasons Hotel’de şöyle bir diyalog gerçekleşti: Putin: Beni restorana yemeğe davet etmeye söz vermiştiniz.[Haber görseli]
Erdoğan: Davet ediyorum.
Putin: Anlaşmıştık, et ürünlerimize pazarınızı açtığınızda restoranlarınızda bizim et ürünlerimizden yemekler olacak. O zaman yeriz.
İki lider arasındaki bu kısa konuşmanın merak uyandırmaması imkânsızdı.
Bir kısmına, Rusya’nın “et tedariki” ile hemen yanıt geldi.
Fakat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Putin’i hangi restorana davet ettiği, bir isim anıp anmadığına dair gazetecilik merakı hâlâ baki.
Neden mi? Bundan üç yıl önce Bilal Erdoğan’ın, İtalyan Corriera Della Sera gazetesine verdiği mülakatta, varlıklı halinin kaynakları sorulunca, beş restoranda ortaklığı bulunduğuna dair sözleri henüz hafızalarda olduğu için.
Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevkidaşını bu restoranlardan birine davet etmiş olabilir mi? Değilse, Erdoğan bir dünya liderini hangi restorana davet etmiş olabilir?