Kadir Akın yazdı
Kamp Armen’e el konulması ve yıkım süreci, hukuksuzluk örneği olmasının yanı sıra, jenosidin bir toplum bilinci ve devlet politikası olarak hala benimsendiğinin de somut göstergesidir. Ermeni meselesinin günümüzde, Türk devleti ve önemli ölçüde Türk halkı için en önemli boyutu tarih bilincinde ortaya çıkar. Ermeni meselesini bir “ihanet ve cezalandırma” çerçevesinde kavrayan devlet ve toplum, 1915’de yapılanı onaylamakla kalmaz, gerekirse bu gün de aynısını yaparız demiş olur aslında. Çözüm ve barış süreci adıyla Kürt meselesinin nihayete erdirilmesi için birkaç yıldır devam eden müzakerelerin geldiği noktaya bir de bu açıdan bakmak, dün Ermeni sorununun çözümü için yaşanmış olanları hatırda tutmayı gerekli kılar.
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı tarafından 1962 yılında satın alınan ve içlerinde Hrant’ında olduğu yüzlerce yoksul Ermeni çocuğun belleklerinde “Atlantis uygarlığı” olarak inşa edilen kampa yıllar önce hukuksuz biçimde el konulmuştu. Şimdi o kamp yıkılarak yerine bir başka inşaat yapılmak isteniyor. Siyasi gericilik dönemlerinde ihtiyaç duyulan “milliyetçilik” histerisi en çokta Ermeniler üzerinden geliştirilen ajitasyonla sağlanmaya çalışıldı. Kamp Armen’in el konulduğu ve kampın müdürünün tutuklanması tarihlerinin 1980 Askeri diktatörlüğüne denk gelmesi bu açıdan şaşırtıcı değildir.
Ermeni soykırımının 100. Yılına denk gelen Kamp Armen direnişi, Bu sorunu geçmişte kalmış bir mesele olarak değerlendirmek isteyenlere de bir yanıt teşkil etmektedir. Türkiye halkları geleceklerini kurarlarken bu meseleyi teğet geçerek yeni bir gelecek kuramazlar, eğer kurmaya kalkarlarsa eskinin basit bir tekrarını inşa etmiş olurlar. Çünkü bir ulus, kendi devletini o günün siyasi koşullarında bir coğrafya üzerinde kurarken, bir başka ulusu o topraklardan soylarını bitirmek kastıyla söküp atmışsa, mallarına mülklerine el koymuşsa ve bu suçla yüzleşmekten kaçınmış, bu suçun yarattığı sonuçları tazmin yoluna gitmemişse, mesele güncelliğini koruyor demektir. Sorun sadece soykırım suçu ile de sınırlı değildir. Demokrasi anlayışını temelden ilgilendiren bu sorun çözülmediği sürece, bir demokratikleşmeden de bahsedilemeyeceği ortadadır. Dolayısıyla AKP’den yıllarca “ileri demokrasi” bekleyenlerin nasıl bir boş beklenti içinde olduklarını da, yaşadığımız güncel siyasi gelişmeler bize bir kere daha gösteriyor.
Tek başına Kürtlerin haklı taleplerini tanımak ve onlarla ilişkilenmekle Enternasyonalist olunmuyor açıkçası. Bunu Ermeni sorununda, Rum ve Süryanilerin Seyfo diye bilinen soykırımında, Çerkez, Kıbrıs sorunu ve benzer konularda tutarlı bir duruşla göstermek gerekiyor.
Şimdi Kamp Armen direnişi; aydın, demokrat ve sosyalistler için yeni bir imtihan gibi. Çünkü Türkiye’nin demokratikleşmesine doğru giden yoldaki kilometre taşlarından birisi de Ermeni meselesi. Bu sorundan kaçış faturayı büyütmekten başka işe yaramıyor. Öncelikli olarak aydınların ve sosyalistlerin bu soruna bakışlarını değiştirmesi gerekiyor. Bu olabildiği ölçüde sokaktaki insanında bakış açısı değişecek. Yıllardır “gâvur” kültürüyle şekillenmiş zihinlerin bir çırpıda değişmesini kısa sürede beklemek elbette olanaklı değil ama Ermenilerin hak arayan mücadelesinde yanında olmak, bu gün tekrar siyasi bir gericiliğe kapıların hızla aralandığı koşullarda top yekûn demokrasi mücadelesi verebilmek açısından önem arz ediyor.
Kendi geleceğini ve iktidarını korumak için seçim tekrarına epey bir süre önce karar veren Erdoğan ve AKP iktidarı, seçimlere ırkçılığı ve şovenizmi kışkırtarak girecek bu besbelli! Kışkırtılan Türk ırkçılığının aklına da Kürtlerin yanı sıra Ermenilerin gelmesi şaşırtıcı olmamalı. Savaşa karşı barışı savunmak için kurulmuş barış bloğunun görevleri arasında olan bu konuyu, önümüzdeki günlerin en önemli şiar olan siyasi demokrasi talebimizin bir parçası haline getirebilirsek ancak o zaman gerçek Enternasyonalistler olabiliriz.
Bu mücadele, Kamp Armen’in gerçek sahiplerine iade edilme sürecini de güçlendirecek ve kısaltacaktır.