M. Kemal KAÇAROĞLU yazdı – Mihri Belli, Mahir’lerle, Deniz’lerle izledikleri yol açısından farklılıkları olsa da 1971 direnişçilerine, devrimci harekete yaptıkları katkılar açısından büyük bir saygı duymakta, sanki hiçbir ayrılık yaşanmamış gibi kendisini ruhen onlardan birisiymiş gibi görmekteydi. Onlar biraz yaramazlık yapmış çocuklarıydı sanki.!
Proletarya hareketine adanmış bir hayat.!
Türkiye Devrimci Hareketinin kutup yıldızı, proletarya hareketinin yılmaz savaşçısı, Enternasyonalist Kapetanios Kemal, Dev-Genç’lilerin idolü ve Mihri abisi.
1971 Direnişine giden yolun, kahramanlar döneminin rehberi.! O “devrimcinin emeklisi olmaz, devrimcinin emekliliği mezarda olur ama o zaman da mücadelesi yol gösterici olur” düşüncesini yaşamıyla ispat etmiş bir devrimciydi. Mihri Belli, Türkiye Devrimci Hareketini baştan sona belirleyen KIRMIZI çizgisidir.!
Dostoyevski “Rus romanı Gogol”ün paltosu altından çıkmıştır” der. Türkiye devrimci hareketi de Mihri Belli’nin “paltosu altından çıkmıştır”.
Mihri Belli 1916’da Silivri’de doğdu. Kurtuluş Savaşı yıllarında Trakya direnişini yöneten Urfalı Mahmut Hayrettin Beyin oğludur. Marksist düşünce ve eylemle 1936’da iktisat okumaya gittiği Amerika’da tanıştı. Orada gençlik ve işçi hareketlerine katıldı. 1940’ta Türkiye’ye döndü. Türkiye Komünist Partisi’yle (TKP) ilişki kurdu ve TKP saflarında faaliyet sürdürdü. 1942 yılı sonlarında TKP’nin Merkez Komite üyeliğine seçildi. 1943-1944 yıllarında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Ordinaryüs Profesör Fritz Neumark’ın asistanlığını yaptı. Orada İlerici Gençlik Birliği’nin kurucu ve örgütleyicilerinden oldu. 1944’te İlerici Gençlik Birliği soruşturmasında tutuklandı ve iki yıl hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı.
Mihri Belli 1946’da yurtdışına çıktı ve Yunan İç Savaşı’na katıldı. Demokratik ordu saflarında tabur komutanlığı yaptı. İki kez yaralandı. Bulgaristan ve Sovyetler’de tedavi gördü. 1950’lerde Türkiye’ye pasaportsuz girmekten ve tabanca bulundurmaktan tutuklandı ve kısa bir süre hapis yattı. Serbest kaldıktan bir yıl sonra ünlü 1951 Tevkifatı’nda tutuklandı. Yargılandı. Yedi yıl hapis ve iki yıl dört ay mecburi ikamet cezasına çarptırıldı.
Mihri Belli’nin Türkiye devrim hareketi üzerindeki rolü 1960 İhtilali’nden sonra daha bir ağırlığını hissettirir. 1960 İhtilali sonrası 1961 Anayasa’sıyla birlikte nisbi demokratik bir ortam gelir. Türkiye İşçi Partisi bu ortamda kurulur. Kırk yıllık illegal sosyalist hareket legale çıkar. Partinin programının yazımında Mihri Belli’nin katkısı büyüktür. 60’lı yılların ortalarından itibaren yükselen sınıf mücadelesi sonucu DİSK kurulur. Sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi sosyalizm konusundaki ayrışmayı da körükledi. 40-50’li yıllarda sosyalist hareket içinde süren ayrılıklar TİP’ e de taşındı. Buna SBKP (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) ve ÇKP (Çin Komünist Partisi) arasında çıkan ayrılık da eklenince tek merkezli olan sosyalizm iki merkezli hale gelmiş oldu. Bu ayrılığın TİP’deki ifadesi MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM (MDD) ve SOSYALİST DEVRİM (SD) ayrışması şeklinde olur. Meselenin esası TİP’e egemen olan mücadele anlayışıyla MDD’cilerin sahip olduğu mücadele anlayışları arasındaki farktı. MDD görüşünün TİP içindeki sözcüsü Mihri Belli’ydi. Daha sonra bu durum SBKP’ye karşı tutum meselesinde önemli hale gelecekti. TİP bu konuda sessiz kalırken MDD görüşünü savunanlar SBKP’ye modern revizyonist diyorlardı. Ve Türkiye sosyalist hareketinde bu kavramı ilk defa Mihri Belli dile getirmişti.
FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) 1965 yılında TİP’in öğrenci örgütü olarak kurulur. Doğal olarak TİP’deki ayrılıklar kısa sürede FKF’ye taşınır. MDD stratejisi Çin/Vietnam Devrimini esas almaktadır. Yani Çin/Vietnam gibi Türkiye’yi de emperyalizm tarafından fiili işgale uğramış yarı sömürge, yarı feodal bir ülke olarak tariflemekteydi. Bu durumda MDD’nin açılımı Emperyalizme karşı MİLLİ , feodalizme karşı DEMOKRATİK DEVRİM yani MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM oluyordu. Emperyalizme karşı mücadele, aktif sokak hareketleri savunusu ve ‘halk savaşı’ gibi kavramlar gençliğe daha cazip gelecektir. MDD sözcülüğü yanında Mihri Belli’nin karizmatik kişiliği de gençlik üzerinde çok etkili olmuştur.
Enternasyonalist görev ve sorumluluk anlayışıyla Yunan İç Savaşı’na katılıp Kapetan Kemal olarak Yunan gerillaları arasında duyulan saygı ve tanınma, savaşta iki kez yaralanma, hapisler, 1951 Tevkifatı ve Sansaryan Han’da uzun süren sorgu yılları ve işkencelerde direnme gençliğin idolü olması için yeterli meziyetlerdi. Bu dönemde Hikmet Kıvılcımlı da gençlik önderleri için saygı duyulan bir önderdi. Yirmi yıla yakın hapis hayatı ve poliste, işkencelerde direnme ve devrim konusunda teorik alandaki üretimini, ortaya koyan yayınlanmış kitapları gençliğin ilgisini çekiyordu. Fakat Kıvılcımlı’nın o günlerde gençliğin ilgi alanına giren 68 isyanının pratiğinden uzak durması gençlikle bağının zayıf olması sonucunu getirmişti. MDD’ye de sıcak bakmıyordu. ‘68’ gençliğinin tartışılmaz bir başka idolü ise Fidel’le birlikte Küba’da Sierra Maestra dağlarında Batista diktatörlüğüne karşı devrimin meşalesini yakan Komandante Ernesto Che Guevara’ydı.
1968 Hareketi
1968 baharında Paris sokakları işçiler ve gençler tarafından işgal edilir. İşçiler ve gençler kapitalist ve bürokratik sosyalist nizama başkaldırırlar. Bu hareket tüm Avrupa ve dünyaya eşzamanlı yayıldı. 68 hareketi Türkiye’ye anti-emperyalizm olarak yansıyor ve bu dönemde işçi sınıfının yükselmekte olan sınıf mücadelesiyle kendiliğinden bütünleşiyordu. Anti-emperyalist eylemler FKF’yle başlayan ve daha sonra Dev-Genç ismini alan gençlik örgütünün öncülüğünde tüm Türkiye’ye yayılıyor. İstanbul’da Deniz Gezmiş’in öncülüğünde Dolmabahçe’de Amerikan Altıncı Filosu’ndan çıkan Amerikan bahriyelilerinin denize dökülüşünü, Türkiye’ye büyükelçi olarak atanmış Komer’in arabasının ODTÜ’de devrimci gençler tarafından yakılması takip eder. Komer Vietnam’da komünist direnişini kırmak için görevlendirilmiş ‘honço’ (kasap) lakaplı yani ‘Vietnam kasabı’ da denilen bir pasifikasyon uzmanı.! Bu dönem özellikle Türkiye’de gelişmekte olan anti-emperyalist hareketlerin pasifize edilmesiyle görevlendirilmiş birisi. Yine bu eylemlerin yanında İzmir’de Kordonboyu’nda Altıncı Filo’ya karşı yapılan eylemler ve Balgat’ta Amerikan İktisadi Yardım Teşkilatı’na (AİD) düzenlenen sabotaj o dönemin önemli anti-emperyalist eylemlerinden.
Bunlara TİP’in, başlayan faşist saldırılar karşısında gençliğe “aman kıpırdamayın faşizm gelir” gibi söylemleriyle hareketsizliği, bir anlamda teslimiyeti önermiş olması gençliği olumsuz etkileyecektir. Bu arada başta işçi sınıfı olmak üzere kitlelerin ekonomik-demokratik mücadeleleri gençliği etkileyecektir. Gençlik nezdinde parti bir DÜZEN PARTİSİ olarak görülecektir. Ve tüm bu nedenlerle FKF, TİP’in etkinliğinden sıyrılıp bağımsız bir gençlik örgütü konumuna gelecektir.
Bu süreçte Mihri Belli’nin gençlik üzerinde tartışmasız bir önderliği söz konusudur. Mahir’ler, Denizler gibi o dönemin gençlik önderleri Mihri Belli’yle sürekli temas halindedirler. Mihri Belli sürecin doğal önderidir. Gençliğin pratikteki mücadelesi ideolojik teorik planda da sosyalist saflarda Mihri Belli’nin katkılarıyla Türk SOLU ve Aydınlık Sosyalist Dergi aracıyla yürütülmekteydi. Mahir Çayan’ın bu bağlamda Aydınlık Sosyalist Dergi’deki “Sağ Sapma Devrimci Pratik ve Teori” yazıları TİP’in savunduğu Sosyalist Devrim (SD) düşüncesinin çürütülmesi yönünde önemli bir katkı sağlamıştı. Dergiler yanında özellikle Ankara’da bazı fakültelerde FKF’nin örgütlediği ve Mihri Belli’nin konuşmacı olduğu panel ve seminer gibi etkinliklerin de ideolojik hegemonya açısından önemli bir katkısı olmuştur. Mihri Belli’nin Ankara Hukuk Fakültesi konferans salonunda tepeler metaforuyla anlattığı ‘demokratik devrim-sosyalist devrim’ tepeleri söyleşisi halen hatırımdadır. Önce demokratik devrim tepesi ele geçecek ve sonra Sosyalist Devrim tepesi hedefine ulaşılacak. MDD stratejisi Dev-genç zemininde genel kabul görmüştü.
Bu arada Alpaslan Türkeş’in önderliğinde, elemanlarının maaşlarını ABD’nin ödediği Özel Harp Dairesi’nin örgütlediği komando kamplarında eğitilen faşist çeteler devrimcilere karşı saldırılarını okullarda ve diğer alanlarda yoğunlaştırmıştı. Artık mücadelenin boyutları bir proletarya partisinin öncülüğü olmadığından bir gençlik örgütü olarak Dev-Genç’in boyutlarını aşıyordu. Bu nedenle Dev-Genç içindeki gruplar da bir arayış içine girmişti. MDD görüşleri doğrultusunda kır gerillası hazırlıkları için Filistin’e gidenler yanında, Türkiye içinde Karadeniz’de, Ege Bölgesinde Beşparmak Dağlarında, Akdeniz’de Toroslarda gerilla eğitimleri başlamıştı.
Dev-Genç içinde Aydınlık Sosyalist Dergi zemininde görülen ve Doğu Perinçek’in başını çektiği o dönemin niteleyişiyle sözde aktif pratikte pasifist MDD’ci bir grup da tasfiye olmuştur. FKF’nin DEV-GENÇ ismini aldığı ve Atilla Sarp’ın başkan olduğu SBF Konferans Salonu’nda yapılan kongrede Perinçek grubu Basın Yayın grubundan Aktan İnce’yi Atilla Sarp’a karşı başkan adayı olarak göstermiş ve büyük bir oy farkıyla kaybetmişti. Bu kongreden sonra da Perinçek grubu PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) ismini alarak Dev-Genç zemininden kopmuştu. 1972’de Türkiye Devrim Hareketi’nde Yol Ayrımı’nı yaratmış olan gruplardan birisi olan İbrahim Kaypakkaya’nın önderlik ettiği TİKKO bu gruptan ayrılmıştı.
15-16 Haziran işçi direnişi
15-16 Haziran büyük işçi direnişi 1970 yazında devrimin rotası konusunda yeni arayışları beraberinde getirdi. MDD stratejisi devrimde proletaryanın fiili önderliği yerine ‘ideolojik önderliği’ni öngörmekteydi. Bu da proletaryanın olmadığı veya zayıf olduğu Çin/Vietnam gibi ülkelerde devrimin köylü ordusu temelinde gerçekleşeceği düşüncesine dayanır. 15-16 Haziran direnişinden sonra 1970 yazında Mahir Çayan teorik kıvraklığıyla Türkiye’nin emperyalizme bağımlı bir kapitalist ülke olduğu tespitinden hareketle Türkiye’nin Çin’e değil, bir Latin Amerika ülkesine benzediğini ifade eder. Buradan hareketle ülkemizde emperyalizmin Çin veya Vietnam gibi ‘dışsal’ bir olgu değil ‘içsel’ bir olgu olduğundan hareketle emperyalizmin ‘gizli işgal’i saptamasını yapar. Bu tür ülkelerde emperyalizm kendisine bağımlı kapitalizmin içinde yer almaktadır. Özcesi emperyalizmin ne kendi askerleri ne de doğrudan kendi yöneticileri söz konusu olmaksızın ülkedeki ekonomik ve siyasal hayatı yönlendirme şekline emperyalizmin içsel olgu haline gelmesi diyor Mahir Çayan. İşgalin böyle bir biçimi de gizli işgal olarak niteleniyor. Yerli işbirlikçiler aracılığıyla gerçekleştirilen böyle bir işgalin yarı sömürge ülkelerin devrimci mücadelesi için getirdiği önemli sonuç ise mücadelenin ‘ulusal plan’ yerine ‘sınıfsal’ bir plânda yürür hale gelmesidir. Kısa bir süre sonra THKP-C zemininde kendisini ifade edecek olan kadrolar MDD stratejisi doğrultusunda yürüttükleri kır gerillası hazırlıklarını bırakıp şehir gerillası hazırlıklarına başlarlar. Özetle 15-16 Haziran İşçi Direnişi Türkiye’de işçi sınıfının devrimde öncülüğü sorununa bizzat pratikte açıklık getirmişti.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere 1970 yılının yaz sonunda Dev-Genç zemininde Mihri Belli’yle bir açı farklılığı kendini hissettirir. Eylül ayının ilk haftasında Siyasal Bilgiler Büyük Anfisi’nde Dev-Genç bu yeni durumun tartışılacağı bir toplantı düzenler. Aklımda kaldığı kadarıyla Atilla Sarp’tan önce FKF başkanlığı yapmış Yusuf Küpeli’nin moderatörlüğünde Mihri Belli ve Mahir Çayan konuşmuştu. O toplantıdan Mahir Çayan’ın sözcüsü olduğu ve benim de içinde olduğum grup Mihri Belli’den ayrılmamak ve bir uzlaşma sağlamak için görüşmelere devam etme eğilimi gösterdi. O toplantının sonucunu Mahir Çayan’ın kürsüden ifade ettiği şu sözler daha iyi açıklamaktadır. “Mihri Belli yoldaşla farklılıklarımız vardır. Fakat bu farklılıklar temelde değildir. Biz bu farklılıklar için ‘Nüans Ayrılığı’ diyoruz.” Daha sonra da görüleceği gibi Mihri Belli’yle ayrılık MDD eksenindeki tartışmadan doğmayacaktır. Örneğin Deniz, Sinan ve Hüseyin’lerin önderliğindeki THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ) MDD düşüncesinden vazgeçmemiş ve kır gerillası faaliyetlerini sürdürmüştü.
17 Ekim 1970’te yapılan Dev-Genç kongresinde Ertuğrul Kürkçü’ nün başkan olduğu THKP eğilimindeki kadrolar işbaşına gelmişti. Bu kongrede Atilla Sarp ve Sarp Kuray’ın temsil ettiği grup THKO’luların kendilerini desteklemeleri yönündeki çabalarına karşı THKO’yu temsil eden arkadaşlar kongrede aday göstermeyeceklerini ve legal alandan çekilip dağlara gideceklerini deklare etmişlerdi.
29 Ekim’de Behice Boran ve Sadun Aren önderliğinde gerçekleşecek Türkiye İşçi Partisi’nin kongresine alternatif bir kongre örgütlenmesine gidildi. Ve bu “29 Ekim Proleter Devrimci Kurultayı” olarak tarihe geçmiş oldu. Mihri Belli’yle ayrılık bu toplantı sonunda gerçekleşti.
Mihri Belli’yle THKP-C’nin ayrılık nedenine gelince; Aslında Eylül başlarında SBF’de Mahir Çayan, Mihri Belli ile ayrılığı bir ‘nüans ayrılığı’ şeklinde tarif ettiği sırada Belli’den bağımsız bir gizli örgütün, THKP-C’nin inşası için de adım atılmıştı. Temmuz başlarında Mahir Çayan ve Yusuf Küpeli’nin önderliğindeki SBF grubuyla Münir Ramazan Aktolga, İrfan Uçar ve Ulaş Bardakçı’nın temsil ettiği ODTÜ grubu birleşerek THKP-C’yi oluşturmuşlardı. Daha önce de belirtildiği gibi o günün koşul ve imkanları içinde gruplar silahlı mücadele için gerekli gerilla faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Ayrılık TİP kongresiyle berraklaşmış oldu. Bizler TİP Kongresine katılmayı düşünürken programı, tüzüğü ve Merkez Yönetim Kurulu Mihri Belli tarafından önceden hazırlanmış bir parti önerisi gelmişti. Mahir Çayan’ın düşüncesi bir taraftan TİP içinde kalıp yeterli hazırlıkları yaptıktan sonra şehir gerillasıyla başlayan bir birleşik halk savaşı geliştirmek şeklindeydi. Çayan’a göre yeni bir legal partinin hiçbir anlamı yoktu. Mihri Belli TİP’e alternatif bir parti kurma konusunda ısrarlı davranınca, biz yani THKP-C olarak düşündüğümüz çizgiyi hayata geçirmek üzere, yeterli bir tartışma ortamı da yaratmadan yollarımızı ayırmaya karar verdik. Mahir Çayan kurultaya gelmedi. Ama esas olarak Mahir Çayan’ın kaleme almış olduğu ve altında Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga ve Ertuğrul Kürkçü’nün imzası olan “Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup” Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü tarafından kongrede okundu. Ve Mihri Belli’yle yollar ayrılmış oldu. Tam bu noktada yıllar sonra Kızıldere yollarında Mahir Çayan’ın Ertuğrul Kürkçü’ye söylediği şu sözler anlamlıdır. “Biz en büyük hatayı Mihri Belli’den ayrılmakla yaptık”. Tabii buradan Mahir Çayan’ın silahlı mücadele yolunu seçmesinin yanlış olduğunu anlamamak gerekiyor. Mahir Çayan’ın sözlerinin ‘silahlı mücadeleyi sürdürürken Mihri Belli’yle de ilişkileri koparmadan yürütmenin bir yolunu bulmalıydık’ şeklinde anlaşılması gerekir kanısındayım. Bildiğim kadarıyla “Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi” bağlamında ‘Öncü Savaş’ı içeren “Kesintisiz Devrim 2 ve 3”ü firardan sonra yazmıştı Mahir Çayan. Bir de bu sözleri Kızıldere yolunda söylediğine bakıldığında durum daha iyi anlaşılır. Bu açıklamalardan o dönemde Mihri Belli’nin silahlı mücadeleye karşı olduğunu söylemek Yunan İç Savaşında iki kez faşistler tarafında vurulmuş bir devrimci önder için büyük bir haksızlık ve insafsızlık olur. Mihri Belli, o günkü politik konjonktürde yasal bir partinin öncülüğünde demokratik zeminin genişleyeceği ve faşizmin geriletilebileceğinden hareketle devrimci hareketin yığınlar içinde daha iyi örgütlenebilecek imkanlar bulabileceğini düşünüyordu.
Mihri Belli 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın ardından yurt dışına çıktı. Ve bir süre Filistin Kurtuluş Örgütü’nün konuğu oldu. Bu arada Mihri Belli’nin 12 Mart ‘ta yurtdışında kalışı kısa sürdü. Dönüşü Mahir’lerin Maltepe Cezaevi’nden kaçışına denk gelmişti. Kendisi de aranıyordu yani kaçaktı. Kendi anlatımına baktığımızda aldığı tavır rekabetçi değil, tam tersi yoldaşça dayanışmacı bir tavır olmuştur. Mahir’lere ayrılmadan dolayı kırgındır ama bu kırgınlık devrimci sorumluluğun, yoldaşlarının zor günlerinde devrimci dayanışma duygusunun, vicdanının önüne geçmez.! Böyle davrandıkları içindir ki, Onlar halkların gönlünde hep önder olarak kalmışlardır. Mihri Belli hemen Mahir’lerle görüşmek ister. Yakalanmalarını istemediği için tüm imkanlarıyla yardımcı olmak ister. Doksanlardan sonra yaptığı bir röportajda şöyle der; “Arkadaşlara ‘şu anda birinci devrimci görev firar eden arkadaşların yakalanmamalarını sağlamaktır’ dedim.” Cihan Alptekin’le de özel dostluğu vardır Deniz’le birlikte. Koşulların elverişsizliğinden dolayı görüşme gerçekleşmemişti. Kendi ifadesiyle görüşselerdi “yakalanmamalarının bile devlet terörü, faşizm için büyük bir yenilgi olduğunu söylemenin yanında Elrom olayından dolayı Türkiye Devrimci hareketinin Filistin Kurtuluş Örgütü nezdinde kazanmış olduğu prestiji anlatacaktım. Buradan hareketle Filistin devrimi ile bağlantının sağlayabileceği geniş olanaklardan bahsedecektim. Arafat’la temasımızda Efraim Elrom olayından söz ederken Arafat’ın gözleri parlıyordu” diye bahseder.
Mihri Belli 12 Mart sürerken Filistin’den yurda dönüşünden kısa bir süre sonra tekrar yakalanmamak için yurt dışına Batı Avrupa’ya gitti. 1973 seçimlerinde tekrar ülkeye döndü. 1974 Af Yasası’ndan sonra arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Emekçi Partisi’ni kurdu. Partinin program ve tüzüğündeki Kürt sorunu ile ilgili bölüm sakıncalı görülerek parti kapatıldı. 1979’da faşistler tarafından saldırıya uğradı ve ağır yaralandı.
Mihri Belli 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yurtdışına çıktı. Filistin’de Faşizme Karşı Birleşik Cephe’nin kuruluşuna katıldı. Oradan İsveç’e geçti. Ölümüne kadar Kürt Sorununun demokratik ve siyasal çözümü için yoğun çaba içinde oldu. 1996’da Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve daha sonra Sosyalist Demokrasi Partisi ( SDP )’nin kurucuları içinde yer almıştır. ÖDP’deyken Kürt Sorununun çözümü bağlamında Akın Birdal ve Yavuz Önen’le birlikte katıldıkları bir toplantıdan dolayı ÖDP Yönetimi tarafından ‘Truva atı’ olarak suçlanıp disiplin kuruluna verilmişlerdi. Yönetimin bu tutumu partideki muhalifler açısından Kürt Sorununa yaklaşım bağlamında sosyal şoven bir tavır olarak görülmüş ve parti kongresinde şiddetle protesto edilmişti. Bir süre sonra büyük bir muhalif grup başta Kürt sorunu olmak üzere ihtilalcilik vs. nedenlerle partiden ayrıldı. Mihri Belli Kasım 2002 Seçimlerinde DEHAP’tan İstanbul birinci bölgeden milletvekili adayı olmuştu. ÖDP’den sonra 29 Aralık 2008 tarihinde kurucusu olduğumuz partiden (SDP)’den de hep birlikte ayrıldık. Ve can yoldaşı Sevim Belli’nin genel başkanı olacağı Sosyalist Partiyi (İSP) kurduk. Sosyalist Parti’nin kuruluşunda Sevim Belli yaş itibarıyla yeterli katkıyı sunamayacağı duygusuyla hemen kabul etmemişti adaylığı. Adaylık görüşmelerini Mahir Sayın’la birlikte ben yapıyorduk. Mihri Belli “merak etmeyin ben ikna ederim” demişti. Ve bizim olduğumuz ortamlarda “Dev-Genç’lileri yalnız bırakamayız” demişti birkaç kez. Bana ismimden çok Dev-Genç’li diye hitap ederdi. Dev- Genç onun çocuğunu sevdiği gibi bir tutkuydu sanki.
Mihri Belli’den söz ederken onun yol arkadaşı ve can yoldaşı Sevim Belli yoldaştan söz etmemek doğru olmaz. 1951 Tevkifatında Sansaryan Han’da işkenceli sorgular esnasında başlayan beraberlikleri politik mücadelede yol arkadaşlığı yanında uzun süren sürgün yıllarındaki yoldaşlıklarıyla, ortak üretimleriyle üst düzeyde bir ilişkiyi tariflemektedir. Ayrıca Sevim Belli’nin 1961 Anayasa’sının yarattığı nispi demokratik ortamda Marks, Engels ve Lenin’den Sol yayınları üzerinden yaptığı çevirilerin devrimci saflarda Marksizm’in daha iyi kavranmasında büyük rolü olmuştur.
Mihri Belli’nin ÖDP’den başlayarak SDP ve Sosyalist Parti’de bizimle yollarının çakışması ve aramızdan ayrılana kadar sürdürdüğümüz saygı ve güvene dayalı ilişkimiz tesadüfi değildir. Bizi birleştiren Dev-Genç’ten geliyor olmamızın yanında 1971 Direnişinin bize miras bıraktığı isyan, direniş ve dayanışma ile ifade edilecek ihtilalci anlayışta olmamızdır. Mahir’lerle, Deniz’lerle izledikleri yol açısından farklılıkları olsa da 1971 direnişçilerine, devrimci harekete yaptıkları katkılar açısından büyük bir saygı duymakta, sanki hiçbir ayrılık yaşanmamış gibi kendisini ruhen onlardan birisiymiş gibi görmekteydi. Onlar biraz yaramazlık yapmış çocuklarıydı sanki.! Onlar için yıllardan sonra “Kızıldere’ye Varan Yol” röportajında şöyle söyler; “Kızıldere ne anlam taşır.? Ne var Kızıldere’de.? Devrimci özveri var. Direniş ruhu var. Ülkeyi emperyalizmin uydusu durumuna düşüren, emekçiye düşman bir düzene karşı isyan var. Yoldaşlar arası dayanışma var. Yurtseverliğin doruğa yükselişi, halkın davası uğruna ölüme meydan okuyuş var. Saflarda bölünmenin mahkum edilişi, birlik mesajı var Kızıldere’de.”
Yıllardan sonra Mihri Belli’yle yollarımızın birleşmesi ve bu birlikteliğimizin ölümüne kadar sarsılmadan sürmesinde başka faktörlerin yanında sosyalistlerin birliği meselesi özel bir yer tutar. Belli yoldaş oligarşiye karşı tüm sosyalistlerle ortak bir mücadele örgütünün oluşturulması düşüncesinin hayata geçirilmesine çok önem veriyordu.
O’nu ölüm yıldönümünde, yaşarken kendisinden dinlediğim Yunan İç Savaşında faşistlerce öldürülen bir yoldaşlarını uğurlarken mezarı başında söyledikleri bir sözle anmak istiyorum. Mihri Yoldaşı yıldızlara uğurlarken törene katılanlar hatırlar. Önde büyük bir pankartta ki o söz şuydu. “YÜREĞİNİ FERAH TUT YOLDAŞ”
Merak etme yoldaş, Dev-Genç’lilerin isyan ruhu ayakta. Başta Sen olmak üzere, Mahir’lerin, Deniz’lerin ve Kaypakkaya‘ların öncülüğündeki 1971 direnişçileri ve tüm devrim yolunda düşenlerin rehberliğinde devrim yürüyüşümüz devam etmektedir. Ve proletaryanın kızıl bayrağını oligarşinin burçlarına dikene kadar hep birlikte bu yürüyüşümüz devam edecektir. Yolumuz açık olsun.
Selam olsun devrim yolunda düşenlere.
Sözlerimi Mihri Belli yoldaşın çevirisini bizzat kendisinin yaptığı ve 1971 direnişçilerine ithaf ettiği özgürlük savaşçısı Pierre-Jean de Beranger’in şu dizeleriyle bitiriyorum;
“Yolun düşerse kıyıya bir gün
Ve maviliklerini enginin
Seyre dalarsan
Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla,
Selamla, yüreğin sevgi dolu
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta
Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
Sana liman gösterdiler uzakta.”