Birinci dalga feminist hareketinin öncülerinden yazar Olympe de Gouges’un “Kadınların idam sehpasına çıkma hakkı varsa kürsüye de çıkma hakkı vardır” sözlerini sarf etmesinin üzerinden tam 224 yıl geçti. Nedendi bu haykırış? Fransa’da devrim yıllarıydı. Politika yeniden kuruluyordu. Bu zamana kadar toplumsal kimlik sorunlarından dolayı politikadan dışlananlar, başta kadınlar olmak üzere, heyecanla sarılmıştı “adalet, eşitlik, özgürlük” taleplerine. Gouge, sadece kadın olmaktan kaynaklı, kadının politik özne olmasını reddeden erkeklere sesleniyordu: “Yasa, genel iradenin ifadesi olmalıdır. Bütün kadın ve erkek yurttaşlar bizzat ya da vekilleri aracılığıyla yasaların yapım sürecine katılmalıdır. Yasalar bütün yurttaşlara eşit uygulanmalıdır. Kadın ve erkek yurttaşlar, ayrım yapılmaksızın bütün mevkilere kabul edilmelidir.”
Bu toprakların öncü feministlerinden Nezihe Muhiddin de cumhuriyetin inşasının kadınlara eşit yurttaşlık haklarını getireceğini düşünüyordu. Yılların köhnemiş imparatorluğundan sıyrılanacak, cumhur tanımının içine kadın da girecek, kadınlar da siyasal eylemliklerde ön sıralarda yer alacaktı. Erkekler tarafından aşağılanmayı göze alarak yazdı, konuştu, parti kurdu.
Ödetilen bedellere rağmen
Bu iki kadın da kadın kurtuluş mücadelesine ağır bedeller ödeyerek katkıda bulundular. İlki erkeklerin devrim tarifine sığmadığından giyotinle öldürüldü, diğeri kadınlara siyaset yaptırmak istemeyen eril zihniyet tarafından kadınların toplumsal hafızalarından silindi, tek başına akıl hastanesinde ölüme terk edildi. Politika icra etmek isteyen bu kadınlar, ataerkil tahakkümün en acı gerçekleriyle karşılaştılar. Ancak gelecek kuşaklara mücadele azmini de aşıladılar. Erkeklerin “yeterli olgunluğa ulaşmadıkları” iddiasıyla kadınları meclisten dışladıkları günler eşitlikçi feministlerin açtığı yol sayesinde gerilerde kaldı.
Sene 2015. Türkiye’de siyasetin gerilimlerle ilerlediği bir yıl. Gerilimin temel sebebi genel seçimler. 12 yıldır iktidarda olan AKP’nin, başta Erdoğan olmak üzere, başkanlık sistemini ısrarla istemesi gerilimi tırmandırıyor. Türkiye’de tüm ezilenlerin mecliste temsilcisi olacağı iddiasıyla HDP’nin seçimlere parti olarak katılması, katılımın doğru ya da yanlış olduğuna dair tartışmalar önümüzdeki seçimlerin Türkiye siyasetinde önemli dönüm noktalarından birisi olarak algılanmasına neden oluyor.
Vitrin süsü değil, gerçek temsiliyet
Gerilim süreci devam ederken genel seçimlere iki ay kala partiler, vekil adaylarını kamuoyuna açıkladılar. Kimlerin nerelerden, hangi sırada aday gösterildiği, adaylar ve iktidar arasındaki akrabalık ilişkileri siyasetin dedikodu malzemesi oladursun seçimlerde iddialı partilerin ilk karşılaştırıldıkları husus kadınların adaylık durumlarıyla ilgiliydi. Adaylıklarda kadın temsiliyeti sayısal verilere şöyle yansıdı: AKP’de 99 kadın aday seçim listelerine girdi, CHP’de 103, MHP’de 50, HDP’de 268 kadın aday listelerde yer aldı. Milletvekili aday listelerinde kadın adayların oranı, AKP’de yüzde 18, CHP’de yüzde 18, MHP’de yüzde 9, HDP’de yüzde 48 oldu. Peki, bu verileri biz kadınlar nasıl okumalıyız? Mecliste temsiliyetimizle ilgili bize ne gibi ipuçları sunuyor bu veriler? Bu verileri kadınların siyasal tarihleriyle nasıl ilişkilendirmeliyiz?
İlk göze çarpan diğer partilerdeki kadın temsiliyetlerine nazaran HDP’nin kadın adaylarının sayıca ve oranca ezici üstünlüğü. Türkiye’deki tüm ezilen kimliklerin politikada sözü olacağı iddiasında bulunan HDP, adaylıklarda ulusal, cinsel, cinsel yönelim, inanç farklılıklarını dikkate almış. Kısaca HDP, egemen kimliğin açtığı yaralara sahip olanların mücadele hattı, parlamentoda temsilcisi olma görünümünde. Veriler, HDP dışında örgütlü olanların ise demokrasiyi nasıl ve ne oranda kavradıklarını gösteriyor; önümüze örgütlülerin Türkiye demokrasisine katacaklarını ya da Türkiye demokrasisinden çalacaklarını sunuyor.
İlerleyen süreç ne gösterir bilinmez ancak HDP’siz meclis, seçimler sonrası olası gözüken anayasa yapımına kadınların sınırlı oranda katılacağı, kadınların haklar boyutunda birikimlerini istenilen düzeyde yansıtamayacağı ve eril zihniyete çomak sokacak kadın bakışının taşınamayacağı bir meclis görünümünde. Elbette biz kadınlar hak arama ve edinmenin parlamentoyla sınırlı olmadığının farkındayız. Lakin siyaset yapmanın önemli kanallarından biri parlamentoda yer almak, kürsüye çıkmaktır. Bu uğurda ödediğimiz bedellerin farkındayız, tarihimize sahip çıkıyoruz.
Haklarımızın toplumsallaşması için biz kadınlar Serpillerle, Beyzalarla, Filizlerle Mecliste yer alacağız. HDP’yle meclise gireceğiz, siyaseti demokratikleştireceğiz.