SEÇTİKLERİMİZ – Ertuğrul Kürkçü’nün Yeni Yaşam’daki yazısı: ”23 Haziran sonrasının sosyo-politik gerçekliği -İstanbul’u kazansak da hile ve zor ile kaybetsek de- bu toplumsal derinlik üzerine kurulacaktır. Haramilerin saltanatını böyle yıkacağız.”
Hayatlarını ve beyinlerini ve faşizm ve diktatörlüğün kanlı, irinli dehlizlerinde, dirseklerini “beka” tezgahlarında çürütmüş bilcümle devletperestler; karınlarını devlet ve belediye arpalıklarında patlayıncaya kadar şişişirmiş ahbap çavuş taşeronlar; “İnşaat ya resulallah” naralarıyla İstanbul’un taşına toprağına musallat olmuş hacı kapitalistler; Saray’a gelinler ve damatlar vererek maliye ve askeriyeye el koyan, yurtta ve dünyada savaş körükleyip devlete silah, postal, kamuflaj, İHA, MİHA kazıklayan mahdumlar, kerimeler, eltiler, enişteler, yengeler, kayınlar; Türkiye sağının bütün kirli, kanlı terekesinin, kanlı katillerinin maddi manevi mirasçıları; IŞİD’in kara bayrağı kadar karanlık “istikbal”lerini topluma “medenniyyet” diye dayatanlar korku içinde birbirlerine kenetlenmiş 23 Haziran’ı bekliyorlar.
Lanetler, dualar, büyüler, YSK kararları, seçim yazılımı hileleri, paçavra haberler, paçoz video kliplerle harmanlanıyor. Bütün umutları hiçbir yasa, hukuk ahlak edep sınırı tanımaksızın sahneledikleri yeniden seçim vodvilinin son perdesinin mutlu sonla kapanması: Alı al moru mor bir Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nun kalbini cebinden çıkardığı çakısıyla sökerek altın tepsi içinde Binali Yıldırım’a sunması… Ardından vur patlasın çal oynasın, hep birlikte İstanbul’a çökülecek, çünkü “İstanbul’a çöken Türkiye’ye çökermiş”, öyle diyorlar.
Çökemeyecekler. Tekrar edilen, yani gasp edilen, İstanbul seçimi için mücadelenin manası ve taktiği son üç seçimdeki gibi bir kere daha halklarımızın bağrından geliyor. İstanbul’da ziyaret ettiği evde Ekrem İmamoğlu’nu karşısında gördüğüne inanamayan yaşlı, hasta Kürt ziyaretçi karşısındakinin oyunu verdiği Belediye Başkanı olduğundan emin olunca kısık sesiyle bütün tılsımı üç cümleye sığdırarak haykırdı: “Bizim emaneti sendan alanı Allah’a havale ediyorum. Bu sefer üç katı olacak. Hepimizin izzeti nefsine dokunmuştur!”
Üç cümlelik bir siyaset dersi: “Her şey biziz, seni emanteçi olarak biz seçtik. Emanetimizi senden alan bizim öz saygımızı çiğnemiştir. Seni üç katı destekleyerek onları cezalandıracağız.”
Yaşlı Kürt, Occamlı William’ın usturasını devralmış, uzun tartışmalar, olasılık hesapları, “boykot”un değeri, önemi ve tarihteki yeri, rejimin meşruiyeti ve benzeri mülahazaları bir çırpıda kesip atıyor. O ev, o mahalle, o halk artık taktiğine kavuşmuştur: Bu seçim bir onur isyanıdır!
Yaşlı Kürdün mesajının bütün siyasi merkezlerde yankılandığını AKP ve MHP’nin Türkiye’nin en büyük Kürt kentine, mesajlarını Öcalan’ın hücresinden geçirerek ulaştırmak giriştikleri canhıraş gayretlerden anlıyoruz. Kılıçdaroğlu buna herkesi şaşırtan bir hamleyle karşılık veriyor: Açlık grevindeki Kürdistan devrimcilerinin annelerine haykırarak sahip çıkıyor: “Onlara saygı duyun!” HDP sözcülerinin mesajları daha berrak ve daha gür artık: “Taktiğimiz AKP-MHP’ye kaybettirmek!”
Kıssadan hisse:”[…] AKP’yi bütün stratejik üslerinden kovalayan seçim taktiği esasen Erdoğan’ın ve rejimin dört yıldır diz çöktüremediği çok geniş ve çoğul, birçok partinin ve partisiz toplulukların üyelerinin iç içe geçtiği toplumsal mekanlar ve bloklarda oluşturuldu. […] Kürtler ve büyük şehirlerin halkları iç görüleri, sezgileri, modern siyasal mücadeleler tarihinin kulaktan kulağa aktarılan yüz yıllık deneyim ve birikimleriyle ezberleri bozuyorlar.”
23 Haziran sonrasının sosyo-politik gerçekliği -İstanbul’u kazansak da hile ve zor ile kaybetsek de- bu toplumsal derinlik üzerine kurulacaktır. Yeni dönemin siyasal örgütsel istikameti tek bir partinin hitap alanının da ötesine geçmiş olan halk hareketinin kendisini örgütlemesine yardımcı olacak yeni bir yapılar silsilesini öngörmek ve kuruluş fırsatlarını değerlendirmek için parti-hareket diyalektiğini harekete geçirecek bir hamleye girişmektir.
Haramilerin saltanatını böyle yıkacağız.