Sina Güneş yazdı: İzmir’de Bir Garip Belediyecilik: Öteki Yaratmak
Öncelikle size buradaki sorunu Anayasanın 10. Maddesi ya da Belediye Kanununun 13. Maddesi ve Belediyelerin Görev ve Sorumluluklarını belirleyen maddeleri ele alarak açıklayabilirdim. Ama bence şu an üzerinde durulması gereken, toplumsal anlamda İzmir’de yaşanılan durumun vahametidir. Çünkü tüm çabalara ve haberler karşı ne Büyükşehir Belediyesi ne Menemen Belediyesi gerekli adımları atmış değil. Fakat daha acısı bu sorundan doğrudan muzdarip olan kesim dışında sesini yükselten yok! Demek ki hatırlatmakta yarar var…
İzmir deyince aklınıza ilk gelen şeyi söylemeniz istense neyi seçerdiniz?
Güzelliği tescilli kızları?
Boyozu?
Denizi?
Biliyorum. Soru size de saçma geldi. Doğma büyüme İzmirli ve İzmir aşığı biri olarak eğitim hayatım boyunca karşılaştım bu saçma soruyla. Benim cevabım hep aynı oldu:
İzmir ile kısıtlama aynı cümlede bulunamaz!..
Bu kadar netti cevabım.
İzmir’i anlatmaya her zaman ne olduğu ile değil ne olmadığı ile başlamışımdır.
İzmir, İstanbul değildir mesela bu yüzden her ilçesinde farklı davranmanız gerekmez. Cihangir’de kız arkadaşınızın güzelim dudaklarına kondurduğunuz buseyi gören teyzeler/amcalar hafif bir tebessümle hınzırlığınızı yüzünüze vururken, Kartal’da yeri mi bu bakışı yersiniz, sıkıysa Fatih’te ya da Sultanbeyli’de deneyin o öpücüğü, yiyeceğiniz tek şey bakış olmaz!
Ankara’da değildir İzmir. Metroda, markette, durakta göz göze geldiğiniz birine tebessüm etmek nezaket olarak alınmaz Çayyolu’nda değilseniz, Sincan’da “hayırdır gardaş” gelir hemen arkasından. Ankara’da girdiğiniz markette kasada bulunan kişiye “günaydın” demeniz çoğunlukla gazete çağrışımı yaratır.
Elbette bu örnekler nadir ve kişisel deneyimlerime dayanıyor. Yani top yekun İstanbul’a ya da Ankara’ya sallama anlamı çıkarılmasın lütfen.
İzmir’i özel kılan nedir o zaman? Diye sorardı bu açılamama kızan tüm arkadaşlarım.
İzmir’i İzmir yapan İzmirliliktir. Evet, İzmir’de yıllar yılı inanılmaz bir göç almış ve çoğunlukla muhalefetlerin kalesi olduğu için yeterli önemi görmemiş, üstüne üstlük hep İstanbul’un gölgesinde bırakılmıştır. Ama hiçbir zaman kültürel değerlerini yitirmemiş, “common good” yani ortak iyiyi her zaman önde tutmuştu. İzmir’in varoşu yaratılmamıştı, en azından dışlanmamış, dışarıda bırakılmamış, hizmetten muaf tutulmamıştı. Ta ki, son döneme kadar.
İlk dışlama İzmirlilerin metro dışarıdan gelenlerin banliyo dediği ulaşımda ortaya çıktı. İzmir’i bir uçtan bir uca keteden metro Alsancak-Karşıyaka arasında iki dakikada bir duraklarda durdurulurken Egekent2- Menemen arasında nüfusları ortalama 30.000 yazıyla yazayım otuzbin olan iki eski beldesi ASARLIK ve KOYUNDERE es geçilmiş. Ekonomik yapı olarak İzmir’in en yoksul ve işçi kesimlerinin yaşadığı iki belde adeta görmezden gelinmiş. Çözüm olarak sunulan ise şu; Menemen merkezden metro ile yanından geçtiğiniz evinize yarım saatte bir olan otobüslerle Asarlık’ta iseniz yarım saatte, Koyundere’de ise 45 dakikada dönebilirsiniz. Süper değil mi?
Bu en basit tanımlamayla ayrımcılık son olarak kendini Menemen Belediyesinin hizmete sunduğu Gölpark’ta gösterdi. Menemen Belediyesince hizmete sunulan parkın ASARLIK tarafındaki kapısı park açılalı haftalar olmasına karşı kapalı tutularak önüne hafriyat ve benzeri konularak halkın kamusal bir alan olan parkı kullanması engellenmiştir. Yani, hem ulaştırma bakanlığı, hem İzmir Büyükşehir Belediyesi hem de Menemen Belediyesi göz göre göre ve istikrarlı bir şekilde halkın vergileri ile yaptıkları hizmetleri halkın bir kısmının kullanımına kısıtlamıştır. Bakanlık AKP, Belediyeler CHP… Nasıl biraya geldikleri şaşırtıcı mı?
Gerçi bu bir “KÜRTLER GİREMEZ” tabelası değil ama türevi oldu kesin.
Bitti mi peki?
Bitmez… ayrımcılık bulaşıcıdır. Gâvur İzmir ile başlar ve bir ötekiler zincirine evrilir. Bir kere girdi mi aranıza bir daha bırakmaz yakanızı. Hele bir de ekonomik tabanını yarattı mı kanser gibi yer bitirir birlikteliğinizi. Kanser demişken:
Küba’da uzak zihniyeti de…
UYANDIRAYIM…