Ayşegül SANDIKÇIOĞLU yazdı: Salgın kontrol altına alınana kadar acilen tüm kamu emekçileri ve fabrika işçileri ücretli izne çıkartılmalı. Tüm üyeleri için insanca ve insan onuruna yakışır ‘yaşam hakkı’ talebi olan sendikalar da bu yönde irade göstermelidir.
İnsanlık; endüstriyel devrimle beraber belki de hiç olmadığı kadar kendine yabancı bir üretim ve yaşam biçiminin içine girdi. Doğaya düşman, kendinden olmayana düşman, kendine düşman… Mükemmel arabalar ürettik. Binalar diktik gökyüzüne dokunduğunu zanneden. Topraktan ne kadar uzaklaşmışsak o kadar modern olduk. Duble duble yollar, kanallar, köprüler inşa ettik doğanın bağrına bağrına. Devasa termik santraller, JES’ler kurduk çağlayan nehirlerin çığlığına aldırmadan. Madenler çıkarttık koca koca dağların milyonlarca ağacını, kuşunu, sincabını ve ekosistemi umursamadan.
Savaşlar çıkarttık eften püften. Ölenler mi oldu orada? Ama ne yapalım her şey ekonomi için. Oradan kaçan insanlar nereye mi gidecek? Dünya büyük. Oysa dünya küçük diye duymuştuk biz. Gördük küçükmüş de. Cehennemden kaçanlar cennette olanlara doğru koşmaya başlayınca daha iyi anladık. Gidin kendi ülkenizde savaşın diyenler oldu savaş mağdurlarına. Cennette olanlara kucağında bir çocukla koşmaya çalışan babaların ayaklarına çelmeler takıldı sınırlarda. Gazeteci bir kadındı üstelik çelmeyi takan. Baba düştü, çocuk düştü, insanlık düştü, utanç varlığından kahroldu. Ama hiçbir şey değişmedi. Sınırlar çelmelerle düşürülen binlerce insanla dolu hala.
Biz kaldırdık da, doğa kaldıramadı daha fazlasını. Biz kaldırdık da içimizde bir yerlerde kalan ‘doğamız’ kaldıramadı bu kadar saçmalığı. Paçalarımızdan akan endüstriyel dünya insanı insan yapan her şeye hücrelerine kadar saldırınca kanseri, depresyonu, SARS’ı, MERS’i derken Korona’sıyla geldi çattı işte. Ve şimdi her şeyi karantinaya alma zamanı. İnsanlığımızı da. Çünkü insanlığımızın geldiği nokta tam bir talan, tam bir yalan…
Karantina… Kim için?
Koronavirüs sayesinde artık hayatlarımızın ne kadar küresel ya da ne kadar enternasyonal olduğunu kim bilir kaçıncı kez görüyoruz. Bir yerde bir ağacın yaprağı düşse dünyanın öte ucunda mutlaka başka bir gözyaşı dökülür. Kaz Dağlarında düşen bir ağaç yalnızca burada düşmez. Bir yerde çıkan savaşın bombası yalnızca orada patlamaz. Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Wuhan’da başlayan enfekte durum sadece Wuhan’da kalmaz. O kadar bağlı hayatlarımız ve kaderimiz birbirine. Ama ne yazık ki böyle kahredici olaylarla fark ediyoruz bunu. Korkuyla terbiye olmaya alıştırılan ruhlarımız, ne yazık.
Evet, kaderimiz ve hayatta kalma ihtimalimiz o kadar birbirimize bağlı ki… Koronavirüs için alabileceğimiz en önemli tedbir sosyal mesafelenme, birbirimizden birbirimiz ve kendimiz için uzak durma ve karantina. Çünkü virüs kadın, erkek, fakir, zengin, sigortalı, sigortasız, yerli ya da Suriyeli tanımıyor. Virüs kapitalistler gibi değil. Kesinlikle sınıfsız ve sınırsız çalışıyor. Bunun için de yayılımını engellemenin şimdilik en kolay yolu bir süre evlerimizde kalmak. Pekii ama nasıl?
Tüm emekçiler ve işsizler için de yaşam hakkı…
İtalya geniş çaplı karantina uyguluyor. Ama işçiler çalışıyor. Bu nedenle de ülkede yaşam hakkı için grev dalgaları yükseliyor. Grevlerde ‘yaşam hakkı talebi’ hiç bu kadar görünür olmamıştı herhalde. Türkiye sosyal mesafelenme tedbirleri uyguluyor. Okullar tatil edildi. Eğlence mekanları, sinemalar, tiyatrolar ve kafeler kapatıldı. Hepsi de oldukça zorunlu ve olumlu tedbirler. Hatta marketlerin bile belirli günlerde çalışacağı söylentileri yayılmaya başladı. Ama fabrikalar çalışmaya devam ediyor. Memurlar çalışmaya devam ediyor. Üstelik de 1 metre mesafe koşulunu uygulama imkanı olmaksızın. Hatta mesaiye gidebilmek için 1 santimetre mesafe koşullu toplu taşıma araçlarını kullanarak. Öyleyse karantina kim için? Sosyal mesafelenme kimin hakkı? Hasta olmamak ve yaşamak kime değer?
Oysaki fark etmiş olmalıyız. Kurtuluş yok tek başına. Ya gerçekten hep beraber, ya da üzgünüm ama hiç birimiz…
Bu nedenle salgın kontrol altına alınana kadar acilen tüm kamu emekçilerinin ve fabrika işçilerinin ücretli izne çıkartılmaları gerekir. Tüm üyeleri için insanca ve insan onuruna yakışır ‘yaşam hakkı’ talebi olan sendikalar da bu yönde irade göstermelidir. İşsizler için acil sosyal yardım önlemleri devreye girmeli. Suların fatura nedeniyle kesilmemesi güzel bir adım ama yetmez. Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve muhtarlıklar eliyle acilen bu kesimler için yardım dağıtımları örgütlemeli. Biliyorum bunlar bütün rasyonalitesi düşen kapitalist ekonomi için hiç ekonomik ve rasyonel görünmüyor. Ama bu onun sorunu, insanlığın değil…
Bu arada, büyük bir korku ve acının neden olduğu bu koca ıssızlığın ortasına düşen Çav Bella için İtalyan dostlarımıza teşekkürler. Balkonlarınızdan yayılan Çav Bella balkonlarımıza ulaştı. Çok yaşayın, çok yaşayalım, mümkün olan o başka dünya için…