Almanya’da yayınlanan Die Welt gazetesi iki gün önceki haberinde İŞİD’in yaklaşık onda birinin Avrupa ülkelerinden gidip bu örgüte katılan Türklerden oluştuğunu yazdı. Bunların yaklaşık 1200-1500 kişi oldukları tahmin ediliyor.
Başlıkta Türkiyeliler dedim çünkü İŞİD’e katılan Kürtler de var, ama Die Welt hepsini Türk sayıyor.
Burada dikkat edilmesi gereken, bu sayının Avrupa ülkelerinden gidenlerle sınırlı olmasıdır. Türkiye’den bu örgüte katılanlar olduğu biliniyor. El Nusra örneğinde olduğu gibi İŞİD örneğinde de katılan Kürtlerin sayısı az değil… Kesin sayı bilinemiyor. On bin kişiden söz ediliyor… Rakam abartılı olabilir ama Avrupa ülkelerinden gidenlerin en az birkaç katının Türkiye’den El Nusra ve İŞİD’e katıldığı rahatlıkla tahmin edilebilir.
İngiltere hükümeti yaklaşık bin kişinin Suriye’de Esad rejimine karşı El Nusra ve benzeri örgütlerin saflarında savaşmak için gittiğinin tespit edildiğini açıkladı. Bunların önemli bölümü Arap kökenli ve bir bölümü de İngiliz vatandaşıdır. Fransa’da açıklama yapılmadı ama bu sayının daha yüksek olduğu tahmin edilebilir.
İngiliz hükümeti gidenlerden İngiliz vatandaşı olanların vatandaşlıklarını –mahkemeye gerek görmeden- iptal ediyor. Almanya, Suriye’ye gittiğinden kuşkulandığı ya da tespit ettiği kişileri ülkeye dönüşlerinde gözaltına alıyor. Avrupa ülkeleri gidip dönen bu kişileri güvenlikleri için büyük tehlike olarak değerlendiriyorlar.
Dün Musul’da peşmerge ile İŞİD arasındaki çatışmalarda ölen İŞİD üyelerinden üçünün ABD birisinin de Fransız vatandaşı olduğu açıklandı.
Suriye’de ve Irak’taki çatışmalarda ölenlerin bazılarının üzerinden TC kimliği çıktığı da basında yer alan haberler arasındadır.
Geçtiğimiz günlerde peşmergelerin bir kontrol noktasına patlayıcı yüklü bir kamyonla intihar saldırısı düzenleyen ve kendisiyle birlikte 20 peşmergenin de ölmesine neden olan kişi de Arap kökenli bir Alman vatandaşıydı.
Almanya Anayasayı Koruma Örgütü’ne göre Almanya’da El Kaide saflarına katılanların sayısı 400’ün üzerindedir. Kaç kişi İŞİD’e katılmıştır, bilgi verilmemiştir.
İŞİD ile ilgili olarak iki önemli nokta üzerinde durmak gerekir:
İSLAM ENTERNASYONALİZMİ
İŞİD enternasyonalist bir örgütlenmedir. İslami gericiliğin uç noktasında bulunması bu özelliğini ortadan kaldırmaz. Bünyesinde değişik uluslardan cihatçılar yer almaktadır ve bunlardan bir bölümü de –deyim yerindeyse- “enternasyonalist savaşçı”dır.
İngiltere’den, Almanya’dan, Fransa’dan, ABD’den gelen, aileleri en azından üç kuşaktır bu ülkede yaşayan insanlar vardır. El Nusra bünyesindeki bazı kişilerin Çeçenistan’daki savaşın ardından Suriye’ye geldikleri bilgisi basında yer almıştı. Benzeri kişilerin İŞİD bünyesinde de olduğu düşünülebilir.
Toplama bir çete değil, enternasyonal bir örgüt karşısındayız.
Saddam döneminin subaylarının bir bölümü de İŞİD içindedir. Örgütün derme çatma bir yapıya sahip olmadığı ve savaş tecrübesine sahip olduğu görülmektedir.
İŞİD’e çete diyenler aslında kendilerini aşağılamaktadır. Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u işgal eden, işgalini değişik alanlara yayabilen bir yapı “ordan buradan toplanmış bir çete” ise, onun karşısındakiler de bundan farklı olmasa gerektir.
Düşmanı yenebilmenin birinci koşulu, onu olduğu gibi görebilmek ve küçümsememektir.
İslamcı örgütlerin tipik gelişme çizgisi İŞİD’de de görülüyor. Önce güçlü bir devlete dayanarak yükselirsin, ardından gerekiyorsa o devletle de savaşa girersin…
Afganistan’da Taliban 1980’li yıllarda ABD’nin desteğiyle Kızıl Ordu’ya karşı savaştı ve Kızıl Ordu, ABD’nin Vietnam’da yaşadığını Afganistan’da yaşadı: büyük kayıp vererek geri çekildi. Ardından Taliban ülkede genelinde denetim sağladı ve ABD’yi hedef aldı.
Benzeri bir durum Filistin’deki Hamas için geçerlidir. Bu örgüt başlangıçta Filistin hareketini bölmek için FKÖ’ye karşı İsrail tarafından desteklendi. Filistin bölünerek fiilen iki Filistin ortaya çıktıktan sonra ise Hamas-İsrail çatışması başladı.
Önemli bir noktadır ama dikkat çekilmesinden pek hoşlanılmaz. Şöyle ki: Müslüman dünyasındaki değişik eğilimlere sahip dincilerle komünist ya da genel olarak sol örgütlerin arasında yaşanan çatışmaların tümünü dinciler kazandı.
İran’da mollalar İran Komünist Partisi’ni ve Halkın Fedaileri’ni yendiler.
Irak’ta Irak Komünist Partisi neredeyse kayboldu.
Filistin’de Hamas eskiden sola dönük bir çizgiye sahip olan FKÖ’ye karşı kendini kabul ettirdi.
Türkiye’de AKP, 1980 öncesinde devrimcilerin yöntemlerini taklit ederek eskiden onların kalesi olan varoşlarda örgütlendi.
Mısır Komünist Partisi’nin de yıllarca Müslüman Kardeşler ile ittifak yaptığı biliniyor.
Böyle olması normal, çünkü biz rakibi tanımıyoruz. Tanımayı kabul etmiyoruz. “Sonuçta dinci değil mi, ortaçağ ideolojisidir, geridir” diye düşünüyoruz.
Dinci örgütler, silahlı mücadeleye, geçmişte komünistlerin yaptığı gibi, yeni bir üslup getirdiler. “Canlı bomba” ya da intihar eylemcisi onların buluşudur.
Ormanı ve dağı bulunmayan Gazze’de Hamas yerin 25 metre altından kazdığı çok sayıda tünelle İsrail’e saldırılar düzenledi. Vietkong’un da gelişmiş bir tünel sistemi vardı ama bu sistem ulaşım için kullanılıyordu, saldırı için değil.
Bu örgütlerin İSLAM enternasyonalizmini, savaş tecrübesini ve savaşa getirdikleri yeni üslubu görmek gerekir.
Var olanı görmeyi onu kabul etmek sanıyorsanız, bunu hiçbir zaman yapamayacaksınız demektir.
İŞİD VE AKINCILAR
RTE ve AKP gerek ülkede gerekse de bölgede Sünni İslamın gelişmesi için elinden geleni yapıyor ve bunun için bazen El Nusra ve bazen da İŞİD’i destekliyor.
Burada şaşılacak bir yan bulunmuyor. AKP’nin önde gelen kadroları çekirdekten yetişmiştir.
1970 öncesinde MHP yok sayılırdı. MHP yerine Komünizmle Mücadele Dernekleri (başkanları Fettullah Gülen idi) ve islamcı Akıncılar vardı. Bu kesimin önde gelen örgütü Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) idi. Bu örgütün o yıllardaki kadrosuna bakın, RTE ve Abdullah Gül dahil olmak üzere çok sayıda AKP yöneticisini orada bulabilirsiniz.
1969’da Kanlı Pazar olarak bilinen Taksim’de devrimcilere saldırıyı düzenleyen de esas olarak bu kesimdi.
Kısa süre önce İŞİD yandaşlarının HDP standlarına saldırdığı bilgisi basında yer aldı.
Türkiye’den çok sayıda Türk ve Kürt İŞİD saflarına katıldı. AKP bu katılımı destekledi ve hatta örgütledi ve bu tutumunu sürdürüyor. Savaş tecrübesi kazanmış bu militanlar bir oranda ülkeye geri döndüler.
Bunlar AKP’nin başına dert olur mu, bilinmez, ama her fırsatta devrimci harekete saldıracakları açıktır.
Akıncılar’ın İŞİD içinden geçerek yeniden aktif duruma geldiklerini görüyoruz.
MHP’nin tümüyle olmasa bile önemli oranda sokaktan çekildiği ortamda devrimcilere saldırmak bu kesim tarafından üstlenilmiş görünmektedir.
İŞİD sadece Irak’ta bulunmuyor, artan oranda Türkiye’de de ortaya çıkacaktır.
Eski Hizbullah, yeni adıyla Muntazaf’ın örgütlülüğüne bakılacak olursa, İŞİD Kürtler arasında hiç de zayıf durumda değildir.
Durum budur ve bize öncelikle durumu olduğu gibi görmek, hayallere kapılmadan gerçeği olduğu gibi görmek düşüyor.
Ne ile mücadele edeceğinizi bilmezseniz, başarılı olmanız mümkün değildir.