4 Ekim günü basın yayın organlarına, “Konya’da bir binanın inşaatında çalışan A.Ç isimli 79 yaşındaki işçi, inşaatın terasından düşüp yaşamını yitirdi” başlıklı bir haber düştü. İşçinin adı açık olarak yazılmamıştı çünkü işçinin bu sistemde adı yoktu.
65 yaşın üzerinde olup çalışmakta olanların büyük bir bölümünün kayıt dışı olduğu düşünülmekle birlikte, 2023 yılı SGK kayıtlarına göre 130’u 79 yaş ve üzerinde olmak üzere, 65 yaşın üzerinde 12.718 sigortalı bulunmakta.
Nazım Hikmet, “Yükseliyor, yükseliyor yapı kan ter içinde” demişti. Yapılar şimdi de ter içinde, kan içinde yükseliyor, her gün ölüm haberleri geliyor, her gün en az 1 işçiyi yüksekten düşme nedeniyle kaybediyoruz. Basit, alınması hiç de zor olmayan önlemler alınmadığı için, yaygın kullanımıyla “iş cinayeti”, Murat ÖZVERİ hocanın kullanımıyla “işveren cinayeti” sonucu her gün en az 5 işçiyi öldürüyoruz. Bu cinayetlerin görünen nedeni alınmayan teknik önlemler olarak görülse de, asıl neden politiktir. İnsan canına, emekçi canına önem vermeme politikasıdır. Bu nedenle basit, teknik önlemler alınmıyor.
İşyerlerinde 14 yaş ve altındaki çocuklar, 70 yaş üzerindeki dedeler de ölüyor. Ölümler olduğunda işverenler yargılansa bile, yıllar süren yargılama sonrası sembolik para cezasına çevrilen yaptırımlarla kurtuluyorlar.
Asıl olan cinayetlerin işlenmemesi olmakla birlikte, ölümlerin olduğu işyerlerinde iş hemen durdurulmalı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından belirlenecek uzman kişilerden oluşan heyet, ölümlerin teknik nedenini belirleyene ve önerilen önlemler uygulanana kadar işyerinde çalışma başlatılmamalıdır. Sorumlular ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ölümün meydana geldiği işyerinin denetlenip denetlenmediği konusunda kamuoyuna açıklama yapmalıdır.
4 Ekim günü basın yayın organlarında isim ve soy isminin baş harfleriyle, A.Ç olarak yazılan, emekli olduğu halde yaşamını sürdürebilmek için inşaatlarda çalışan Ali ÇATAL’ın çalıştığı inşaata ilişkin fotoğraflara baktığımızda, yüksekten düşmeyi engelleyecek herhangi bir önlemin alınmadığını görüyoruz. İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almak işverenin, önlemlerin alınıp alınmadığını kontrol etmek ve aldırmak devlet/Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yükümlülüğüdür. İşyerleri denetlense ve ağır yaptırımlar uygulansa tablo değişecektir. Ancak, işyerlerinin denetlenmediğini, denetlense de yaptırım uygulanmadığını biliyoruz. Hele 2023 yılında genel seçimler nedeniyle 5 ay, bu yıl yerel yönetim seçimleri nedeniyle 3 ay süreyle hiçbir işyeri işçi sağlığı ve güvenliği yönünden denetlenmedi.
AKP, sosyal güvenlik sistemini yeniden değiştirme ve emeklilik yaşını yükseltme çalışması yaparken, işte Türkiye gerçeği, işte sosyal güvenlik sistemi gerçeği: İnsanca yaşanacak emekli ücreti verilmediği için emekliler inşaatlarda, fabrikalarda çalışmaya devam ediyor, işveren cinayetlerinde canlarından oluyor. 70’li yaşlarda bile emekliyi çalışmak zorunda bırakan sisteme, düzene lanet olsun desek de, lanet okumak yeter mi? Giden canları geri getirir mi? Bu cinayet düzeni örgütlenerek, mücadele ederek değiştirilebilir. Sistemin adı kapitalizm; her sınıf kendi çıkarı doğrultusunda davranır. Sermayedarlar için işçi sağlığı ve iş güvenliğine yaklaşım, sadece maliyet unsuru değil, işçileri değersiz gören sınıfsal bakış açısıdır. Sağlıklı ortamlarda, hastalanmadan, cinayete kurban gitmeden çalışmak, işçilerin, emekçilerin, sendikaların talebi olmalıdır. Bu talep doğrultusunda eylemler örgütlenmelidir. Ancak bu talebin dillendirildiğine, 3. Havaalanı direnişi dışında hemen hiç rastlamadık. Halen sürmekte olan direnişlerin gerekçesi, ekonomik talep ağırlıklı. Bu yaşam koşullarında elbette ki ekonomik taleplerle direnişler önemli, ama bununla yetinilmemeli. Çalışanlar ve emekliler için insanca yaşanacak, emeklilerin yeniden çalışmak zorunda kalmayacağı ücret talebinin yanında, emekçiler için insanca çalışılacak işyeri koşulları talebi de yükseltilmeli. Geçen yıl, 552’si inşaatlarda olmak üzere 1966, 2024 yılının ilk 9 ayında ise en az 1.300 emekçi işyerlerinde can verdi. Bu cinayetlere sendikalar, meslek örgütleri ve siyasi partilerin yeteri kadar tepki verdiğini söyleyemeyiz.
Bir yılda 1966 can gidiyor. Yıllardır bu tablo sürüyor, ülke işçi mezarlığına dönüyor ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı istifa etmiyor, ölümlere ilişkin tek bir cümle etmiyor. “Koltuğunda rahatça oturuyor” dersem haksızlık etmiş olurum, AKP teşkilatlarını geziyor.
Evet Nazım,
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor, / Bu iş biraz zor. / Yapıcıların yüreği / bayram yeri gibi cıvıl cıvıl / ama yapı yeri bayram yeri değil, / yapı yeri toz toprak, / çamur, kar.
Evet Nazım, ne yazık ki sadece bu kadar değil;
İşyerleri işçi kanıyla sulanıyor,
İşçilerin adı bile yok.
Bu böyle gitmeyecek ve direnen işçiler kazanacak.
Ve elbette ki, Nazım, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, en şanlı elbisesiyle; işçi tulumuyla, bu güzelim memlekette hürriyet…