SEÇTİKLERİMİZ – Sendika uzmanı Onur Bakır’ın Evrensel’deki yazısı: İftiralar, karalamalar ve komplo teorileri ile örtbas edilmek istenenler aslında inşaat sektörünün acı gerçekleri…
ONUR BAKIR
3. havalimanında çalışan işçilerin isyanı, gözleri yeniden inşaat sektörünün gerçeklerine çevirdi. Haklarını arayan işçiler, işten atmalar ve tutuklamalarla karşı karşıya.
Oysa 3. havalimanı inşaatında yaşananlar, bu şantiyeye özgü değil. Resmi veriler ve raporlar, Türkiye’de inşaat sektörünün, işçilerin haklarına basarak yükseldiğini gözler önüne seriyor. AKP Hükümeti tarafından iftiralar, karalamalar ve komplo teorileri ile örtbas edilmek istenen aslında inşaat sektörünün acı gerçekleri…
Eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in verdiği bilgilere göre 2002’den 2016’ya kadar inşaat sektörü reel olarak 2.8 kat büyüdü. Sektörün ekonomideki payı yüzde 4.3’ten yüzde 7.6’ya, istihdamdaki payı ise yüzde 4.5’ten yüzde 7.3’e çıktı. İnşaat sektörü bizzat devlet eliyle desteklenerek ve teşvik edilerek çok ciddi bir büyüme trendi yakaladı.
Ancak bu büyümeye çok ciddi hak ihlalleri ve yoğun bir sömürü de eşlik etti. Bugün itibariyle sektördeki her 3 kişiden 1’i kayıt dışı, 750 bin kişi sigortasız çalışıyor. Sektörde haftalık ortalama çalışma süresi 53.4 saati bulmuş durumda, 1 milyon işçi yasal sınırların üzerinde çalıştırılıyor. İnşaat güvencesiz istihdamın en yaygın yaşandığı sektörlerden biri, sektördeki her 2 işçiden en az 1’i taşeron işçi.
İnşaatlarda İş Yasası’nın en temel kuralları bile uygulanmıyor, ücret ödemeleri düzensiz ve eksik, fazla mesai ve tatil günü çalışma ücretleri ise çoğu zaman gasbediliyor. Resmi verilere göre 2003-2016 yılları arasında sektörde 200 binin üzerinde iş kazası yaşandı, bu kazalarda 5 bin 328 işçi yaşamını kaybetti, 7 bin 42 işçi sakat kaldı. Bütün bunların yanı sıra inşaat, sendikal örgütlenmede son sırada yer alıyor; inşaat işçileri sendikal haklarını kullanamıyor.
2 milyona yakın işçinin istihdam edildiği inşaat sektörü, işçi haklarını çiğneye çiğneye büyüyor. Ancak bu sorunlar çözülmek yerine bu sorunları dile getiren işçiler susturulmaya çalışılıyor. Tam da bu yüzden inşaat sektöründeki gerçekleri dile getirmek ve bu tabloyu değiştirmek isteyen işçilerle dayanışma içinde olmak her zamankinden daha çok önem taşıyor!
Kayıt dışı istihdam: Yüzde 35.8
Kayıt dışı istihdam, bir sektörde yasal kuralların uygulanıp uygulanmadığının önemli göstergelerinden biri. TÜİK’in 2017 yılı verilerine göre inşaat, 18 sektör arasında en yüksek kayıt dışı istihdam oranına sahip 4. sektör. Sektörde istihdam edilenlerin yüzde 35,8’i kayıt dışı. Bir başka deyişle sektördeki 3 kişiden 1’i sigortasız çalıştırılıyor. Yani en az 750 bin inşaat işçisinin sigortası yok.
İnşaat sektöründe kayıt dışı istihdamın bu denli yüksek olması, sektördeki kuralsız çalışma koşullarının hem nedeni hem de çok güçlü bir göstergesi.
Kayıt dışı istihdam ağırlıkla küçük ölçekli inşaatlarda görülmekte. Kayıt dışı çalıştırılan işçiler sosyal güvenliğe bağlı haklardan yararlanamamaktadır. Kayıtsız çalışma, kuralsız çalışma ile el ele gitmekte; sigortasız işçiler İş Yasası’ndaki en temel haklardan da yoksun kalmaktadır.
Güvencesiz istihdamın her türü inşaatta
İnşaat sektöründe güvencesizlik, kayıt dışı istihdamla sınırlı değil. İnşaat aynı zamanda taşeronlaştırmanın en yoğun yaşandığı sektörlerden biri. 2012 tarihli bir soru önergesine verilen yanıta göre özel inşaat sektöründe kayıtlı taşeron işçi sayısı 454 bindir. Bu rakama sigortasız işçiler dâhil değildir. Güncel ve gerçek rakamın çok daha yüksek olduğunu, en iyimser tahminle sektördeki her 2 işçiden en az 1’inin taşeron çalıştığını söyleyebiliriz.
Öte yandan inşaat, mevsimlik çalışmanın ve belirli süreli iş sözleşmelerinin de en sık görüldüğü sektörlerden. Belirli süreli iş sözleşmeleri, işçileri yasal iş güvencesi sisteminin tümüyle dışına itmekte; işçilerin işe iade davası açma hakkını peşinen ortadan kaldırmaktadır. İşçi, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışsa bile iş güvencesi için gereken “aynı işyerinde en az 6 ay çalışma” koşuluna takılabilmektedir.
Henüz elimizde somut veriler olmasa da kiralık işçiliğin de inşaat sektöründe yaygınlaşmakta olduğunu öngörmek mümkün.
Sonuç olarak inşaat; güvencesiz istihdamın farklı biçimlerinin bir arada yaşandığı, güvencesizliğin adeta kurala dönüştüğü bir sektördür.
Haftalık çalışma süresi 53.4 saat
Bir sektördeki haftalık ortalama çalışma süresi, kuralsızlığa işaret etmesi ve yoğun sömürünün habercisi olması bakımından önem taşır.
TÜİK’in 2017 yılı verilerini kullanarak yaptığımız hesaplamaya göre inşaat sektöründe tam zamanlı çalışanlar bakımından haftalık ortalama çalışma süresi 53.4 saattir. İş Yasası’na göre haftalık çalışma süresi 45 saat iken, inşaatta bu süre 8.4 saat daha yüksektir. Bu sektörde 420 bin emekçi haftada ortalama 54.5 saat; 457 bin emekçi 65.5 saat, 66 bin emekçi ise 75 saat çalışmaktadır.
Haftada en az 1 gün çalışmadıklarını varsayarak söyleyecek olursak; 1 milyona yakın inşaat işçisi için günlük çalışma süresi 9 saatten başlıyor, 10 saati geçebildiği gibi, 11 hatta 12 saati bulabiliyor. Yani sektördeki neredeyse 2 işçiden 1’i, İş Yasası’ndaki yasal fazla mesai sınırının dahi üzerinde çalıştırılıyor.
Gündelik ya da götürü usulü çalışmanın oldukça yaygın olduğu inşaat sektöründe, fazla mesai ücretleri de genellikle ödenmiyor. İşçi, çalıştığı saate göre değil gün başına ücretlendiriliy
Yılda 500 işçi yaşamını kaybediyor
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun en güncel verileri 2016 yılına ait. Bu verilere göre 2016’da inşaat işkolunda toplam 44 bin 552 iş kazası yaşandı. Türkiye’de kayıt altına alınan her 100 iş kazasından 15’i inşaat sektöründe gerçekleşti. Bu “iş kazalarında” 496 işçi yaşamını yitirdi. 2016’da işçi cinayetlerinde yaşamını kaybeden her 3 işçiden 1’i inşaat işçisiydi.
İstatistiklerin sadece kayıtlı işçileri ve tespit edilen iş kazalarını kapsadığı düşünülürse, gerçek rakamlar çok daha yüksek. Ancak resmi verilere göre bile AKP iktidara geldiğinden bu yana inşaatlarda, 207 bin 697 işçi iş kazası geçirdi; 5 bin 328 inşaat işçisi bu “kazalarda” yaşamını yitirdi, 7 bin 42 işçi sürekli iş göremezlik geliri bağlanacak düzeyde sakat kaldı. Üstelik bu rakamlara 2017 ve 2018 yılları dahil değil.
Kabaca bir hesapla söyleyecek olursak, son 15 yılda her 3 sigortalı inşaat işçisinden 1’i iş kazası geçirdi!
Sonuç olarak inşaat sektörü en çok iş kazası, ölüm ve sakatlanma yaşanan sektörlerin başında geliyor. Ancak bu gerçeği, inşaat sektörünün “çok tehlikeli” sınıfta yer almasının arkasına gizlemek doğru değil. Zira inşaatlarda ölümle sonuçlanan her 2 kazadan yaklaşık 1’i ‘yüksekten düşme’ neticesinde yaşanıyor. Esasında çok basit önlemlerle (örneğin iskele, kemer, ağ) bu ölümleri önlemek mümkün. Dolayısıyla ölümler inşaatların ‘çok tehlikeli’ olmasından değil, önlem alınmamasından kaynaklanıyor.
Hak ihlalleri diz boyu
İnşaatlarda İş Yasası’ndaki en temel işçilik hakları bile uygulanmıyor. Bu durum, eski adıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen teftişlerin sonuçları ile de sabittir. Bakanlığın 2015 Aralık tarihli “Büyük Ölçekli İnşaat Projelerinde Çalışma Koşullarının İyileştirilmesi Programlı Teftişi Sonuç Raporu”, sektörün vahşi yüzünü açıkça gösteriyor.
Teftişlerde toplu konut, hastane, HES, stadyum, özel ve kamu işyerleri inşaatı, tünel, hızlı tren, otoyol, boğaz köprüsü ve havaalanı gibi büyük ölçekli ve ağırlıkla kamunun asıl iş sahibi olduğu büyük inşaat projeleri kapsama alınmıştır. Denetlenen 105’i asıl işveren, 454’i alt işveren (taşeron) olan 559 işyerinde toplam işçi sayısı 31 bin 708’dir. Söz konusu teftişler İş Yasası’na ilişkindir, işçi sağlığı ve iş güvenliğini kapsamamaktadır. Tespit edilen mevzuata aykırılıkları düzeltmeleri için işverenlere süre verilmiş, düzeltmeyenlere idari para cezası uygulanmıştır.
Yani tabloda yer alan hak ihlalleri, gerçekte tespit edilen mevzuata aykırılıkları değil “uyarıya rağmen düzeltilmeyenleri” kapsıyor. Buna rağmen tam 30 farklı başlıkta, 469 işyerinde, 34 bin 246 işçiyi kapsayan hak ihlalleri söz konusu. (Bir işyerinde birden fazla ihlal olabilmekte, aynı işçi birden çok hak ihlaline uğrayabilmektedir).
Rapora göre teftişin birinci aşamasında tespit edilen mevzuata aykırılıkların yüzde 65’i, cezaların kesildiği ikinci aşamadan önce giderilmiş. Dolayısıyla gerçek hak ihlali (mevzuata aykırılık) sayısı, yukarıdaki rakamların tam üç katı! En sık rastlanan hak ihlalleri ise ücretler, fazla mesai ücretleri, çalışma süreleri ve tatil günlerinde çalışmaya ilişkin.
Sendikal örgütlenmede son sırada
Çalışma koşulları ve süreleri, işçi sağlığı, hak ihlalleri ve iş güvencesine ilişkin tüm veriler sendikal örgütlenmeye belki de en çok ihtiyaç duyulan sektörün inşaat olduğuna işaret ediyor. Ancak inşaat işkolu sendikal örgütlenmede açık ara ile son sırada.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2018 yılı Temmuz ayı istatistiklerine göre işkolundaki 1 milyon 805 bin 928 sigortalı işçinin sadece 55 bin 412’si sendika üyesi, sendikalaşma oranı ise yüzde 3. Yani inşaatta sendikalaşma, ülke ortalamasının dörtte biri düzeyinde.
İnşaat sektöründe 11 farklı sendika var. Ancak bu sendikalardan yalnızca 1’i, Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası, toplu iş sözleşmesi yetkisi için gereken yüzde 1 barajının üzerinde ve toplamda 53 bin 70 üyeye sahip. Yol-İş Sendikası’nın asıl üye kaynağı ise Karayolları Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı ve il özel idareleri gibi kamu işyerleri.
Yol-İş Sendikası’nın son çalışma raporuna göre, Mayıs 2011-Şubatı 2015’i kapsayan 4 yıllık bir zaman dilimi içinde toplu iş sözleşmesi imzalanabilen özel sektör inşaat şirketi sayısı sadece 3. Bir başka deyişle özel sektörde çalışan (sigortasız işçilerle birlikte) 2 milyona yakın inşaat işçisinin çok büyük bir çoğunluğu sendikasız ve toplu iş sözleşmesiz.
Yüzde 1 işkolu barajı nedeniyle işkolunda fiilen bir sendika tekeli yaşanıyor. Özel sektörde örgütlenmeye çalışan, ancak yüzde 1 barajının altında olan sendikalar, çalışmalarını büyük bir özveriyle ancak son derece kısıtlı imkanlarla yürütüyor.