İsa Balcı’nın OKB56 yayınlarından çıkan yeni novellası ve beşinci kitabı “Ahmet”, geçtiğimiz aylarda okuyucularla buluştu.
Rilke’nin “Paramparça olmuş hayatın hikâyesi ancak ufak tefek parçalar halinde anlatılabilir.” sözü ile başlayan Ahmet, bu söze uygun biçimde olayları parçalar halinde anlatıyor. Yaşadıklarının ironik yönünü öne çıkaran Ahmet, kendiyle konuşuyor. Kopan terlikler, damlayan banyolar, saat sesleri gibi gündelik yaşamın küçük kıyametleri içinde yapamadıkları, yapılmayanlar, keşke olsaydılar sarıyor gününü, gecesini.
Büyük şehrin keşmekeşi içinde denmeyen bir ‘merhaba’dan yola çıkıyor ve devamını getiriyor. O ‘merhaba’ bir gelseydi, neler neler gelirdi devamında. Aklı da yüreği de hep devamında… Söylenmemiş ve olmamışlıklar… İçeride çağlayan nehirlerden dışarıya sıçrayan sadece bir su damlası.
Kış böyledir! Hep bir dün olma hali
Anahtarlığım, şu ünlü kulenin minyatürü! İki tanesi evin, biri üst biri alt kilit, bir tanesi posta kutusunun… Uzun, sivri anahtar atölyenin… Benim evin anahtarından bir tane de sana yaptıralım demiştim. İstemedin! “Merhaba!” deseydin; ben de sana “Merhaba!” diyecektim. Ama onun yerine kapıyı açar açmaz sırtını dönüp söylenerek, ince uzun holden mutfağa doğru gittin. Geç kaldığıma sinirlendin ama gelirken yolda Özgür’ü gördüm. Çocuğu olacakmış. “Merhaba!” deseydin, sırtını dönüp gittiğinde hırkanın sana nasıl yakıştığını söyleyecektim. Hem aldığın gömleği giymiştim; kareli olan ve sen “Çok yakışmış.” Diyerek sevinecektin. Sarılacaktık. “Masayı hazırlıyorum, hemen elini yüzünü yıka!” diyerek mutfağa gidecektin. Ben şarabı tezgâha bırakıp elimi de mutfakta yıkarken sen; “Hayır, mutfakta değil, banyoda yıkıyoruz.” diyerek sırtımdan banyoya kadar itecektin beni. Sonra şarabın rengini soracaktın. Kırmızı. Ve burnumu öpecektin. Sonra elimde ne olduğunu soracaktın. Seçim var! Mahalle muhtarlığına aday olanlardan birinin afişini aldım. Kış böyledir, hep bir dün olma hali. Karlar bu yüzden erir diye düşünüyorum. İstasyona gidişim de bu yüzden. Bir atkı için en iyi rüzgâr oradadır. Anahtarı kapının arkasında bırakmayalım demiştik.
Ahmet, aslında günümüzün ortalama bir şehir insanı. Başlamayan diyalogların, içinde başlayıp sürdüğü -ama asla noktalanmadan- virgüllerle biteviye devam ettiği, asosyallik mi, aşırı sosyallik mi tanımlanamayan; iletişimsizlikleri ‘içsel’ bir iletişimle sürdüren bir modern yahut postmodern Ahmet. Akıllı olmak için çok deli, deli denemeyecek kadar da akıllı, ciddi, vakur…
Saygıdeğer Masaru Miaru
Japonya’da Masaru Miaru adlı bir işçi, çalışmamak için götünü bıçaklamış. Okuduğum gazete haberini gün boyu zihnimde canlandırmaya çalıştım. “Masaru, sana diyorum! Dalgınsın, akşam toplanıyoruz. İçeriz biraz. Yapma, hepimiz eşek gibi çalışıyoruz! Kafanı dağıtmış olursun. Herkes yorgun. Hepimiz buraya lanet ediyoruz. Kimse gelmek istemiyor işe. Sen bilirsin ama birkaç saki içip kenar sokaklardan birinden belki bir fahişeyle oynaşırız. Tamam, peki, yorgunsun! Yarın görüşürüz.” Ertesi sabah, Bay Masaru lanet ederek yatağından kalkıyor. Tren istasyonunun tuvaletine girip kendini götünden bıçaklıyor. Saygıdeğer Masaru kendini pekâlâ karnından bıçaklayabilirdi ama işten izin alması için yeterli değil. Çünkü alacağı cevabı biliyor. “Bay Masaru, bizim sizin dalağınıza ihtiyacımız yok. Masa başı iş yapıyoruz ve sadece oturan götünüze ihtiyacımız var. Aslına bakarsınız, sizin götünüze ihtiyacımız var.” Bunu bildiği için kaba etine iki derin bıçak darbesi!.. Sürünerek tuvaletten çıkıyor ve polis, Bay Masaru’yi fark ediyor. Sağlık ekibi beklenirken polis bir iki soruda Masaru’yu çözüyor. Uysal ve güzel Masaru, seni buradan selamlıyorum. Dünyanın tüm işçileri artık senin götünü takip edecek. Arkandan gelecekler. İsabete bak. Burada olmalıydınız Bay Masaru. Yatağımın hemen karşısında Ho amcanın posteri asılı. İşte bu Bay Masaru, yaptığınız bu eylem şu an anlaşılır teorilere sığmayan, yirmi birinci yüzyılın en görkemli işçi direnişi. Bundan sonra işyerlerinde, fabrikalarda, tarlada horlananlar isyan edemediklerinde utançlarından götlerini bıçaklayacaklar.
İsa Balcı, eserinde aklının iplerini salmış, tekrar ele almaya da çalışmadan, bizi sadece seyre ortak olmaya çağırıyor. Ahmet, kitabı eline alanın kendi ismini verip de öylece bir oturuşta okuyacağı derin ama yormayan, zevkli bir seyahat imkânı tanıyor okuruna. Kendinden çıkıp güzel bir yürüyüş yapmak isteyenleri ortak bir deneyime davet ediyor.
“Ahmet “
İsa Balcı
OKB56 Yayınları, Ocak 2024, 53 s.