SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin’in GazeteDuvar’daki yazısı: “İran iç siyasetine şöyle bir baktığımızda … Batı ile diyalogdan yana olan pragmatist muhafazakârlar ve reformcuların eli kolu bağlanırken radikal muhafazakârlar ipleri iyice ele alıyor. ABD’ye güvenip nükleer anlaşmayı imzaladığı için cumhurbaşkanının bir azledilmediği kaldı.”
FEHİM TAŞTEKİN
ABD Başkanı Donald Trump, İran kumarında el yükseltmeye devam ediyor. İran’ı kuşatma ve çökertme stratejisi, Beyaz Saray’da zirve günlerini yaşayan radikal Neo-Con kliğin yeni Ortadoğu planının akkor noktası. İsrail’in etrafındaki güvenlik çemberini genişletmeye yönelik daha büyük bir dizayn operasyonunu derinden yürütenler, İran’a siyasal, ekonomik ve diplomatik cepheler açmanın hedefi kolaylaştıracağını düşünüyor. İsrail İçin Birleşik Hıristiyanlar’ın (CUFI) has adamı Mike Pence’in, Beyaz Saray’da iki numaralı koltukta oturuyor olması onlar için büyük bir fırsat. Sadece Pence değil Trump’ın etrafında başkaları da var.
ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, İsrail’in gizli dostu Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bölge liderliği için parlatılması, Filistin sorununu mültecilerin geri dönüş hakkı ve iki devletli çözüm seçeneğini unutturacak şekilde halletme çabası, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te gasp edilen topraklarda yasadışı yerleşimlerin barışa engel olmadığı söyleminin bir politikaya dönüştürülmesi, Araplar üzerinde İsrail’le ilişkileri normalleştirmeleri yönünde baskıların artması ve bütün bu siyasetin koordinatörü olarak İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun aile dostu ve Trump’ın damadı Jared Kushner’in seçilmesi İran’la krizin arka fonunda görülmesi gereken konular. Bu konsepte İsrail’in tartışmalı bölgelerde enerji projelerine hız vermesini, Ürdün Parlamentosu’ndan yükselen itirazlara rağmen bu ülkeye 15 yıllığına 15 milyar dolarlık anlaşmayla 2020’den itibaren doğalgaz pompalama planını ve İsrail rejiminin ‘apartheid’ karakterini güçlendiren yeni vatandaşlık yasasını da ekleyin.
***
Beyaz Saray’ı kuşatan bu klik, George W. Bush döneminde, İran’ın nükleer silah peşinde koştuğuna dair istihbaratı teyit etmeyen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ve kurumun başkanı Muhammed el Baradey’i tehdit eden ekibin yarım kalan hırslarını hayata geçiriyor. O vakit İran’a karşı BM Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararı çıkartmaya çalışan Washington yönetimi, Kasım 2007’de ABD’nin istediği doğrultuda rapor sunmadığı için UAEK’nin bütçesini kesme tehdidi savurup kurumu itibarsızlaştırmaya çalışmıştı. Yaptırım ve müdahale yolunu kapatacak şekilde nükleer tesisleri UAEK denetimine açan bir mutabakat, Beyaz Saray’ın sinirlerini bozmuştu. Bush yönetimi İran’ın nükleer silah peşinde koştuğuna dair elinde gizli raporlar olduğunu söylüyordu. Bu iddialar, 1979 sonrası önce Saddam Hüseyin’le, daha sonra İsrail’le çalışan Halkın Mücahitleri örgütünün Alman istihbaratına verdiği çelişkili bilgiler ve sahte evraklarla dolu elektronik dosyaya dayanıyordu. ABD Dışişleri’nin sızan gizli yazışmaları, Amerikan diplomasisinin UAEK ve Baradey’e bel altından nasıl vurduğunu ortaya serdi.
Devir değişmiş, Barack Obama yönetimi, İran’la 2012’de Muskat’ta gizli görüşmelere başlamıştı. Nihayetinde 2015’de BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve AB adına Almanya’nın katılımıyla İranlıların BERCAM diye kısalttığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) imzalandı. Trump bu anlaşmadan imzasını çekip yaptırım siyasetine dönmekle yetinmedi, müzakere sürecinde kilit rol oynayan Dışişleri bürokratlarından İran asıllı Sahar Nowrouzzadeh’i görevden aldı. Nowrouzzadeh İran konusundaki uzmanlığıyla Dışişleri’nde takdirlik biriydi.
Biri 7 Ağustos’ta başlayan, diğeri 5 Kasım’da yürürlüğe girecek olan iki aşamalı yaptırım paketinin etkilerini garantilemek için yeni bir adım atıldı. Geçen hafta, İran’ı dize getirecek çalışmaları koordine etmek üzere İran Eylem Grubu oluşturdu. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya göre bu grup, yaptırımları denetleyecek ve uymayan ülkelere karşı gerekli adımları belirleyecek.
Bu grubun başına getirilen kişi Dışişleri’nde azılı İran karşıtı olarak sivrilen Brian Hook. Bush döneminde BM Daimi Temsilcisi sıfatıyla İran karşıtı kampanyanın yılmaz neferi olan John Bolton’un ekibindeydi. Bolton şimdi Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı. Hook, Trump’ın ilk Dışişleri Bakanı Rex Tillerson tarafından Dışişleri Siyasi Planlama Dairesi Başkanlığı’na atandı. Trump’ın göreve gelmesinin ardından Hook’un yeni görevi, İran’la anlaşmayı çöpe atmaya yanaşmayan Avrupalı müttefiklerinin kafasını şişirmekti. Yeni dönemde Hook’tan beklenen 5 Kasım itibariyle İran’ın petrol ve doğalgaz ihracatını sıfıra indirme hedefini tutturmak.
***
Trump amaçlarını “Rejimi devirmek değil İran’ı tutumlarını değiştirmeye zorlamak” diye açıklasa da İran Eylem Grubu’nun ilanı için seçilen tarih pek manidar. 19 Ağustos 1953’te CIA’in ‘AJAX Operasyonu ile organize ettiği darbeyle Başbakan Muhammed Musaddık devrilmişti. İranlıların ‘seçilmiş ilk başbakan’ diye hürmetle andıkları Musaddık’ı devirmelerinin nedeni petrol şirketini millileştirmesiydi. İranlılar, Trump’ın yeni stratejisi ile AJAX Operasyonu arasında kolayca paralellik kuruyor. Bu da milli reflekslerin harekete geçmesini sağlıyor. Tetiklenen sadece milli duygular değil; ülkenin ‘derin devlet’ unsurları da harekete geçiyor.
Eski başkanlardan Jimmy Carter’a da “Felaket” dedirten Trump, Kuzey Kore’ye uyguladığı taktikle her yerde hedefe ulaşacağını sanıyor. Trump’taki aşırı kibir ve kulağının dibindeki Neo-Con suflörler değerlendirmedeki hata payını artırıyor. Kim Jong-un’a yaptığı gibi İran konusunda da önce tehdidin dozunu artırıp ardından Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye görüşme teklifinde bulundu. Umman üzerinden dolaylı görüşme kanalını açık tutsa da İran’ın böyle bir manevraya tav olmayacağını en iyi Amerikan kurumları bilir. Nihayetinde İran, ABD’nin 40 yıldır yanıla yanıla en fazla tecrübe kazandığı ülke. Bu birikime sırtını dönen Trump, İran’ı ‘uyruk’ devlete indirgemek gibi bir fantezinin büyüsünde yüzüyor.
Tahran, Trump’ın yaptırımlara dönme kararına karşılık önce Hürmüz Boğazı’nı petrol trafiğine kapatmak suretiyle İran’ı uluslararası piyasalardan men etmenin ne demek olduğunu göstermekle tehdit etti. Ardından askeri tatbikat çerçevesinde 100’ün üzerinde donanma gemisiyle Körfez’in sularını köpürttü. Bugün de 22 Ağustos Ulusal Savunma Endüstrisi Günü vesilesiyle yeni savaş uçağı ve füzelerle şova hazırlanıyor. Yani Tahran, Trump’ın nükleer programıyla birlikte fişini çekmek istediği balistik füze programıyla yanıt veriyor.
ABD’nin kuşatma harekâtı, İran’da Devrim Muhafızları başta olmak üzere güvenlik kanadının siyasi süreçleri rehin almasına da hizmet ediyor. Bir ülke savunma sath-ı mailine girdikten sonra orada siyasal ve sosyal değişimin dinamikleri de kilitleniyor.
***
İran iç siyasetine şöyle bir baktığımızda ABD’nin kendi imzasına ihanetinin yarattığı etki açıkça görülüyor: Batı ile diyalogdan yana olan pragmatist muhafazakârlar ve reformcuların eli kolu bağlanırken radikal muhafazakârlar ipleri iyice ele alıyor. ABD’ye güvenip nükleer anlaşmayı imzaladığı için cumhurbaşkanının bir azledilmediği kaldı. 80 vekilin imzasıyla Ruhani 12 gün içinde hesap vermek üzere Meclis’e çağrıldı.
Dini lider Ali Hamaney, Devrim Muhafızları Komutanı General Muhammed Ali Caferi’nin çıkışını ödüllendirerek Trump ve müstakbel Amerikan başkanlarıyla müzakereyi yasakladı. Ruhani, milli bir çözüm yerine İran’a yatırım yapmış Avrupalı şirketlerin korunacağı taahhüdünde bulunan AB’ye bel bağladığı için de yerden yere vuruluyor. Bu minvalde eleştirilerin dozunu artıranlar, İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzunu hararetle savunan kanat. Yeni stratejiyle İran’ın Ortadoğu’daki kollarını kesmeyi uman Trump bundan sonra karşısında diyaloga yatırım yapıp kaybedenleri değil işte bu radikalleri bulacak.
İran’ı çevreleyen tazyikin, Tahran’ın bölgesel nüfuzunu kesmeye yetmeyeceği gibi içeride de değişim için çabalayan kesimlerin harekât alanlarını daralttığı görülüyor.
Washington merkezli Ulusal İran-Amerikan Konseyi (NIAC), Trump’ın adımlarını çok tehlikeli bulmakla haklı.