SEÇTİKLERİMİZ – Aksu BORA Birikim Dergisi için yazdı: Ne ülkelerin, ne toplulukların ne de insanlığın daha fazla ekonomik büyümeye ihtiyacı var. Tersine, yıllardır kulak arkası edilen bütün bu delice faaliyetin dünyayı yaşanmaz bir yer haline getireceği uyarılarını sağır sultan duydu
İşçi Sınıfı Cennete Gider (La classe operaia va in paradiso) diye 1971 yapımı bir İtalyan filmi var. Filmde verimli bir fabrika işçisi olan Lulu, sendikanın ücret artışı konusunda ellerini güçlendirmek için önerdiği üretimi artırma politikasına uygun olarak çalışma temposunu artırıyor ve aşırı hızın neden olduğu iş kazasında parmağını kaybediyor. Bu olay (biraz da anarşist bir öğrenci grubundan işittikleri), kendisinin “kırık bir pompa, bir canavar” olduğunu fark etmesine sebep oluyor. Filmin unutulmaz nutuk sahnesinde (bir tür Yaşar Usta sahnesi), işçilere ve sendika temsilcilerine hitap ediyor; “gün be gün sadece çalışmakla geçen bir hayat hayat değil” diye haykırıyor, “çalışmak insanlıktan çıkarıyor!”
“İmkânsızı isteme”nin gerçekçilik olduğu bir zamandı, bir işçinin kurtuluşu çalışmayı reddetmekte bulması şimdiki kadar imkânsız görünmüyordu muhtemelen.
Pınar Öğünç’ün yaptığı söyleşi dizisini (https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/04/05/karantinada-ayakkabi-almayi-inan-anlamiyorum/), kargocuyken işten atılan Nazlı’nın hikâyesini okurken, aklımda o sahne canlandı. Nazlı diyordu ki “medikal malzeme taşısak hastanelere, evet derim, insanlık için bir şey yapıyorum. O zaman iş kutsal olur. Ama yok…”
Bu sözlerdeki güçlü farkındalığa dikkat çekmek isterim: yaptığım işin hiçbir anlamı yok!
Nazlı’nın söylediği şey üzerine antropolog David Graeber geçen yıl bir kitap yazdı, başlığı Bullshit Jobs olan. Manasız bir ekonomik büyüme mecburiyetinin yarattığı manasız işler hakkında. Aslında her birimizin kendi çalışma deneyimlerimizden bildiğimiz bir şeydir, işin esasını çok anlamlı bulsanız bile o anlamlı kısma ulaşabilmek için kat etmeniz gereken o kadar çok yol, öyle saçmalık vardır ki, zamanınızın çoğunu onlarla geçirmek zorunda kalırsınız. Birtakım adamlar kendilerini önemli hissetsinler diye bitmeyen toplantılara katılır, kimse kimseye güvenmediği için sürü sepet kağıt işiyle uğraşır (üstelik güven meselesini asla halledemez), adına “sistem” denen bir dizi kaotik düzenlemeyle uğraşır durursunuz.
Aksu BORA'nın Birikim Dergisi'ndeki yazsının tammını okumak için TIKLAYIN