Nevzat ONARAN yazdı: Biden’ın 1915 Ermeni soykırımı mesajıyla resmi-gayrı resmi Türkçü-Sünni İslamcı koro sahne aldı. Laf kalabalığına gerek yoktur. Ne oldu da, 1914 Osmanlı nüfus kaydına göre, TC sınırları dâhilinde yüzde 20 Hıristiyan nüfus payı, bugün binde 1.
Biden’ın 1915 Ermeni soykırımı mesajıyla resmi-gayrı resmi Türkçü-Sünni İslamcı koro sahne aldı. “Tarihi hoş görü…” ve “İngilizler, Malta’ya götürdüklerini yargılayamadı…” ve “mukatele…” nakaratıyla. Laf kalabalığına gerek yoktur. Ne oldu da, 1914 Osmanlı nüfus kaydına[1] göre, TC sınırları dâhilinde yüzde 20 Hıristiyan nüfus payı, bugün binde 1? Veyahut yüzde 99,9 İslam’a hangi “hoş görü”yle varıldı? Malta gündemi saptırmanın maddesidir; çünkü o yıllarda İngilizlerin öncelikli derdi, Kemalistlerin Ankara’sı değil Bolşeviklerin Moskova’sıydı! “Ermenilere ve öteki milletlere zorbalık yapanlar” maddesi, Malta tutukluları hakkındaki 7 suçlamadan birisiydi. Bolşevikler, İngilizleri ve uşaklarını kovaladıkça, 7 suç türü bire indirildi ve zamanla Ermeniler de hiç hatırlanmaz oldu. Bu halde “İngilizler yargılayamadı” demek, ayıptır!
Ankara’nın İngiltere’yle tek cephesi Malta hattında kuruldu, ötesi lafügüzaftır. İngiltere, Birinci Paylaşım Savaşı’nın galibi olarak Osmanlı hükümetiyle imzaladığı Mondros Mütarekesi sonrasında fiilen İstanbul ile Irak’ı ve Fransa Suriye’yi işgal etti. Ardından dönemin Osmanlı yöneticilerini tutuklamaya başlandı. İngilizlerle ilişki açısından Malta’daki tutuklular meselesi önemli göstergedir; nasıl başladı ve bitti? İngiltere, 5 Şubat 1919’da belirlediği yedi suç türüne göre Osmanlı hükümetine talimat verilmesini İstanbul’a bildirdi. Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a gönderdiği 5 Şubat 1919 tarihli talimat şöyledir:
“O halde, aşağıdaki nedenlerden dolayı, sizce ya da ilgili komutanlarca teslim alınmaları gerekli görülecek Türk subayları ile görevlilerinin size ya da en yakın müttefik komutanına teslim edilmeleri için hemen harekete geçmesi yönünde Türk hükümetine talimat vermelisiniz:
1- Mütareke hükümlerine uymakta kusur etmek,
2- Mütareke hükümlerinin uygulanmasına engel olmak,
3- İngiliz komutanlarına, subaylarına hakaret etmek,
4- Tutsaklara kötü davranmak,
5- Gerek Türkiye’de gerek Kafkasya’da Ermenilere ya da öteki ırklara karşı zorbalık etmek,
6- Malların yağmasına, yok edilmesine katılmak,
7- Savaş yasalarıyla törelerini çiğnemek [,..]”[2]
İngilizlerin belirlediği 7 suç türüne göre tutuklananlar bir süre sonra Malta’ya gönderildi. Bu arada İstanbul’da İttihatçılar yargılanmaya başlandı ve Yozgat tehcir davasında verilen idam cezası [10 Nisan 1919’da] infaz edildi. İngilizler, 23 Ocak-20 Nisan 1919 tarihleri arasında resmen Osmanlı hükümetinden toplam 223 kişinin tutuklanmasını istedi. Bunlar arasında 61 kişi “Ermeni kırımından” suçlanmaktaydı. Tutuklamalar Şubat 1919’da başladı ve ilk 78 kişilik kafile 28 Mayıs 1919’da Malta’ya gönderildi. 78 kişinin 11 tanesi Kars Şurası üyesidir. Bunlar Kars Şurası üyesi Rumlar Pavlo Jamusev ile Vafiades Stefani (Şûra Sosyal Yardım Bakanı) ve diğeri de Rus Raşinski Matroi’dir. Kasım 1920’de Malta’ya gönderilen tutuklu toplamı 144 kişiydi.[3]
Tutuklamanın üstünden bir yılı aşkın süre geçtiği halde, yargılamayla ilgili bir gelişme olmadı, ne olacağına yönelik tartışma da bitmedi. Savaş Bakanı Churchill, 29 Mayıs 1920’de Dışişleri Bakanlığı’na yaptığı başvurusunda düşüncesini, “Türklerin eline düşen adamlarımız rehin olarak tutulacaklar ve ancak Malta tutukluları serbest bırakılınca kurtulabileceklerdir” şeklinde aktardı. Konuyu 19 Temmuz 1920 tarihinde hükümet gündemine getiren Churchill, sürgünler listesini sundu, Başsavcılık tarafından gözden geçirilmesini, yargılanacak olanların ayrılmasını ve yargılanmayacak olanların da İngiliz rehineleriyle değiştirilmesini istedi.[4]
İki hafta sonra Churchill, 4 Ağustos 1920’de Malta tutuklularının durumunu hükümet gündemine yine getirdi. Tutuklular üç gruba ayrıldı: Bir, siyasi ve iki, sürgün, yağma ile kırım politikasından suçlular ve üç, İngiliz tutsaklarına kötü davrananlardır. Başsavcılık, yalnız İngiltere tutsaklarına kötü davranmaktan dolayı sanıkların soruşturulabileceğini belirtti ve İstanbul Yüksek Komiserliği’nin görüşünün alınmasını önerdi; hükümet teklifi olumlu buldu.[5]
1920 Ağustos ayında İngiltere hükümeti, belirlediği 7 suçtan sadece 4’üncü maddesini “Tutsaklara kötü davranmak” fiilini dikkate aldı, diğerlerini yok saydı. Demek ki, Malta’da tutuklulardan sadece 4’üncü maddedeki fiili işlediği iddia edilenler yargılanacaktı. Böylece İngilizlerin Malta oyunu Ağustos 1920 itibariyle bitmiş, perde inmiştir, gerisi teferruattır.
Zaten İngilizler, 7 suçtan 5’incisi “Gerek Türkiye’de gerek Kafkasya’da Ermenilere ya da öteki ırklara karşı zorbalık etmek”le suçlananlar hakkında girişimde bulunmadı. Oysa Malta davası dosyasında Ermeni kırımının failleri hakkında hayli belge[6] vardı. Belgeler toplandı ve dosyalarda kaldı.
1920’den itibaren İngiltere, Ankara elindeki esirleri kurtarma derdinde olup, Malta tutuklularını ayıklamaya başladı. 24 Kasım 1920’de İngiliz Yüksek Komiserliği’nde bir komite kuruldu ve 121 Malta tutuklusu 6 grupta sınıflandırıldı. Gruplardan birincisi Malta’da kalacak, yargılanacak olan 58 kişidir ve 121 kişiden 18’inin serbest bırakılıp Türkiye’ye dönmesine karar verildi.[7] Kimlerin yargılanacağıyla ilgili değişik listeler gündeme getirilse de sonunda Malta’da yargılanan kimse olmadı.
Anadolu’daki İngilizlerin tutuklanması 1920 yılı başında kararlaştırılmıştı. İtilaf devletlerinin İstanbul’da 12 Ocak 1920’de çalışmaya başlayacak Mebusan’da nazır ya da mebuslardan bazılarını tutuklamaya başlayabileceği düşünülerek, “Anadolu’da bulunan ecnebi zabitlerin tevkif edilmesine” karar verildi. Mustafa Kemal, bu kararı 22.1.1920’de Ankara, Konya, Sivas ve Erzurum’daki kolordu kumandanlarına şifreyle bildirdi. 15. Kolordu Kumandanlığına gönderilen şifrede, Anadolu’da İngiliz zabitanların tutuklanması ve Erzurum’da bulunan Rawlinson’un kaçırılmamasıyla ilgili gerekli önlemin alınması istendi.[8]
Mustafa Kemal [Atatürk], 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgal edildiği haberini alınca 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgrafta, “İstanbul Hükümetine İngilizlerin el koymaları kuşkusuzdur. Rawlinson hakkında eski kararı hatırlatırım” dedi. Harekete geçildi; İngiltere, Anadolu’da 30 kişinin tutuklandığını öğrendi. Erzurum’da tutuklu bulunan Yarbay A. Rawlinson’un ağabeyi Lord Rawlinson, 16 Ağustos 1920’de Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a başvurdu.[9] Rawlinson’un ağabeyi, sonrasında da tutuklular meselesini sürekli hükümet gündemine getirdi.
1919-1921 yıllarını kapsayan dönemde Churchill’in Savaş Bakanı olduğu Bakanlar Kurulu’nun gündeminde Osmanlı ve Türkiye’den ziyade Bolşevik Rusya, Hindistan, İrlanda sorunu ve Ortadoğu’da Arapların konumu vardır. Böyle bir coğrafyada Malta soruşturması pek tercih edilen konu olmamıştır. Churchill, 9 Ocak 1919’da Savaş Bakanı olduktan sonra Savaş Konseyi’ne getirdiği ilk konu Bolşeviklere karşı bir savaş planı hazırlanmasıdır. İngiltere, 1919 Nisan’dan itibaren 14 bin askeri ve 3500 gönüllü birliğiyle Bolşevik Devrime karşı Sovyet topraklarındaydı. Kızıl Ordu karşısında işbirlikçileriyle birlikte tutunamayan İngiltere, 1920 sonuna gelindiğinde Dublin’de altı memurun öldürüldüğü iç yarası İrlanda sorunu ve işgalindeki Irak’ta karışıklar sebebiyle Bolşevik Devrimi boğma hedefine ulaşamadı, pes etti. Churchill, 4 Aralık 1920’de Başbakana Türkiye ile uzlaşmayı önerdi. Artık gündemde Ortadoğu ve Kahire vardır.[10]
Ankara ve İngiltere, Malta’daki tutuklular ile İngiliz esirler nedeniyle temas halindeydi; ilki 25 Haziran 1920’de kuruldu. İstanbul’daki İngiltere Genel Karargâhı, BMM Reisi Mustafa Kemal’e mektup gönderdi. İkinci girişim iki ay sonra Ağustos’taydı; Mustafa Kemal sert karşılık verdi, İngiliz tutsakların derhal idam edilmesinin düşünüldüğünü bildirdi. Ankara, sonradan tutsak listesine İstanbul hükümeti heyetini de kattı. 5 Aralık 1920’de Bilecik’te Mustafa Kemal ile buluşan, İstanbul’dan gelen İzzet Paşa heyeti Ankara’ya götürüldü, yarı tutsak konumda. Ancak heyet, 6-11 Ocak 1921’deki 1. İnönü zaferi sonrası İstanbul’a döndü.[11]
Ankara aynı anda ‘savaş’ halindeki İngiltere’yle Londra’da ve yardım aldığı Sovyet Rusya’yla Moskova’da görüşmekteydi. 16 Mart 1921’de iki antlaşma imzalandı, biri Londra’da diğeri Moskova’da. Ankara’nın önemli kazanımı, İngiltere’yi kovalayan Sovyet Rusya ile Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’nı imzalamasıydı. Londra’da Hariciye Vekili Bekir Sami’nin imzaladığı ve Ankara’nın kabul etmediği antlaşmada Malta’da yargılanmak üzere 54 kişinin kalması koşulu vardı. Vekilin kendisine verilen talimatın dışına çıktığı gerekçesiyle TBMM gündemine alınan antlaşma eleştirildi. 8 Mayıs 1921’de Bekir Sami vekillikten istifa etti ve yerine Moskova’da görüşmeyi yürüten ve antlaşmayı sağlayan Yusuf Kemal (Tengirşenk) atandı.[12] 16 Mart’ta İngiltere ve Sovyetlerle imza, Ankara’nın taktik başarısını ortaya koyuyor. Sovyet yardımı[13] devam ederken, Sovyetlerle savaş halinde olan İngiltere ile imzalanan antlaşma iptal edildi. Ne tesadüf, Moskova’da görüşme yapan Yusuf Kemal Hariciye Vekili oldu.
Malta tutuklularıyla ilgili Ankara-Londra arasında karşılıklı temasların sürdüğü sırada Ankara’da İngiliz ajanı Mustafa Sagir tutuklandı. Hint İslam ahalisinin parasal yardımı konusunda kendisini özel elçi olarak tanıtan Mustafa Sagir, İngiltere’nin ajanıydı. Ankara’da casusluktan tutuklanan Hintli Mustafa Sagir’in 1 Mayıs 1921’de yargılanmasına başlandı. İngiltere, vatandaşı Sagir’in serbest bırakılmasını istedi. Yargılamada Sagir’e idam cezası verildi ve infaz edildi. İngiltere Yüksek Komiseri Vekili, 29 Mayıs 1921’de Sagir’in üç gün önce idam edildiğini Londra’ya bildirdi.[14]
1920 sonunda Kızıl Ordu’ya yenilmiş ve pılı-pırtısını toplayıp Rusya’dan kaçmış İngiltere, Haziran 1921 itibariyle bir ajanını asan Ankara’nın elindeki 29 adamını kurtarmak derdindedir.
Göz yumuldu ki, Malta sürgünleri de kaçmaya başladı. Malta’da 6 Aralık 1920’de iki, 6 Eylül 1921’de 16 olmak üzere toplam 18 Malta tutuklusu kaçtı. 16 kişi arasındaki 15 kişi, Malta’da kalıp yargılanacaklar arasında ismi geçenlerdendi. 16 kişinin kaçışını örgütleyen İttihatçılardır. Rauf [Orbay] ve Kara Vasıf, namus sözü verdiklerini öne sürerek kaçmadı. Nisan 1921 itibariyle Ankara’nın elinde 29 İngiliz esiri vardır. Malta sürgünlerinden serbest bırakma, Sagir’in idamının hemen arkasından gerçekleşti; Ankara da benzer tavır gösterdi. Karşılıklı başlayan serbest bırakma, 1 Kasım 1921’de tamamlandı.[15]
Churchill’in Türkiye ile antlaşma yapmak gayreti sonuçsuz kalmış gibi görünse de, Lozan’da Türk Heyeti Reisi İsmet İnönü’nün yıllar sonra, barışın İngilizlerin karar vermesiyle sağlandığı tespiti[16] dikkat çekicidir.
Heyet Reisi İsmet’in Lozan anısı da bu gözlemini doğrulamaktadır: 1922’nin Kasım ve Aralık ayındaki azınlıklarla ilgili yoğun müzakereye değinirken, hatıratında bir İngiliz diplomatla görüşmesini aktardı. Diplomattan çok müspet ve tecrübeli biri olarak bahsedilmektedir. Ekalliyetler meselesi müzakeresinin yoğunlaşmasının kendisinde bir şüphe uyandırdığını ve İngilizlerin konferansı kesintiye uğratıp uğratmayacakları konusunda emin bulunmadığını paylaşır. Diplomat inandırıcı bir surette teminat verir ve ciddi bir sulh aradıklarını belirterek, yapılan büyük tartışmanın ve şiddetli gösterişin tabii olduğunu söyler. “Nasıl tabii göreceğim?” diye sorulmasına cevaben diplomat, “İsmet Paşa! Senelerce çok şeyler söyledik, çok şeyler vaat ettik. Bütün dünyada çok taahhüt altına girdik. Şimdi bunlara son verirken, bu kadar merasim yapılmasını neden yadırgıyorsun?” der.[17]
Lozan’da Ankara’nın doğrudan muhatabı İngiltere’nin bölgede öncelikli hedefi, askeri gücüyle Moskova’da Bolşevik iktidarını boğmaktı; Ankara sonraki gündemdi. Birinci gündemin tutturulamamasından rahatlayan Ankara’nın İngiltere’yle karşı karşıya geldiği tek cephe Malta’dır. Tutsak takasından yargılama hiç gündeme gelmedi!
NOTLAR
[1] Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), çeviri: Bahar Tırnakcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003.
[2] F.O. 371/4172, Londra, 5.2.1919, No. 233, aktaran Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Milliyet Yayınları, İstanbul-1976, s. 42-43.
[3] Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 66, 78-79, 81-83, 98, 120, 126-127, 226.
[4] Bilâl N. Şimşir, age, s. 371-372.
[5] Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 373-374.
[6] Vartkes Yeghiayan, Malta Belgeleri, İngiltere Dışişleri Bakanlığı ‘Türk Savaş Suçluları’ Dosyası, çeviren: Julide Değirmenciler, Belge Yayınları, İstanbul-2007.
[7] Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 386-388.
[8]Nutuk, cilt: I, Devlet Matbaası, İstanbul-1934, s. 267; Nutuk, cilt: 3-Vesikalar, İstanbul-1934, s. 266.
[9] Bilâl N. Şimşir, age, s. 201-202, 204, 374, 400.
[10] Martin Gilbert, Churchill Bir Yaşam, Çeviren: Süha Sertabiboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2011, s. 160-161, 281, 480-520.
[11] Bilâl N. Şimşir, age, s. 376-380, 384-385.
[12] Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 397, 399-405; Baskın Oran (Editör), Türk Dış Politikası 1919-1980, cilt: 1, 4. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2002, s. 145.
[13] Sovyetlerin yardımı Temmuz 1920’den Mayıs 1922’ye kadar devam etti: 80 milyon lira nakit olmak üzere, 39 bin 275 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 63 milyon tüfek mermisi, 147 bin 79 top mermisi, 20 bin gaz maskesi gibi teçhizat yardımı yapıldı. Sovyet nakit yardımı, 1921 yılı bütçesinden (79,2 milyon lira) fazla ve neredeyse Müdafaa-i Millîye’nin 1920 ve 1921 yılı gider bütçesi (81,8 milyon lira) kadardı. Yardımı dönemin Müdafaa-i Millîye Vekili (Milli Savunma Bakanı) Kâzım [Özalp] da yazdı. (Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Atatürk KDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1990. s. 542-550; Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri 1917-1923, Boyut Kitapları, İstanbul-2000, s. 613-620; Kâzım Özalp, Millî Mücadele, 1919-1922, cilt: 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1998, s. 219.)
[14] Alptekin Müderrisoğlu, age, s. 557-558; Bilâl N. Şimşir, age, s. 426-427.
[15] Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 390, 402-403, 420-424, 435-438, 460.
[16]Milliyet, 29 Ekim 1973.
[17] Sabahattin Selek (hazırlayan), İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, İstanbul-2006, sf. 354-355.