SEÇTİKLERİMİZ – Aydın Dere’nin Nerina Azad’daki yazısı: Türkler için Alevilik Sünnilik ile eşit derecede anayasal güvence altına alınmadığı sürece baskı ve zulüm devam edecektir. Kürd Alevileri ise, ulusal ve teritoryal olarak Kürd halkı bir statüye kavuşmadıkça zulümler devam edecektir.
AYDIN DERE
Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren Religieuse Minority In Middetle-East davetlisi olarak Anadolu ve Kürdistan Alevilerinin durumunu anlatmam istendi. Alevi veya Alevi uzmanı değilim fakat bir yazar olarak şunları dile getirdim:
Saygıdeğer temsilciler ve basın mesupları, Alevilik Anadolu ve Kürdistan’da her inanç gibi farklı tandansları olan, kendisine özgü hümanist felsefesi ve ritüelleri ile bir inançtır. Bu inanç Ortadoğu’da İslam-Sunilikten sonra en geniş nufusa sahiptir. Aleviliğin kökenleri ve çıkış tarihi farklı bir uzmanlık alanıdır; konumuz gereği size özce yakın tarihte Alevilerin yaşadığı zulumleri özetlemeye çalışacağım.
Tarih boyunca Alevilere dönük geliştirilen korku, terör, aşağılama, baskılar sonucu Alevler yoğun bir asimlasyona uğradı ve çoğu bölgede nerdeyse gizli bir inan haline geldi. Yoğun asimlasyona rağmen bu sayı hâlâ 12 ile 17 milyonluk bir potansiyele tekabul etmektedir. Anadolu Aleviliği, Osmanlılar döneminde yüzyıllar boyu baskı sonucu içine kapatılmıştı. 1990’larda Kürd Özgürlük Mucadelesi’nin gelişmesiyle devlet Alevilerin Kürdistan davasına destek sunmamaları için ilk kez Cemevleri’nin açılmasına tolerans göstermek zorunda kaldıysada bu kült evlerinin hiç bir yasal ve anayasal güvencesi bulunmamakta. Fakat bu durum doğal olarak Alevilerin solunum yollarını kısmende olsa açmaya başladı.
Türkiye politikasında sağcı-İslamcı kesim Alevilere yoğun bir zulum uygularken legal-sol buna sessiz kaldı fakat Alevileri kullanma temelinde ''oy potansiyeli'', ''demokrasinin bekçileri'' vs. gözü ile baktı.
Saygıdeğer temsilciler, ana hatlarıyla Alevilik nedir: "… Eline, beline, diline sahip ol. Dünya malına tapma, doğruluktan sapma, gördüğüne bin katma, görmediğine kulp takma. Yokuşta yorgunu yorma, düzlükte canları darda koyma. Yetmiş iki millete bir gözle bak, herkesi kardeş, bacı bil. Güçlünün yanında yer alıp yoksulu ezenlerden olma. Bilime uyan, karanlığı kovan, ışığa koşan olanlardan ol" . Cem törenlerinde söylenen bu sözler Anadolu ve Kürdistan Aleviliği felsefesinin temelini özetler. Günümüze kadar yaşayan bu felsefe, bir felsefi-kültür mirasıdır ve dolayısiyle bir yaşam biçiminin öncülüğünü yaparken her inanç gibi Aleviliğin de farklı tandanslarının olduğu bir gerçek.
Anadolu ve Kürdistan Alevi felsefesinin temel kuralları ve gelişimi, ne yazık ki günümüze kadar sadece sözlü belgelere dayanmaktadır.
Anadolu Aleviliği, Anadolu'daki etnik, inançsal, kültürel farklılıklara uyum sağlarken kendi içinde islamöncesi ve sonrası öğretisini korudu. Bu inanç ve felsefe, günümüze kadar şiddet ile değil, sözlü öğretilerini sazıyla bugünlere getirebilmiştir. Saz ve söz Alevilerinin en büyük öğreti aracı olmuştur. Aleviliğin kökeni genel olarak Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında yaşanan gelişmelere dayandığı iddia edilsede bir çok Alevi uzmanlarının araştırmaları ve tezleri Aleviliğin İslamiyet öncesine dayandığı görüşündeler ve bu görüş gittikçe yaygınlık kazanmakta. Zira Alevilikte kadının toplumdaki yeri ve ritüellerin hiç birisinin İslam’a benzemesi bu görüşü güçlü kılmaktadır. Fakat her din gibi islam öncesi ve sonrası birçok farklı dinsel ve kültürel unsur ile harmanlanıp etkileşim içinde olduğu görülmekte.
Alevilerin tarihte yaşadıkları kıyımlar ve baskılar bir yana, Cumhuriyet sonrası Müslüman olmayan farklı inançlara karşı ciddi oranda devlet terörü geliştirilmiştir.
Demografik olarak Kürd Alevilerin yaşadığı ve ezici çoğunluğun Alevi olduğu kent Dersim’dir.
1938’de Türk devleti Dersim’e yönelik planlı bir soykırım geliştirilmiştir. Kadın, çocuk, yaşlı ve genç ayrımı yapılmaksızın önbinlerce Kürd Alevisi en vahşi yöntemlerle kıyımlardan geçirilmiş ve onbinlercesi sürgün edilmiştir. Burada devletin soykırımcı davranmasının iki ana unsuru dikkat çekmektedir ; Kürd ve Alevi olmak.
Cumhuriyet sonrası Çorum, Sivas ve Maraş gibi alanlarda katliamlar uygulanmış ve bu katliam planlayıcıları daha sonra vekil ve bakan yapılarak devlet tarafından adeta ödüllendirilmişlerdir.
Demografik açıdan Alevilerin üçte biri İstanbul bölgesinde yoğunlaşırken en yoğun diğer bölgeler arasında Ankara, Adana, Balıkesir, Eskişehir, İzmir, Bursa, Antalya, Aydın ve Ardahan, Sivas, Çorum, Tokat illeri gelmekte. Kürdistan bölgesinde, Erzincan, Malatya, Dersim, Maraş, Adıyaman illerinde ise Alevi Kürdlerin yoğun yaşadığı gözlenmekte. Türkiye’de en çok Alevi köyü ise 57'si karışık olmak üzere toplam yaklaşık 548 adet köyü ile Sivas’tır. Ortadoğu’da ise Alevilerin kendilerini en özgür his ettikleri bölge Güney Kürdistan’dır. Yâresânîlik (Ehl-i Hak), Kakai, ve Ali İlâhîlik gibi isimlerle anılan ve kendilerini "Alevi-Kürtler" olarak tanımlayan gruplar da bulunmaktadır. Bu gurupların inançsal varlığı anayasl güvence altındadır. Türkler için Alevilik Suninlik ile eşit derecede anayasül güvence altına alınmadığı sürece baskı ve zulüm devam edecektir. Kürd Alevileri ise, ulusal ve teritoryal olarak Kürd halkı bir statüye kavuşmadıkça zulümler devam edecektir. Zira Kürd Alevileri hem inançsal hem de ulusal açıdan çift yönlü yasaklar ve baskılar sarmalındalar.