Bülent Tekin yazdı: “Bu topraklarda yöneten ve yönetilenler tuhaf bir ikilem içinde yaşıyor. Yönetenler, büyük tutkusu iktidar aşkını, bırakın muhalefetten, kendi gölgesinden dahi uzak tutmaya çalışıyor. “
Devrimci Rus şair Mihail Yurseviç Lermontov (1814-1841) “Çağımızın Kahramanı” romanında Üsteğmen Vuliç’ten bahseder. Kendisinin de gizlemediği tek tutkusu kumardı. Yeşil örtülü masaya kurulduğunda her şeyi unuturdu. Çoğunlukla kaybederdi. Ne var ki, durmadan uğradığı başarısızlıklar onun direncini daha bir artırdı.
Anlatmışlardı… Hareket sırasında bir gece bankoluk yapıyor, müthiş de kazanıyormuş.
Birden tüfek sesleri duyulmuş, arkasından alarm işareti. Herkes silahını kaptığı gibi fırlamış dışarı. Vuliç yerinden kalkmadan en ateşli oyunculardan birine, “Banko koy,” diye seslenmiş. O da koşarken, “Yediye gidiyorum,” demiş.
Ortalığın ana baba günü olmasına bakmaksızın açmaya devam eden Vuliç şansın istenen kâğıda güldüğünü görmüş:
Para dolu çantayı eline alıp çıkmış dışarı. Çeçenlerin kılıçlarına, kurşun yağmuruna aldırmaksızın başlamış şanslı kumarbazı aramaya.
Düşmanı ormanda kovalamaya başlayan ön saftakiler arasında onu görmüş. Yanına kadar sokulmuş ve para çantasını eline tutuşturmuş.
Bu hoş olmayan görevi yerine getirdikten sonra erleri arkasına takarak ileri atılmış, çarpışmanın sonuna kadar kılıç sallamış…
Peki bu Rus asker iyi bir asker miydi? Tabii ki değildi, onun için kumar öncelikli göreviydi. Kumar masasından savaş sanatını kullanmaya giderken dahi önce kumarı ve kurallarını öncelledi. Kumarda kaybettiği ve alacaklının parasını o hengâmede onu bularak kazanana vermişti. Kumar bir tutku, bir bağımlılık ve adeta bir aşktı onun için.
Bizdeki iktidar tutkusu, iktidar aşkını düşününce Vuliç’in bu öyküsü aklıma geldi. Bizde Cumhurbaşkanlığı Sistemi adeta bir bağımlılık, bir tutku yaratmış yönetenlerde. 2023, 2071 ve belki binlerce yıl iktidarda kalma hayali ve düşüncesi oluşmuş. Böyle bir iktidar aşkı, sandık aşkı olamaz. Bu nasıl bir aşktır ki, en iyi ve en doğruyu kendinde görüp, ebedi kalıcı hale olmaya çalışmak? Buna kim, nasıl demokrasi diyecek?
Kendilerinin dışında herkesi düşman, hain görmek ve adeta kendi gölgelerine dahi kılıç sallamak ancak iktidardan düşme korkusuyla açıklanabilir. Bu iktidar aşkının olumsuz sonuçlarını bir iki örnekte açıklamak olanaklı. Sadece bu iktidarda olmamakla birlikte, bu iktidar döneminde artan bir iki durumdan bahsedebiliriz. Mesela Kürt korkusu ve Kürt düşmanlığına kadar giden bir yol yapılmaya çalışılıyor. PKK üzerinden de HDP’yi düşman kategorisine koyma çabası var.
Bir genel seçimde Millet İttifakı’nın yan yana gelmemesi için HDP’yi şeytanlaştırma yolunda her türlü girişim var. Kapatma davası açıldı. 5 milyon 865 bin seçmenin oyunu alan bir siyasi parti terörist ilan edilmek isteniyor?
Uzun yıllardan beri süregelen bu ırkçılık tehlikesi, son zamanlarda özellikle Kürtlere yönelik olarak daha da yükselme eğilimine girdi.
Derin devlet operasyonlarının en çok kullandığı aparatlarından biridir “ırkçılık.” Mesela ırkçılık, hepimizi çok üzen orman yangınlarında dahi kendini gösterdi. Ormanları yakanların Kürtler olduğu provakasyonu bile denendi.
Henüz ortada orman yangınlarının nedenine dair bir delil yokken, iktidar yanlısı Cübbeli Ahmet’ten “Yüce Rabbim, ormanlarımızı yakan PKK’lıların ve destekçileri olan partilerin ocaklarına ateş düşürsün” sözleri duyuldu. Yine iktidara destek veren Doğu Perinçek’in “Can çekişen PKK ormanımızı, Manavgatımızı, köylerimizi yakma çılgınlığını çare sanıyor… Anayasa Mahkemesi PKK’nın kolu olan HDP’yi derhal kapatmalı” sözleri Kürt nefretini körüklemeye yönelikti. Bir felaketten başka bir felakete gidilmek istendi. Oysa Sedat Peker dahi daha farklı davranarak Kürtlere yönelik provokasyon uyarısı yaptı.
1 Kasım 2020’de Koronavirüs’ten öldüğü açıklanan Burhan Kuzu’nun karıştığı kirli işler bu aralar yazılıp çizildi. Bir kısmı adı geçenlerce de açıklanıyor. Burhan Kuzu hakkında da dava açılmıştı. Başkanlık sisteminin mimarlarından birisi olduğu söyleniyordu. Özlediği sistem bu muydu? Bu işlerin içindeyken dahi devlet görevindeydi. Ölümüyle ilgili artık farklı iddialar var. Fişi çekildi deniliyor.
Bu topraklarda yöneten ve yönetilenler tuhaf bir ikilem içinde yaşıyor. Yönetenler, büyük tutkusu iktidar aşkını, bırakın muhalefetten, kendi gölgesinden dahi uzak tutmaya çalışıyor.