Aris NALCI yazdı: 96 yılında paskalya sofrasına gelen kırmızı yumurtanın ve çörek kokulu o Türkçe Ermenice Siyasi Aktüel Gazete şimdi 25 yaşında. İçimizdeki ses artık dışarıda… Hepimizin sesi çıkıyor. Agos’un sayfaları aynı zamanda Türkiye Ermenilerinin tarihinin sayfalarıdır.
Paskalya çörekleri pişti, yumurtalar boyandı.
Masadaki tek eksik bir gazete kağıdı.
10 ya da 12 sayfa.
İlk olarak Paskalya (Zadik) bayramı ayini sonrasında kilise çıkışında alıp eve getirdi babam Agos’u.
96’nın Nisan’ı.
Üzerinde de kırmızı logo ile Agos.
Logo de güzel.
İçi bir yana dışı diğer yana dönen bir çark.
Ermenilerde “Haverjutyan Nşan” derler. Sonsuzluk işareti.
Gazetenin ofisi Pangaltı’nda.
Eski hamamın karşısında en üst kat. (Şimdi Ramada Oteli).
Biz okuduğumuz Ermeni lisesinde Pandora dergisini çıkarıyoruz. Bizimle röportaj yapmak istemişler.
Hevesimiz büyük. Liseli gençler olarak ilk kez birileri sizi ‘adam’ yerine koyuyor.
Soru soruyor.
Cevapları da aynen yayınlıyor.
Tahminen Agos’un kurucu kadrosunun hedefi bizim gibi az biraz gazeteciliğe, yazıya çiziye hevesi olanlardan bir gelecek nesil yaratabilmekti.
Tarif tuttu herhalde.
Agos’ta gelenektir. Haberi yapılan, kendisi ile röportajı çıkan çoğu Ermeni gencinin yolu bir şekilde bu gazeteye bir kez daha işçi olarak düşer.
Benimki de öyle oldu.
Agos bizimle röportaj yaptıktan 1 yıl sonra ben Beyaz Adam kitabevinde Eylül ayında okul kitapları reyonunda çalışabilirim diye düşünürken kendimi Pangaltı’ndaki binanın teras katında bulmuştum.
İçeride adlarını bilmediğim insanlar, ünlerinden haberdar olmadığım meşhur Ermeni yazarlar beni bekliyordu.
18 yaşında bir genç olarak değerini ancak bir 10 yıl sonra anlayabileceğim o günlerin bıraktığı izlerle oluşan bir gençlik.
Agos bir okul.
Birçok Ermeni genci için kendini ifade edebilmenin ve ifade edebildikçe de aşağılanmayacağını öğreneceğin bir okul.
96 yılında paskalya sofrasına gelen kırmızı yumurtanın ve çörek kokulu o Türkçe Ermenice Siyasi Aktüel Gazete şimdi 25 yaşında.
Sayfalarından geçip giden yazarları ve haberleri ile Türkiye’nin tarihine koca harflerle “biz buradayız” izini bırakıyor Agos.
Ermenilerin hatta sadece Ermenilerin değil tüm ezilenlerin içinde sıkışan sesin sesi oluyor.
Bir dönem Agos’a açtığımız konuk yazar kategorisinin de adıydı.
İçimizdeki ses…
100 yıl susturulan o içimizdeki sesi yükseltebilmek içindi.
Çünkü Agos aslında bizlerin söyleyemediğini söyleyen, yazamadığını yazan oldu.
Patriklik seçimlerinde,
Yerel seçimlerde,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,
referandumda,
cemaat seçimlerinde,
atamalarda,
24 Nisan’larda…
Sesimizin içimizde patlatıldığı her alanda ses çıkardı Agos.
Çıkarıyor da.
Sorun değil çözüm odaklı olmayı öğretti bu gazete bize.
Başta Baron Hrant olmak üzere.
Avukat olmasa da vakıf davalarında en keskin zekalı çözümleri bulmakta, devlet kademeleriyle yaşanan itilaflarda siyasetçi olmasa da siyaseti siyasetçiye öğretebilecek olabilmekle öğretti.
Çünkü yüreği doğru yerdeydi.
Yüreği doğru yerde olanlara bu ülkede ne olur. Hepimiz biliriz…
O oldu.
Yüreğimiz bir nar gibi patladı.
Nar Taneleri her yere saçıldı…
Şimdi orada yazılan tarihi Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanındaki Agosçular devam ettiriyor.
İçimizdeki ses artık dışarıda…
Hepimizin sesi çıkıyor.
Agos’un sayfaları aynı zamanda Türkiye Ermenilerinin tarihinin sayfalarıdır.