Tuncay Yılmaz Gaste Avrupa’ya yazdı – Son günlerde benzer şekilde sosyal medyada, Hollanda’da hükumete seçilen iki Türkiyeliye yönelik tebrik ve hakaret mesajlarından geçilmiyor. Peki seçilenler ne kadar “biz”den? Etnik ya da inanç kimlikleri dolaysıyla sahiden gurur duyacağımız insanlar mı bu insanlar? Duruma biraz yakından bakalım.
Ne zaman Türkiyeli biri uluslararası alanda ya da yurtdışında bir ödül alsa, bir buluş yapsa, bir mevkii – makama seçilse hemen ardından bir sosyal medya çalkantısı başlıyor; Kürt kökenli Mardinli Bilim insanı Aziz Sancar Nobel ödülü aldııııı!!! Türk kökenli doktorlar Uğur Şahin ve Özlem Türeci Covid -19 aşısını bulduuuu!!! vb vb… Herkes kendi “bizden”ine sahip çıkıyor ancak sahiden ne kadar “bizden”, ne kadar kendi dünya görüşüne yakın olduğuna da hiç bakmıyor. Sonrasında işin aslı ortaya çıksa da iş işten geçmiş oluyor.
Son günlerde benzer şekilde sosyal medyada, Hollanda’da hükumete seçilen iki Türkiyeliye yönelik tebrik ve hakaret mesajlarından geçilmiyor. Mart 2021’deki seçimlerde Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi – VDD’den milletvekili seçilen Dilan Yeşilgöz Zegerius yeni hükumette Güvenlik ve Adalet Bakan’ı olarak görev alacakken, Demokratlar 66 milletvekili Gülay Uslu da Medya ve Kültürden Sorumlu Devlet Bakan Müşteşarı olarak görev alacak olması üzerine Yeşilgöz ve Uslu’yu kendi “biz”inden sayanlar tebrik ve övgü, diğerleri ise hakaret ve yergi mesajları yayınlıyor. Bu mesajlar sadece kişisel değil, aynı zamanda kurumsal düzeyde mesajlar.
Peki seçilenler ne kadar “biz”den? Etnik ya da inanç kimlikleri dolaysıyla sahiden gurur duyacağımız insanlar mı bu insanlar? Duruma biraz yakından bakalım.
Herkesin “biz”i kendine!
Herkesin kendine göre bir “biz”i olduğu için, değerlendirmemin “biz” kriterlerini baştan ilan edeyim ben. Siz de kendi kriterlerinizi düşüne durun bu sırada. Ben birini “bizden” diye tanıtıp onure etmeden şu soruları sorulara nasıl cevap verir acaba diye düşünüyorum:
Sömürüye, tahakküme karşı mı?
Cinsiyetçiliğe, heteroseksizme, erkek egemenliğine karşı mı?
Halklar ve inançlar arasında ayrımcılığa karşı mı?
Irkçılığa, şovenizme, faşizme, diktatörlüğe karşı mı?
Çıkar ve sömürü savaşlarına, emperyalist işgallere karşı mı?
Doğanın katledilmesine, ekolojik dengenin altüst edilmesine ve iklimin mahvedilmesine karşı mı?
Şayet bu sorulara (en azından anlamlı bir bölümüne) yürek dolusu “elbette evet” diye cevaplayamayacağını düşünüyorsam kusura bakmasın ama hangi milliyetten, hangi cinsiyetten, hangi inançtan, hangi ülkeden, hangi şehirden, hangi partiden olursa olsun benim “bizden” listemde değildir o kişi.
Yeşilgöz ve Uslu
Her ikisini de şahsen tanımıyorum. Hollanda’ya çeşitli kereler siyasi çalışmalar için gittiğimde ya da Avrupa siyasetini takibim sırasında isimlerini duydum ama bugüne kadar hiçbir ortak çalışmada yer almadım. Birlikte çalıştığım Türkiyeli – Kürdistanlı siyasetçilerinde ortak faaliyetine rastlamadım.
Hollanda siyasetinde yer alan ve yaşayan arkadaşlarımdan Dilan Yeşilgöz ve Günay Uslu’yla ilgili edindiğim izlenimler var elbette. Ancak oraya geçmeden önce bu hükümet üyesinin siyaset yapmak için tercih ettikleri partilere bakmakta fayda var sanırım.
Dilan Yeşigöz genellikle şu cümlelerle yer aldı basında, sosyal medyada “12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) çatısı altında çalışmış, darbe sonrası Hollanda’ya politik iltica yapmış Dersimli / Kürt / Alevi Yücel Yeşilgöz”ün kızı”. Böyle bir arka plan elbette “bizim mahallede” olumlu bir ön duygu yaratıyor. Dersimli / solcu / Alevi / yurtsever Yücel Yeşilgöz’ün kızının da benzer bir yolla siyasete girmiş olacağını düşünüyor insan. Oysa Dilan Yeşilgöz’ün siyaset yapmak için seçtiği parti ekonomide liberal, siyasette muhafazakar bir sağ parti olan Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi – VVD (Volkspartij voor Vrijheid en Democratie). Türkiye’deki karşılığıyla Saadet Partisi ve Deva Partisi bileşimi diyebiliriz. Ve bu parti 2010 yılından bu yana iktidarda. Sağlık sisteminden sosyal güvenlik sistemine, Eğitimden konut bütçesine, sosyal devletten geriye kalan kırıntıları dahi yok etti. Yani son 12 yıl boyunca Hollanda devletinin bütün neoliberal, işçi ve göçmen düşmanı uygulamalarının, yürüttüğü emperyalist politikaların, Brezilya’dan Türkiye’ye diktatörlere verilen desteklerin birinci dereceden sorumlusu.
Emirdağ’lı Türk bir göçmen ailenin çocuğu olan Günay Uslu’nun partisi ise kendisini “demokrat – liberal” olarak tanımlayan bir orta yol partisi olan Demokratlar 66 (Democraten 66, D66; resmi adı: Politieke Partij Democraten 66). Bu partiyi de siyasi hattı icabıyla Türkiye’de şimdilerde pek esamisi okunmayan Besim Tibuk’un kurduğu yunus balığı amblemli Liberal Demokrat Parti’ye (LDP) benzetebiliriz.
Görüldüğü gibi “bizim mahallenin” bile tebrik etmek için sıraya girdiği her iki hükümet üyesi de pek de bizim mahalleden olmayan partilerde siyaset yapmayı tercih eden politikacılar. Oysa Hollanda’da sahiden işçilerin, kadınların, göçmenlerin haklarını savunan, savaş – işgal değil barış politikalarını öne çıkartan, doğayı ve hayvan haklarını savunan pek çok parti var tercih edebilecekleri. Ama onlar merkez / sağ partileri tercih etmişler.
Yani AKP’deki Kürt vekil Mehmet Metiner, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi savunan Kadın ve Aile bakanı Derya Yanık, Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin kurucularından Alevi Kültür Dernekleri (AKD) Başkanı Doğan Demir gibiler bir nevi.
Kişisel tutumları
Siyaset yapmak için hangi partiyi tercih ettikleri önemli ancak elbette sadece buradan yapamayız değerlendirmeyi. Her iki politikacı için de özgün durumlar var neticede. Bir kere kaçıncı kuşaktan olursanız olun göçmen olarak siyaset alanında kendinize yer açmanız oldukça meşakkatli bir iş. Attığınız her adımda göçmen kimliğiniz, kökeniniz görünür ya da görünmez duvarlar olarak duracaktır önünüzde. İkincisi her iki politikacının kadın kimlikleri de benzer bir engel olarak hep var olmuştur eminim ki. Bu iki engeli aşıp siyasetin ön saflarında yer tutabilmek başlı başına bir başarı ve elbette bu başarıyı takdir etmek gerekir.
Bu konudaki tebriklerimizi ilettikten sonra Avrupa’da (en azından biraz daha yakından gözlemleyebildiğim İsviçre, Almanya, Fransa ve Hollanda’da) siyasetçilerin partilerinin genel tutumlarına karşın özgün siyaset yapabilme imkanları biraz daha geniş. Yani partinin merkezi siyaseti dışında bir siyasal hattı dillendirdiğinizde hemen ihraç edilmezsiniz. Çok büyük çatışmalar olmadığı sürece farklı görüşlerinizle siyasi hayatınıza devam edebilirsiniz.
İşte tam da bu noktada Yeşilgöz ve Uslu’nun emekten, barıştan, özgürlüklerden yana özgün tutumlarını arıyoruz ve ne yazık ki kendilerini partilerinden ayrı olarak değerlendirmemize yol açacak bir yaklaşımlarını göremiyoruz. Hakkını yemiş olmayayım, Yeşilgöz’ün Ezidilerin DAİŞ saldırganlığından korunmasıyla ilgili takdire şayan bir çalışması olduğunu söylemeliyim. Ama bunda dahi partisinin “aman Hollanda’ya göçmenler gelmesin” tutumunun oluru olduğu unutulmamalı.
Hal böyle olunca da ezilen göçmen, kadın, Alevi, Kürt (Yeşilgöz) kimlikleri yüreğimizde bir sıcaklık yaratsa da gerçeğin soğuk yüzüyle karşı karşıya kalınca o heyecan sönüp gidiyor.