TBMM Genel Kurulu’nda, HDP Grubu’nun “mültecilerin sorunları ve çözüm yollarının araştırılması” önerisi görüşüldü. HDP Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, “Göçmenler araç değildir, bu bilinmeli. Ona göre, uluslararası kriterlere göre muamele görmelidir göçmenler. Geri gönderme, mutlaka ve mutlaka gönüllülük esasına dayanmalıdır” dedi. Öneri reddedildi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından Meclis’e sunulan “mültecilerin sorunları ve çözüm yollarının araştırılması” önerisi TBMM Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile reddedildi. HDP grubu adına söz alan Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, göç tartışmalarında ırkçı söylemlere dikkat çekti.
AKP iktidarının, mültecileri kendi politikalarında araçsallaştırmak için Türkiye’ye göç akınını teşvik ettiğini belirten Hatimoğulları, “bir göçmen düşmanlığı yaratacağız, yaklaşımı var. Diğer yaklaşımsa hiçbir şekilde geri göndermeyeceğiz diyen ki bunu, bu görüşü AK Parti iktidarı temsil ediyor, ama her gün de geri gönderme projeleri yapıyor. Bakın, İdlib’de iskan politikası şeklinde niteleyebileceğimiz briket evler bir günde inşa edilmedi. Bu briket evler niye inşa edildi? Göçmenler geri gönderilsin diye… Ama bugün bizzat Cumhurbaşkanı dahi yaptığı açıklamada, ‘Biz kimseyi geri göndermeyeceğiz’ diyerek aslında göçmenlere yalan söyleniyor ve alay ediliyor” dedi.
Hatimoğulları göçmen sorununun Türkiye’nin yapısal sorunu haline geldiğini belirttiği konuşmasında şu görüşlere yer verdi;
“Türkiye’de şu sıra çok konuşulan göç meselesi ve göçmen sorunu, artık Türkiye’nin yapısal bir sorunu hâline gelmiş durumdadır. Suriye savaşı başladığı günden bugüne kadar AKP iktidarı resmen Türkiye’ye bir göç akınını teşvik etmiştir. Bunu neden yaptı? Çok açık ve net: Mültecileri kendi politikaları için araçsallaştırmak için yaptı, bu kadar açık ve yalındır.”
Mülteciler şantaj unsuru olarak kullanılıyor
“Hatırlayacak olursanız, Türkiye’de özellikle “Tampon bölge, uçuşa yasak bölge, güvenli bölge” adı altında Türkiye’de yaşayan Kürt halkıyla onun coğrafyası ve Suriye’deki Kürt coğrafyası arasında bir Arap kuşağı yaratmak istedi yani bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek için âdeta bir göç akınını Türkiye’ye teşvik etmiştir ama gelinen noktada görüyoruz ki ne bunlar gerçekleşebildi ve şu anda göç sorunu, bu yapısal sorun Türkiye’nin büyük bir kanayan yarası hâline gelmiş durumdadır. Sadece bu mudur nedeni? Hayır. Biliyorsunuz, Türkiye aynı zamanda Avrupa Birliğiyle çeşitli uluslararası sözleşmelere imza atmış ve bu sözleşmelerin çeşitli yükümlülükleri var; bu yükümlülükleri yerine getirmedi. Örneğin, AİHM kararları Demirtaş, Kavala için uygulanmadı ve bunlara karşı bir yaptırım uygulanmaması için de sürekli mülteci kartını masaya koydu ve dedi ki: “Yunanistan kapılarını açarız, bilesiniz” şeklinde sürekli mültecileri bu şekilde bir şantaj unsuru olarak kullandı; işte AKP’nin mülteciseverliği bu kadardır.
Evet, keşke sadece bununla kalınsaydı, Türkiye’de hakikaten onur kırıcı, rencide edici, aynı şekilde bir ticaret malzemesi hâline de getirmek istediler göçmenleri. Bizzat bu ülkenin Cumhurbaşkanı olan şahıs Merkel’e dedi ki: “Merkel, paralar nerede?” Yani “Sen parayı verirsen biz, Türkiye’yi bir göç merkezi hâline getirebiliriz…” Bu, utanılacak bir şeydir, yerin dibine sokar bir Cumhurbaşkanını ama nafile.
Göçün nedenlerini hepimiz çok iyi biliyoruz. Göç savaşların, çatışmanın, açlığın ve yoksulluğun sonucu ortaya çıkar ve tabii ki göçten en fazla sermayedarlar ve işverenler faydalanır çünkü ucuz iş gücüdür ve yerli iş gücünü de ucuzlatan bir şeydir aynı zamanda göç. Peki, burada bir tek bunlar mı var? Hayır. Bu göç meselesinde bizi bekleyen önemli tehlikeler var. Bakın, son zamanlarda siyasette farklı kesimlerde farklı görüşlerle göç sorunu dile getiriliyor değil mi? Evet. Peki, iki görüş ve iki yaklaşım çok tehlikeli, biri diyor ki: “Bu ülkeye ırkçılığı kışkırtacağız yani bir Arap düşmanlığı, bir göçmen düşmanlığı yaratacağız” yaklaşımı var. Diğer yaklaşımsa “Hiçbir şekilde geri göndermeyeceğiz” diyen ki bunu, bu görüşü AKP iktidarı temsil ediyor ama her gün de geri gönderme projeleri yapıyor. Bakın, İdlib’de iskân politikası şeklinde niteleyebileceğimiz briket evler bir günde inşa edilmedi. Bu briket evler niye inşa edildi? Göçmenler geri gönderilsin diye ama bugün bizzat Cumhurbaşkanı dahi yaptığı açıklamada “Biz kimseyi geri göndermeyeceğiz” diyerek aslında göçmenlere yalan söyleniyor ve alay ediliyor.”
Savaşı kışkırtan politikalardan derhâl vazgeçilmelidir
Hatimoğulları yaptığı konuşmada, “göçmenler araç değildir, uluslararası kriterlere göre muamele görmelidir” derken yapılması gerekenlere dair de şu önerilerde bulunuyor;
“Bir kere bütün siyasi odaklar Türkiye’nin içinde bulunduğu bu tehlikeli durumun farkına vararak ırkçılığın ve ilkel milliyetçiliğin geliştirilmesinin önüne geçmeli, sorumluluk sahibi olmalı. Bir yangın bu ülkeyi sardığı zaman o yangını söndürmeye hiç kimsenin artık gücü yetmez. Bu ciddi bir iştir, herkes bu ciddiyetle bu soruna yaklaşmak zorundadır.
Türkiye’de bir mülteci yasası üzerinde çalışılmalıdır, detaylı bir çalışma yapılmalıdır. Kolluk kuvvetlerinin inisiyatifine bırakılmamalı birçok şey, sivil kurumlar oluşturulmalıdır bu manada.
Ayrıca “sınır ötesi operasyonlar” adı altına Suriye’nin içişlerine müdahaleden, savaşı kışkırtan politikalardan derhâl vazgeçilmelidir. Göçle mücadele etmenin en temel yolu, barışı ülkede, bölgede, Suriye’de tesis etmeye katkı sağlamaktır.
Göçmenler araç değildir, bu bilinmeli. Ona göre, uluslararası kriterlere göre muamele görmelidir.
Geri gönderme mutlaka ve mutlaka gönüllülük esasına dayanmalıdır. Güvenlik ve barınma hakları uluslararası göçmenlik kriterlerine göre planlanmalıdır, başta AB ülkeleri olmak üzere, bütün dünya bu konuda ciddi bir şekilde sorumluluk almalıdır
Ve son söz olarak şunu söylemek isterim: Özellikle bu son günlerde kışkırtılan bu göçmen sorunu yeni bir sorun değil, ülkenin hakikaten yapısal sorunu ve bu sorunla mücadele etmek için bunu hiç kimse bir seçim yatırımı gibi düşünmeye sakın ve sakın kalkmasın. Hakikaten bu ateş bütün bu ülkeyi sarar ve yakar. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi hakiki bir sorumluluk almak zorundadır.”