Tuncay YILMAZ* yazdı – HDP tek adam diktatörlüğünün, faşizmin kurumsallaşmasının en önemli araçlarından olan Cumhurbaşkanlığı sistemine hayır diyerek AKP ve MHP’yle mesafesine işaret ederken, bundan kurtuluş yolu olarak eski statükoya dönüşü çare gösteren restorasyoncu güçlere de “bu bizi kesmez” demiş oldu.
Önümüzdeki seçimlerde kilit rolde olacağı her kesim tarafından kabul edilen HDP, son 2-3 aydır sürdürdüğü “HDP’liyiz, her yerdeyiz” kampanyasıyla yeniden Türkiye’nin bütün coğrafyasına, tüm toplumsal dinamiklerine değen bir çalışma yürüttü. Hem nesnel durum hem de öznel olarak yürüttüğü bu çalışmanın sonucu olarak bugün yapılan “Demokrasi Çağrısı” deklarasyonuna ilişkin beklenti haklı olarak yükseldi. HDP’nin toplumun bütün kesimlerinde, amiyane tabirle dostları ve düşmanları nezdinde bu denli beklenti yaratabilmesi başlı başına bir başarı ve bu süreçte HDP’nin oynayabileceği rol açısından önemli bir işaret.
Eş Başkanlar tarafından kamuoyuna sunulan tutum belgesinde öne çıkan noktalara ve verilen mesajlara göz atacak olursak;
Demokrasi Çağrısının İlkeleri
Daha popüler ve herkesin dikkat kesildiği başlık ittifaklar meselesi olsa da tutum metni esas olarak bir “siyasal ilkeler” açıklaması oldu. HDP iki aylık “Her yerdeyiz” kampanyasıyla bir kez daha canlı bir etkileşime girdiği Türkiye toplumunun ve sosyal dinamiklerin temel sorunlarına yaklaşımını ve önümüzdeki süreçte nasıl bir mücadele hattı sürdüreceğini açıkladı tüm topluma. Muhtemelen yaygın olarak ittifaklar meselesi üzerine yazılıp çizilecek, deklarasyon yaklaşan seçimler bağlamında tartışılacaktır ancak HDP’nin her türlü baskıya ve sindirme çabasına rağmen ayakta kalabilmesinin esas dayanağı olan siyasal perspektifini, ilkelerini ve memleket meselelerine ilişkin çözüm önerilerini tartışmak, tartıştırmak çok daha elzem ve faydalıdır kanımca.
Demokrasiye Çağrı Deklarasyonu ekonomiden ekolojiye, faşizmi kurumsallaştırılması sürecinin en önemli manivelası olan Cumhurbaşkanlığı sisteminden yerel yönetimlere, yargıdan eğitime, Kürt sorunundan Kadın özgürlük mücadelesine ülkenin çok önemli meselelerine ilişkin, halkçı, demokratik çözüm önerileri getiriyor. HDP programıyla karşılaştırdığımızda ve elbette bir basın açıklaması metninin sınırlarını düşündüğümüzde sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin kimilerinde eksiklikler olduğunu söylemek deklarasyona haksızlık olmayacaktır sanırım. Ancak metinde, dinci-milliyetçi siyasal gericiliğin saldırılarının en başat hedeflerinden olan demokratik ittifakının, üçüncü yolun en temel bileşenlerinden olan Alevilerin ve LGBTİ+ların durumuna değinilmemesini de büyük bir eksiklik olarak gördüğümü belirtmeliyim.
İttifaklar ve seçim politikası
Deklarasyona bütün kesimlerin kulak kesilmesinin ana nedeni olan HDP’nin seçim ve ittifak politikasında ise kimi açık, kimi örtük önemli göndermeler mevcut.
Açık olanlardan başlayacak olursak;
– HDP net bir biçimde parlamento yani milletvekilliği seçimleri için mevcut iki blokla da (hem Cumhur hem Millet ittifakıyla) her hangi bir ittifak arayışında olmadığını deklare etti. Yani Milletvekili seçimlerinde hedefini Türkiye’nin bütün illerinde maksimum oyu ve desteği almak, yeni dönem TBMM’de mümkün olan en güçlü şekilde üçüncü yolu temsil etmek olarak ilan etti.
Bu HDP’nin 29 Mart Yerel seçimlerindekine benzer şekilde “kazanamayacağı yerde kaybettirme” taktiğini sürdürmeyeceğinin de ilanı oldu. Yerel seçimler için geçerli ve gerekli olan bu taktiğin genel seçimlerde sürdürülmemesi beklenendi zaten. Nihayetinde her ne kadar barajın yüzde 7’ye çekilmesi söz konusu olsa da HDP’nin temsilcisi olduğu toplumsal muhalefeti maksimum düzeyde parlamentoya taşımak gibi bir görevi ve misyonu var.
– HDP’nin deklarasyondaki ikinci net mesaj ise “Cumhurbaşkanlığı sistemiyle” devama onay vermeyeceği oldu. Açıklamada, Millet İttifakı’nın başını çektiği altı siyasal partinin sürdürdüğü “güçlendirilmiş parlamenter sistem” görüşmelerine mesaj niteliğinde ise bunun ancak güçler ayrılığı, çoğulculuk ve güçlü yerel yönetimler anlayışının sahiplenilmesiyle olabileceği vurgulandı.
HDP tek adam diktatörlüğünün, faşizmin kurumsallaşmasının en önemli araçlarından olan Cumhurbaşkanlığı sistemine hayır diyerek AKP ve MHP’yle mesafesine işaret ederken, bundan kurtuluş yolu olarak eski statükoya dönüşü çare gösteren restorasyoncu güçlere de “bu bizi kesmez” demiş oldu.
Bu konu üzerinden olası “ya Erdoğan iktidarını sürdürmek için başkanlık sisteminden vazgeçerse?” spekülasyonunun önünü kesmek için metin boyunca pek çok gerekçe sıralanmış olsa da, bu geçiş döneminin önünün açılabilmesi için faşist AKP-MHP ittifakının ve diktatör Erdoğan’ın iktidardan uzaklaştırılmasının önceliğini daha güçlü şekilde vurgulamalıydık diye düşünüyorum.
– Seçim ve ittifaklar meselesinde verilen üçüncü mesaj ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parlamento seçimlerinden farklı olarak yan yana gelişlerin olabileceği, ancak bunun için ilkesel yakınlaşmaların beklendiğiydi.
HDP’nin tutum metninin en güçlü yanı tam da burası işte; HDP yan yana geliş için isimleri, partileri, ittifakları değil de ilkeleri ön plana çıkartarak esasında görüşme masasına halkı ve toplumsal dinamikleri davet etmiş oluyor. “Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP’nin desteğini mi istiyorsunuz? O zaman toplumun taleplerinden derlediğimiz ilkeler metnine ne dediğinizi açıklayın” demiş oluyor.
Burjuva partilerinin ittifak ilişkilerinde öncelik olarak ele aldığı cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık, müdürlük, vs. gibi mevki makam pazarlığı değil, toplum talepleri uzlaşma masasına getiriyor.
Bu güçlü tutumun kanımca tek önemli eksiği ise, Cumhur İttifakının bizzat bu talepleri açığa çıkartan koşulların yaratıcısı olduğunun yeterince altının çizilmemiş olmasıdır. Elbette arif olan bunu metnin tamamından anlayacaktır ancak bütün toplumun gözünün, kulağının bizde olduğu bu anda, faili daha açıktan işaret etmek HDP’ye ilişkin kaygılarını atamayan önemli bir kesimin kafasının netleşmesini sağlayacaktır.
Kimi zayıflıklarına ve eksikliklerine rağmen HDP’nin ilan ettiği Demokrasi Çağrısı, sadece önümüzdeki seçimlere ilişkin önemli noktalara işaret etmiyor, Cumhuriyetin 100 yıldır çözmediği sorunlara ilişkin de önemli bir geçiş zemini sunuyor. Şimdi hep birlikte bu çağrıyı önce toplumun kılcal damarlarına kadar yayma ve aynı zamanda duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, ‘alavere, dalavere Kürt Memet nöbete’ taktikleriyle faşizme karşı eski statükonun restorasyonunu çözüm olarak sunanların önüne koyma zamanı.
* SYKP Eski Eş Başkanı