Rahmi Yıldırım yazdı
Türkiye solundaki kimi örgüt ve çevreler, seçim sürecinde Halkların Demokratik Partisi HDP’ye öyle saldırıyorlar ki, İslamcı faşist iktidara harcayacak cephaneleri kalmadı dense yeridir. HDP’yi yıpratmak, oy vermek isteyenleri caydırmak için su getirmedik dere bırakmadılar. Radikal demokrat, sınıf kimliği belirsiz, sosyalizm hedefi yok, burjuva reformisti, sosyalistlere şaşı bakıyor, Kürt milliyetçisi, sosyalistler ulusal hareketin kuyruğuna takılmamalı, samimi değil AKP ile işbirliği yapacak, seçim listesinde şeriatçılara yer verdi ve daha neler neler?..
Eleştiri ve değerlendirmelerde kısmi haklılık payı olsa da insaf ölçüsünün çok çok dışına çıkıldığı da ortada.
***
HDP elbette pratiği ve örgütsel yapısı itibariyle sosyalist bir parti değil. Silahlı Kürt muhalefeti PKK ile sıhrî ilişkisi malum. Kurucu bileşen olarak PKK’nin ağırlığına karşın HDP yüzde yüz PKK güdümünde bir parti veya kimilerinin öne sürdüğü gibi “Kürt MHP’si” de değil. HDP içinde kurucu bileşen olarak çeşitli sol partiler, dergi çevreleri, demokratik kitle örgütleri de bulunuyor.
1990 yılında Halkın Emek Partisi ile başlayan zincirin son halkasını oluşturan HDP, kurucu bileşenleri ve programı itibariyle sosyalist parti izlenimi verse de pratiği ve örgütsel yapısıyla radikal demokrat bir örgüt. Programında sınıfsal kurtuluşu da vurgulamasına karşın pratiğinde sınıfsal kurtuluştan önce kimlik kurtuluşunu öncelediği biliniyor.
“Emek, eşitlik, özgürlük, barış ve adalet için…” başlıklı parti programında “Partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır” diyor. Programında kendisini “Partimiz, her ulustan, her dilden, kültürden ve inançtan Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, üretici köylülerin, küçük esnafın, emeklilerin, kadınların, gençlerin, aydınların, sanatçıların, LGBT bireylerin, engellilerin, ezilen ve sömürülen tüm halk güçlerinin arzuladığı amaca varmak üzere güçlerini birleştirdikleri ve demokratik halk iktidarına/yönetimine yürüyenlerin partisidir” diye tanımlıyor.
Bir örgüt kendisini daha nasıl tanımlasın da dostluğuna sosyalistleri ikna edebilsin?
***
Kabul etmeli ki, kimlik merkezli siyasal mücadele Kürtleri inkâr ve imha politikalarına karşı Kürt kimliğinin talep edilmesiyle başladı; açılan kapıdan Aleviler, İslamcılar, gayrimüslim azınlıklar, kadınlar, LGBT vs de girdi. AKP iktidarıyla birlikte İslamcılar kimlik mücadelesini bırakıp kendi aralarında iktidar paylaşımı kavgasına tutuştular. Kürt kimliği merkezli partiler zincirinin son halkasında ise HDP, Kürtler dışındaki ezilen toplum kesimlerini de kapsayıcı çoğulcu bir parti olma hedefiyle kuruldu. Ne ki, programındaki vurguya karşın pratikte sınıf kimliği belirginleşmedi.
Sınıf kimliği silik kalsa da HDP, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik bir seçiminde anahtar parti konumunu edindi. 12 Eylül faşizminin mirası utanç barajını geçip geçememesi, seçimin kaderini belirleyecek. HDP hırsızlık barajını yıkabilirse, din taciri sermaye hizbinin iktidar binası çatlayacak. Bu durum muhtemelen İslamcı partinin dağılmasının da başlangıcı olacak. HDP’nin barajı yıkamadığı durumda ise, CHP listesindeki üç beş demokrat dışında parlamentoda ezilenlerin sesi soluğu duyulmayacak.
Bu şartlar altında çeşitli sol çevrelerden HDP’ye yöneltilen saldırıların haksızlığı, insafsızlığı daha vahimi akılsızlığı ortadadır.
Efendim HDP listesindeki filan filan şeriatçı, listede toprak ağası bile var. İyi de HDP baraja takılırsa İslamcı partinin listelerinde fazladan en az 40 şeriatçı ve toprak ağası daha Meclis’e girecek.
Efendim HDP samimi değil, barajı geçerse AKP ile pazarlık edecek, koalisyon hükümeti kuracak. İyi de HDP baraja takılırsa AKP tek başına (belki de Anayasa’yı değiştirecek çoğunlukla) yeniden iktidar olacak. HDP barajı geçip “özerklik” adı altında salt Kürt kimliğine odaklı bir bencillikle AKP’yi yeniden iktidar yaparsa da kendisini inkâr ve intihar etmiş olur ki, bir daha hiçbir şekilde sosyalistlerin demokratların sempatisini ve desteğini alamaz.
***
Eleştiri ve kuşkuların sonu gelmez. Seçim sürecinde bile ideolojik mücadele de yapılabilir. Aynı sınıf toprağından beslenen örgütler arasında ideolojik mücadele ve dostane eleştiri elbette gerekli ve yararlıdır. Ancak seçim sürecinde HDP’ye yönelik saldırılar pek de dostane görünmüyor. HDP ile seçim dayanışmasından geri durulmasının da anlaşılır ideolojik gerekçeleri olabilir. Ama bununla kalınmayıp yıpratma çabasına girilmesi, HDP alerjisinin ötesinde Kürtlere alerjinin işareti de olabilir ki, bir sosyalist için yüz karasıdır. Umulur ki, Kürt alerjisinin işareti değildir, sol örgütler arası klasik kıskançlık ve çekememezliğin tezahürüdür.
Yüreği solda atan devrimci, kendisini emekçi sınıfların ve ezilenlerin kurtuluşuna adamış sosyalist örgüt, enerjisini öncelikle ve öncelikle sermayedar sınıfın egemenliğine ve örgütlerine karşı seferber eder. İdeolojik politik örgütsel mücadelede enerjisini sınıf rakibinden çok sınıf kardeşine dostuna yöneltmek, devrimciye sosyalist örgüte yakışmaz. Sınıf rakibinden önce sınıf kardeşine dostuna vuran örgüt veya devrimci en iyimser deyişle, basiretsizdir. Daha ileri deyişle sınıfsal kimliği, bilgisi ve bilinci zayıftır. Daha da ileri deyişle zaten kalbi solda atmıyordur, şarlatandır.
Seçim sürecinde sosyalistlere düşen öncelikli görev, dost bir örgütü hırpalamak değil, lümpen faşist İslamcı diktatörü tökezletmek için çaba göstermek olmalıdır. HDP ile seçim dayanışmasına girmenin HDP’li olmayı zorunlu kılmadığını vurgulamak da gerekmiyor herhalde.