Halkların Demokratik Partisi 4. Büyük Konferansı’nda açılış konuşmalarını HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar yaptı. Sancar konuşmasında “Halkın ihtiyaçlarını, ülkede demokratik cumhuriyete giden yolun açılmasını kabul ve taahhüt etmek şartıyla bizimle müzakereye, kamusal diyaloga girmek şartıyla ortak cumhurbaşkanı adayı fikrine de, seçeneğine de açığız” dedi.
Barış için PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın rolünün önemsenmesi gerektiğini dile getiren HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Türkiye’de Kürt sorununu demokratik ve onurlu şekilde çözme iradesi gösteremeyen hiçbir iktidar, aktör başarılı olamaz” derken, Eş Genel Başkan Mithat Sancar da, “Bu iktidarı gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) 5’inci Büyük Kongresi öncesi 4’üncü Büyük Konferansı’nı Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriyor. “Büyük Direniş Büyük Yürüyüş” şiarıyla gerçekleştirilen konferansa, HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Parti Meclisi (PM) ve Merkez Yürütme kurulu (MYK) üyeleri, milletvekilleri, il eşbaşkanları, Kadın Meclisi üyeleri, Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu üyeleri, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Sözcüsü Sevtap Akdağ Karahalı, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Ayşe Erdem ve İbrahim Akın, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanları Canan Yüce ve Cavit Uğurlu, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri olmak üzere 647 delege katıldı.
Konferansın ilk gününde siyasal gelişmeler, örgütsel durum değerlendirmesi yapılacak, ikinci günde ise, partinin önümüzdeki dönem mücadele hattını belirleyecek olan karar önergeleri tartışılacak. Alınan kararlar 3 Temmuz’da kongreye sunularak kongre ve konferans metinleri olarak karar altına alınacak.
Konferans salonuna, 7 dil de “Hoş Geldiniz” ile “Demokratik Gençlikle Özgür Geleceğe” ve “Eşbaşkanlık Mor Çizgimizdir” pankartları asıldı. Konferans salonu sabah erken saatlerde gelen delegelerin coşkusuyla inledi. Konferans başlayana kadar kadınlar ve gençler sloganlarla halaylar çekti. Gençlerin halayı sırasında sık sık “Biji Serok Apo” sloganları yükseldi.
Devem ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler adına saygı duruşuyla başlayan konferans, HDP’nin hazırladığı sinevizyon gösterimi ile devam etti.
Divana Dersim Dağ, Mahfuz Güleryüz, Tülay Hatimoğulları, Samet Mengüç ve İlknur Birol seçildi.
Divan adına konuşan Mahfuz Güleryüz, devrimci önderleri anarak salondakileri selamladı. Mücadele ve geçmiş mirasından aldıkları güçle konferansı gerçekleştirdiklerini belirterek, “Ülkenin, bölgenin ve belki de dünyanın umutla baktığı partinin neferleriyiz. Bu bilinçle bu kararlılıkla konferansımızı gerçekleştireceğiz. Bu büyük mimarın yaratıcısı olan Sayın Öcalan’ı saygıyla selamlıyoruz. Biz gücümüzü Mahir’lerden Deniz’lerden, Kaypakkaya’lardan alıyoruz” dedi.
‘Onurlu barışı var edeceğiz’
Ardından kürsüye çıkan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kürtçe ve Türkçe konferansa katılanları selamladı. Buldan, “Mücadeleyle geçen nice zamanlardan sonra bir kez daha önemli günlerin şafağında buluştuk. Bu buluşmamızda alacağımız önemli kararlarla demokratik geleceğe birlikte yürüyeceğimize, demokratik geleceği hep birlikte öreceğimize yürekten inanıyorum. Çünkü HDP, gücünü geçmişten alan büyük bir umudun bugünkü temsilcisidir. Bu umudun temsilcileri olarak bizler, emeklerimiz ve fikirlerimizle mücadelemizi büyütecek ve inşa aşamasına geçerek, güçlü demokrasiyi ve onurlu barışı bu ülkede var edeceğiz” dedi.
Hakikat yürümeye devam eder
AKP-MHP blokunun kurduğu tekçilik rejiminin hakkın ve halkın inkarı rejimi olduğunun altını çizen Buldan, “Bu rejim kadınlara her türlü hakareti ederek, kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini gündemde tutarak kendisini var etmeye çalışan bir iktidardır. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini görmezden gelerek ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu ittifak, varlığını Kürt Sorununu inkâr etmeyle eşdeğer gören bir iktidardır. Tüm dünyanın kabul ettiği Kürt sorunu inkar edilecek, kabul görmeyecek bir sorun değildir. Demokrasiden, hukuktan ve adaletten uzaklaşmış bir iktidarın başta Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin yakıcı sorunlarını inkarla ayakta durduğunu ve zihniyetin, politikasını bunun üzerine oluşturduğunu çok iyi biliyoruz. Oysa hakikatin bir huyu vardır. Hakikat en zalim iktidarlara karşı bile yürümeye devam eder. Biz yürüyoruz yürümeye devam edeceğiz” diye belirtti.
Öcalan’ın rolü
Türkiye’de bir arada yaşama hakikatinin Kürt sorunun demokratik çözümünden geçtiğini ifade eden Buldan, konuşmasında şu konulara değindi: “Diyalog ve müzakere seçeneklerinin gündeme alınması ve onurlu bir barış siyaseti için adım atılmasıdır. Barış için İmralı’nın Sayın Öcalan’ın diyalog ve müzakerede rolü önemsenmelidir. Sayın Öcalan’ın demokratik çözüm ve barış için, mutlak tecridin kaldırılmasında rolünü oynamasıdır. Bu ülke 2011-2015 yıllarında barış sürecine tanıklık etti. O süreçte insanların geleceğe umutla baktığı, insanların yaşamını yitirmediği, annelerimizin gözyaşı dökmediği, insanların geleceğe umutla baktığı bir süreç yaştı bu ülke ve bu topraklar. Ne zaman ki tecrit başladı, İmralı’nın kapıları kapandı; o zaman bu ülkede ölümler, çatışmalar oldu ve gencecik insanlarımız yaşamını yitirmeye başladı.
Kürt sorunu ve demokrasi
Herkes bilmelidir ki, Kürt Sorunu çözülmeden, Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük gelmez. Türkiye’de Kürt Sorununu demokratik ve onurlu şekilde çözme iradesi gösteremeyen hiçbir iktidar, aktör başarılı olamaz. Ne iktidar ittifakları, ne inkarcı politikaları yol alabilir, ne de muhalefet fikir ve irade geliştirmeden bu ülkede kazanabilir. Biz bu sorunun hem iktidarın hem de mevcut muhalefetin mutlaka ama mutlaka gündeminde olması gerektiğini düşünüyoruz. Kürt sorunu bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir sorundur. Bu sorun çözülmeden barış ve demokrasinin gelmeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de değişim isteyen herkesi vakit kaybetmeksizin Kürt sorununda çözüm önerilerini sunmaya, demokratik anayasa ve inanç temelli hakları tanımaya bir kez daha davet ediyorum.
Demokratik çözümü getireceğiz
Bizler, inkâra yaslanan ve çözüm ufku olmayan güçlere karşı bedeli ne olursa olsun Türkiye halklarıyla birlikte barış hakkını savunacak ve Kürt sorununda demokratik çözümü getireceğiz. Hukukun ve demokrasinin askıya alınmasına, Kürt sorununda çözümsüzlüğe karşı Büyük Barış Koalisyonuyla zafere ulaşacağız. Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında yerel demokrasi, özgürlükçü laikliği ve onurlu barışı, Türkiye halklarıyla birlikte var edeceğiz. Cumhuriyetin ilk yüzyılında acı çekenler, ezilenler olarak muhakkak biz kazanacağız. Kürt halkı için eşitlik ve özgürlük, Türkiye halkları için demokratik yaşam diyeceğiz. Büyük Barış Koalisyonuyla önümüzdeki yüzyılda Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağız. Büyük barış koalisyonunu, savaşın, mutlak tecridin ve ekonomik çöküşün yaşandığı bu en karanlık anda kuracağız. Çünkü bizler, en karanlık anın şafağa en yakın an olduğunu bilen bir geleneğin temsilcileriyiz.
Savaş daha fazla yıkım getirir
Evet, bugün savaşla, mutlak tecritle, ekonomik çöküşle tarihin en karanlık dönemindeyiz. AKP-MHP ittifakı yarattığı derin krizle birlikte giderek güç kaybetmektedir. Bu güç kaybını örtmek için içeride ayrımcı ve kutuplaştırıcı politikaları, dışarıda ise savaş siyasetini yükseltmektedir. Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına ve Güney Kürdistan’a dönük kapsamlı savaş ve ilhak siyaseti yürütmektedir. Dünyanın neresinde bir Kürt kazanımı varsa buna düşmanlık etmektedir. Bu saldırılar yalnızca Kürtler için değil, Türkiye toplumunun tamamı için yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün yolu, savaşa, silah ve çatışma siyasetine son verilmesidir. Barışa giden yolu kapatan bütün seçenekler, Türkiye’ye daha fazla yıkım ve yoksulluk getirmiştir.
Ekonomik çöküş yaşanıyor
Barışa kapatılan kapılar savaşı büyütmüş ve savaştan beslenen suç ekonomisini inşa etmiştir. Savaş politikalarına dayanan sistem, ekonomide kaynakların bir avuç yandaşa peşkeş çekme, sömürü ve rant düzenidir. Bunun adı suç ekonomisidir, merkezi ise tekçi, talancı iktidardır. Geldiğimiz noktada, savaştan beslenen suç ekonomisi her gün kendini yenilemektedir. Sermayenin emek üzerindeki sömürüsü bu yolla daha da derinleşmiştir. Türkiye halkları yoksulluğa, açlığa ve sefalete mahkûm edilmiştir. Kaynakları savaşa, yandaşa, ranta ve çetelere akıtan AKP-MHP ittifakı, Türkiye’yi bir sefalet adasına dönüştürmüş ve üretim ekonomisini sıfırlamıştır. Türkiye bugün ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıyadır. AKP’nin yanlış politikaları üretimi durma noktasına getirmiştir. Ülkede yıllardır süren çok yönlü krizler tek adam rejimiyle büyüyen savaşla birlikte daha da derinleşerek ekonomik buhrana neden olmuştur. Bugün Türkiye’de yaşanan şey, tam bir ekonomik çöküştür ve derin açlıktır.
Barış ekonomisini oluşturacağız
Değerli Türkiye halkları, bizler ‘merminin kaç kuruş olduğunu’ bilmek istemiyoruz. Bizler, bir sabah uyandığımızda nasıl geçineceğimiz derdini çekmek istemiyoruz. Bizler, bu bereketli toprakların, binlerce yıldır bir arada yaşamayı başaran halkları olarak geçmişin verdiği güçle barış ve refah içinde, barışçıl ve kardeşçe yaşamayı önümüze hedef olarak koyuyoruz. Bizler, HDP olarak, ekonomik krizin faturasını emekçilere ve yoksul halka çıkartan ve bunun üzerini örtmek için savaş ve suç ekonomisi düzenini yaratan bu çürümüş iktidarın değişmesi için mücadele eden herkesi birlikte yol yürümeye davet ediyoruz. Üreten, hakça dağıtan, savaşa değil, halka bütçe ayıran bir ekonomiyi yaratacağımıza buradan söz veriyoruz. Savaş ekonomisiyle oluşan sefalete son verecek, barış ekonomisiyle refah içinde hep birlikte yaşayacağımızın sözünü veriyoruz.
Mahallelerden örgütlenerek, geldik
HDP, kongresini yaparken ve siyasi kararlar alırken en yerelden başlayarak kongreye kadar konferanslarla ilerleyen dünyadaki tek ve biricik partidir. Çatı partisinden HDK’ye, oradan HDP’ye her tartışmamızı en küçük birimlerimizden büyük konferansa kadar örgütleyerek geldik. Sizlerin emeğiyle sizlerin gücüyle geldik. Mahallelerden, ilçelere, illere, bölgelere ve nihayetinde büyük konferansımıza örgütlenerek geldik.
Uluslararası komplo
Mahir’in inancını, İbo’nun iradesiyle birleştirdik. 12 Eylül darbesinde Diyarbakır 5 Nolu zindanda direnerek bugünlere geldik. 90’larda beyaz Toroslara boyun eğmedik. Cizre Newroz’unda halklaşarak bugünlere geldik. Uluslararası Komploya karşı küllerimizden bir kez daha doğarak bugünlere geldik. 20 yılı aşkın ortak mücadeleyi büyüten emeğimizle buralara geldik. İnşaatlarda, tekstil atölyelerinde birbirimizi tanıdık. İşçiyle emekçiyle el ele verdik bugünlere geldik. Meydanlarda omuz omuza vererek büyüdük. Zindanlarda çalınan sazla sesimizi birleştirdik, direnişlerde sesimizi yükselttik. 8 Martlarda, Newrozlarda, 1 Mayıs alanlarında güçlerimizi birleştirdik ve geleceğe yürüyeceğimizi mesajını birlikte verdik. İşte bu yüzden HDP ve fikri yenilmezdir. İşte bu yüzden HDP kapatılamaz, kapatılamayacak.
HDP büyük insanlık kervanıdır
5. Olağan Kongremize giderken, konferansımızdaki tartışmalar ve kararlarla sadece HDP’nin rotasını belirlemeyeceğiz. Aynı zamanda Türkiye siyasetinin kaderini de hep birlikte belirleyeceğiz. HDP kervanı, büyük insanlık kervanıdır. Beşinci Kongremize giderken, HDP’liyim diyen her bir arkadaşımıza bu kervana bir kez daha katılma çağrısı yapıyoruz. Bu ülkenin demokrat, devrimci, adalet, eşitlik ve özgürlük talep eden bütün kesimlerini HDP’de buluşmaya, birlikte başarmaya birlikte kazanmaya davet ediyoruz. Parti çalışmalarında yer alan her bir arkadaşımız HDP’nin çelik iradesine su verecek ve güçlendirecektir. HDP’yi savunmak, Demokrasi İttifakını büyütmek, Demokratik Cumhuriyeti inşa etmek için umut biziz, tek umut HDP’dir. Bizler, kimliği ve aidiyeti ne olursa olsun, demokrasi ve barış umuduyla, hep birlikte ‘Büyük Yürüyecek, Büyük Direnecek ve Büyük Kazanacağız!’ Hepimizin yolu açık olsun hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.”
Ardından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da Kürt sorunu, İmralı’da uygulanan tecrit ve savaş politikalarına dikkat çekti.
Sancar: Sorunun kökü yüzyıllık tarihte yatıyor
Sancar, “HDP olarak çıktığımız bu onurlu yürüyüşte önümüze pek çok engel çıkarıldı, önümüze pek çok bariyer örüldü. Hiç birine takılmadık, hepsini yıktık ve bugünlere geldik. Bu konferansı bu coşku ve inançla topluyoruz. Bu iradeyi gösteren sizlere, geçmişten bugüne bu iradeyi yaratan bütün emekçilerimize, yolumuzu aydınlatan büyük yürüyüşümüzü aydınlatan bütün insanlara buradan saygılarımızı, sevgilerimizi minnetlerimizi iletiyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin büyük bir krizden geçmekte olduğunu dile getiren Sancar, konuşmasını şu başlıklarla sürdürdü: “Bu krizin kökenleri son 3 yılda 5 yılda yatmamaktadır. Bu krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır. Bu iktidar bu yüzyıllık tarihin o kötü mirasını devralarak bugünlere taşıdığı için krizi daha da derinleştirmiş, çöküşü hızlandırmıştır. Krizin temelinde Kürt sorununda yaklaşım vardır. Cumhuriyetin demokratik bir şekilde kurulmamış olması vardır. Kürt sorununu inkarla, imha ile; bastırma politikalarıyla, savaş siyasetiyle, millitarist anlayışla ele alan yaklaşımlar sürekli bir kriz döngüsü yaratmış ve Türkiye’yi bugün bu noktaya taşımıştır. Bu iktidar özellikle 2015 yılından sonra militarist politikaları, güvenlikçi anlayışı, inkar ve imha uygulamalarını daha da ileri taşımıştır, daha da büyütmüştür. Sadece bu ülke ile sınırlı tutmamıştır, bölgeye yaymıştır. Kürtlerin yaşadığı her alana taşımıştır. O nedenle kriz daha da derinleşmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlük, militarist anlayış, inkarcı ve imhacı yaklaşım büyüdükçe kriz derinleşiyor. Şimdi de aynı yöntemleri, başka zamanlarda uygulanmış olan metodları bu iktidar sanki yeniymiş gibi devreye sokuyor.
Büyük yürüyüşü örgütlemeliyiz
O nedenle ekonomide büyük çöküş yaşanıyor, siyasi alanda büyük bir dağılma yaşanıyor, toplumsal çözülme yaşanıyor. Bu ülkeyi kutuplaştıran, toplumu bölerek yönetebileceğini düşünen anlayış nefret ve düşmanlık politikalarına yaslanıyor. Yapmamız gereken, bu krizi tümden çözecek güçlü yaklaşımı ve büyük yürüyüşü örgütlemektir. Sadece iktidarı değiştirmek yetmeyecek. Bu iktidarı değiştirmek, bu politikaların kriz kaynağını en üst düzeye taşıyan bu kadroların gitmesi gerekiyor. Onları göndereceğiz, ama bu yetmez. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Sistemin bu sorunlarını üreten kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor. Krizin en dip noktası imkanların da en üst noktası olabilir, yeter ki biz bunları değerlendirebilirim.
Çözüm üçüncü yoldadır
Bugün Türkiye siyaset sahnesinde iki kutbun arasına sıkıştırılmaya çalışılan bir denklem kurulmakta bir formül tek çare olarak sunulmaktadır. Bu doğru değil Türkiye iki kutba mahkum değil, eskiyi devam ettirecek hiçbir zihniyet Türkiye’de halkların istediği çözümleri, geleceği kuramaz. Bu iktidar zaten iyice çökertmiştir bu ülkeyi, felaketin eşiğine getirmiştir. Ama çıkış eski zihniyeti farklı yöntemlerle devam ettirecek yönetimlerde değildir. Çözüm 3’üncü yoldadır. Çözüm HDP’nin siyasal programındadır çözüm inancını yitirmeyen halkların kararlı yürüyüşündedir. Çözüm bizdedir.
Çökertmeye çalışanlar çöktüler
Bakın bu iktidarın geçmişten miras alarak daha da derinleştirdiği politikalar hangi sonuçları yaratıyor? Hangi iktidar Kürt sorununda çözümsüzlük batağına sürüklendiyse ilk iş olarak demokratik siyaseti tasfiye etmeye yönelmiştir. Başarmış mıdır? Cevabı sizde, cevabı bu salonda ve bir ay sonra toplanacak büyük kongremizdedir. Hayır, başaramadılar. Çözmeye ve çökertmeye çalışanlar çözüldüler ve çöktüler. Bizler ise onurlu bir yürüyüş ile dimdik ayakta duruyoruz, yürüyoruz ve ülkeyi değiştirmeye geliyoruz. Büyük dönüşümü gerçekleştirmeye geliyoruz. Güvenlikçi, militarist anlayışlar her dönem farklı yollar ve yöntemlerle denendi. Şimdi de sınır ötesi operasyon adı altında sanki yeni bir iş yapılıyormuş gibi bir propaganda üretiliyor.
Çözüm diyalogdadır
Bugün Güney Kürdistan’da yürütülen operasyonlarda, Kuzeybatı Suriye’ye, Rojava’ya yönelik askeri harekat ve işgal planları da bugüne kadar çöküş üretmiş siyasetlerin yarattığı sonuçtan başka bir sonuç veremez. Çözüm askeri anlayışta, militarist yaklaşımda, operasyonlarda, işgal siyasetinde değildir. Çözüm demokrasidedir, demokratik siyasettedir. Çözüm müzakere ve diyalogtadır. Çözüm hakların eşit ve ortak yaşamını savunan anlayıştadır. O anlayış da bizdedir. Bu anlayış bize büyük miras olarak gelmiştir. Bizim görevimiz bu mirası daha da büyüterek bizden sonra gelecek kuşaklara onurla ve gururla devretmektir.
Başka ne yapıyor bu iktidar? Sınır ötesi operasyonların eşlik ettiği içeride düşmanlık politikalarını, nefret siyasetini yaygınlaştırıyor. Psikolojik savaş politikalarını daha da ileri götürüyor. Ama bütün nafile, hiçbiri sonuç vermiyor, hiçbiri istedikleri sonucu doğurmuyor. Tek güvendikleri şey karşılarına güçlü bir alternatifin çıkmamış olmasıdır. Eğer karşılarındaki güçlerin parçalar birbirine düşürürlerse, muhalefeti bölüp demokratik güçleri ayrıştırırlarsa ayakta kalabileceklerini düşünüyorlar. Bizler de buna cevabımızı ittifaklarımızı kurarak vereceğiz.
Tecrit çözümsüzlüğün ikiz kardeşidir
Başka ne yapıyorlar? Çözüm ve diyalog yolunun önemli kapısı İmralı’ya tecrit uyguluyorlar. Böylece savaş politikalarını, çözümsüzlük anlayışını ilelebet sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Ama biliyoruz ki Kürt sorununda demokratik çözüm anlayışı ileri gittiyse bunda Abdullah Öcalan çok önemli rol oynamıştır. O nedenle tecridi ağırlaştırmak çözümsüzlüğün ikiz kardeşidir. Savaş politikalarıyla tecrit birbirinden ayrılamaz. Sonuç ortada. Sonuç milyonların açlığıdır. 25 milyon insanın açlık sınırı altında yaşadığını biliyoruz. Resmi veriler bunu saklayamıyor. Yoksulluk sınırını da katarsak toplumun yüzde 80’den fazlası aç, yoksul yaşamaktadır. Kaynağında tam da Kürt sorununa yaklaşım ve bu yaklaşımın ürettiği inkarcı politikalar var. Kaynakları savaşa aktarırsanız ve savaş politikalarını, milliyetçiliği, nefret politikalarının kaynağı haline getirirseniz bu toplumda refah da, huzur da, barış da olmaz; demokrasi ve özgürlük hiç olmaz.
Anahtar biziz
Bizler bütün bunlara karşı çözümün partisi olarak dimdik ayaktayız. Büyük direndik, büyük yürüyoruz ve başkanımın biraz önce dediği gibi büyük kazanacağız. Anahtar bizdedir, anahtar biziz diyoruz. Bunu sadece oy oranıyla açıklamaya çalışanlar da yanılıyor. Sanki anahtar bizim oy oranımızla sınırlı. Sanki oy oranımız bizi anahtar haline getiriyor gibi sunuluyor. Evet oy oranımız en büyük destek kaynağımız, güç kaynağımız. Çünkü bütün baskılara rağmen inancını yitirmeyen, desteğini asla esirgemeyen, tam tersine bizlere bu yürüyüşe, bizlere daha da kararlı bir şekilde destek sunan bir halk gerçeği var. Eğer bu halk gerçekliğini sayı olarak algılarsak yanılırız, eksik anlarız. Yanlış yaparız. ‘Çözüm, anahtar biziz bizdedir’ dediğimiz de bu halk desteğini elbette kast ediyoruz ama asıl bizim izlediğimiz siyasete bakılmalıdır. Biz bu ülkede savaşı, ayrışmayı, düşmanlaştırmayı, talanı, yalanı, rantı, kanı durduracak programa sahip tek partiyiz. İşte o nedenle anahtar biziz, o nedenle bu ülkeyi aydınlık yarınlara taşıyacak o kilitli kapıları açma gücü bizi elimizdedir.
İktidarı gönderecek halk iradesi mevcut
Bizler bu yolu demokrasi ittifakı ile yürüme kararı verdik. Bundan önceki büyük konferansımızın ve kongremizin de belirlediği bir yoldu bu. Bu yolu örmeye devam ediyoruz. Seçimler yaklaştıkça bu meseleyi sadece seçim ittifakı içinde değerlendirmeye çalışanlara da buradan sesleniyorum. Doğrudur, seçimler tarihi önemdedir. Bu seçimler Türkiye’de sadece iktidarın ve parlamentonun belirlenmesiyle sınırlı bir sonuç doğurmayacaktır. Bu seçimler aynı zamanda yeni bir başlangıcın mümkün olup olmadığını da gösterecektir. Bu sistemi; sömürü, savaş, rant ve talan sistemini, bu çete ve suç düzenini değiştirip değiştiremeyeceğimizi de belirleyecektir. Biz diyoruz ki bu sistemi de bu düzeni de değiştirecek güç vardır; bu iktidarı gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur. O iradeye doğru yol güçlü yürüyüş ve kararlı hedefler gösterildiği anda hem iktidar gidecek hem de düzen değişecek. İşte demokrasi ittifakının ana hedefi budur.
Sonuna kadar yürüyeceğiz
Son kongremizi yapacağımızı var sayıyor bazıları. Çünkü kapatma davasıyla HDP’yi siyaset sahnesinden silebileceklerini sanıyorlar. Kumpas davalarıyla bizleri tasfiye edebileceklerini sanıyorlar. Kobanê Kumpas Davasında yargı, bu sistem bir bütün olarak çöküyor. İstedikleri oyunu oynasınlar, orada yargılama iddiasıyla sanık sandalyesine oturtulmuş arkadaşlarımız sadece karşılarındaki heyeti değil; bütün bu sistemi yargılıyorlar. Bu hep böyle oldu. Ne zaman demokratik siyaset sanık sandalyesine oturtulduysa orada sistem yargılandı, sistem mahkum edildi. Yine aynı şey oluyor. Şimdi de arkadaşlarımız, hepsine selam olsun, bu iktidarı ve onun kumpaslarını, bu sistemi, onun zihniyetini yargılamaya devam ediyorlar. Mahkum ediyorlar. Hep birlikte bu sistemin sonunu getirecek mücadelenin onurlu direnişini ortaya koyuyorlar. Kapatma davası da aynı kumpasın bir, parçası sanki. HDP bir tabela, bir bina gibi düşünüyorlar. Biz kararımızı çoktan verdik, sonuna kadar yürüyeceğiz. HDP’yi savunacağız, yaşatacağız ve büyüteceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Direnmenin yanında inşa da edeceğiz
Bu dava da bu sistem de mutlaka çökecek. İrademiz de gücümüz de yürüyüşümüz de bu davayı boşa çıkaracak. Gelecek dönemin inşasının ana aktörü olacağız. Büyük direndik, geçen kongrede söylemiştik. Direniş bizim işimizdir, biz direnerek var olduk. ‘Direnmek yaşamaktır’ sözü gerçek anlamını bu gelenekte bulmaktadır. Fakat direnmeyi siyasetin tek alanı olarak da görmüyoruz. Direneceğiz ama direnmeden inşaya geçişin de birikimi, inancı iradesi var bizde. O nedenle şimdi direnişten inşaya geçiş yolunu daha da büyütmek, daha da ileri taşıma zamanıdır. 5’inci Büyük Olağan Kongremiz de yeniden başlangıcın, demokratik cumhuriyete giden yolun, eşit yurttaşlığa giden yolun, özgürlüğe ve büyük barışa giden yolun inşasının en önemli dönemeci olacak. 8 Martlarda, Newrozlarda meydanlara taşan büyük coşku ve inancı şimdi 5’inci Büyük Olağan Kongremizde daha da ileri taşıma zamanıdır. Yeni başlangıcın ve inancın şölenine hazırlanıyoruz. Kongremiz bu şölenin en görkemli sahnesi, en görkemli imkanı olacaktır. Şimdiden bunu herkes bilsin.
Kendi ittifakımızla seçimlere katılacağız
Bu ülkeyi iki ittifaka, birbirinden çok da farklı olmayan zihniyetlere mahkum etme çabası bizim demokrasi ittifakımızla boşa çıkacaktır. Bu iktidarı göndereceğiz ama aynı zihniyeti farklı yollarla savunacak herhangi bir şekline de bizim desteğimiz olmayacaktır. Bir parlamentoyu halkların ortak iradesinin mekanı haline getireceğiz. Demokrasi ittifakı ile, kendi ittifakımızla parlamento seçimlerine katılacağız. Öyle büyük bir halk desteği alacağız ki, halkların ortak iradesini meclise anahtar güç olarak taşıyacağız. İşte bu güç bütün dengeleri değiştirme potansiyeli olan en önemli imkanımız ve hedefimizdir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Cumhurbaşkanlığı seçimini de elbette önemsiyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde hangi yolu izleyeceğimizi ta bir buçuk yıl öncesinden beri anlatıyoruz. Bunu geçen 27 Eylül’de bir deklarasyon halinde açıkladık. Bizim tavrımız geçerlidir. Eskiyi sürdürmeyi bırakacak, eski zihniyetten ayrılma iradesini ortaya koyacak her türlü müzakereye açığız. Halkın ihtiyaçlarını, ülkede demokratik cumhuriyete giden yolun açılmasını kabul ve taahhüt etmek şartıyla bizimle müzakereye, kamusal diyaloga girmek şartıyla ortak cumhurbaşkanı adayı fikrine de, seçeneğine de açığız. Ama tekrar altını çiziyorum, eski anlayışı farklı şekillerde sürdürme senaryolarına HDP’yi entegre edebileceğini düşünen kim varsa bu hesabını masadan kaldırsın.
Yeniden başlangıç kongresi olacak
Bizim iki kötü arasında seçim yapma mecburiyetimiz yok. Bizim demokratik geleceği, özgür geleceği ve büyük barışı inşa edecek özgücümüz var, programımız ve inancımız var. Büyük yürüdük. Bu büyük yürüyüşü büyük direnişin üzerine kurduk. Şimdi büyük kazanma zamanıdır, demokrasi ittifakı olarak kazanma zamanı 3’üncü yol siyasetinin kazanma zamanı. Halkçı yönetimi kurma zamanıdır. Kamucu ekonomiyi inşa etme zamanı, çoğulcu toplumu eşitlik yurttaşlığı, güvence altına alma zamanıdır. Bu zaman HDP ile yaşanacak. Bu zamanı HDP kuracağı ittifaklarla, yoldaşlarla, demokrasi güçleriyle, toplumun bütün ezilenleriyle, dışlananlarıyla, kadınlarla, gençlerle, ekoloji hareketleriyle, bütün devrimci ve ilerici yurtsever güçlerle birlikte yürüyecek. Bu yol kutlu bir yoldur. Zordur, engellerle doludur ama engelleri aşmak bizim işimizdir. Yolumuz uzundur. Son kongre olmayacak. 5’inci Büyük Olağan Kongremiz yeniden başlangıcın ve inşanın kongresi olacaktır.”
Konferans, basına kapalı olarak devam ediyor.