HDK ve HDP üzerine tartışmalar, hem partimiz içinde, hem HDP kurullarında, hem de bileşenler arasında sürüyor. Bu tartışmanın devrimci demokrasi ve sınıf mücadelesi için önemi herkes için aşikârdır. Dolayısıyla bu tartışmaya kayıtsız kalınamaz ve hakkını vermek zorundayız. Bunu derinlik adına soyut teorik tartışmalarla ve genel geçer soyut temenni/tespitlerle yapamayız. Tartışmanın hakkını vermek için; somut, açık ve pratik değeri olan katkılar sunmalıyız. Yine birçok kavramı, kavramın ortak tanımının herkes tarafından bilindiği ve kabul edildiğini varsayarak kullanmaktayız. Ben bu ön kabulün gerçeği yansıtmadığını düşünenlerdenim. Bu nedenle yazımda, kısa tutmaya çalışarak bazı tanım ve izahlara yer vereceğim. Bu bağlamda somut sorulara somut cevaplar vermeye çalışacağım.
1- HDK-HDP üzerinde yürütülen son dönem tartışmalar bir yana, genel olarak HDK ve HDP gerekli midir?
HDK-HDP’nin gerekliliği benim açımdan tartışma götürmez bir durumdur. Bunun gerekçelerini, nedenlerini uzun uzun anlatmak mümkün ama gerekli değil diye düşünüyorum. Zira bunları çokça yazdık ve konuştuk. Bu nedenle en temel olanları maddeler halinde özetlemek yeterli olacaktır.
2- Genel olarak HDK-HDP’nin gerekliliği tartışma götürmez. Ancak HDP seçim partisi olarak kurulmuşken, seçimlerden sonra HDP’nin seçim partisi olarak devam etmemesi gerektiği/edemeyeceğinde ortaklaşılmış görünüyor. Bunun nedeni nedir?
HDP’nin seçim partisi olarak kalmaması ve gerçek bir parti (gerçek partinin nasıl örgütleneceği, iç hukukunun nasıl olacağı konusunda farklı görüşler vardır) olarak yeniden yapılanması konusunda büyük ölçüde fikir birliği var. Ancak burada ilginç olan seçim partisi olarak kalamayacağını ifade edenlerin çoğu dişe dokunur gerekçeler ortaya koymuyor.
Gördüğüm en belirgin (tek demek haksızlık olmaz) gerekçe: ‘Seçimlerde kitleler yüzünü HDP’ye dönmüş, HDP’ye oy vermiş ve HDP’de faaliyet yürütme kararlılığını göstermiştir. Yine seçimlerde yüzlerce belediye eşbaşkan adayı ortaya çıkmıştır. Bu gerçek ortada dururken “seçim bitti artık evlerinize dönün “ denilemez’dir.
Bu gerekçe ilk anda oldukça makul ve anlamlı görünüyor. Gerçekten de öyle mi irdeleyip görelim. Gerekçenin birinci bölümü seçimlerde alınan oy, kitlelerin yönelimi, adayların varlığı ve kitlelerle kurdukları ilişkilerdir. Bu ifade edilen gerekçeler sürpriz değildir. Her seçimde gerçekleşenlerdir. HDP’yi seçim partisi olarak kurma kararı verirken bunların olacağı biliniyordu. HDP’ye %7 civarında oy verileceğini bilmiyor muyduk? Biliyorduk ve üstelik hatırı sayılır bir kesim, %10’ların üzerinde oy alınacağını öngörüyordu. Yine adı üstünde seçim partisi HDP’nin, seçimlere adaysız mı gireceğini düşünüyorduk? Elbette düşünmüyorduk. Öyle ise önceden ön göremediğimiz yeni bir durummuş gibi “yüzlerce aday eşbaşkan” ortada duruyor, kitlelerle bağlar kurdular diyoruz. Bu böyle olur zaten. Böyle olması seçimin doğası gereğidir. Dolayısıyla bu gerekçe yerinde değildir. Zira bu gerekçenin gereği, HDP’yi seçim partisi olarak kurmakla yanlış yaptık. Seçim partisi diye bir parti olmaz. İnsanlar oy verdikleri partide çalışmak ister, oy verdikleri adayları her zaman partili olarak görmek ve parti üzerinden ilişkilenmek isterler vb, demek olmalıdır.
Gerekçenin ikinci bölümü “seçimler bitti, evlerinize dönün” denilemeyeceğidir. Bu gerekçeyi tartışmak için öncelikle “ev” kavramının ne anlamda kullanılabileceği üzerinde duralım. Bildiğimiz konut anlamında kullanılabilir ki buna ihtimal vermiyorum. İkincisi, herkesin kendi örgütüne dönmesi anlamında kullanılabilir. Üçüncüsü HDK’ye dönmek anlamında kullanılabilir. Hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın bu yaklaşımın HDK kavrayışında sorun olduğunu düşünüyorum. Zira HDK, “tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği ortak bir dayanışma ve mücadele zeminidir.”
HDP’yi, HDK oluşturdu. HDK olarak kitlelerin karşısına çıktık ve “HDK olarak seçimlere giremiyoruz (seçim yasaları uygun değil, biz de yasaları istismar etmek zorundayız), bu nedenle HDP’yi kurduk” dedik. Dolayısıyla HDP’ye verilen her oy aynı zamanda ve asıl olarak HDK’ye verilen oydur. HDP’ye dönen her yüz HDK’ye dönüktür. HDP’nin kapısında biriken her birey aynı zamanda HDK’nin kapısında birikmiş demektir. Her HDP adayı, önce HDK’lidir. HDK’li olarak kitlelerle ilişki kurmuştur. Dolayısıyla, seçimlerden sonra oy verene de, oy verilene de, seçim için çalışana da denilecek olan: “Seçimler asıl işimizin bir parçası idi, artık seçim bitti hepimiz asıl işimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Asıl işimiz, asıl işimizin aracı HDK’nin tanımında ifade edilmiştir. Haydi HDK’deki işimizin başına” olmalıdır. “Asıl evinize dönün, asıl ve sürekli eviniz HDK’dir. HDK hepimizin toplumsal evidir; toplumsallık; siyasal olanı, ekonomik olanı, sosyal olanı, kültürel olanı ve de insana dair her şeyi içerir” olmalıdır. Aslında bunları söylemeye bile gerek yoktur. Zira biz bunları söyleye söyleye seçim partisini kurduk ve seçimlere girdik. Bunları söyleyerek insanları HDP kapısında biriktirdik. Her birimizin ne yaptığını ve niçin yaptığını bilmesi gibi, seçim sürecine katılan bireyler de ne yaptığını bilerek katıldı.
3-Asıl olan HDK ise, HDP’nin seçim partisi olarak kalması daha doğru değil midir?
Bana göre en doğru olan HDP’nin seçim partisi olarak kalmasıdır. Bunun bir nedenini önceki soruya verdiğim yanıtta anlattım. Diğer neden ise HDP ile tam olarak yapamayacağımız, ama HDK ile yapabileceğimiz ve yapmak zorunda olduğumuz iştir. Bu işin özeti ise şudur: HDK siyasetin toplumsallaştırılması ve toplumsal olan her şeyin siyasete içerilmesinin en uygun aracıdır. Bu aynı zamanda söz, yetki, kararın toplumsallaştırılmasıdır. Temsili demokrasinin sınırlandırılması ve yerine doğrudan demokrasinin yaygınlaştırılmasıdır. Yöneten yönetilen ilişkisinin yerine ezilenlerin kendi kendini yönettiği meclislerin gerçekleşmesidir. Bunları HDK formunda bir araç ile yapabiliriz.
Ancak, HDK’nin kurulduğu günden buyana bu alanda pek yol alamadığımız görülmektedir. Bu durum her zamanki gibi, alıştığımız yöntemlere dönme eğilimini güçlendiriyor ve nitekim öyle oldu. Madem meclis tarzı toplumsal bir örgütlenmeyi yaşama geçiremiyoruz; öyleyse, bildiğimiz parti örgütlenmesine yönelelim ve Partiyi öne çıkaralım. İlk aklımıza gelen bu oldu. Bunu doğal ama doğru bulmuyorum. Başarısızlığın nedenlerini irdeleyip, HDK’nin asıl örgütlenme olarak geliştirilmesinde ısrar etmeliyiz/etmeliydik. Ancak böyle olmadı ve olmayacağı görülüyor. Bu nedenle, HDP’nin seçim partisi olarak kalması ve HDK’nin yeniden yapılandırılarak işlevlendirilmesi gerektiğinde ısrarı gerçekleşebilir ( gerçek partiyi savunma oranının yüksekliği ortada) olmayacağı için anlamlı bulmuyorum. Yani ben ve eğer var ise benim gibi düşünenler, ne derler ise desinler, HDP gerçek parti olacak görünüyor. Sonuç olarak bu konuyu fazla uzatmayı anlamlı bulmuyorum. Metazori HDP’nin gerçek parti olarak yeniden yapılandırılmasının ön kabulü üzerinden soruları sorup cevaplarımı vereceğim.
4-Demokrasi, demokratik hak ve özgürlükler, radikal demokrasi ve devrimci demokrasi nedir?
Bu kavramların kapsamlı tanım ve açıklamalarının yazının amacını aşacağı açıktır. Bu nedenle yazının amacına hizmet edecek düzeyde kısa tanımlamalarla yetineceğim.
Genel olarak demokrasi ya da “saf demokrasi” yoktur. Demokrasiden söz edildiğinde, devletin varlığından söz ediliyor demektir. Devletin olduğu yerde sınıflar, dolayısıyla yöneten ve yönetilenler vardır ki, demokrasi sınıfların varlığından ve yöneten yönetilen ilişkisinden bağımsız olamaz. Dolayısıyla saf demokrasi yoktur. Sınıfsal demokrasi vardır. Komünistler nerede genel olarak demokrasiden söz edilirse şu soruyu sorarlar: Kimin için demokrasi? Zira egemen-yöneten sınıflar için demokrasi olan, ezilen-yönetilen sınıflar için son tahlilde diktatörlükten başka bir şey değildir.
Bu bağlamda; salt “demokrasi” kavramı burjuva demokrasini (Bunun parlamenter ya da parlamenter olmayan demokratik cumhuriyet olması durumu değiştirmez) ifade eder. Demokrasi mücadelesi de en ileri burjuva devlet olan burjuva demokratik cumhuriyet için mücadeledir. Yine demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi de aynı anlama gelir. Öyleyse, burjuva demokrasisi/düzen içi demokratik talepler mücadelesi için; “demokrasi mücadelesi” yerine, “demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi” kavramını kullanmak; hem yanılsamayı ortadan kaldırması, hem de yaptığımız işi açıkça ifade etmesi yönüyle daha yerindedir.
Radikal demokrasi ile devrimci demokrasi yer yer eş anlamlı kullanılır ki, bunun uygun bir kullanım olmadığını düşünüyorum. Radikal demokrasi esas olarak, kapitalist sistemi ve burjuva demokrasisini topyekûn reddetmez. Bunları ön kabul olarak görür ve bu zeminde ekonomik, sosyal, siyasal vb. alanlarıyla en ileri bir demokrasiyi öngörür. Bu ilerilik klasik burjuva demokratik cumhuriyete göre sermaye sınıfının iktidarı diğer sınıflarla görece paylaşımıdır. Radikal demokrasinin kapitalist sistemi topyekûn dışlamaması ona kalıcı bir nitelik kazandırır. Dolayısıyla radikal demokrasi ulaştığı düzeyi koruyarak kalıcı olmayı hedeflerken, devrimci demokrasi ulaştığı düzeyi devrimci süreklilikle aşmayı hedefler ve geçicidir.
Devrimci demokrasi, halkın demokrasisidir. Halk yığınları için demokrasidir. Devrimci demokrasiyi devrimci yapan üç temel unsur vardır. Birincisi, Halk için demokrasi olması, mali sermayenin iktidarına son vermesidir. İkincisi, burjuva demokrasisinden, halk demokrasisine geçişin devrim yoluyla mümkün olmasıdır. Üçüncüsü, kendini kalıcı değil, devrimci dönüşümün bir uğrağı olarak gören, proletarya devrimi yolunda ilerlemeyi hedefleyen demokratik halk iktidarı olmasıdır.
5- Kürt sorunu öncelikli sorun değil mi? Öyle ise, öncelikle Kürt sorununun çözümü ve bunun için HDP’nin esas olarak Kürt sorunu merkezli bir devrimci demokrasi mücadelesinin öznesi olması uygun olan değil midir?
Elbette Kürt sorunu öncelikli hatta bana göre en öncelikli sorundur. Dolayısıyla öncelikli olarak çözümü ya da çözümsüzlüğü diğer sorunların çözümünde yer yer belirleyici bir etkendir. Tam burada çözümün niteliği tartışması kaçınılmazdır ve bu tartışma çözümde kullanılacak araçları ve yöntemleri belirler. Kürt sorununun ve mücadelesinin asli özne-si/lerinin nasıl bir çözüm öngördüğüne göre araç ve yöntemler değişik olacaktır. Eğer çözümünüz, egemen ulusun iradesine rağmen ayrılma hakkınızı kullanarak bağımsız bir ulus devlet kurmak biçiminde ise; egemen ulus ve egemen ulus-devlet ile mücadele eder ve onu alt ederek bağımsızlığınızı ilan edersiniz. Bu çözümün kendine göre araç, yöntem ve mücadele biçimleri olur ki, bunlar bilinmektedir. Böylesi bir çözümün başarısı için egemen ulus ve devletin demokratikleşmesi zorunlu değildir. Zorunlu olan egemen devletin alt edilmesidir. Ancak eğer çözümü ulusal eşitlik, ulusal barış ve ulusal özgürlük içinde bir arada yaşama temelinde ve de mevcut sistem içinde sağlamayı düşünüyorsanız; araç, yöntem ve mücadele biçimleriniz farklı olacaktır. Bu çözümü egemen ulus ve onun devleti ile hem mücadele hem de uzlaşı temelinde yapmak durumundasınızdır. Bu çözüm egemen ulus ve devletinin de demokratikleşmesini zorunlu kılar. Devletin, diğer sorunlarda en otoriter ve totaliter tutum alırken, Kürt sorununda demokratik çözümün aktörü olması mümkün değildir. Demokratik çözüm, ancak egemen ulus ve devletin topyekûn demokratikleşmeye zorlanması ve sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Bu perspektifin gereği topyekûn bir “demokrasi”, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi vermekten ve buna uygun araçlar oluşturmaktan geçer. Dolayısıyla HDP, bu coğrafyada, yerel ve sınıfsal doku farklılıkları vb faktörleri gözeten, topyekûn bir demokrasi mücadelesinin öznesi olabildiği ölçüde; Kürt sorununun demokratik çözümünü genel demokrasi mücadelesiyle birlikte ve onun koçbaşlarından biri olarak başarıya ulaştırmanın temel araçlarından biri olabilecektir.
6- Sadece Kürt sorununun demokratik çözümünün gerçekleştiği diğer yönleriyle otoriter ve totaliter bir devlet yapısının devam ettiği bir durumun mümkün olmadığı açıktır. Dolayısıyla Kürt sorunuyla sınırlı bir demokrasi mücadelesinin gerçekçi ve başarısının mümkün olmadığını görüyoruz. Ama HDP’nin topyekûn devrimci demokrasi mücadelesinin öznesi olacak bir parti olarak örgütlenmesinin ve diğer bileşen partilerin HDP içine tam boy girerek ve gömülerek sönümlenmelerinin ne sakıncası olabilir? Olması gereken bu değil midir?
Olması gereken bu değildir ve HDP içindeki sınıf mücadelesinin özneleri olma çaba ve hedefindeki komünist bileşenlerin varlığı gereksiz olmak şöyle dursun olmazsa olmaz zorunluluktur. Bu durumu birkaç farklı yönüyle ele almak gereklidir. Öncelikle, kimlerin ve neden, topyekûn bir devrimci demokrasi programıyla devrimci demokrasi mücadelesi (burada, demokrasi mücadelesi ya da radikal demokrasi mücadelesi olarak okunmalıdır) yürütecek bir partinin yeterli olacağını savunduklarını irdelemeliyiz. Konumuz itibariyle sınırlı bir yaklaşımla ifade etmek gerekirse, bu savunu sahiplerinin başında HDP içindeki bağımsız özneler gelmektedir (elbette her genellemenin istisnaları vardır). Bunları, programları demokrasi mücadelesiyle sınırlı olan kolektif yapılar ve nihayetinde komünizm hedefli kolektifler içindeki tekil ya da küçük öbekler halindeki bir kısım özneler takip etmektedirler.
Şimdi de, bu kesimlerin devrimci demokrasi mücadelesini yeterli bulmalarının nedenlerine göz atalım.
HDP, demokrasi ve/veya radikal demokrasi ve/veya devrimci demokrasi mücadelesini (bana göre HDP devrimci demokrasi mücadelesinin aracıdır. Ancak radikal demokrasi ve ya demokrasi mücadelesinin aracı olarak görenler de vardır, dolayısıyla aşağıdaki nedenler her üç bakış için farklılaşacaktır) yeterli bulmanın nedenleri neler olabilir? En genel olarak tasnifleyecek olursak:
a-Komünist görüşlere sahip olmamak dolayısıyla komünizm mücadelesi diye bir sorunu olmamak. Sadece demokrat olmaktır. (Bunun suçlama konusu olacak bir durum olmadığını, doğal ve meşru bir tercih olduğunu belirtmek isterim.)
b-Komünizmi ütopya olarak anlamlı bulmak ama değişik gerekçelerle gerçekleşme ihtimaline inanmamak.
c-Demokrasi mücadelesi ile sınıf-komünizm mücadelesi arasında ardıl bir ilişki kurmak. Önce demokrasi mücadelesini başarıya ulaştıralım, sonra sınıf-komünizm mücadelesinin araçlarını geliştirir ve sınıf mücadelesini yürütürüz anlayışını savunmak.
Bu gerekçeler aynı zamanda, komünist öznelerin-partilerin kendilerini sönümlendirerek HDP’ye katılmalarının mümkün olmamasının da gerekçeleridirler.
Şöyle ki;
Komünistler tutarlı demokrat olmakla yetinmezler. Devrimci olmakla da yetinmezler. Komünist olmak, devrim mücadelesini proletarya diktatörlüğü ile taçlandırmayı gerektirir. Ancak bu hedef için mücadele eden devrimciler komünist devrimcilerdir.
Bugün için ve kapitalizm var olduğu sürece sömürü ve çeşitli ezme ezilme biçimleri varlığını sürdürecektir ki, bu komünizmin hem gerekli, hem de mümkün olduğunun yegane temelidir. Komünistler bu bilimsel, ekonomik, siyasal, sosyal ve toplumsal gerçeğin gereği olarak sınıf mücadelesi verirler ve başarısına inanırlar.
Komünist olmak örgütlü olmayı gerektirir. Bu örgütlerin en temel olanı komünist partidir. Komünistler, demokrasi ve devrimci demokrasi mücadelesi ile sınıf mücadelesi arasındaki ilişkiyi art sıralı bir ilişki olarak görmezler. Devrimci demokrasi mücadelesini sınıf mücadelesi perspektifiyle sürdürürlerken, aynı zamanda somut koşulların gerektirdiği araç ve yöntemlerle sınıf mücadelesini de ertelemeden eş zamanlı olarak sürdürürler. Komünist görevler geleceğe ertelenerek yerine getirilemez.
Bu arada, HDP içine tam boy girmek ve HDP’ye gömülmek kavramı üzerinde de kısaca durmakta yarar var. Zira bu kavram soyutlama olarak kullanılmakta, ama kastedilenin somut olarak ifade edilmemesi farklı yorumlara neden olabilmektedir.
Bana göre HDP’ye tam boy girmek ile gömülmek arasında fark vardır. HDP’ye tam boy girmek; tüm gücünle HDP faaliyetlerine/örgütlenmesine katılmak ve devrimci demokrasi mücadelesini esas olarak HDP ile yürütmek anlamını taşır. Bu perspektif ve pratik, tam boy giren komünist örgütün bağımsız mücadelesini ve görevlerini engellemediği gibi iki görev ve mücadele birbirinden beslenerek büyür. Komünist bileşenin bağımsız varlığını ve görevlerini; silikleştirmez, görünmez kılmaz ve gereksizleştirmez. Ancak HDP’ye gömülmek tam boy girmek kavramını pekiştirmenin ötesinde bir anlam taşır. Gömülmek fiili, tam olarak sönümlenmek fiiliyle örtüşmese de bir görünmezlik anlamını içerir. Dolayısıyla komünistler, HDP içine tam boy girmelidirler, ancak bu tam boy girmelerinden kendilerini görünmez kılmaları anlamı çıkarılmamalıdır. Her komünist bileşen sözüyle, eylemiyle, cismiyle vb araçlarıyla her yerde olduğu gibi, HDP faaliyetinde de görünür olacaktır. Bu mücadeleyi zayıflatmaz, geliştirir. Kitlelerin gözünde açıklığıyla, farklılıklarıyla bir arada kenetlenmişliğiyle güven unsuru olur.
7- BDP’nin kendisi için öngördüğü gibi (kendini HDP’ye doğru sönümlendirme) bir katılım mümkün ve doğru mudur?
İsteyen parti ve örgütün kendini sönümlendirerek HDP’ye katılımında teorik olarak sorun yoktur. HDP devrimci demokrasi programı olarak tanımlanabilecek bir siyasal programa sahiptir (eklektik yanlarına ve eksikliklerine rağmen) ve bu programı kendi için yeterli gören bileşen/bileşenlerin sönümlenerek HDP’ye katılımları kendi bilecekleri iştir.
Ancak işin somut pratiği bu kadar sade değildir. Bu nedenle teorik olarak sorunlu olmayan bu durumun pratik olarak da sorunlu olmamasının olmazsa olmaz koşulları vardır. Bu koşulları şu biçimde özetlemek mümkündür:
a-Parti hukuku özü itibariyle mevcut haliyle devam etmelidir. Karar ve icra süreçlerini belirleyen parti yapıları yani tüm parti organları bileşenlerin ortak ve eşit katılımıyla (%60’ı bileşenlerden ve %40’ı bağımsız bireylerden) oluşturulmaya devam edilmelidir.
b-Parti; örgütlenmesini, ajitasyon ve propagandasını ve eylemliliğinin muhtevasını devrimci demokrasi mücadelesini tüm alan (işçi sınıfının ve emeğin hakları ve sorunları, Kürt ulusu başta olmak üzere ulusal sorun ve kimlik mücadeleleri, inanç mücadeleleri, ekolojik mücadele, kentsel mücadeleler, toplumsal cinsiyet rollerine karşı mücadele vb olarak sömürülen ve ezilen sınıfa, ezilen cinse ve ezilen uluslara dair tüm ekonomik ve demokratik sorunlar) ve boyutlarıyla sürdürme üzerinden yapmalı/ yapmaya devam etmelidir. Elbette bu bütünlüklü politikanın Kürdistan ve Türkiye’deki yansımalarının özgünlüğü olmalıdır.
BDP’nin HDP’ye katılımı bileşenlerin eşit katılımını öngören iç hukuku zora sokar. Bu durumu bileşen merkezlerinin anlaşması ile çözmek mümkün olabilir. Fakat bu çözümün üye kitleler için pratikte aynı biçimde kabul edilebilirliği ve uygulanabilirliği tartışılır. Dolayısıyla devrimci demokrasi mücadelesi eylemliliğinin topyekûn sürdürülmesi zora girecektir. Kürt sorunu yakıcı bir gerçekliktir ve KÖH 30 yıllık mücadelesiyle bu noktaya ulaştı ve kitlelerin umudu oldu. Bu mücadelenin öznesi milyonların beklentilerinin yukarıda alınan kararlarla uyuşması çok zordur. Kürt kitlesi böylesi bir durumda HDP’nin esas olarak Kürt sorunu temelinde faaliyet sürdürmesini bekleyecektir. Bu nedenle, BDP mevcut misyonunu sürdürmeli ve bileşen olarak kalmalıdır.
Bir başka bileşenin kendini sönümlendirerek HDP’ye katılımı bu denli sorun olmayabilir. Bunun esas nedeni diğer bileşenlerin gücünün sınırlı olması değildir. Bileşenlerin amaç ve örgütlenmelerindeki farklılıktır. Diğer bileşenler devrimci demokrasi mücadelesinin sorun alanlarına dengeli olarak bakan sosyalist yapılar ya da özellikli sorunlar etrafındaki inisiyatiflerdir. Demokrasi mücadelesinin önüne koyduğu hiçbir sorun ulusal sorun kadar kapsamlı ve yakıcı değildir. Ulusa dayalı öznesi yoktur.
8-BDP’nin HDP’ye katılımına karşı, kabul edilemez gerekçeler dillendirilmekte midir?
Farklı cephelerden farklı gerekçeler ortaya konulmaktadır. Burada sadece HDP içinden ortaya konulan ve olumlu bulmadığım gerekçelerle sınırlı bir değerlendirme yapacağım.
BDP’nin HDP’ye katılması, Türkiye’de yeni başlayan devrimci demokratik süreci tedirgin edebilir.
Doğrudur, tedirgin edebilir, ama bu tedirginlik adına Kürtlerle her alanda en ileri birlikteliklerden geri durmak bizleri daha fazla tedirgin eder/etmelidir. Elbette Türkiye’de şovenizm güçlüdür. Ancak şovenizmle mücadele şovenizme taviz vererek yapılamaz. Şovenizmin etki alanındaki kitleler de böyle örgütlenemez ve saflarımıza çekilemez. Kürtlerle daha çok yan yana olarak, birlikte mücadeleyi geliştirerek şovenizm geriletilebilir ve etki alanındaki kitleler saflarımıza yöneltilebilir. Zira çok sık tekrarlanan BDP’nin (Kürtlerin) Türkiyelileşmesi kadar, Türklerin Kürdistanileşmesi ve bunun için mücadele de gereklidir. Bu ikisi ancak bir arada gerçekleşebilir.
BDP’nin HDP’ye katılması, sosyalist bileşenlerin ya da bir kısım sosyalist üyenin ulusal harekete angaje olma ihtimalini güçlendirir.
Bu tespit de doğrudur, ama bunun karşı çıkış gerekçesi yapılması doğru değildir. Böyle bir ihtimal var diye, BDP’nin kendini sönümlendirerek HDP’ye katılımına karşı çıkmak; ideolojik mücadeleyi hukuksal tedbirlere indirgemek olur. Sosyalist yapılar içinde ve özellikle etki alanında olup da; demokrasi mücadelesinin etki alanına meyil edebilecek kişilerin varlığı sır değildir. Bunun nedenleri bilinmektedir. Bir kısmını 6. soruda bir başka vesileyle belirtim. Bu nedenleri ortadan kaldırmak ideolojik ve pratik mücadeleyi yükselterek örgütlenmekten geçer. Bugün buna çok ihtiyaç olduğu açıktır. Bu ihtiyacın bir göstergesi de kendini sosyalist olarak ifade eden bireylerin örgütlü sosyalist yapılardaki bireylerden kat be kat fazla olmasıdır. Bu bağımsız “sosyalist” bireylerin devrimci demokrasi mücadelesinin aracı partileri yeterli bulmaları ya da sosyalist yapılara yönelmeleri hukuksal tedbirlerle değil ideolojik mücadele ve hegemonyayla mümkündür. Doğru olan da budur. Her yerde olduğu gibi, HDP içinde de ideolojik mücadele vermek ve ideolojik hegemonya oluşturmaya çalışmak gerekli ve meşru bir görevdir. Bunu iyi yapanın, diğerlerini etkilemesinden kaçmak için hukuksal tedbirler almak çözüm değildir.
9- Seçim partisi, gerçek parti, organik parti, ittifak patisi ve konfederal parti, cephe ve cephe partisi tanımlamalarının anlamı nedir?
Bu kavramların anlamlarını tüm boyutlarıyla ortaya koymak için her kavram için ayrı kapsamlı anlatımlara ihtiyaç var. Ancak, konumuz itibariyle böylesi bir ihtiyaç öncelikli değil. Kavramları konumuzu ilgilendiren boyutlarıyla özlü tanımlar getirmek amacımıza hizmet için yeterli olacaktır.
Seçim Partisi: İç örgütlenme yapısı farklı farklı olabilir. Zira seçim partisini belirleyen iç örgütlenme yapısı değil; işlevidir. Seçim partisinin işlevi esas olarak seçimlere katılmakla sınırlıdır. Bu işlevi gereği teorik olarak monolitik olabilir ancak pratik olarak monolitik ya da sadece politik çoğulcu olmasının işlevi açısından anlamlı olduğu söylenemez. Zira bunun anlamı, monolitik ya da politik çoğulcu bir gerçek partinin aynı yapısal bileşimle bir de seçim partisi kurması demektir. Anlamlı olan, seçimlerde başarı olasılığını artırmak için, farklı siyasal güçlerin seçim yasalarına uygun ��“ittifak” aracı olarak seçim partisi kurmalarıdır. Seçimlere ortak “seçim partisiyle” girilirken, sürekliliği olan politik faaliyet seçim partisinin bileşenleri olan gerçek partiler (parti formunda olmayan örgütler de olabilir) tarafından yürütülür.
Gerçek Parti: Bu kavram da, seçim partisi gibi partinin işlevini ifade eder.Siyasal programı doğrultusunda yaşama dair her alanda bütünlüklü ve sürekli bir politik faaliyet yürüten partidir. Buna uygun olarak sahici bir örgütlenmeye sahiptir. Seçim Partisi dışındaki farklı örgütlenme yapısına ve hukukuna sahip tüm partiler gerçek partidirler. Bu anlamda, Coğrafyamızda faaliyet sürdüren tüm partiler gerçek partidirler. Bunun tek istisnası HDP’dir. HDP, gerçek parti olarak değil, seçim partisi olarak kuruldu. Ancak seçimler sonrası içinde bulunduğumuz bu süreçte gerçek partiye dönüşüp dönüşmeyeceği, dönüşecek ise nasıl bir gerçek parti olacağı tartışılmaktadır.
Organik Parti: Bu kavram, esas olarak partinin iç örgütlülüğünü, yapısını, dolayısıyla hukukunu ifade eder. Siyasal program ortaklığı temelinde birey (üye) hukukunun geçerli olduğu, üye ve üye hukuku dışında farklı paralel örgüt-bileşen ve bileşen hukukunun olmadığı, sürekliliği olan, bütünlüklü siyasal mücadele yürüten partidir. Organik partide örgütsel çoğulculuk olmaz. Dolayısıyla farklı örgütlerin varlığını tanıyan bir parti organik parti değildir. Bütün organik partiler gerçek partidirler, ama her gerçek parti organik parti olmak durumunda değildir. Örneğin örgütsel çoğulculuğa sahip gerçek partiler organik parti değildir. Yine, organik parti, monolitik partiye indirgenemez. Organik parti politik teklikle malul olabileceği gibi, program ortaklığı temelinde politik çoğulcu da olabilir. Aynı şekilde seçim partisi organik parti değildir. Zira organik parti, seçim örgütlenmesinden öte sürekli faaliyet sürdürmenin gerektirdiği örgütlenmeyi/organlaşmayı gerektirir.
Konfederal Parti: Parti yapıları için sık kullanılmayan konfederal kavramı, esas olarak devlet ve sendikal yapılar için kullanılır. Dolayısıyla bu kavramı partiye uyarlarken konfederal devlet ve sendikal konfederasyonlardaki işleyişten hareket etmek gerçekçi olacaktır. Bu bağlamda konfederal parti,farklı birey ve kolektiflerin (partiler, siyasal örgütler, farklı işlev ve öznelerden oluşan örgütlenmeler) bağımsız anlayış ve yapılarını koruyarak ortak amaç için ortak bir siyasal program etrafında oluşturdukları partidir. Bu oluşumda bireyler esas olarak bileşenlerin üyeleridirler ve bileşenlerin iç hukuklarına bağlıdırlar. (Konfederal devlet ve sendikal konfederasyonlar, devletler ve sendikalar arasında kurulur. Bu durumu birebir partiye uyarlarsak konfederal partinin de sadece bileşen partiler tarafından kurulması gerekir. Ancak bu birebir indirgeme gerçekçi ve işlevli olmayacaktır. Bu nedenle, özün önceliğini koruyarak uyarlama yapmak gerekir ki, ortak amaç ve program ortaklığında buluşulan birey ve farklı kolektifler de, konfederal partide yer alabilmelidirler.) Bileşenlerin üyelerinin konfederal partiye hukuki bağlılıkları yoktur. Konfederal partiye bileşenler, oluşturulan ortak hukuk çerçevesinde bağlıdırlar. Eğer her iki partiye de hukuki bağımlı bireyler (üyeler) söz konusu ise burada konfederal değil, federal bir parti yapısından söz etmek daha doğru olur. Ancak, bağımsız bireyler birey-üye sıfatıyla konfederal partiye hukuki olarak bağlıdırlar. Bileşen üyeleri esas olarak tek tek değil, bileşen olarak konfederal parti hukukuna bağlıdırlar.
İttifak Partisi: Yapısı, konfederal parti yapısıyla paralellik gösterir. Belirlenmiş bir amacı gerçekleştirmede ortaklaşanların (sadece örgütlü siyasal güçlerden, ya da her türlü örgütlü güçlerden ya da hem örgütlü güçler hem de bireylerden oluşabilir) kendi varlıklarını koruyarak oluşturdukları partidir. Seçim partileri ve gerçek partiler ittifak partileri olarak kurulabilir. Seçim ya da gerçek parti olması partinin işlevini ifade ederken ittifak partisi partinin yapısını ifade eder.
Cephe Partisi: Cephe partisinin yapısı da, konfederal ve ittifak partisi yapısıyla paralellik gösterir. Klasik cephenin sadece örgütlü güçlerden ya da farklı sınıfların örgütlü güçlerinden olmasından hareketle HDP ve benzeri partilerin cephe partisi olmadığını ifade etmek indirgemeci bir yaklaşım olur düşüncesindeyim. Gerek cephe, gerek ittifak gerekse konfederal örgütlenmenin belirleyici unsuru farklı yapıların varlığıdır. Bu yapıların niteliklerinin ne olup olmadığı ya da yapılar yanında bireylerin de olup olmadığı işin özüne dair değildir. Dolayısıyla bu üç kavramı birbirinin seçeneği değil, birbiriyle büyük ölçüde örtüşen kavramlar olarak görmek gerekir düşüncesindeyim.
10-HDK’nin seçim aracı olarak kurgulanan HDP artık başka bir içerikle yoluna devam edecek ise; bu içerik bir önceki sorudaki tanımlamalar bağlamında nasıl olmalıdır? Bileşenlerin ve bireylerin hukuku nasıl olmalıdır? Kitlesel üyelikler yapılmalı mı? Bu konuda gündeme gelen organik parti, gerçek parti gibi tartışmalara nasıl bakmalıyız? “Konfederal parti” kavramsallaştırılmasını kullanabilir miyiz? Büyüme Stratejisi ne olmalıdır?
11- HDP–HDK ilişkisi nasıl olmalıdır? Önümüzdeki süreçte bu –devam etmekte olan seçim atmosferi de dikkate alındığında- HDP’nin uyutularak, yeniden HDK’nin canlandırılması doğru olur mu? Olmazsa HDK nasıl bir anlam taşımalıdır?
Bu soruya HDP’nin seçim partisi olarak kalması durumunda cevap vermek daha anlamlı olurdu. Böyle olsa idi, seçim süreci boyunca ve seçimlerde HDP üzerinden seçim ve gündelik politikayı yoğunlaştırarak sürdürürken; seçim süreçlerinin yarattığı ekstra hareketliliği ve duyarlılığı, HDK’nin toplumsallığa kök salmasının fırsatı olarak değerlendirebilirdik. Durum bu olmadığında, yani HDP’yi gerçek parti olarak örgütlerken yaşanan seçim sürecinde sadece HDP’ye odaklanılacaktır. Sonrasında da HDP ile birlikte HDK’nin bu gün söylendiği gibi derinleşerek işlevselliğini geliştirebilmesi oldukça zordur. Bu nedenle kendi adıma, HDK’nin geleceğine ilişkin umut dolu laflar etmek istemiyorum. Yaşayıp göreceğiz.
12-SYKP’nin bu sürece katılımı nasıl ve ne yönde olmalıdır?
SYKP, siyasal programı ve amacı, örgütlenmesi ve eylemliliğinin muhtevası olarak işçi sınıfı partisidir. Siyasal mücadelesinin stratejik amacı ve hedefi devrim ve komünizmdir. Bu kimliğini henüz pratikleştirememiş olması bu niteliğini değiştirmez. İşçi sınıfı partisi olarak SYKP, devrimci demokrasi perspektifiyle demokratik hak v e özgürlükler mücadelesini komünizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görür. SYKP’nin, devrimci demokrasi mücadelesinin birleşik gücü olan/olma iddiasında olan HDP’de yer alması, hem görevi hem de siyasal varlık koşulunun doğal sonucudur.
SYKP, bu perspektifle, HDP’nin 10.soruda belirttiğim doğrultuda gelişimi için tüm gücüyle HDP faaliyetinin içinde olmalıdır.
15.05.20147