Kenan Kalyon yazdı
Yeni iktidar bloğu çatırdıyor. Dershaneler kavgası, bir süredir alametleri artan hesaplaşmaya ve güç çekişmesine yepyeni ve üstel bir ivme kattı. Tüm subaplar yalama oldu ve işler şirazesinden çıktı. Cemaat ile AKP, yani bloğun iki temel direği arasındaki ittifakın bütün menteşeleri yerinden oynadı.
Geçici mütarekeler ve sükûnetler gidişatı değiştirmez. Ruh çağırmalar, eski “altın günler”e dönüş temennileri, canhıraş ve telaşlı “durun, yapmayın” arabuluculukları, bütün o hayali ve güya harici fitne-fücur taşlamaları nafile… Cin şişeden ve macun tüpten çıktı, testi kırıldı bir kere. Hiçbir mucizevî tutkal ittifakı eski günlerine iade edemez artık.
Kavganın sertliğini ve işlerin nizalı bir boşanmaya doğru gittiğini görmek için, tarafların birbirlerine dair niteleme ve ithamlarının kısa bir derlemesi yeter ve artar: Bir tarafta “sivil vesayet”, ”milli iradeye karşı komplo”, “otonom güç”, “emniyet-yargı cuntası”, “paralel yapı”, “operasyonel güç”, “ihanet”, vs yaylım ateşi.
Diğer tarafta “firavun”, “harami”, “diktatör”, “kifayetsiz”, “eğitime darbe”, “toplum mühendisliği”, vs yaftalamaları. Karşılıklı kaset ve belge şantajları da cabası.
Mutlak iktidar tepişmesi
Tanık olduğumuz çekişme ve çatışma, her şeyden önce, mutlak ve yekpare bir hâkimiyet peşinde koşan iki gücün başlıca rakiplerini ve hasımlarını hizaya getirdikten sonra baş başa kalmalarından ve tabiri caizse toslaşmalarından kaynaklanıyor. İki totaliter güç belirli bir denge içinde ve sırası geldiğinde muhalefete çekilmeye baştan razı olarak iktidarı paylaşamaz. Paylaşmak totaliterliğin özüne ve ruhuna aykırı.
Her iki güç de “sivil toplum”dan devlete uzanan, devlette kazanılan mevzileri de gerisin geri toplumu şekillendirmek ve kalıba dökmek için kullanan, buna direnen kesimleri sindirmek için zor kullanmakta, baskının bin bir türüne başvurmakta ve keyfilikte sınır tanımayan bir fütuhat stratejisinin ısrarlı takipçisi. Bedene, yeni nesillere ve yaşam tarzına takıntılı ama son tahlilde “biyo-politik” bir ilgi duyan, dershaneleri ve eğitimi aynı zamanda bundan dolayı çok önemseyen birer “toplum mühendisi”.
Her iki güç de iliklerine kadar neo-liberal. Neo-liberalizmi İslami bir söylemle bezeyerek meşrulaştırmanın, dini küresel sermayenin hizmetine koşmanın birer faili. Şimdi kendi aralarında sert bir paylaşım mücadelesine tutuşmuş durumdalar.
“Usta” zorda…
Ama benzerlikleri farklılıklarını önemsizleştirmeyeceği gibi, aralarındaki güç mücadelesi de daha geniş bir bağlama yerleştirilmeksizin anlaşılamaz. 12 Haziran seçimlerinden sonra başım göğe erdi zehabına kapılarak yeni bir dönem ilan eden ve 2023 hesapları yapan “usta” zorda. Haziran isyanı planlarına ağır bir darbe indirdi. Ekonomide kırılganlık alametleri gün be gün artmakta. İflas etmiş bir dış politikanın faturaları kabarıyor. Repertuarındaki kurnazlıklar “çözüm” sürecinde top çevirmeye artık yetmiyor. Küresel güçlerin kendisine ayar vermek, olmuyorsa iktidardan uzaklaştırmak için girişimlerini sıklaştırdığı bir sır değil. İşte iç kavga tam böyle bir ortamda kızıştı. Çünkü Türkiye, egemen güçler ve küresel bağlaşıkları katında kartların yeniden karıldığı, ittifakların yeniden şekilleneceği ve alternatif arayışlarının hızlanacağı bir döneme giriyor.
Erdoğan cemaatin bu süreçte ciddi roller oynayacağının ve kritik hamleler yapabileceğinin gayet iyi farkında. Bu yüzden cemaatin önüne keskin bir ikilem koyuyor: Ya meşru bir siyasal parti olarak ortaya çık ya da siyaseti tanzim etme ve devleti ele geçirme hedeflerinden arınmış bir cemaat sınırlarına geri çekil… İkili varoluş devam edemez. Aksi halde, milli irade üzerinde sivil vesayet kurma, seçilmiş hükümete karşı iç ve dış komploların parçası olma ve hatta illegal bir örgüt suçlamalarına ve kovuşturmalarına maruz kalmaya başlarsın. Cemaatlerin mecburen gizli örgütlendikleri dönem arkada kalmıştır. F. Gülen’in de sürgün hayatına artık son vermesi gerekir.
Bir hayli güç biriktirmiş olan Cemaat ise bu dayatmaya karşı bütün olanaklarını, ağlarını, uluslararası bağlantılarını seferber ederek, yeni ittifak arayışlarına girerek ve yer yer “ana muhalefet” rolüne soyunarak cevap veriyor.
Bizim işimiz
Bizim işimiz, bu çekişmeyi “yesinler birbirlerini” kayıtsızlığı ile izlemek değil. Ortaya çıkan çatlağı toplumsal muhalefetin alanını genişletmek, kazanımlarını arttırmak, mevzilerini çoğaltmak ve özgüvenini yükseltmek için sonuna kadar değerlendirmek.
Bizim işimiz, bu bilek güreşini kimin kazanacağına dair spekülasyonlar yapmak da değil. Hiçbirinin kazanmamasını, ikisinin de bu kavgadan güç yitirerek ve hırpalanarak çıkmasını sağlamak. Bu kavgadan yararlanarak yeni rejimin oturmasını önlemek ve kırılganlığını arttırmak. Yeni ve demokratik bir cumhuriyetin kurucu güçlerini birleşik bir mücadeleye sokarak bu ve benzer çatlakları genişletmek. Ancak bunları yaparsak bu kavga hayırlara vesile olur.