SEÇTİKLERİMİZ – HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları ile MA’nın yaptığı röportaj: Türkiye’nin İdlib’de selefi grupları koruma amacıyla Rusya’da yürüttüğü diplomatik çabalara dikkat çeken HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, “Beslediği çetelerin okları her an kendisine dönebilir” diyerek Ankara’nın dahi güvende olmadığını söyledi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İdlib'de selefi grupları korumak amacıyla Rusya’da yürüttüğü diplomatik çabalar sonucu 15 kilometrelik "Silahlardan arındırılmış bölge" anlaşması yapıldı. Savaşın en fazla hissedildiği Antakya doğumlu olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
Suriye’de bazı yerleşim yerleri ÖSO denilen grupların eliyle Türkiye’nin hakimiyetinde. Bir bataklık olarak tarif edilen bu bölgelerde Türkiye ne yapmak istiyor?
AKP iktidarı “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) asli yürütücüsü gibi davrandı. Ortadoğu’ya askeri, siyasi, ekonomik olarak yayılma hayali büyüktü. Ve yakalayacağı ilk fırsatta toprak genişletmeyi de ihmal etmeyecek. Yeni Osmanlı’yı kurma planını devreye soktu. AKP iktidara geldiği ilk günden itibaren Davutoğlu’nun ‘Derin Strateji’ tezini de arkasına alarak büyük/lider ülke edasıyla sahne almak istedi. Ama BOP’un asıl sahibinin emperyalist güçler olduğu ve Türkiye’ye taşeronluk düştüğü bir kez daha görüldü. ‘Derin Strateji’nin ne kadar yüzeysel olduğu da tabii. Suriye savaşında her kritik dönemeçte Türkiye kaybetti. Hiçbir öngörüsü tutmayan Türkiye dış siyasetini, ABD-AB ülkeleri ve Rusya-İran arasında şantaja dayanan tahterevalliye çevirdiler. Şu an gelinen noktada Türkiye’nin başkenti bile güvenli değil. Beslediği çetelerin okları her an kendisine dönebilir.
İdlib neden Türkiye için bu kadar önemli?
İdlib meselesi sadece Türkiye değil bütün dünyayı ilgilendiren bir mesele haline geldi. İdlib operasyonu gündeme geldiğinde ABD, Fransa, İngiltere, kısmen Almanya çok hareketlendi. Normal şartlarda İdlib operasyonu sadece Suriye’yi ilgilendirmeli. Ama öyle değil. Bunun birçok sebebi var. İdlib operasyonu başarıyla sonuçlanırsa Suriye’de siyasal süreç işlemeye başlayacaktır. Bu çatışmaların tamamen biteceği anlamına gelmese de savaş yorgunu olan ülke yeni anayasasını oluşturacak, kentleri yeniden inşa edecek, göç eden vatandaşlarına geri dönme çağrısında bulunacak, hayat normalleşmeye başlayacaktı. Bu manzara Rusya’nın hoşuna gidecek bir manzara. Böylece ABD ve Batılı emperyalist güçler Suriye’de yenilmiş olacak. Rusya sıcak denizlere açılan kapısını, Hmymim Üssü’nü garanti altına almış olacak. Bunun Rusya için anlamı; enerji koridorlarına, ticari yollara hâkimiyet ve meselenin en esaslı konularından biri olan Doğu Akdeniz doğal gaz rezervleriyle ilgili söz sahibi olabilmek elbette.
Meselenin esası enerji kaynakları ve enerji hatları olduğu için İdlib operasyonu da, Suriye savaşı da herkes için çok önemli. Ve belli ki bu pilav daha çok su kaldırır. Yukarıda sıraladığımız gerekçeler, Türkiye için de geçerli. Türkiye doğal gaz arama konusunda aktif görev almak istiyor. Ayrıca jeostratejik konumu itibariyle de Batıya gidecek enerji hatlarının kendi bölgesinden geçmesini istiyor. Ceyhan Boru Hattı gibi. Bunların yanı sıra Hatay’a sınır olan İdlib başka açılardan da Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. İdlib’te şu an on binlerce çete üyesi yaşıyor. Birçok uluslararası güç tarafından (Türkiye dâhil) desteklenen çeteler savaşı kaybetmiş oluyor. AKP iktidarı bunlara çok bel bağladığı için çok yatırım yaptı. Hem maddi hem de siyasi. İdlib operasyonu olursa bütün hesapları suya düşüyor. Nedir bunlar? Astana görüşmelerinde çıkan kararla Türkiye İdlib’de 12 gözlem noktası kurmuştu. Bu taktik sayesinde İdlib’de kalıcılaşmayı hedefliyordu. Operasyon olursa bu gözlem noktaları da kalmaz. İdlib’den çıkarılmış bir Türkiye’den El Bab ve Cerablus’tan da çıkması istenebilir. Öte yandan Türkiye’nin umudu olan ÖSO ağır yenilgi almış olacak. Suriye sınırını konsolide edecek. Kürtlerle anlaşmış bir Suriye’nin sınırlarını konsolide etmesi Türkiye’nin isteyebileceği bir durum değildir.
Anlaşma üzerine Rusya Savunma Bakanlığı silahtan arındırılmış bölge mutabakatı kapsamında İdlib’e yönelik askeri bir harekât olmayacağını açıkladı. Bu ne anlama geliyor?
Rusya’yı bu anlaşmaya sevk eden Türkiye’nin kendi marifeti değil. Yukarıda bahsettiğimiz ABD-Fransa-İngiltere’nin sert çıkışlarıdır. Rusya (aslında bu diplomatik taktikte İran da pay sahibidir) şimdilik anlaşma yönünü seçti. Anlaşmanın maddelerine bakınca Türkiye’nin ve desteklediği cihatçı grupların istemeyeceği maddeler de var. Anlaşma maddelerine baktığımızda 15-20 km derinlikte silahlardan arındırılmış bir bölge kurulacak. Radikal gruplar İdlib’den temizlenecek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre, bu bölgenin koruması ikili düzeyde olacak. Bir düzeyde Rusya-İran, diğer düzeyde Rusya-İran-Türkiye. Türkiye’nin değişken tutumuna ve bir zemin kollayarak Suriye’de kalıcılaşma arzusuna karşın Rusya, hem yanında tutan hem de inisiyatifini kısıtlayan yöntemi bir kez daha işletti. Bu anlaşmada Suriye’nin asgari düzeyde isteyebileceği İdlib’in radikal gruplardan temizlenmesi ve ticaret/ulaşım bakımından stratejik öneme sahip olan M4 ve M5 (Halep-Lazkiye ve Halep-Şam) karayollarının açılması maddeleriydi. Bunların yanı sıra Soçi Anlaşması’nın altı çizilmesi gereken maddelerinden biri Rusya’nın Suriye’deki üssüne saldırı gerçekleşmemesi. Bu da demektir ki Türkiye radikal grupları ikna edemez ve onlar anlaşmaya uyum sağlamazsa, anlaşmaya rağmen gerilim hızla yükselebilir.
Savaş süresince özelikle Hatay halkı çok yakından etkilendi. Hatay savaştan önce ve sonra nasıl bir değişim yaşandı. Olası İdlib operasyonu bu kenti nasıl etkiler?
Hatay birçok sınır kenti gibi savaştan fazlasıyla etkilendi. Suriye savaşı başladığı günden beri başta sınır illeri olmak üzere Türkiye’nin tamamı güvenli yaşam alanı olmaktan çıktı. Özellikle Türkiye’nin Suriye konusunda uyguladığı barışçıl olmayan, savaşın derinleşmesini isteyen, buradan fayda sağlamayı hedefleyen yaklaşım; selefi-cihatçı çeteleri destekleyen tutum birçok bakımdan Türkiye halklarını tehlikeye atıyor. Sınır hallaç pamuğuna döndü. Çok uzun bir zaman Suriye’de savaşan çeteler ellerinde silahlarla sınırdan ellerini kollarını sallayarak girip çıktılar. Hatay’ın Reyhanlı ilçesini adeta üs edindiler. Bir dönem Antakya’da ‘Operasyon Odası’ kuruldu. Türkiye kendi sınırından doğru ÖSO ile beraber savaşın doğrudan müdahili oldu. Bu yaklaşım ülkeyi hedef haline getirdi.
İdlib operasyonu gündeme geldiğinde Doğu Guta’dan gelen bir cihatçı Türkiye’ye şu tehdidi savurdu: “Eğer İdlib’i satarsanız şu gördüğünüz duvarları tüneller aracılığıyla aşarız. İki saatte Reyhanlı’da oluruz.” Bu küçümsenmeyecek bir yaklaşım, bir tehdit. Her zaman için uyarılarımızı yaptık. İktidar tek adam rejimini kurumsallaştırmak, Neo Osmanlıcılık sevdası yüzünden Türkiye’yi savaşın göbeğine oturttu. Şu an Hatay sınırına çok büyük askeri yığınaklar yapılıyor. Tam bir savaş hazırlığı var.
Hatay, içinde yaşayan tüm halklar için güvenli olmayan bir bölge haline geldi. Ama özellikle Arap Alevileri daha büyük bir tehdit altında. İki bakımdan durum böyledir. Birincisi Suriye’de savaşan Selefiler baş düşman olarak Alevileri görüyor. Elbette yüzbinlerce Sünni, Hristiyan, Êzidî’yi katlettiklerini de bilerek bunu ifade ediyorum. İkincisi, AKP iktidarı Suriye savaşı süresince mezhepçi politikasını sürekli ortaya sürdü. Alevi düşmanlığını her fırsatta ifade etti. Bu yaklaşım selefi çeteleri daha çok cesaretlendiriyor.
İnsanların can pazarında olduğu bir ortamda Suriye savaşının sonuçlarının sosyal ve ekonomik yansımaları doğal olarak ihmal ediliyor. Bu konuyla ilgili de birkaç şeyin altını çizmek gerek. Hatay bir sınır kenti olarak ve temel geçim kaynağı yurtdışı işçiliği olması hasebiyle çok etkilendi. Savaşın nasıl bir yoksulluk yarattığını canlı olarak yaşayan bir kente dönüştü. Yine Türkiye’de birçok kentte olduğu gibi göç büyük bir sorun olarak durmaktadır.
Hatay’da yaşayan halklar ortak iradeleriyle bu provokasyonu boşa düşürdü. Şunu mutlaka belirtmeliyim, çok kirli bir savaş siyaseti sahnede olduğu halde dün olduğu gibi bugün de Hatay halkları barıştan, kardeşlikten yana tavır koymaya devam edecektir
Tarihi dolayısıyla başta Arap Aleviler, Hristiyanlar, Ermeniler, Süryaniler olmak üzere Hatay’da yaşayan tüm halklar genel anlamda gergindir. Uluslararası dengeler açısından da önemli bir kent olan Hatay, bir dizi provokatif gelişmeye rağmen iç dengesini korumayı başarmıştır. Bu gerçekliğe rağmen Suriye savaşından önce çok daha huzurlu bir şehirdi. Şimdi tam bir savaş meydanı gibi. Hele hele İdlib operasyonu gündeme geldiğinden beri yollarda uzun askeri konvoylarla karşılaşıyorsunuz. Zaten IŞİD başta olmak üzere diğer cihatçı örgütlerin sık sık tehdidine maruz kaldı bu şehir. Hatırlayacağınız gibi el Nusra’nın üstlendiği Reyhanlı katliamı gerçekleştiğinde Erdoğan ‘53 Sünni vatandaşımız öldürüldü’ dedi. Havuz medya da cinayeti Nusayriler gerçekleştirdi diye yalan haberlerle manipülasyon yaptı. Reyhanlı patlaması, çok büyük bir katliam olduğu kadar, çok büyük bir provokasyondu. Hatay’da yaşayan halklar ortak iradeleriyle bu provokasyonu boşa düşürdü. Şunu mutlaka belirtmeliyim, çok kirli bir savaş siyaseti sahnede olduğu halde dün olduğu gibi bugün de Hatay halkları barıştan, kardeşlikten yana tavır koymaya devam edecektir.
Özelikle Suriye ve Ortadoğu’da dış siyasete dair eleştirilerinizi ortaya koydunuz. O halde nasıl bir siyaset yürütülmeliydi?
Tek kelimeyle ifade edeceksek barışçıl. Osmanlı hayali terk edilmelidir. Suriye halklarının kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulmalıdır. Her daim Türkiye’nin ayağına dolanacak Kürt sorunu Türkiye’de barışçıl ve demokratik bir yöntemle çözülmelidir. Suriye’de Rojava’nın varlığına saygı duyulmalıdır. Suriye’de savaş bir an önce bitmeli ve siyasal süreç başlamalıdır. Türkiye ‘bölünüyoruz’ paranoyasından kurtulmalıdır. Komşularıyla hukuka saygılı bir ilişki kurmalıdır.
(MA/ Hamdullah Kesen)