Hatay’ın Samandağ, Serinyol ve Defne ilçelerinde Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ile Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenen Geleneksel Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali’nin 24’üncüsü panel, söyleşi, atölye ve konserlerle devam ediyor.
7-17 Temmuz tarihleri arasında yapılan festival kapsamında Harbiye Hidro Parkı’nda, “Hükümetin Ekonomi Programı, Emekçiler ve Deprem Bölgesi” başlığı ile panel düzenlendi.
Yücel Karasu’nun möderatörlüğünü yaptığı panelde, Emek Partisi Antep Milletvekili Sevda Karaca, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Feray Mertoğlu, SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen ve Kaldıraç Sözcüsü Hakan Dilmeç konuşmacı olarak katıldı.
Karasu’nun yaptığı açılış konuşmasından sonra EMEP Antep Milletvekili Sevda Karaca konuştu. Karaca, yaptığı konuşmada deprem sonrası yaşanan rant politikalarını ve Şimşek programı adı verilen ekonomik programın halk üzerindeki olumsuz etkilerini eleştirdi. Karaca, halkın geniş kesimlerinin ekonomik programlara karşı örgütlü bir şekilde mücadele etmesi gerektiğini vurguladı.
“Pandemi ve deprem süreci”
Pandemi döneminin ardından yaşanan deprem sürecinin, iktidarın halkın ihtiyaçlarını karşılamak yerine bölgeyi rant alanına çevirdiğini belirten Karaca, “Depremde canlarımızı, hatıralarımızı, evlerimizi kaybettik. Ancak iktidar, halkın ihtiyaçlarını karşılamak yerine bölgeyi rant ve talan bölgesi haline getirdi” dedi.
“Şimşek programı, halkın yükünü arttırıyor”
Karaca, Şimşek programı olarak adlandırılan ekonomik programın, ekonomik daralmanın yükünü işçilere yıktığını söyledi. “Enflasyonun nedenlerini, saray akademisyenleri ve sermaye ekonomistleri, ücretlerin yükselmesine bağlayarak halkı ikna etmeye çalıştı. Vergilerin artırılması gerektiği tartışıldı ve bu, ülkenin düze çıkması için temel mesele olarak sunuldu” ifadelerini kullandı. Karaca, sağlıktan eğitime, sosyal hizmetlerden kamu hizmetlerine kadar her alanda halkın daha az yararlanıp daha çok ödemek zorunda kaldığını belirtti.
“Mücadele birleşmeli”
Sevda Karaca, ekonomik programın sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir program olduğunu söyledi. Halkın ekonomik sıkıntıların tartışılmasını engellemek için iktidarın gündem değiştirme stratejileriyle karşı karşıya kaldığını belirtti. “Temmuz zamları, kadınların soyadı hakkı ve öğretmenlik meslek kanunu gibi konular, bu stratejinin bir parçası” dedi. Karaca, öğretmenlerin, hayvan hakları savunucularının, kadınların ve işçilerin mücadelesinin birleşmesi gerektiğini vurguladı.
“Ortak mücadele zeminine ihtiyacımız var”
Konuşmasının sonunda Karaca, “Mücadele araçları yukarıdan kurulmayacak. Herkesin kendi alanındaki mücadelesi, birleşik bir hareketin olanaklarını artıracaktır. Önümüzdeki günler, umutlu ve sorumluluk gerektiren günlerdir. Her birimizin bu sorumlulukları yerine getirerek, memleketin geleceğini yeniden kazanması gerekiyor” dedi.
Karaca’dan sonra SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen konuşma yaptı. İşleyen konuşmasında, “Deprem olduğu gün, burada yaşayan insanlar dayanışma göstermeye çalışırken, sermaye için sınırsız bir fırsat olarak görüldü.” ifadelerini kullandı.
“Deprem sermaye için fırsat olarak görüldü”
Yaşanan depremden sonra insanlar dayanışma göstermeye çalışırken, sermaye için sınırsız bir fırsat olarak görüldüğünü ifade eden İşleyen, “Deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışan insanlar için, hükümetin politikalarını anlatmaya fazla gerek kalmıyor. Depremin ikinci gününden itibaren buradaydık ve bu süreçte hayatımıza dokunan, yaralarımızı saran bir şey olmadığının hepimiz farkındayız. Ekonomi politikası ve genel olarak sermaye ekonomisi politikası, son kırk yılda toplumsal alanların sermayenin eline geçmesi, kurumların özelleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin ticarileştirilmesi sürecine dayanmaktadır. Depremi şöyle düşünelim: Deprem olduğu gün, burada yaşayan insanlar dayanışma göstermeye çalışırken, sermaye için sınırsız bir fırsat olarak görüldü. Türkiye’de AKP ve onun etrafındaki şirketler, deprem bölgelerinde oluşan sınırsız rantı nasıl ele geçireceklerini tasarlamaya başladılar. Bu süreçte toplumun iradesi yok sayıldı ve sermaye için sınırsız bir sömürü alanı oluşturuldu.” dedi.
“Muhalefetin yanlışları nedeniyle seçim kazanılamadı”
Ekonomik ve toplumsal çürümenin nasıl değiştirileceğinden bahseden İşleyen, “Bu ekonomi programı, yoksullara, emekçilere ve deprem mağdurlarına çeşitli kaynaklar ayırarak onları krizden koruyacak bir program değil. Tam tersine, bu program yoksuldan ve emekçiden alıp zengine yöneltmenin temellerini oluşturuyor. Erdoğan Şimşek, Londralı banker olarak tanınan Mehmet Şimşek, uluslararası sermaye ve emperyalist güçlerin güvendiği bir isim. Mayıs seçimlerinin hemen sonrasında iş başına geldi ve IMF programını hayata geçirmeye başladı. Bu program, sermayenin ve emperyalist merkezlerin çıkarlarını gözeten bir programdır. Bugün uygulanan program, Mayıs seçimleri öncesinde altılı masanın ana muhalefetin ortaya koyduğu programa benzemektedir. Bu program, sermayenin güvence altına alınmasını ve ekonomik sistemin neoliberal politikalarla yeniden düzenlenmesini hedeflemektedir. Ancak bu program, derinleşen yoksulluk, açlık ve sefalet gibi sorunları çözemez. Deprem bölgesinde milyonlarca insanın hayatı elinden alınırken, birilerinin iktidarını sürdürmek için toplumun çoğunluğu eziliyor. Esas mesele, bugünkü ekonomik ve toplumsal çürümenin nasıl değiştirileceğidir. Halklarımıza dönük saldırılara karşı savunma dinamikleri kurmaya çalışıyoruz, direnişler geliştiriyoruz, ancak gerçek bir değişim henüz sağlanabilmiş değil. Mart seçimlerinde toplum, tek adam rejiminden çıkış için kapıyı sonuna kadar araladı. Ancak muhalefetin büyük yanlışları nedeniyle Mayıs seçimi kazanılamadı.” ifadelerini kullandı.
“Birleşik bir toplumsal mücadele yürütmeliyiz”
İşleyen, Her alanda birleşik devrimci bir alternatif yaratılması gerektiğini vurgulayarak “Türkiye’de solun ve CHP’nin yükselişe geçtiği dönemler vardır. Örneğin, yetmişlerde Ecevit’in sol hareketlerin baskısıyla birlikte toprak işleyenin su kullananın gibi düzen dışı programlar benimsemesi halkın desteğini kazandırmıştı. Ancak bugünkü muhalefet partileri, tek adam rejimine eleştiri bile getiremiyor. Ülkedeki krizi aşabilmek için sermaye programlarının dışına çıkılması gerekiyor.
Türkiye’nin solcuları, devrimcileri ve sosyalistleri olarak, birleşik bir toplumsal mücadele örgütlemeliyiz. Sendikaların çöküş sürecinde olduğu bir dönemde, toplumsal mücadele örgütlerimizin bu krizi kaldırabilecek yetkinlikte olmadığını kabul etmeliyiz. Ancak bu, Türkiye’de büyük ilerici devrimci direniş dinamiklerinin olmadığı anlamına gelmez. Önümüzdeki dönemin temel sorusu, birleşik devrimci bir muhalefeti nasıl örgütleyeceğimizdir. Her alanda direnişler örgütlemek yetmez, topyekun bir saldırıya karşı topyekun bir direniş gerekir. NATO’nun emperyalist sistemi ayakta tutmak için büyük bir savaş verdiği gibi, iktidar da emekçi sınıflara karşı büyük bir savaşla iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Bu trajedinin parçası olmamak için, her alanda birleşik devrimci bir alternatif yaratmalıyız.” dedi.
İşleyen’in konuşmasının ardından SYKP Eş Genel Başkanı Feray Mertoğlu konuştu. Mertoğlu konuşmasında, “Mücadeleyi ortaklaştırdığımız oranda sendikalarda ve halkın çeşitli dinamiklerinde güç, moral, motivasyon gelişecek.” dedi.
“Mücadele birliği şart”
Yaşanan bu süreçte mücadele ortaklığının olması gerektiğini vurgulayan Mertoğlu, “AKP-MHP faşist iktidar bloğunun yirmi iki yıldır bu ülkeyi, bu ülke halkını ve özellikle de ezilenlerin bloğunu baskı altında tutarak kendi rejimini devam ettirdiğini görüyoruz. Dolayısıyla aslında bu halk her şeyin farkında. Her şeyin farkında ama halkın içerisinde mücadeleyi yürüten politik özneler, partiler, sendikalar, odalar, meslek kurumları ve tüm mücadele örgütlerinin dağınıklığı ve mücadelesini ortaklaştıramaması nedeniyle bu otoriter rejim devam ediyor. 31 Mart seçiminde sarsıntı yaşadılar ve dolayısıyla halkımıza ve muhalefete büyük bir moral güç ve mücadele azmi kazandırdı. Bu mücadele azmiyle bir mücadeleyi önümüze koymamız gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda iktidar bloğunda da bir moral motivasyon bozukluğu ve iç çelişkilerini görüyoruz. Bu iç çelişkilerin derinleşmesi için de bir mücadele şart. Şimdi bu seçimden sonra bize düşen görevler var ve üstesinden gelebilmek için giderek kurumsallaşmakta olan AKP-MHP faşist bloğunun ve kurumsallaşmakta olan faşizmin durdurulması için en geniş cephede bir mücadele birliği şart. Bu seçimde kısmen bu gerçekleşti. Bu, bütün partilere ve bütün mücadele dinamiklerine oranla halkın yerelde ittifakıyla olmuş bir şeydir. Dolayısıyla halk bu iktidara dur dedi. Mücadeleyi ortaklaştırdığımız oranda sendikalarda ve halkın çeşitli dinamiklerinde güç, moral, motivasyon gelişecek.” dedi.
“Ortaklaşmadan bu mücadeleyi başarıya ulaştıramayız”
AKP’nin kurmak istediği kültürel tek dil, tek millet anlayışına karşı durulduğunu belirten Mertoğlu, “Ekolojik sorunlar, kadınların mücadelesi gibi birçok sorun var. Kadınlar bu işi çok iyi başarıyor ve iktidar kadınlardan korkuyor. Bugün çıkarılan yasa, kadınları eve kapatmak ve bu mücadeleden koparmak için. Kürdistan ve Türkiye’deki kadın hareketinin birlikte yürüttüğü mücadele, AKP’nin kurmak istediği kültürel tek dil, tek millet anlayışına karşı duruyor. İşçilerin mücadelesinde, birçok muhalif sendikamız var ve işveren bu sendikaları paralize etmeye çalışıyor. Ancak tüm bu sorunları tespit edip birlikte mücadele ederek çözebiliriz. İktidarın yapmaya çalıştığı Kürt hareketinden uzak durma çabalarını boşa çıkarmalıyız. Bu ülkenin en dinamik muhalefeti şu anda Dem Parti’dir ve dolayısıyla AKP-MHP iktidarı bu mücadeleyi kırmaya çalışıyor. Kürdistan’da atanmış kayyum yarın bize atanabilir. Ortaklaşmadan bu mücadeleyi başarıya ulaştıramayız.” dedi.
Mertoğlu’ndan sonra son olarak Kaldıraç Sözcüsü Hakan Dilmeç konuştu. Dilmeç, “Kadınların, gençlerin, işçilerin ve doğasını savunan toplumsal direniş odaklarının mücadelesini ortaklaştırmalıyız.” ifadelerini kullandı.
“AKP depremi fırsata çevirdi”
Dilmeç, Şimşek programının başlatılmasıyla açıklanan 200 milyar liralık tasarruf paketinde kamu emekçilerinin servis ve lojmanlarının iptal edilmesi gibi tedbirlerin yer aldığını belirtti. Dilmeç, “Antakya’da deprem sonrası toplum yararına çalışma adı altında verilen destekle çalışan insanların başlangıçta 500-600 kişiyken şimdi 100 kişiyle sınırlandırıldığını” ifade etti. Bunun Mehmet Şimşek programının bir yansıması olduğunu belirten Dilmeç, “31 Ağustos itibarıyla burası mücbir alan olmaktan çıkıyor. Artık vergi vereceksiniz ve deprem bölgesine yönelik sağlanan tüm haklar tasarruf tedbirleri altında geri alınacak,” dedi.
Hatay’ın Suriye Savaşı’nın bir parçası olarak görüldüğünü belirten Dilmeç, “İdlib buradan 100 kilometre ötede ve oradaki durum tartışmalı. Hatay, toplumsal muhalif kimliğiyle tanınan bir kenttir. Depremi bir fırsata çevirdiler, hem yağma hem de kentin demografisini değiştirmek için kullanıyorlar,” ifadelerini kullandı. Dilmeç, muhalefetten bu rezerv alan tartışmalarına veya Mehmet Şimşek programına karşı ses çıkmadığını belirterek, “CHP, emekli mitingleri düzenleyerek toplumsal muhalefeti kendi etrafında topluyor ama esasen içeride ve dışarıda savaş politikalarına karşı halkı razı etme görevi görüyor,” dedi.
“Bu rejim, muhalefetiyle ve iktidarıyla birlikte inşa edildi,” diyen Dilmeç, “Şimdi normalleşme ve yumuşama adı altında savaş hükümetinin programını hayata geçiriyorlar. İçeride halkın ümüğünü sıkma programı uygularken, dışarıda savaş politikalarını sürdürüyorlar. Hatay’da rant ve yağma devam edecek,” ifadelerini kullandı.
“Ortak mücadeleyi örgütlemekten başka şansımız yok”
Dilmeç, “Toplum olarak kendi kollarımızla kurtulmalıyız. Bu rejime karşı direnen tüm toplumsal muhalefet kesimlerinin ortak mücadelesini örgütlemekten başka şansımız yok. Güçlü olduklarından değil, biz örgütsüz olduğumuz için yönetebiliyorlar. 1 Mayıs’ta işçilerin ve emekçilerin taleplerini savunmak için sahneye çıktığımızda karşılaşacağımız sahne bu. Örgütlü ve ortak bir mücadele ile bunu aşabiliriz,” dedi.
2015-7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan saldırı dalgasının bu topraklarda direnişi bitiremediğini belirten Dilmeç, “Gezi ve Kobanê direnişlerinin yarattığı birlikte hareket etme zemini onları korkuttu. Birlikte hareket etme zeminini güçlendirmek tek çıkar yolumuz. Rezerv alanlarına karşı çıkanlarla, halkın çıkarlarını savunanlarla ittifak yapmalıyız. Kadınların, gençlerin, işçilerin ve doğasını savunan toplumsal direniş odaklarının mücadelesini ortaklaştırmalıyız. Örgütsüzlüğü yendiğimiz oranda başarılı olacağız,” şeklinde konuştu.
(Siyasi Haber – Yeşim Dokur)