Mehmet ZENCİR yazdı
AKP’nin uygulamaya koyduğu şehir hastanelerini çok sayıda başlık altında değerlendirmek mümkündür. Bu yazıda şehir hastaneleri emekçiler ve sağlık emekçileri perspektifi ile ele alınacaktır.
Şehir hastaneleri devlet, özel sektör ve yurttaş üçlüsünün “kazan-kazan-kazan” projesi olarak tanıtılıyor. Devletin tarafsız, sınıflar üstü olmadığı, kapitalist bir sınıfın uzun vadeli çıkarları ile mükellef bir yapı olduğu akılda tutulduğunda, sermaye ve emekçiler açısından “kazan-kazan”ın geçerli olamayacağını, ciddi bir çarpıtmanın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Bununla birlikte sıkıntılı olan tüm diğer sağlık alanında yapılan reformlarda karşımıza çıkan emekçilerin memnuniyetlerinin yüksekliği… Reformlarla birlikte sağlık hizmeti kullanımının artması, tanı ve tedavi için yapılan işlem çeşitliliği ve erişilebilirliğin artması, sağlık hizmet üretiminin hızının artmasına bağlı bekleme sürelerinde azalma bu memnuniyette rol oynuyor.
Memnuniyetle birlikte bir türlü hastanelerden çıkılamaması, hasta olsa da olmasa da ilaç kullanmaya devam etme, şifa bulamama, hastanelere ve hekimlere güvensizlik nedeniyle daha fazla ve daha çeşitli klinik ve sağlık çalışanına başvurma gibi yeni güncel sorunlar kafaları karıştırmaktadır.
Sağlık alanına yapılan teknoloji yatırımlarının (tanı, tedavi ve otomasyon süreçleri) artışı ve çalıştırma rejiminde performansa dayalı ücretlendirme ile üretim hızının yükselmesi nedeniyle hastaneler daha çok hastaya hizmet verir (hastalar daha çok bekler) hale gelmiştir. Sağlık algısı çarpıtılmış, biyolojik nedenler daha fazla öne çıkmıştır. Aşırı uzmanlaşma ile kişilerin vücutları parçalanmış, organ, doku, DNA düzeyinde sağlık tartışılır hale gelmiştir.
Savaş, küresel ısınma, işsizlik, yoksulluk, vahşi çalışma koşulları, olumsuz barınma koşulları, kötü beslenme vb sağlıksızlık üreten koşullar bir yana konulmuştur. Kişiler tıbba bağımlı hale getirilmiştir…
Amaç sağlık değil kâr
Tüm bunların şehir hastaneleri ile ne ilgisi var sorusu daha da anlamlı hale geliyor. Çünkü şehir hastaneleri ile devlet hastaneleri yıkılacak, yeniden inşa edilecek, en son tıbbi teknoloji ile yeniden donatılacak. Hastalar daha hızlı hizmet alsın diye golf arabaları, sağlık çalışanları daha hızlı hizmet üretsin diye gingerlerın bulunacağı, çok sayıda Hükümet, Sağlık Bakanlığı yetkilisi tarafından müjdeleniyor. Yeni imar edilen bu görkemli tesisler yeniden hasta memnuniyetini ve hizmet kullanımını tetikleyecektir. Dahası yazılı ve görsel medya açık ve gizli mesajlarla bu kışkırtmaya, talep yaratmaya devam ediyor. Yatırımların karşılığını bulması (artı değer yaratması) kişilerin (hasta olsun, sağlam olsun) daha sık sağlık kurumlarına başvurmalarına, daha sık tanı ve tedavi işlemi yaptırmalarına ve gelir getirdiği sürece hastanede bulunmalarına bağlı…
Tıp endüstrisi (tanı ve tedavi için donanım), bilgi teknolojileri (otomasyon programları için), sigortacılık/bankacık, hastanecilik, inşaat, otelcilik, destek hizmetler (yemek, güvenlik, temizlik vb) gibi sektörler yeni değerlenme alanları olarak şehir hastanelerine göz dikmiş durumdadır. Dizginlenemeyen kapitalist üretim dürtüsü ile tıp endüstrisinin ürettiği tomografilerinin, ultrasonografilerin; bilişim sektörünün bilgisayar ve yazılım programlarının satılması, bunları alan hastanelerin bu donanımları kullanması gerçekleşmez ise bu sermaye grupları için kriz kapıdadır.
Sağlık emekçileri tehdit altında
Kazan-kazan söyleminde sağlık emekçilerine hiç yer verilmiyor. Kamu-Özel Ortaklığı (KOÖ) modeliyle yaşama geçirilecek olan şehir hastaneleri sağlık emekçileri için istihdam, gelir ve mekan güvencesizliği, iş yoğunlaşması, parçalanma anlamına gelmektedir. Destek ve tıbbi destek hizmetleri, tıbbi hizmetler dışındaki hizmetler (bilgi işlem, temizlik, güvenlik, yemekhane, arşivleme vb), tıbbi hizmetler dışındaki alanların (otopark, restoran, kafeterya, konferans ve kültür merkezi, internet ve iletişim merkezi, yaşlı bakım evi, kreş, personel servisi vb) işletmesi, taşeron(lar)a verilebilecektir. Klinik hizmetlerin de taşeron(lar)a devredilmesi söz konusu… Üstelik yıllık değil, kalıcı; en az 25 yıl, 49 yıla kadar uzayabiliyor…
İhale sürecinin tamamlanması ile kira ödemeleri başlamaktadır. Kira ödemesi mevcut hastanelerin döner sermayeleri ve Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Gelir açısından performans kıskacındaki sağlık çalışanları, kira geri ödemeleri için de daha yoğun çalışacaktır. Kira ödemesinin öncelikli kalem olması nedeniyle, sağlık çalışanlarının performanstan aldığı ücret her geçen gün azalma tehdidi altında olacaktır. Üstelik döner sermaye tarafından çalıştırılan sağlık emekçilerinin, hastanenin her zora girdiği dönemde işten atılabileceğini İngiltere deneyimi göstermiştir. Toplulaşan hastaneler kompleksinde sağlık emekçilerinin nerde iş varsa oraya yönlendirilmeleri de mekan güvencesizliği anlamı taşıyacaktır. Aynı zamanda çok sayıda farklı işverene bağlı sağlık emekçilerinin mücadele gücünün parçalanması da tehditler arasındadır. Şehir hastaneleri için dile getirilen “kazan-kazan” söyleminde emekçilere ve sağlık emekçilerine yer yoktur; aslolan sermaye ve sermayeye hizmet eden kapitalist devletin güncel çıkarlarıdır.